Maalesef kitabı pek sevemedim, günlerce elimde sürünmek zorunda kaldı. Kurgusu güzeldi ancak bana hitap eden bir kitap olmadı.
Geçen hafta yitirdiğimiz Ray Bradbury'nin "geleceği tahmin etmedim, geleceği engellemek istedim" sözcükleriyle tanımladığı eseri. İçerisinde çok doğru tespitler bulunmakta. Tavsiye olunur.
gene ne soyleceğımı bilemediğim bir kitap daha....
gerçekten muazzam.daha önce okuduğum tüm distopik kitaplardan farklıydı.asıl anlatılmak istenin böylesine bir kurguyla anlatılması gerçekten muthiş.
yazarın dili ise yoruma gerek bırakmıyacak kadar güzel.kitabın boyutu ve yazarın uslubu sayfaları çok hızlı geçmeyi kitabın okunma süresini baya bi kısaltıyor.bir günde soluksuz okunabilecek bir kitap.
gelelim ne anlattığına evet içinde totaliter rejim eleştirisi var reklam dünyanı eleştrisi var ve sansürede eleştri var ama en büyük eleştri bize yani insanlara.
kitap yakma olayıın nasıl anlatıldığı bölüm kitabın sonuyla bırlikte beni en çok etkileyen kısmlardı.kitap yakma olayının çıkışının insan davranışları olması gerçekten sarsıcı
son olarak gerçekten muazam bir distopya.herkese tavsiye derim.
Çok başarılı bir yapıt. O zamana göre ince görülmüş şimdiki halimizden pek farklı değil aslında.
Kesinlikle tavsiye ederim.
Sadece hayal kırıklığı!
Ne kitabın dili, ne çevirisi, ne üslubu hiçbir şey beni memnun etmedi. Çok fazla beklenti ve tavsiyeyle okudum diye belki bilmiyorum ama inanın okuduğum en kötü distopyaydı. Bu kadar büyütülüp "muhteşem" sıfatına layık görülmesi beni gerçekten üzdü.
Verdiğim puanı ise sadece yazarın kurgusuna veriyorum.
Konusu çok ilgi çekici ama dilini hiç beğenmedim. Çok zorlandım kitabı okurken. Birşeyler eksik kaldı. İçine giremedim kitabın. Karakter içinden mi konuşuyor başkasıyla mı konuşuyor ayırt etmek çok zor. Yazarın yalın anlatımıyla beraber çeviri ile de alakalı olduğunu düşünüyorum. Tekrar çevirisi yapılırsa okumayı düşünebilirim. Okuduğum çeviri; zerrin/korkut kayalıoğlu na ait. ithaki yayınları
Kitap abartıldığı kadar geniş bir distopya sunmuyor. Olaylar çok hızlı bir şekilde gerçekleşiyor. Ortam,düşünce, sistem çok az bir şekilde sunulmuş. Sanki bir kaçağın bir günü tarzı. Kitapta tek dişe dokunur yan kitapların yakıldığı bir dünya...
Distopyaları seven biri olarak kitaba çok pozitif yaklaşıyor olabilirim, aslında evet kitabın anlatım yoğunluğu sizi sizden almıyor bir edebi şölen değil ama V for Vendetta gibi bu maskenin arkasında bir fikir var diyorsunuz.Fahrenheit 451, fenle aşina olanların direk aa bu hani celcius kelvin falan çevirdiğimiz sıcaklık birimlerinden değil miydi dediğini duyar gibiyim aynen öyle Fahrenheit 451 kitabın dediğine göre sayfaların yandığı sıcaklık imiş.Kitapsa bize kitap okumanın anormal görüldüğü bir distopyayı anlatıyor.Evet insanlar robotlaşmış duygular bayağılaşmış meseleler derinlemesine düşünülmez olmuş.Böyle bir evrende ufacık bir kız insanın içine bir prizma tutuyor ve dünya yeniden 7 renk demetine kavuşuyor.Sonrasında sorguluyor insan yavaş yavaş.İtfaiyeciler neden söndürmekle görevliyken kitapları yaksındı ki? Çok fazla detayına girmek istemiyorum, kitap 250 sayfalık bir içim su gibi sıkmadan okutturuyor kendini, başlarda biraz ne zırvalıyor bu diyorsunuz ama taşlar yerine oturunca merakla sonunu bekliyorsunuz ve sonunu sizin için bozmuyorum keyifli okumalar.V for Vendetta'ya niye atıf yaptığımı bence okursanız bana hak vereceksiniz.
İlk 50 sayfada kurgunun içine girmekte zorlansam da sonrası bitmesin dediğim muhteşem bir hayaldi.
Hayal lafın gelişi. 60 yıl önceden bugünü yazmak korkutucu. Yazarla ve bu kitapla ilgili binlerce yorum var zaten. Kısaca; okurlar okuyun.
Çok hızlıydı kitap... Sanki bir film izliyormuşum gibi; yani sanki kitap değil de bir kitaptan uyarlanmış bir film gibiydi kitap... Her yanından kesilmiş, eksik kalmış...
