http://fairytaleess.blogspot.com.tr/2016/01/cavdar-tarlasnda-cocuklar-kitap-yorumu.html
Kitaba başlarken konusu hakkında inanın ki hiçbir fikrim yoktu. Ben köyde geçen , bir dostluk hikayesi beklerken bambaşka bir kurguyla karşılaştım ve bu benim için çok daha iyi oldu. Hem böylece ne kadar klişe düşündüğümü de fark etmiş oldum.
Bu kadar tantanadan sonra kitabımızın konusuna şöyle kısaca bir değinirsem ;
kitabımız Holden isimli bir gencin ağzından anlatılıyor. Onun yaşamında gelişen olaylara tanık oluyoruz kitap boyunca. Ana karakteri (yani Holden'i) cidden çok sevdim. Onun hissettiklerini hissettim kitap boyunca bir anlamda.
Kitabı herkese önerebilir miyim orasını bilemiyorum ama. Evet kitabı severek okudum ve çok beğendim. Ancak belli bir okuma alışkanlığınız yoksa kitabın altında yatan mesajdan çok fazla etkileneceğinizi sanmıyorum. Ama yine de belli mi olur , belki de bu kitapla seversiniz okumayı. Onun dışında modern klasik dalında bir kitap arıyorsanız da öneririm. Yazarın dili gerçekten çok akıcı. Hatta kitap , günlük konuşma üslubuyla yazılmış.
Onun dışında kapağını da gerçekten çok sevdim. Böyle sade kapakları ayrı bir seviyorum.
Son zamanlarda okuduğum en sıkıcı kitaptı bitsin diye baya zorladım kendimi açıkçası..Nasıl bu kadar abartılmış anlamış değilim falan filan lanet seyler kitabın yarısı bu kelimelerden ibaret zaten.Okumasanız hiç birşey kaybetmezsiniz zira benim 3 gunum heba oldu
Salinger'i davet etmiş olsam keşke, gelse bizim eve. Ben bir çay koysam. Sonra çekirdek açsak büyük paket, tuzlu. Anlatsak birbirimize. Yargılamazdı heralde beni. Uğurlarken kapıdan, sırtına şöyle dosta vurur, "Kral adamsın Salinger abi" derdim. İşte bu kitap bana tam olarak bunu hissettirdi.
Bazı kitapları orjinal dilinden okumak gerekiyor. Çünkü bazı kitaplar yazıldığı dilde tat veriyor. Çavdar Tarlasında Çocuklar da o kitaplardan biri işte. İngilizce cümlenin yapısı Türkçeye uymuyor, günlük dilde rahatça kullanılan kalıplar Türkçeleşince çok yapay kalıyor. Bu, bu kitapta rahatlıkla görülüyor. Neyse..
Çavdar Tarlasında Çocuklar Holden isimli bir karakterin okuldan atıldıktan sonraki iki üç gününü anlatıyor. Belki baktığınızda kitapta yaşananlar öyle ahım şahım şeyler değil. Bir kitaba neden konu olur ki bu ? diyebilirsiniz ama Holden çok tuhaf bir çocuk. Zaten 17 yaşın getirdiği dengesizlik, hiçbir şeyi beğenmeme hali varken bir de çok sevdiği kardeşini de kaybeden bir genç adam Holden. Okuldan da atılınca öylece boşlukta kalıyor işte.
Kitap bitince pek bir şey olmadı yani öyle müthiş bir etki bırakmadı ama içimde bi burukluk vardı. Kitabı sevmiştim, Holden'ı sevmiştim.
Gerçekten güzel anlar vardı kitapta. En güzeli kuşkusuz kardeşini yağmurun altında, başında çılgın avcı şapkasıyla izlediği ve o an ne kadar mutlu olduğunu söylediği andı. Evet insanın gerçekten böyle anları oluyor ve diyebileceği tek şe: Siz de orada olmalıydınız oluyor. Çünkü bazı mutluluklar cidden tarif edilemiyor.
Bir de kışın göl donunca ördekler nereye gider ? Bu neden bu kadar önemlidir ? İnsanlar neden böyle şeyleri düşünmez ?
Holden Caulfield ' ta biraz kendimi bulduğum bir karakter. Genelde iç sesiyle konuşmalarının konu aldığı kitap kahramanın okuldan atılmasıyla başlayan ve sonrasında yurttan ayrılarak dışarıda yaşadıklarını anlatır. Güzeldir okunmasını tavsiye ederim.
