Sen nasıl bir aşk yaşadın be kardeşim dedirtti
derin düşüncelere gark etti
Sabahattin ali bu kitabından sonra hiç düşünmeden içimizdeki Şeytanı aldım. Onuda okuyunca asıl şaheser kuyucaklı yusuf okudum. Harika bir yazar.
Gerçekten bu kadar abartılmayı haketmiyor. Ayrıca en başından Dostoyevski okuyormuşum gibi hissettim, bu kadarı etkilenmek değil nerdeyse taklit etmek.
Kitabın adını çok fazla duyup, en çok satanlar listesinden düşmemesini gördükçe ve Sabahattin Ali'yi şiirleriyle sevdiğimden kitabı merak edip okudum.kitabı okurken Dostoyevski'nin Beyaz Geceler kitabındaki bazı bölümler aklıma geldi.Örneğin iki kitapta da manzaralı bir mekan ve ellerini tutma sevdası geçip durdu :) evet mutlaka 1 kere okunması gereken bir kitap en azından eksik kalmamalısınız ama abartıldığı kadar iyi bulduğumu söyleyemem.ilk başta çok güzel merakla başladım.zaten yazarın akıcı diline kimse laf söyleyemez bir çırpıda okursunuz.Klasik Türk senaryoları diyebileceğimiz ve sonunu tahmin edebileceğiniz türden.
O kadar yıldan sonra gerçekleri öğrendiğinde bile kendini değiştirmedi, değiştiremedi. İhanete uğradığını sandığında; aslında kendi ihanet ettiğini, peşin hüküm verdiğini anladığında hep yalnızlığı, geri çekilmeyi seçti. Sadece onunlayken başarabilmişti ki bence bunun sebebi onu tanımayı seçmesiydi. Keşke başkaları için de yapabilseydi.
"Fakat insanlar nedense daha
ziyade ne bulacaklarını tahmin ettikleri şeyleri araştırmayı tercih
ediyorlar. Dibinde bir ejderhanın yaşadığı bilinen bir kuyuya
inecek bir kahraman bulmak, muhakkak ki, dibinde ne olduğu
hiç bilinmeyen bir kuyuya inmek cesaretini gösterecek
bir insan bulmaktan daha kolaydır."
"Senelerden beri hiç kimseye bir tek kelime söylemedim. Halbuki konuşmaya ne
kadar muhtacım. Her şeyi içinde boğmaya mecbur olmak, diri
diri mezara kapanmaktan başka nedir?"
"Seninle hiç şöyle uzun boylu konuşamadık evladım... Yazık!"
"Maria Puder ölmedi ulan!" diye bir giriş yapmak isterdim, ama Raif Efendi'nin naifliği geldi aklıma. Ne terbiyesizmişim! Düzgün konuşmalıyım! Evet... Kitaba değerlendirme yapmıyorum, zaten mükemmel kitap. Asıl sorum şu bu kitapla ilgili benim kendime sorduğum... Ya bu insanlar, savaş dönemlerinde, bin bir türlü sıkıntılar içerisinde, sürgünlerle, hapislerle, yoklukla büyümüş insanlar. Nasıl yazdıkları kitap 70 yıl sonralarına bile böyle güzel kalabiliyor. Acaba günümüz kitaplarından hangisi kalabilecek bunca uzun süre. Ve bir sorumda şu, acaba, Sabahattin Ali, bu dönem yazarı olsaydı, elinde laptop, internet, tüm bilgiler, masasında bir sıcak kahve, sıcak bir oda... Anladınız siz. Yani böyle rahat şartlar altında olsaydı, yine bir Sabahattin Ali olabilir miydi? Onları böyle güzel yazar yapan, yaşamlarının ağır geçmesi midir? Eğer öyleyse, günümüz yazarları handikaplı başlıyor. Ya ben çok sıkıldım bu yorumdan. Ne çok beynimi kemiriyorum düşüncelerle. Siz bana aldanmayın. Okuyun bu kült eseri ulan! Pardon Raif Efendi. Bu eseri okuyunuz arkadaşlar...
Kürk Mantolu Madonna..Bir aşk ne kadar güzel olabilirdi sorusunun cevabi.Hayatimda etkisinin yok olamayacaği nadir kitaplardan.
Karakteri kendime çok benzettim ve hem dili hem konusu hem de içindeki benzetmeler çok hoşuma gitti. Uzun zamandır ağlaya ağlaya kitap okumamıştım..
Sabahattin Ali'nin içten anlatımı kendi hayatının izlerini taşıyor elbette. Özlemle anıyoruz...