Güzeldi yine de...
Distopya türü kitaplarla aram orta derecedir. Gerçekçilik ağırlıklı olmasını sevmeme rağmen fazla melankoli, mutsuzluk gibi ögeleri de bolca barındırdığı için bir yerden sonra ruh halimde çökme başlıyor.
Sanırım şu ana kadar okuduğum distopya sayısı 2-3 kitaptır. Şimdilik en son Fahrenheit 451 kitabını okudum. Kitabı okuyanların çoğu orta halli bulmuş, ben de katılıyorum.
Okuyanlar İthaki'nin çevirisini beğenmemiş. Benimki kaçıncıydı hatırlamıyorum ama ben fazla görmedim hata. Ancak bana göre çeviriden çok yazarın dilinden ötürü ben ısınamadım kitaba. Yine de kitapta rastlanabilecek çok güzel cümleler mevcut. Ayrıca yazarın seçtiği konu da iyi seçilmiş: Kitapsız yaşam.
Montag'ın eşi tam ağzı burnu dağıtmalık biri. Hayatımda gördüğüm en boş kafalı insan olabilir.
http://belleninkutuphanesi.blogspot.com.tr/2016/06/fahrenheit-451-yorum.html
İnsanları tek tipleştirip, sorgulamalarını engellemenin en etkin yöntemini, yani kitapların yakılıp yok edildiği bir geleceği anlatıyor Fahrenheit 451. Mükemmel bir kitap, okumak lazım.
Bir insan nasıl yıllar sonrasını görebilir aklım almadı doğrusu. Harikuladeydi:)
Ray Bradbury 1920 - 1912 korku ve bilimkurgu tarzında romanlar yazan Amerika'lı yazarın Fahrenheit 451 yazarın Başyapıtı sayılmaktadır.
Fahrenheit 451 Kitap kağıtlarının yanıp tutuştuğu sıcaklık derecesidir.
" İnsanların başlarına getirip yücelttikleri bir liderleri her zaman vardır...bu, işte sadece bu, zorbaların türediği kaynaktır. İlk ortaya çıktıkları zaman onlar birer koruyucudurlar " Ray Bradbury
Kitapları yasakla, okul sürelerini kısalt, felsefe,tarih, dil derslerini kaldır. Sporu teşvik et, tv lerde eğlence programlarını pompala, algılar yarat, topluma yararlı bilim adamlarını yine algı yöntemiyle zararlı kişiler olarak tanıt. Herkesi birbirinin sureti haline getir. Kısacası siz düşünmeyin biz sizin yerinize düşünürüz. Alın size sorunsuz bir toplum.
Oldukça keyifli, düşündürücü, ibret ve ders çıkarılabilecek bir kitaptı. Çok severek okudum, okurken bu hayali ülke bana tanıdığım bir ülkeyi fazlasıyla bir ülkeyi hatırlattı.... Çok tavsiye edeceğim kitaplardan biri...
Okuduğun distopik romanlardan sonra keyif almanın kendimce ironik kaçtığını düşünmeme, bıraktığı etki psikolojimi yerlebir etmesine rağmen, salt karakterlerle empati kurmamı sağladığı için okumaktan keyif alıyorum. Otomatik Portakal ve Bin Dokuz Yüz Seksen Dört için de aynı duyguları hissetmiştim.
Fahrenheit 451'de, romanın başkahramanı iftaiyeci Guy Muntog, yıllarca kitap yakan, niye, neden yaktığını sorgulamayan, işinde başarılı (!) ve çevresince sevilen bir adam.
Geçmişini sorgulayan, sorular soran genç kız Clarisse McClellan'la tanıştıktan sonra, hayatı tamamen değişir Bay Muntog'un.
Clarisse, "İtfaiyecilerin uzun zaman önce kitapları yakmadığı ve ateşleri söndürdüğü doğru mu?" diye sorar Bay Muntog'a; "Ateşi söndürmek mi? Kim söyledi bunu sana?" sorusuna karşılık, Clarisse'nin "Yaktığın kitapları hiç okumadın mı?" karşı sorusu, Bay Muntog'u düşünmeye, düşündükçe de sorular sormaya, sorgulamaya başlar ve karanlık geçmişinin sancıları hayatını altüst eder.
Tv'nin yaygınlaştırılıp, kültürün içinin boşaltıldığını ve edebiyatı bitirdiğini iddia eder, yazar. Haklıdır da.
''...Eğer dünya kitap okumayanlarla, öğrenmeyenlerle, bilgisizlerle dolmaya başlarsa, kitapları yakmak zorunda kalmazsınız, değil mi? Eğer dünyanın geniş ekranı basketbolla ve futbolla dolar ve MTV içinde boğulursa, gazyağını ateşlemek veya okuyucuyu avlamak için Beatty’lere gerek kalmaz.”
