Çok güzel başlayıp, garip bir şekilde biten bir roman. Yine de okuyalı yıllar geçmesine rağmen hala bazı bölümleri aklıma gelir, irkilirim.
Bir yanım hayatta hep Ada gibi biri olmayı ister mesela.
Kumral Ada Mavi Tuna; Buket Uzuner’in okuduğum ilk kitabı. Daha önce bu kitap iki kez elimden geçmesine, okuyan arkadaşlarımdan olumlu anlamda geri dönüş almama rağmen okumadım çok sevdiğim bir arkadaşım “al bu kitabı oku bak oradaki Mavi Tuna benim” diyene kadar da okuma gibi bir düşüncem olmadı. İtiraf etmeliyim ki ben; Türk kadın yazarlarının edebi anlamda vizyon sahibi olmadıkları, sığ kaldıkları, gerçek hayatta olduğu gibi fazla laf kalabalığıyla ilgiyi olması gereken yerden alıp başka yerlere dağıtıp kafa yorduğu gibi güçlü bir ön yargıya sahibim. Belki iyi kadın yazarlarla tanışmamış olmamdan, belki okuduğum kadın yazarların berbata yakın olmalarından ya da anti feminist yanımın ağır basmasından olabilir. Buket Uzuner okudun o önyargı kırıldı mı derseniz net bir “evet” im yok ama belki “biraz”ım var. Bu kırılma için bir arkadaş tavsiyesiyle aklım Nazan Bekiroğlu’nda..
Kitap 500 sayfa işte o Türk kadını kafası Uzuner’de de var. Gevezelik, uzun uzadıya birbirini tekrar eden cümleler dikkati dağıtıyor. Kitap sekiz ayrı dilde yayımlanmış yayımlandığı ülkelerdeki kitle üzerinde nasıl tesir etti, geri dönüş nasıl oldu bilemem ama imkânsız bir aşk öyküsü bizde her zaman tutar. Bunu da kitabın Türkiye’de satış listesinde en üst sıralarında yer almasından anlayabiliriz. Uzuner ergenlik dönemi ve yeni başlayan okurlar için okunası bir yazar. Edebiyatta biraz yol aldıysanız ve benim gibi hikayede ya beklenmedik bir olayla karşılaşma beklentisi, ya işte zeka budur dedirtecek bir kurgu ya da kendinizde iç hesaplaşma sorgulama gibi düşüncelere itecek bir etki arıyorsanız içsel sorgulamada Oğuz Atay’dan etkilenme çabası içindeki Uzuner sizi tatmin etmeyebilir.
Buket Uzuner yazarlığını değil ama genel olarak hayattaki özgürlükçü, yenilikçi, azimli ve başarılı duruş çizgisini sevdiğim bir kadın. Zaten 81 ilin valiliklerinden oluşan jüri tarafından Cumhuriyetin 75 Başarılı Kadını’ndan biri olarak seçilmiştir. Bir röportajında “30’uma geldiğimde ya bilim insanı ya da yazar olacaktım altı ay düşündüm ve yazar olmaya karar verdim” demiş.
Bir rivayete göre Uzuner ; Atilla İlhan’ın hayatını yazmak istemiş fakat usta kabul etmemiş Uzuner’de “madem hayatını yazamıyorum bende romanımda anlatırım” demiş. Hikayede geçen şair dayının Atilla İlhan, Pervin’in Çolpan İlhan, Süreyya’nın da Sadri Alışık olduğu söylenir. Ayrıca asıl ismi Fatih Karaca olan şarkıcı Mabel Matiz’in de bu kitaptaki Tuna karakterinden etkilenerek Mabel ismini kullandığı bilinir.
Kitap 1970-80’lere dokunan Kuzguncuk’ta geçen aşk üçgenini ve asıl kahramanın iç savaşı kabullenmeyip sürekli halisünasyon gördüğünü sandığını anlatan iki ayrı bölümden oluşuyor. Sanki bir kitap içinde iki ayrı hikaye iç içe anlatılmış başarılı bir sarmal oluşturulmaya çalışmış gibi fakat bütüne bakıldığında olmamış. Çünkü kurguya hiç uymamış. İç savaşı bir erkeğin kendi ile olan iç savaşına benzetmeye çalışmış ama kurguda o da yavan kalmış. Kurgu yavan ama her bir karakterler sağlam işlenmiş hikayede. Ada, Aras, Tuna, Meriç, Şair Dayı, Pervin, Süreyya ve Aliye..Karakter üzerinde çözümlemeler iyi bir psikoanalist , kitap sonlarında her bir karakteri kendi ağzından konuşturmakta kitabın olmayan sonuna renk katmış oldu..
Kitaptan Altını Çizdiklerim:
- Amerikalılar, ’özgürlük para gibidir, harcamadan önce kazanılmalı’ derler… Fakat bizim bu konuyla ilgimiz olmadığından atasözü ve deyimler sözlüklerimizin Ö harfi özgürlük özürlüdür. Özgürlük üzerine atasözü üretmenin lüks olduğu bir kültürümüz var.
- Özgürlük, her sabah uyandığında istediğin aynı şeyleri yapabilmektir!
