Ancak bedenen yakın olabilen her şeye boş vermiş insanların arasında acısını ziyân edenlere, zaman denen büyük silginin himmetine sığınanlara: Hebâ. Bir Hasan Ali Toptaş sillesi.
Okuduğum ilk Hasan Ali Toptaş kitabıydı.
Askerlik anıları çok sıkıcıydı.
Bitirmek için okuduğum bir kitap oldu.
Gelişi güzel olayların derlenip yazıldığını düşünüyorum.
Kopuk kopuk ve karışık bir romandı.
‘’Heba’’ Hasan Ali Toptaşın son romanı. Derinlikli,ince işlenmiş,kendisini kolay açmayan bir metin. 308 sayfada noktalanan 7 bölümden oluşan bir iç muhasebenin kitabı. Ana Karakter Ziya’nın 42 yıl önce öldürdüğü küçük bir kuş yüzünden çektiği vicdan azabı etrafında şekillenen ve yer yer geçmiş, yer yer günümüze dönük anlatılan hikayesi.
Kitap; Şehir ve Kır yaşantısının çıkmazlarına dokunurken,Suriye sınırında büyük fedakarlıklar ve zorluklarla geçirilmiş bir askerlik ve burada ölümsüzleşen bir dostluğun öyküsü aynı zamanda.
Toptaş bu noktadan bakıldığında karakter sahibi bir eser ortaya koymuş, zira her bir bölümde anlatılan olayların kendi içinde bir duruşu ve tavrı var. Olaylar geçmiş, bugün ve gelecek zinciriyle birbirine başarılı bir şekilde bağlanmış.
Duru bir Türkçe,hayalle gerçek arası ikilemde kaldığınız satırlarla okurken adeta büyüleniyorsunuz.
Sadece onu okumak için bile Türkçe öğrenmeye değer(Stefan Weinder), yazarlık adeta ona bahşedilmiş.(Andrew Riemer) .Başka söze gerek yok.Okumadıysanız çok şey kaçırıyorsunuz.
Kurgusuyla Gölgesizler’e benzeyen ancak Gölgesizler’i okuyan biri olarak bana aynı hazzı yaşatmayan kitap. Hasan Ali Toptaş’ın enfes üslubu için okunmaya değer.
Varoluşçuluğun sınırlarını zorlayan Heba'da heba olan hayatlar işleniyor.
Bir çok politik-sosyolojik kitabın uğraşıp da anlatamayacaklarıyla baş başa bırakıyor okuyucusunu.Yaşamlarımızın karmakarışıklığı içinde aslında ne kadar sade olduğunu ya da tüm sadeliğine rağmen ne kadar karmaşık bağlarla birbirimize, yerlere ve olaylara bağlı olduğumuzu; yaşanmış-yaşanan-yaşanacak her şeyin nasıl da ilintili olduğunu çok sıradan bir karakter olan ziya üzerinden okuyoruz.
Bitirdiğimde göğsüme yumruk gibi oturdu.Anahtar sahibinin hikayesi ile başlayan sızı, kitabın sonuna kadar insanın yakasını bırakmıyor.Hasan Ali Toptaş gerçeği koyuveriyor kucağınıza her satırda.Anahtar sahibi olmanın, kutsalı-toprağı koruma hikayesinin, ödenemeyen borçların ve ödenen bedellerin hikayesi bu.
Nasılll güzel bir anlatım, evet müptelası olunur. Geç keşfettim seni erken kaybetmeyeceğim Hasan Ali Toptaş:)
Benim için diğer Hasan Ali Toptaş romanlarından daha kolay okunan bir roman. Fakat daha kolay okunması etkileyiciliğinden hiçbir şey götürmüyor. Oldukça etkileyici bir anlatım ve konu. Mutlaka okunması gereken bir roman.Özellikle askerlikle ilgili kısımlar çok vurucu. Tarık Dursun K. Kurşun Ata Ata Bİter kitabıyla bir noktada birbirini tamamladıklarını veya aynanın farklı taraflarını gösterdiklerini düşünüyorum
Gene bilinmezlik ve varlıkla yokluk arasını anlatan bir Hasan Ali Toptaş kitabı. Şiirsel denilen anlatımının ise birkaç püf noktası var. İşte Hasan Ali'nin numaraları şunlardır:
1- İkilemeleri kullanarak anlatımı güçlendiriyor.
-Derin derin düşündü
-uzun mu uzun bir adamdı
2-Sanki ile biten hatta'lı cümleler kuruyor.
-Bakmamıştı da hatta gözleriyle yeni bir resim çizmişti sanki.
3- Gibi'li cümleler kuruyor.
-Fani cesetinden henüz kurtulmuş ruh gibiydim.
Hasan Ali edebiyatı bu tarz dil oyunlarından ibaret aslında.
Vesselam...
Yazarin dile hakimiyeti ve duyulari yer degistirerek verdigi betimlemwler harika. Siradan olaylaru bile o kadar gercek o kadar samimi anlatmis ki etkilenmemek isten degil. Onyargilar insanlar arasi iliskiler ve daha bir cok konuya deginmis akil yakan bir kitap. Olay siralamalari zamandan atlayis sizi de karakter gibi biraz sersemletiyor. Gercek mi ruya mi diye dusunuyorsun bir cok yerde.
Yine mükemmel bir Hasan Ali Toptaş kitabi. Akıyor, hicbir engele carpmadan akiyor yatagindan boylu boyunca bir dere misali. Ic ice ruyalarin , olaylarin bu denli akici şekilde ve de sikmadan anlatilmasi zaten basli basina bir yazar marifeti.
Ziya ile bütünleşiyor okur. Ziya'nin saf, temiz, insancil yonunu sevdim okurken. Ozellikle askerlikle ilgili olan bolumu yakin zamanda askerligini ifa etmiş beni fazlasiyla etkiledi. Hrr yonuyle zulum. Komutanlarin tavirlari askeri canindan bezdiriyor. Bi kez daha aklima geldi yasadiklarim. Hele ki Ziya'nin askerligi sinirda yapmasi, her an ölümle ic ice olmasi da ayri bir konu, ayri bir olay.
Sonrasında koyde gecen hayat, inzivaya cekilen Ziya...Ama hep bir huzun, hep bir sansizliktir bulur da birakmaz Ziya'yi.. Spoiler fazlasiyla verdim zaten ama koyde yaşanan elim hadiseler de icime oturmadi degil.
Hele ki sonu itibariyle yikmistir. Ziyadesiyle hüzünlendirmistir.
Ziya Kenan arkadasligi, ruyalarin ic ice gecmesi, sinirda yapilan askerlik ve derinlenemesine irdelenen Ziya karakteri ile Heba kitabi hafizamda her zaman icin guzel sekilde ve huzunlendiren bir kitap olarak da yer edinecektir.
Diyaloglar konusunda zayıf bir eser. Başkarakter haricinde neredeyse kitabın tamamında karakter-diyalog uyuşmazlığı göze çarpıyor. Bazı yan hikayeler de konudan alakasız derecede uzaklaşıyor. En baştaki Anahtar bölümünün gerekliliği de tartışılır. Aslında kitap Huzur bölümünden başlasa bile olurmuş. Ondan itibaren bir bütünlüğe kavuşuyor ve dikkat çekici detaylar aradan sıyrılarak olay örgüsü içine çekiyor. Anti-militarist bir eser olarak en çarpıcı kısmı Sınır bölümü. Güzel bir başkaraktere ve güzel bir yazım diline sahip olmakla birlikte biraz sadeleşse daha akıcı olabilecek bir roman.