Bilmiyorum neden ama ben biraz 1984'e benzettim bu kitabı ama onun kadar tatmin etmedi çok hızlı gitti ama doyuramadı. İthaki yayınlarından okudum . Aynı yayından okuyacak olanlar ''Ayaklarının her birine yürümesini ve yürümeye devam etmesini söyleyerek uzak kaldırıma doğru yürüdü.'' tarzı cümlelere hazırlıklı olsun :)
http://moonlightcat13.blogspot.com/2015/05/fahrenheit-451-ray-bradbury-bahar-okuma.html
En meşhur distopyalardan biri. Türünün en iyi örneklerinden ayrıca, mutlaka okunmalı.
Artık dünya öyle bir hale gelmiştir ki hiç yangın çıkmamaktadır ve dolayısıyla itfaiyecilere başka bir iş için ihtiyaç duyulmaktadır; kitapları yakmak.
Kitap okumak yasaktır, kitap bulundurmak yasaktır. Kitap bulundurmak büyük bir cezayı gerektiren bir suçtur ve bulunan her kitap hemen yakılır. İşte böyle bir düzen içerisinde bir itfaiyeci büyük bir hata yapar ve içinde bulundukları düzeni sorgulamaya başlar. Sonra bu hatayı daha da ileri götürür ve yakması gereken bir kitabı merakına engel olmayarak okumaya başlar.
Kitabın adının Fahrenheit 451 olmasının sebebi ise kağıdın yanması için gerekli olan sıcaklığın 451 Fahrenheit olmasıdır diye biliyorum.
Kitabın neden icat edildiği günden beri evrim geçirmemiş tek şey.
olduğunu anlayabilirsiniz
İşlediği konu ve kullandığı dil bakımından beni içine çeken bir eser. İnsanoğlunun çok geç olmadan aklını başına toplaması gerektiğini üstüne basa basa anlatıyor. Okunması ve üzerinde defalarca düşünülmesi gereken bir kitap.
çok güzel bir distopya.. kötü çeviri ve yazım hataları ile dolu bir kitap (Aralık 2014 ithaki yayınları basımını okudum). kitap boyunca 'fl' harflerinin yan yana geldiği kelimeler 'ş' olarak yazılmış. (kitap raşarı-> kitap rafları, hedeşerini ->hedeflerini, reşeks->refleks gibi...)
harika kelimelerle kurgulanmış müthiş bir kitap aşkı.
şimdi kitapları sevmemek daha zor.
düşündürücü.
distopik şaheserlerden.
Kitap yakılma dönemine harika bir ışık tutan kitap... Çok önceden yazılmış ama hala günümüze ışık tutan bir kitap...
Modern klasik ya da distopya okumak isteyenlere tavsiye edilebilir. Bence hikaye biraz daha derinleştirilebilirdi. Çok çabuk ilerledi ve açıkçası çok vurucu bir olay yoktu. Beğendiğim yönüyse: Distopyada olması gereken çaresizlik, yok oluş, melankolik duyguları barındırmasıydı.
Düşünce kurgu güzel fakat kitapta bazı olaylar yarıda kalıyo veya es geçliyo.Okuduktan sonra bende tek bir kitap değilde bir serinin ilk kitabı izlemini yaratmıştı.Listemde Yakma Zevki var.Hangi ara okurum bilmiyorum ama konu derinliği o kitapla sağlanmıştır umarım.
Bugünlerde insanlar kendilerine bir şey olmayacağından çok emin görünüyorlar.Başkaları ölecek, ben yaşayacağım.Sonuç yok, sorumluluk yok.Oysa olması gerek.
Fahrenheit 451 normal şartlarda kitabın içeriğinden bilgi sahibi olmayı amaçlayan ben ilk defa bir kitap isminden bilgi sahibi oldum . Fahrenheit 451'i okurken aklıma ilk gelen Yazar Ahmet Şık'ın basılmadan imha edilen kitabı oldu . Adına methiyeler dizeceğim bir kitap değil ama kitaplığıma en az bin dokuz yüz seksen dört kadar değer katan bir kitap. Okuyunuz okutunuz hediye ediniz
kitaba verilen değerin giderek düştüğü şu günlerde altını çize çize okunması gereken bir eser. gün gelir çıra haline gelir insanlığın en büyük mirasları....