Bayıldım.hele 16yaşında bir çocuğun ağzından yazılması.bazısına itici gelebilir ama bana çok samimi hissettirdi
Holden'in sohbetinin daha uzun zaman devam etmesini isterdim ama ne yazık ki çabuk bitti -ara vererek, sindirerek okumaya çalışmama rağmen. Holden bana ergenliğimi hatırlattı ve yetişkinliğimi sorgulattı. Kardeşlerin insan hayatı için ne kadar önemli olduğunu hatırlattı ya da çocukların. Uzak bir yere gitmek istiyor ancak gidemiyorsanız bunun nedeni küçük kardeşinizi bir daha görememekten korkmaktır. Holden hikayesinin devamını psikiyatrist görüşmesinden sonra anlatmadı ama bana göre psikiyatriste de ihtiyacı yoktu. Bir çok insanın yavan bulmasına rağmen kullandığı "bittim, lanet" gibi kelimeleri beni kitap okuyormuş hissinden çıkardı, gerçekten bir arkadaşımla muhabbet ediyormuşum gibi hissettirdi.
"Birilerinin size dayılarını anlatması güzel bir şey. Özellikle de konuşmaya babalarının çiftliğinden başlayıp, sonra birden bire ilgileri dayılarına kayarsa. Yani çocuk güzel güzel, heyecanlı anlatırken, böyle, 'Dağıttı!' diye bağırıp durmak ne kadar ayıp bir şey... Ne bileyim? Açıklaması çok güç."
Bugün daha sonra okumak üzere kitabımı rafa kaldırıyorum. Ben ona bir şey anlatmadım ama Holden'i şimdiden özledim bile..."
Sanırım bu kitabı Holden okusaydı şöyle derdi: "Okuduğum en lanet kitaplardan biriydi. Aslında tam olarak öyle söyleyemezssiniz tabi. Yani kısmen.
Yazarın ne yapmaya çalıştığını anlayamadım. Durmadan aynı kelimeleri kullanıyordu. Durmadan lanet diyordu. Çok ayıp..
Ayrıca bazı yerlerde lafı gerçekten iyi konduruyordu. Mizah duygusu da çok iyi.... gerçekten çok iyi. Çoğu yerde beni güldürmeyi başardı bu adam.
Ooo lanet olsun. Gerçekten güldüm..."
Gelelim benim düşüncelerime. Bu kitap hakkında o kadar çok olumlu yorum, şahane yorum ve "mutlaka" oku şeklinde tavsiye yorum okudum ki. Fakat kitabın başlangıcı resmen , haddi canııım, şeklinde oldu. Ancak okuyanların bir bildiği vardır diyerek hızla okumaya devam ettim. Bi an önce o bölümlere gelmek için adeta cümleleri yuttum. Bu arada Holden'lada baya baya sıkı fıkı olmuşuz hani : )
Özetle çok çok çok harikulade olmamakla birlikte (müthiş bir edebi dil beklemeyin diye yazıyorum) , yazarın kitabı yazdığı dönemi, içinde bulunduğu şartları düşünürsek oldukça etkileyici bir kitap. Aslında Holden bana acayip şekilde Markus Zusak'ın, Köpek Düşlerin'in kahramanı Cameron'u hatırlattı. Holden sanki onun sonraki halleri. Büyümüş ve hayattan iyice bezmiş. İçine doğduğu, başarı olmayanların ezildiği dünya onu münzevileştirme derdinde. Kısmen başarılı.
Çavdar tarlasında erken olgunlaşmış bir başak Holden. Boyu o kadar uzun ki onları biçmeye gelenleri ilk o görüyor.
Kitap uzun yıllar ABD de yasaklı listesinde imiş. Oysa ben 7. sınıfa giden oğluma okutsam mı acaba derdinde idim : ) Tabi ki olmaz, bazı sakıncalı sahneleri var : ) Küçük bir sansürle aslında neden olmasın. Çalış, daha çok çalış çarkına soktuğumuz çocuklarımızla ortak bakış açıları yakalamak için neden olmasın?
çok güzel bir kitaptı keyif aldım.
http://kitaplardansayfalar.blogspot.com.tr/2015/09/cavdar-tarlasinda-cocuklar-kitab-hakknda.html
Amerikalı yazar Jerome David Salinger'in 1951 yılında yazdığı " Gönülçelen " diğer adıyla Çavdar tarlasında Çocuklar yazarın tek romanı olma özelliğini taşıyor.
O kadar övgüsünü duydum ki bir de belgeselini izleyince kitaplıkta uzun süren kitabı elime aldım ve okumaya başladım. Kitap bir sürü olaya neden olmuş. mesala
John Lennon'un katiline yol gösterici olmuş
Teoman Gönülçelen şarkısını bu kitaptan esinlenmiş
Kennedy'nin katilinin üzerinden çıkan kitapmış
Komplo teorisi filmine Mel Gibson'un saplantılı olarak sürekli satın alıp okumadığı kitapmış.