- Gerçekle sahte arasındaki farkı en çabuk anlayan halktır, ama en geç tepki veren de yine odur! Ve tepkisi en güçlü olan da halktır.
Kitap; "bütün gazateler hayatta en çok sevdiğim kadının cinayet işlediğini yazıyordu." diye başlıyor. Kitapta çözülmesi gereken bir cinayet bekliyordum ama kitap bambaşka ilerledi. Tuna terzi bir ailenin ikinci oğlu, gözleri deniz mavisi olduğu için lakabı Mavi Tuna olarak kalıyor. Kuzguncuk ta yaşıyorlar ailesi ile birlikte bir gün evlerinin yanındaki köşke sinema sanatçıları taşınıyorlar. Süreyya Mercan ve Pervin Gökay tek kızları Ada ile birlikte. Ada kumral bir kız olduğu için ve şair dayısının şiiri kumral ada dan ilhamla lakabı "kumral Ada" olarak kalıyor. Tuna ile Ada nın inanılmaz arkadaşlık bağları anlatılıyor. Ada , Tuna'nın abisi Aras ile sevgili iken Tuna nın yaşadıkları. iç savaş la birlikte kendi iç savaşını da yaşayan Tuna nın halleri... tavsiye ederim Buket Uzuner severlere... "Aşkın bin çeşit hali vardır ve hepside acı verir"...
Romanın başkahramanı Tuna'nın, bir salı sabahı evinden alınıp, iç savaş çıktığı, seferberliğin başladığı gerekçesiyle askeri birliğe götürülüşüyle başlıyor. İki farklı hikaye anlatılıyor. Yaşadıklarının bir kurgudan ibaret olduğunu düşünen, buna inan Tuna, kendi iç savaşını anlatırken; ikinci hikayede düşlerinde gördüğü çocukluğunun geçtiği yer Kuzguncuk'u ve o yıllardan kalan en büyük hediyesi Ada'ya duyduğu ölümsüz aşkı anlatır.
Genel okuyucuların aksine ben iç savaşın anlatıldığı kısımları beğendim. Tuna'nın düşlerinden yola çıkarak anlatılan aşk hikayesi güzeldi ama büyük beklentiyle okuduğum için tatmin etmedi.
Kumral Ada Mavi Tuna; Buket Uzuner’in okuduğum ilk kitabı. Daha önce bu kitap iki kez elimden geçmesine, okuyan arkadaşlarımdan olumlu anlamda geri dönüş almama rağmen okumadım çok sevdiğim bir arkadaşım “al bu kitabı oku bak oradaki Mavi Tuna benim” diyene kadar da okuma gibi bir düşüncem olmadı. İtiraf etmeliyim ki ben; Türk kadın yazarlarının edebi anlamda vizyon sahibi olmadıkları, sığ kaldıkları, gerçek hayatta olduğu gibi fazla laf kalabalığıyla ilgiyi olması gereken yerden alıp başka yerlere dağıtıp kafa yorduğu gibi güçlü bir ön yargıya sahibim. Belki iyi kadın yazarlarla tanışmamış olmamdan, belki okuduğum kadın yazarların berbata yakın olmalarından ya da anti feminist yanımın ağır basmasından olabilir. Buket Uzuner okudun o önyargı kırıldı mı derseniz net bir “evet” im yok ama belki “biraz”ım var. Bu kırılma için bir arkadaş tavsiyesiyle aklım Nazan Bekiroğlu’nda..
Kitap 500 sayfa işte o Türk kadını kafası Uzuner’de de var. Gevezelik, uzun uzadıya birbirini tekrar eden cümleler dikkati dağıtıyor. Kitap sekiz ayrı dilde yayımlanmış yayımlandığı ülkelerdeki kitle üzerinde nasıl tesir etti, geri dönüş nasıl oldu bilemem ama imkânsız bir aşk öyküsü bizde her zaman tutar. Bunu da kitabın Türkiye’de satış listesinde en üst sıralarında yer almasından anlayabiliriz. Uzuner ergenlik dönemi ve yeni başlayan okurlar için okunası bir yazar. Edebiyatta biraz yol aldıysanız ve benim gibi hikayede ya beklenmedik bir olayla karşılaşma beklentisi, ya işte zeka budur dedirtecek bir kurgu ya da kendinizde iç hesaplaşma sorgulama gibi düşüncelere itecek bir etki arıyorsanız içsel sorgulamada Oğuz Atay’dan etkilenme çabası içindeki Uzuner sizi tatmin etmeyebilir.
Buket Uzuner yazarlığını değil ama genel olarak hayattaki özgürlükçü, yenilikçi, azimli ve başarılı duruş çizgisini sevdiğim bir kadın. Zaten 81 ilin valiliklerinden oluşan jüri tarafından Cumhuriyetin 75 Başarılı Kadını’ndan biri olarak seçilmiştir. Bir röportajında “30’uma geldiğimde ya bilim insanı ya da yazar olacaktım altı ay düşündüm ve yazar olmaya karar verdim” demiş.