Kitabı okurken kendimi sürekli azarladım neden bu kitabı daha önce okumadın diye. Kurgu,anlatım,kahramanın duygularının ve düşüncelerinin aktarılışı çok güzel. Okunası...
Kesinlikle çok iyi bir kitap, hatta sadece bir kitap değil başyapıt. Kapağı her açışınızda dış dünyadan öyle bir soyutlanıyorsunuz, kendinizi kitaba öyle bir kaptırıyorsunuz ki anlatamam. Bunu başarabilmek her yazarın harcı değildir şüphesiz. Peki nedir bunu size yaptıran. Çok mu akıcı bir anlatımı var? Hayır. Çok vurucu... Anlattığı olay yani kitapların yakılması, insanların tepe yönetimi tarafından birbirine benzer, düşünmeyen, sorgulamayan ve araştırmayan kuklalara çevrilmesi gibi etmenler ve bunların gerçekleşebilme olasılığının yüksekliği bizi derinden buran ve etkileyen.
Kitap kadar, giriş kısmında yer alan kitabın yazılma öyküsü de beni etkiledi. Yazarın çektiği zorluklar, yaşadığı olaylar ve kelimelerin kağıda dökülüş şekli... Bu tarz yazıları okumak benim için her zaman keyif verici olmuştur.
Kısacası türü sevenlerin kaçırmaması gereken bir eser.
Kitaplarıları ne kadar yakarsanız yakın onları okuyanların zihinlerinden atmadıkça başarılı olamazsınız..
Günümüz çağını çok iyi ifade ediyor.Koyun haline gelenlerin ve getirenlerin hali ve buna rağmen gerçekleri görüp onlara sarılanların mücadelesi. Bir başyapıt.
Şimdi her şeyi görmek istiyorum-ve onların hiç biri,içime aldığımda benimle ilgili olmasalar da,bir süre sonra,içimde birleşerek ben olacaklar.Şu dünyaya bak,Tanrım,Tanrım,şu benim dışımdaki,orada,yüzümün önünde duran dünyaya bak ;ona gerçekten dokunmanın tek yolu onu sonunda ben olacağı yere,kana karışacağı,günde bin çarpı on bin kez çarpacağı yere koymak.Onu öyle kavrayacağım ki,hiçbir zaman kaçamayacak.Bir gün dünyaya sımsıkı sarılacağım.Artık parmağımı üstüne bastım.Bu sadece başlangıç.
Kusursuz bir dil ve hiç dinmeyen bir hız var bu kitapta. Heyecanlandıran, hep daha fazlasını istemenize sebep olan buluşlar da cabası. En çok dilinin üzerinde durmak gerek tabi: Çok kuvvetli, büyüleyici bir dili var, benzetmelerin tadı hala damağımda. Sıradan, düz bir anlatım biçimi kullanmadığı anlarda şaha kalkıyor bu dil. Bu açıdan kimi okuyucu için anlaması zor olabilir. Benim yaptığımı yapıp uzun bir okumaya dönüştürmeyin sakın çünkü kitabın hızı süratli bir okumayı talep ediyor ve kitap böylece asıl doygunluğuna ulaşıyor. Ben yarısına kadar iki haftada geldim (tamamen benim tembelliğim tabi), kalan yarısını da bir gecede okudum. Müthiş.
"Şimdi her şeyi görmek istiyorum- ve onların hiçbiri, içime aldığımda benimle ilgili olmasalar da, bir süre sonra, içimde birleşerek ben olacaklar."
Çeviri bazen zorlasa da mükemmel bir kitaptı. Hep efsane kitaplar listesinde görüyordum, kesinlikle hakkı varmış. Bu kadar 'dolu' bir kitabı okumayı ertelediğim için kendime kızdım.