Kitap ahlak dışı ve müstehcen bulunduğu için ABd nin bazı eyaletlerinde yasaklıymış vs vs
Beni hayal kırıklığına Camus'un Yabancı kitabından sonra hayal kırıklığına uğratan ikinci vaka oldu benim için. 17 yaşında Holden Caulfield adlı bir çocuğun gel git lerini eğitim sistemin anlatan bir kitaptı benim için. Kötümüy dü değil zor mu okunuyor değil hatta yer yer keyifli bir kitaptı. Hayal kırıklığı daha doğrusu şaşkınlığım, ne gibi bir etki yapmış insanlara cinayetler işlenmiş şarkılar yapılmış yasaklanmış ben orasına şaşırdım......
Öncelikle kitaba başlarken içeriği hakkında bir fikrim olmadan okudum. Ve ilk tepkim çok iyi değildi. Evet, kitap kendini bir şekilde okutuyordu ama çeviriden kaynaklanan bir sorun olarak ilk başta algıladığım sürekli, lanet, berbat, bittim, felaket, hödük, hödükçe ifadeleri aşırı gözüme batmaya başladı. Hatta bir ara bu nasıl bir YKY çevirisi diye de çemkirdim. Çevirmen Coşkun Yerli üzerine nette yaptığım üstünkörü araştırmada kendisinin gayet iyi bir çevirmen olduğundan bahsediliyordu. Kitabın dili 16 yaşında bir delikanlının dilinden ve birinci tekil şahıs üzerinden yazıldığı için bu şekildeydi. Ve ben uzun süredir okunması pek kolay olmayan kitaplar okuduğum için olsa gerek bu dil beni çok irrite etti. Öyle ki bir süre sonra her gördüğüm lanet kelimesine takıldım. Sanki kendini arayan Amerikalı bir ergenin kötü bir dvdrip çevirisiyle filmini izliyordum.
Yavaş yavaş ilerlediğimde kitabın konusuna dahil olduğumda, özellikle Holden’ın zihninden geçen çelişkilerini okuduğumda psikolojik altyapısının ne kadar sağlam olduğunu daha iyi anladım. İnsana dair anlatılan en iyi romanlardan biri sayılabilir. Özellikle kör göze parmak şeklinde değil de iyice dağıtılarak konuya yedirilmiş olan birçok şeyin eleştirisi var bu kitapta. Sonuç itibariyle okumak lazım. John Lennon’ın katilinin cebinden çıktığı için değil. Veya Mel Gibson’ın Komplo Teorisi filminde sürekli aldığı, hatta bir bağımlı gibi almadan duramadığı ama hiç okumadığı meşhur bir kitap olduğu için de değil, insan benliğini tanımaya dair çok iyi gözlem yaptığı ve bunu didaktik olarak değil gayet insani bir biçimde anlattığı için okumak lazım.
Kitapla ilgili altını çizdiğim kısımlardan birkaç alıntı:
"Hayat, tabii ki bir oyundur, evladım. Hayat, kurallara göre
oynanması gereken bir oyundur."
“Oldukça cahilimdir, ama epey okurum.”
“ Eskiden onu pek akıllı sanırdım, o aptallığımla tabii. Öyle sanmamın nedeni; tiyatro, edebiyat ve bütün bu zırvalıklar üzerine çok şey bilmesiydi. Birisi bu konularda pek çok şey biliyorsa, onun aptal olup olmadığını anlayabilmeniz epey zaman alıyor.”
"Olgunlaşmamış insanın özelliği, bir dava uğruna soylu bir biçimde ölmek istemesidir, olgun insanın özelliği ise bir dava uğruna gösterişsiz bir biçimde yaşamak istemesidir."
Yer yer gulumseten bir kitaptı.Kıyak ,rezil, bittim buna , felaket ,lanet kelimelerini bolca içinde bulunduruyor ve bunların kitaba ayrı bir hava kattığını düşünüyorum.Sıkılmadan okudum.Holden ın kardeşi Phoebe'yle diyaloglarına bittim:)Allieye ve Phoebe ye duyduğu içten sevgiyi size de hissettiriyor.
*"Bir kitabı okuyup bitirdiğiniz zaman,bunu yazan keşke çok yakın bir arkadaşım olsaydı da , canım her istediğinde onu telefonla arayıp konuşabilseydim diyorsanız, o kitap bence gerçekten iyidir."
*"Tanıştığıma hiç memnun olmadığım kimselere,durmadan , 'Tanıştığımıza memnun oldum' demek beni öldürüyor.Ama hayatta kalmak istiyorsanız,ille de bu zırvaları söylemek zorundasınız."