Bir rivayete göre Uzuner ; Atilla İlhan’ın hayatını yazmak istemiş fakat usta kabul etmemiş Uzuner’de “madem hayatını yazamıyorum bende romanımda anlatırım” demiş. Hikayede geçen şair dayının Atilla İlhan, Pervin’in Çolpan İlhan, Süreyya’nın da Sadri Alışık olduğu söylenir. Ayrıca asıl ismi Fatih Karaca olan şarkıcı Mabel Matiz’in de bu kitaptaki Tuna karakterinden etkilenerek Mabel ismini kullandığı bilinir.
Kitap 1970-80’lere dokunan Kuzguncuk’ta geçen aşk üçgenini ve asıl kahramanın iç savaşı kabullenmeyip sürekli halisünasyon gördüğünü sandığını anlatan iki ayrı bölümden oluşuyor. Sanki bir kitap içinde iki ayrı hikaye iç içe anlatılmış başarılı bir sarmal oluşturulmaya çalışmış gibi fakat bütüne bakıldığında olmamış. Çünkü kurguya hiç uymamış. İç savaşı bir erkeğin kendi ile olan iç savaşına benzetmeye çalışmış ama kurguda o da yavan kalmış. Kurgu yavan ama her bir karakterler sağlam işlenmiş hikayede. Ada, Aras, Tuna, Meriç, Şair Dayı, Pervin, Süreyya ve Aliye..Karakter üzerinde çözümlemeler iyi bir psikoanalist , kitap sonlarında her bir karakteri kendi ağzından konuşturmakta kitabın olmayan sonuna renk katmış oldu..
Kitaptan Altını Çizdiklerim:
- Amerikalılar, ’özgürlük para gibidir, harcamadan önce kazanılmalı’ derler… Fakat bizim bu konuyla ilgimiz olmadığından atasözü ve deyimler sözlüklerimizin Ö harfi özgürlük özürlüdür. Özgürlük üzerine atasözü üretmenin lüks olduğu bir kültürümüz var.
- Özgürlük, her sabah uyandığında istediğin aynı şeyleri yapabilmektir!
- Gerçekle sahte arasındaki farkı en çabuk anlayan halktır, ama en geç tepki veren de yine odur! Ve tepkisi en güçlü olan da halktır.
Söylesenize kaç kişi Mavi Tuna gibi sevebilmiştir şu hayatta?
Sorgusuz, sualsiz, hesapsız, çıkarsız.
Değiştirmeden, ehlileştirmeden, yanlışlarıyla ve dahi kusurları ile.
"Bir kitap okudum, hayatım değişti.." Şimdi ne yaşıyorsam, ne hissediyorsam, neye inanıyor ve neyin peşinden sürükleniyorsam, bugün neredeysem, kimdeysem, nasıl biriysem... hepsi bu kitap sayesinde oldu. Hayatımın gidişatını etkiledi, hayatımın ta kendisi oldu.
Bir kitaptan çok daha fazlası. Koca bir hayat. İçinde nefes alış verişlerim saklı; her sayfasında anılar ve anılara dokunan parmak izleri saklı. Tam beş kez, bıkıp yarıda bırakmadan okuyup, her seferinde başka bir yanıma rastladım, farklı bir duyguyu tattım. Bir hikayeden, iki insandan çok daha fazlası. Bir romandan ötesi, nasıl desem… bir kitap en fazla ne kadar yer edebilir yaşamınızın her köşesine milyon kere? Nasıl dokunur elleri yokken hayallerinize? İşte öyle…
Lise son sınıftan beri dönem dönem tekrar tekrar okuduğum buket uzunerin (bence) en güzel romanı.
Kitap iç savaşın kişi ve çevresindekilere etkilerini biyografik, kurgusal bi bakışla ele almış. Ayrıca kişinin içsel hengâmesini okurken aynı zamanda geriye dönüşlerle karakterlerin hayatlarını da öğreniyoruz. Kitaptaki yoğun aşk, aşk da denemez ya buna, bildikli bi' bağımlılık mı demeliyim bilemiyorum, bana çok olağandışı geldi. Romanı okurken aklım hem bu ilişki nereye varacak hem de bu içsel savaşın çıkışı nasıl gerçekleşecek sorularıyla döndü. Benim için güzel, akıcı bi okuma oldu. :)
Roman şimdiki ve geçmiş zaman olmak üzere iki kısımda işleniyor. Şimdiyi anlatan her an oldukça boğucuydu. Öyle ki kitaba başladığımda yarım bırakmayı düşündüm. "İnsanlar bu kitabı neden bu kadar sevmiş ki?" sorusu yakamı bırakmayınca devam ettim. O zaman anladım. Çünkü geçmişin anlatıldığı her ayrıntı fazlasıyla güzel. Kitabın ortalarındaki malum anda, bir el kalbimi sıktı. Roman bitti ama bu his geçmedi. Uzun zamandır böyle hüzünlü bir kitap okumamıştım. Karakterlere (özellikle Tuna'ya) sarılabilmeyi çok isterdim. Kitabın sonlarında, karakterlere de kendilerini anlatmaları için söz hakkı verilmesi çok güzel düşünülmüş. Keşke her kitapta olsa aslında. Yarım bırakmadığım için mutluyum.