Bu kitabı okuduğumu, internette konusuna denk gelince hatırladım. O kadar kötüydü ki hafızamdan silinmiş.
Ahmet Altan'ın tarzı gerçekten bana pek uymaz. Her ne kadar insan davranışlarının nedenlerini sosyolojik ve psikolojik açıdan çok iyi değerlendirdiğini düşünsem de, bu değerlendirmeyi sayfalarca yazmak işi can sıkıcı hale getirebiliyor. Tabi bir de abartmaları var, hem de çoğu zaman... Tıpkı "aldatmak" kitabında, sevgilisi tarafından terk edilen kadının onun yokluğunu kaldırabilmek için Kleptomani olması gibi.
Ama bu kitabında beni heyecanlandıran, meraklandıran öyküler vardı. Ve bu öyküler sanatın, edebiyatın ustalarının adlarının geçtiği öykülerdi. Onların eserleri hakkında ya da hayatlarının bir bölümü, veya herhangi bir konuda ki düşünceleri hakkındaydı.
Stefan Zweig, Victor Hugo, Maksim Gorki, Tolstoy, Virginia Woolf, Boris Pasternek, Çehov, Sheakspear, Papini, Lawrence Durrell, Thomas Bernhard ... Bu kadar ustanın aynı kitapta isimlerinin geçmesi benim için kıymetliydi.
Ancak 65 - 68. sayfalarda yer alan hikaye beni biraz endişelendirdi ve kitaba olan güvenimi azalttı. Kitapta ünlü heykel Praksiteles' e ait olan ve bilinen ilk çıplak kadın heykeli olan "Knidos Afroditi" nin İstanbul-Beyazıt-Kızlar Sarayı' nın önünde yanarak yok olduğu yazıyor. Ancak bu konuda biraz araştırma yaptım, aşağıda Wikipedia da yer alan bilgi mevcut;
Heykelin Akıbeti:
Heykel bu güne kadar bulunamadı ama kaidesi yerinde duruyor. Kimi görüşlere göre heykelin Bizans imparatoru Theodosius döneminde İstanbul'daki Lausus Sarayına götürüldüğü [5] ve orada kaybolduğu veya antik kentten çalındığı söylentileri idaa edilir.1967-1977 yılları arasında Amerikalılar heykeli bulmak için sondaj kazıları yaptılar ancak sonradan sondaj kazıları Türkiye tarafından yasaklandı. Kazılar hala Türk ekipler tarafından devam etmektedir.
Sus artık sesim, hazzın haritası ve çöl sevişmeli dışında bir şeye benzemiyordu kitap.
Bence bayanları daha çok etkileyen bir kitap,düşündüğünüz şeylerin aslında diğer insanlara da çok uzak olmadığını gösteren açıkçası beni ve bir çok kız arkadaşımı çok etkileyen bir kirap,ben 2 kere okudum
kisa surede okunabilcek bir kitap evet cok da dusündürtmeden ama tolstoy' un kisisel yasamina yaptigi deginmelere, joyce' un esine duydugu ve asamadigi akıl almaz kıskanclık duygularina, the human stain'e getirdigi bakıs acilarina ve diger insani duygulanimlara tanik olmak adina okundugunda kotu hissettirmeyen bir kitap..
ben bunları daha önce düşünmüştüm yaa dedirten bir kitaptı en azından benim için :) okunmalı çok vakit almıyor bitirmek zaten :))
Çok ince bir kitap olmasına rağmen, Ahmet Altan'ın yoğun bir anlatımı olduğu için her bölümden sonra biraz ara vererek, gerektiğinde bazı kısımları tekrar okuyup sindirerek hatta bazı hikayelerde ilgimi çeken kısımları araştırarak ilerlediğim için, gayet zevk aldım okurken.
Tanrı, Kumandanlar ve Memeler isimli yazıyı da içerisinde barındıran bir kitap. Bu yazı sebebiyle 6 milyar tazminata mahkum edilmişti Ahmet Altan. Yazının içerisinde ''kadın memesine memleketi satarım'' dediği iddia ediliyordu. Benim en sevdiğim yazılardan biridir bu yazı ve içerisinde de öyle bir cümle görmedim. Benim gördüğüm şu;
''Bir kiraz ağacıyla bir kadın memesine, onların değerini bilmeyen her memleketi satmaya hazırım.''
Bir yazının içinden bir cümleyi, üstelik de öncesinde nokta olmayan bir cümleyi, daha doğru bir ifadeyle bir cümlenin parçasını alıp o cümle sahibine saldırmak adiliktir. Yazı baştan sona hayatın ve barışın güzelliği üzerine kurulu bir yazıdır. Bu cümle de o yazıyı daha ilgi çekici kılmak için yazılmıştır ve biraz entellektüel birikimi olan, biraz önyargısız olan, cinselliği sözde değil de gerçekten kafada çözmüş olan, biraz düşünebilen herkes bunu rahatlıkla görür.
Kitaptaki en iyi yazıda bana göre Tanrı, Kumandanlar ve Memeler isimli yazıdır. Evet memeleri çok seviyorum, kumandanları pek sevmem, Tanrı ile de alıp veremediğim bir şey yok çok şükür.
Sanırım Ahmet Altan’ın Aktüel’deki denemelerinin bir derlemesi. Dergiyi okumayanlar için iyi ama düzenli okurları için pek hoş bir tekrar olmamıştır muhtemelen. Yanız bir derleme olarak pek başarılı değil çünkü konu bağlantıları sıkıntılı. Belki konudan konuya geçiş daha alaka düzeyine göre yapılabilirdi. Dünya edebiyatının büyük isimlerinin hayatlarından örneklerle bilincimizi eşeleyen yazılarda hak verdiren bir çok tespit mevcut. Bununla birlikte yeni ya da mucizevi bir şeyler söylemiyor. Tabi sıktığı da söylenemez. Düz bir kitap.
Tanrı,Kumandanlar ve Memeler’e kadar gerçekten severek okudum. Ondan sonra ise kitap oldukça rahatsız etmeye başladı. Çakıltaşları’nı okuduğum an yarıda bıraktım. Sanırım bu Ahmet Altan’ı ilk ve son okuyuşum olacak.