*"Bazı şeyler olduğu gibi kalmalı.Elinizde olsa da , onları büyük cam vitrine koyup oldukları gibi kalmalarını sağlayabilseniz."
*"Bir şeyi çok iyi yapıyorsanız, bir süre sonra dikkatli olmazsanız gösteriş yapmaya başlıyorsunuz.Ve sonunda da iyi olmaktan çıkıyor yaptığınız."
*"Bir insan öldü diye onu sevmekten vazgeçmek zorunda mısın, Tanrı aşkına; özelikle de, hayatta olanlardan bin kez daha iyi kalpli bir insansa? "
*"Olgunlaşmamış insanın özelliği, bir dava uğruna soylu bir biçimde ölmek istemesidir,olgun insanın özelliği ise bir dava uğruna gösterişsiz bir biçimde yaşamak istemesidir."
Okuduğum kitaplardan birşeyler öğrenmeyi, bana birşeyler katmasını ya da en azından okuma keyfi vermesini isterim. Bu kitapta bunların hiçbirisi yok. Okuldan atılan sıradan bir çocuğun sıkıcı gereksiz yaşadıkları var. Sonunda bir sürpriz varmı derseniz o da yok. Hatta yazar bile bence yazdıklarından sıkılmış yarım bırakmış gibi geldi bana. Daha değişik bir son yazılabilirdi. Aslında nasıl biterse bitsin, kitabın sıkıcılığını ve gereksizliğini değiştiremezdi. Benim için tam bir vakit kaybı oldu. Tavsiye etmiyorum
Çavdar tarlasında çocuklar- vay canına! ne berbat bir kitaptı. Okul hayatı başarısız olan bir ergenin iç dünyasını yansıtıyor. Bu kadar popüler olmasını hala aklım almıyor. Okumasanız da çok şey kaybetmezsiniz.
"Hayatta karşılaşabileceğiniz en felaket yalancı benimdir herhalde.Rezalet bir şey.Yani, bir dergi almak için gazeteciye gidiyorken bile, biri bana rastlayıp nereye gittiğimi sorsa, gözümü kırpmadan operaya gittiğimi söylerim."
Holden Caulfield, tanıdığım en dobra kitap kahramanı.En azından biz okuyuculara karşı...
16-17 yaşlarında, büyüme sancıları çeken bir erkeğin gözünden anlatıldığı düşünülürse oldukça başarılı bir kitap. Holden'ın hayatı anlayamayıp etrafındaki herkese yabancılaşması, kendi özgüven eksikliğini çevresini tümden reddediş olarak açığa çıkarması, aslında hiçbirini yapamayacağını bilse de yine de büyük hayaller kurması, kadınlarla ilişki kurma sırasında çektiği karın ağrıları bana oldukça inandırıcı geldi. Anlatım da yine karakterin yaşı ve konumu göz önüne alınırsa oldukça samimi.
Öte yandan, Çavdar Tarlasında Çocuklar belli bir yaş grubuna hitap eden kitaplardan. 20'ye kadar belki başucu kitabınız olabilecekken 25'inizden sonra okursanız sadece yüzünüzde eskiye dair bir gülümse bırakıyor. Belki de daha dün Holden gibiyken, bugün farkında olmadan nasıl da büyümüşsünüz onu hatırlatıyor.
Dünya klasikleri arasında olmasına rağmen beğenmediğim bir kitap daha. Okuduğum bir kitapta en azından bir şeyler öğrenmem ya da bana bir şeyler hissettirmesi gerekir. Bu kitapta bolca argo ve genç bir adamın sorunlu halleri var. Okursanız sadece okumuş olursunuz, okumazsanız pek bir şey kaybetmezsiniz.
Kitapla ilgili altını çizdiğim kısımlardan birkaç alıntı:
''Yani, bir şeyi yapmadan önce, ne olacağını nereden bilebilirsiniz ki? Yanıtı belli bunun; bilemezsiniz. ''
''Sorun da buydu işte. Asla güzel ve huzurlu bir yer bulamıyordunuz, çünkü böyle bir yer yoktu.''
"Olgunlaşmamış insanın özelliği, bir dava uğruna soylu bir biçimde ölmek istemesidir, olgun insanın özelliği ise bir dava uğruna gösterişsiz bir biçimde yaşamak istemesidir.''
Holden bir ergen samimiyetiyle anlatıyor. İç dünyası karışık ama çok doğru tespitleri var düşündüren, aynen öyle Holden dedirten.
Bazı satırlar beni gülümsetti, hatta gülme krizine girdiğim bir yer vardı,
Holden'in tabiriyle bittim buna :)
Abartıldığı kadar güçlü bir öykü göremedim. Kahramanın kız kardeşiyle olan ilişkisi dışında aklımda kalan bir şey de yok.