Umudun hayatı güzel kıldığı için belki de... İki yıl önce, dünya insanların okumadığı kitaplar yüzünden vicdanlarını sızlattığı zaman güzel olacak, diye bir not yazmıştım. Bugünse, edebiyatın hayatı katlanır kılan tek şey olduğunu...
kurgu ilgi çekici ve etkileyici olsa da anlatım çok yüzeysel kalmış. kitabı bitirdikten sonra akılda kalan ve etkileyen neredeyse tek şey özet geçilmiş gibi duran hikayesi oluyor.
Bir zaman düşünün, kitap okumak yasak, evlerde kitap barındırmak yasak. İtfaiyecilerin görevi yangın söndürmek değil, evlerinde kitap barındıranların kitaplarını, evlerini hatta direnenleri yakmak...
Senelerdir yaptığı yanlışı farkeden itfaiyeci Montag'ın hikayesi...
Baskıcı topluma örnek güzel bir distopya...
''Kaygılandırıcak bir soruda ona iki bakış açısı verme.Dahada iyisi hiç verme. Huzur,Montag. Onlara yarışmalar düzenle,en popüler şarkıların sözlerini,devletlerin başkentlerini veya Iowa'da geçen yıl ne kadar mısır yetişdirildiğini bilerek kazansınlar.Onları patlamalarına neden olmayacak bilgilerle doldur,öyle lanet olası bilgilerle tıka basa yap ki, kendilerini bilgileriyle gerçekten (zeki) hissetsinler.Sonra düşündüklerini hissedecekler.Hiç kımıldamadan hareket ettikleri hissine kapılacaklar ve mutlu olacaklar.''
Kitapların değerini anlatan bir kitap, Her sözcüğünde düşündüren bir kitap, 2.kez okunursa değerini dahada iyi anlaşılabilir bir kitap.
Kitabın anlatımı bana çok karışık geldi kopukluklar çok çabuk geçişler odaklanmakta zorluk çektim. Yazıldığı yıl itibariyle gondermeler çok ilginç olsada sanırım yazarın anlatım tarzını sevemedim bir cesur yeni dünya değildi benim için..
Kitabın yazıldığı yılları göz önüne alırsak, yazarın gerçekten ileri görüşlü olduğu ortada. Ancak kitapta bazı hatalar yok değil, kitapların yakılarak nasıl ileri teknolojiye sahip oldukları kafamda soru işareti olarak kaldı. Belli bir ideoloji ya da inanışa ait kitaplar yakılsa anlarım ama içeriği hakkında ayırt etmeksizin tüm kitapların yakılması ve bütün dünyaya hükmedecek teknoloji ve güce sahip olması birbirine ters düşüyor.
Kitapta olaylar çok hızlı bir şekilde anlatılıyor, çeviriden mi yoksa düzenlemeden mi bilmiyorum, olaylar kopuk kopuk öncesi anlatılmadan yaşanıyor. Kitabın ortasından yaşananları tekrar anlamak için başa dönmek zorunda kaldım.
Genel olarak çok muhteşem diyemeyeceğim ama hayal dünyamı zenginleştiren bir eserdi.
Ray Bradbury, 1951 yılında yazdığı bu bilim kurgu romanında, kitapların yasak olduğu bir geleceği anlatır.
İtfaiyeciler, yaptıkları aramaların ya da aldıkları ihbarların sonucunda ele geçirdikleri kitapları meydanlarda yakarlar. Hükümetin kitapları yasaklamaktan güttüğü amaç farklı kişisel düşüncelerin gelişmesini önlemek ve bu yolla herkesin aynı düşünce etrafında toplanmasını sağlamaktır.
Kitabın adının Fahrenheit 451 olmasının nedeni de kağıdın tutuşma derecesini göstermesidir. Bizim kullandığımız ölçüyle (C, Celsius) bu yaklaşık olarak 233 dereceye denk geliyor.
Kitapta anlatılan dünyayı gözümde canlandırmakta çok zorlandım. Kafam karıştı. Bir şeyler çok hızlı gelişti, bir şeyler atlandı. Açıkçası bana okuma zevki yaşatmadı bu kitap. Kafam karıştı durdu, sürekli dünyayı, anlatılmak isteneni, neler olduğunu kavramaya çalıştım. Bu nedenle dil, üslup -artık ne denirse- açısından pekte başarılı olduğunu söyleyemeceğim.
Okuduğum distopik kitaplar arasında en sönük kalanıydı, ama okuduğum ve resmen kulağıma küpe yaptığım bir kaç mükemmel cümle, kitap hakkındaki kötü düşüncelerimi değiştirmeme neden oldu.
Spoiler verme pahasına eklemek zorundayım;
"Hiçte, anayasanın dediği gibi, kimse eşit ve özgür doğmamıştır, herkes eşit yapılır."
"Eğer bilgisizliğini saklarsan kimse sana vuramaz, ama hiç bir zaman öğrenemezsin."
Çarpıcıydı. Gerilim tırmandı da en yükseğe ulaşamadan kitap bitti sanki. Kitap okumayan bir toplumun ekranlara hapsolacağını ön görmüş Bradbury. Okumamak için yasağa ihtiyaç duyulduğunu düşünerek yanılmış sadece.
Not: Çevirisini pek beğenmedim. İngilizce okumanızı tavsiye ederim.