Filmi de güzeldi, tabi kitaptan farklı yönleri vardı ve-gene bir klasik olarak asla kitabı gibi olamaz.
Kitapsız bir dünya düşünmemiz istenmiş. Zaten kitap okumaktan uzaklaşan bir topluma ithafen yazmış kitabını da yazar burası anlaşılmayacak bir nokta değil.
Düşününce kitapsız bir dünya nasıl olurdu ? sorusuna yanıt veremiyorum. Kitap olmayan bir dünyada bilgi de olmazdı. Bilginin olmadığı yerde insanı insan yapan paylaşma ve anlaşabilme yeteneği de mevcut olmazdı. Zaten gerisi herkesin hayal gücüyle hemfikir ,sonrasında da biz olmazdık.
Bazen bir değerlendirmesini yapıyorum yaşadığım çevrenin. En azından kitapta bir teknoloji ve çoban başları var herkesi yönlendiren ,yöneten. Bazı zamanlar bize de böyle bir baş gerekiyor diye düşünemeden edemiyorum. Gerçekten o kadar mı kötü durumdayız ?
Yaratıcı ve inanılmaz bir distopyaydı. Okudum ve memnun oldum , etrafıma biraz daha farklı gözlerle bakabildiğimi hissettim,hissettirdi.
öncelikle İthaki basımında yapılan yazım yanlışları sinir bozucu, kitabı okuyacaksanız fotografta görülen kapağı olanı almayın. örnek veriyorum (harfleri uydurdum) yanyana gelen "kl" harfleri nasıl oluyorsa "ş" harfine dönüşmüş yani bütün kitap boyunca mesela "bakla" kelimesi geçiyosa onu "başa" olarak okuyorsunuz. Kitap güzel, kitap iyi, kitap geniş çerçevede olası olanı gösteriyor, distopyalar okunmalı.
Kahramanımız Guy Montag, geleceğin dünyasında, yangın söndürme görevini tamamen unutup kendine kitapları yakmayı misyon edinmiş itfaiye merkezinde çalışan bir itfaiyecidir.
İşini sorgulamadan gönül rahatlığıyla yapan Guy, karısıyla mutsuz bir evliliği olmasına rağmen mutlu olup olmadığını dahi düşünmeden her şeyin normal olduğuna ikna olmuş bir şekilde yaşayıp gitmektedir.
Bir akşam işten çıkıp evine doğru giderken yeni taşınan komşularının 17 yaşındaki kızları Clarisse ile tanışır.
Esasında Clarisse tuhaf bir kızdır, yürüyüş yapmayı, doğayı seyretmeyi, düşünmeyi, sorgulamayı ve sohbet etmeyi sever! Guy ile yaptıkları kısa sohbetlerde de Guy'ın içine şüphe tohumları eker ve hayatını, işini, evliliğini sorgulamasına neden olur. Guy, gerçekten mutlu mudur acaba? Her şey olması gerektiği gibi midir?
Kitabı okurken, salon duvarlarında yer alan dev ekranlar ve itfaiye merkezinin, hedefi parçalamaya programlı köpeği "mekanik tazı" olmasa geleceğin dünyasını okuduğumu unutacaktım nerdeyse. Şu anda 1984'ü okuduğumdan onunla kıyaslayınca 1984'te gelecekte olduğumu hissettim ama bu kitapta tam anlamıyla o duyguyu yaşayamadım. Gerçi düşününce, kitapların yakılmasının yanında, halihazırda TV'lerde yer alan "ömrümü yedin" dizilerinin salonumun duvarlarında, bir de interaktif olarak hayatıma dahil olma düşüncesi yeterince korkunç aslında!!:)
http://kitapsevinci.blogspot.com.tr/2015/11/fahrenheit-451-ray-bradbury.html
Ben beklentimi çok yüksek tuttuğumdan mı bilmiyorum ama abartıldığı kadar güzel olmadığını düşünüyorum. Üslubu çok yavan bir kere ve bazı şeyler çok hızlı geçilmiş. Yine de yapılan göndermeler güzel bunun için okunabilir belki.