Kitaptan alıntı çok güzel bir cümle. " Düşüncelerinizin zincirlerinden kurtulun , bedenlerinizin zincirlerini kırın..."
Toplumun dayatmalarına karşın birey olmayı, olabilmeyi ve dahasını çok tatlı yollarla anlatan bir kitap. İnsanın ufkunun açılmasında öncü görevi görebilir.
Kesinlikle başucu kitaplarından ve en iyi klasiklerden biri kanımca. Bir kitap ancak bu kadar incecik ve kısacık bir öyküyle hayatın inceliklerini anlatabilir. Richard Bach'ın en iyi ve en kısa romanı. Jonathan Livingston ise her göğe bakıldığında görülen bir martıyla hatırlanan...
Tamam bizlere mücadele azmi, diğerlerinden farklı da olsa isteklerimiz çabalamayı öğretiyordu sözde ama çok erken mi okudum çok geç mi bilmiyorum, sıkılmıştım...
Cesareti, vazgeçmemeyi, toplumsal baskı ve yıldırma çalışmalarına dayanmayı öğütleyen kitaptı. Okumayanlara kesinlikle öneriyorum.
Kısa ama verdiği mesaj ile harika işlenmiş bir kitap.Öğrencilerim severek okudu.
Çocuk hikayesi olmasına rağmen bence her yaşa hitap eden başarılı bir martı öyküsü. Mutlaka okunması kanaatindeyim. Başarı ve ders verici. Okurken ; herkes kendi hayat hikayesine göre Martı Jonathan'ın yerine geçecektir.
orta okuldaydım, öğretmenim şiddetle tavsiye etmişti... hala daha zevkle defalarca okuyabileceğim bir kitap...
Türkçe öğretmeni vermişti de okumuştum bir aralar. O kadından nefret ediyorum, kitap okumaya ilgimi kaybediyordum o sürtüğün yüzünden.
Ben nedense bir ders veren kitapları okuyamam. Sanki okumak için bir nedene ihtiyacın varmış gibi. Bir kitabı sırf ders çıkarmak için okuyacaksam hiç okumamam. Gel de bunu Türkçecilere anlat... Ondan sonra "Yeni nesil hiç okumuyor mıy mıy mıy". Kendim okusam belki beğeneceğim bir kitaptan nefret ettim sayesinde.
bir oturuşta biten güzel bir öykü...Ama nedense hikayenin içine bir türlü tam anlamıyla giremedim.bu kadar az sayfada çok şey anlatmaya çalışmış -içinde sevginin gücü, öğrenme aşkı, özgürlük düşüncesi ve buna engel olan gelenek görenekler, hatta devrim düşüncesi bile var- ama bunu pekte iyi yaptığını söyleyemiyeceğim."martı" metaforu daha iyi kullanılabilrdi.
hikayeye girememe nedenlerimden biride yazarın üslubu.çok yavan bir ülsup kullanmaya çalımış ama bunuda tam başardığını söyleyemicem.
kısaca okuduğum yorumlardan sonra benim için hayal kırıklığı oldu:
Hayatın anlamı hakkında süper ötesi bir hikaye..yaratılışımın hikmetini bu kitap kadar güzel anlatan bir kitap okumadım.
Hikayesi, içindeki fotoğraflar... Her zaman en sevdiğim kitap olmuştur. Sarılıp içime alasım gelir. Kalbimin yerine takmak isteyeceğim kadar müthiş. Kaybettikçe tekrar tekrar alırım.
Edebi açıdan niteliği tartışılabilir ancak ilk gençlik yıllarımda heyecan ve keyifle okumuştum.Kendini sınırlarını zorlama ya da kendini gerçekleştirme üzerine epeyce düşündürmüştür beni. Şimdi (otuzlu yaşlarımda) okusam aynı etkiyi yaratmayabilir.
Asla elindekiyle yetinme , sürekli fazlası için çabala diye bağıran bir kitap. Altını çizeceğiniz bölümler olacaktır.
Çünkü rakamlar sınırları belirler; iyinin,mükemmelin sınırları yoktur.
Ben öve öve bitirilmeyecek bir şey bulamadım. Fazlaca pohpohlanmış bir kitap. 3 puan yeterli.
Bu kitabı ilk okuyuşumun üzerinden seneler geçti. İsminden ve Martı Jonathan'ın özgürlük tutkusundan başka her şeyi unutmuşum. Yeniden okumak iyi geldi doğrusu. Hiçbir zaman Jonathan Livingston kadar cesur olamayacağım ama bu ona özendiğim gerçeğini değiştirmiyor.
‘Neden Jon, söylesene neden?’ diye inleyerek sordu annesi. ‘Diğerleri gibi olmak bu kadar mı zor? Alçaktan uçmak pelikanların ve albatrosların işi, bunu onlara bırakmalısın. Hem niçin avlanmıyorsun oğlum? Artık bir kemik bir tüy kaldın.’
‘Bir kemik bir tüy kalmam umurumda bile değil anne. Ben sadece havada ne yapıp ne yapamayacağımı öğrenmek istiyorum, hepsi bu. Sadece öğrenmek istiyorum.’
Jon Livingston öğrenmeye susamış, akıllı, çalışkan ve ısrarcı bir martıdır. Richard Bach’in eseri kitabın baş kahramanı olan Jon Livingston uçuş denemeleriyle başlar. Jon sürekli kendisini geliştirmek için sabah akşam çalışır. Normal martılar gibi uçmak istemez ve beslenmeyi büyük derecede ihmal eder. Martı halkı Jon’ın yaptıklarından yakınır ve utanır çünkü o sürüyü temsil etmez. Farklı birisidir. Kişiliği, uçuşu ve yaşama olan tavrı sürüyle uyuşmaz. Yaşamak için sadece yemek peşinde koşan martı halkı Jon’ı yaşam tarzlarına bir tehdit olarak görür ve onu en sonunda sürüden dışlarlar. Onlar bireyselliği ve özelleşmeyi değil itaakarlığı ve kalıcılığı ister.
Sürüden dışlanan Jon kendisini geliştirmeye devam eder ve dünyadaki en çevik ve hızlı martısı olur. Ama bunları elde etmek onun için yeterli miydi? Kesinlikle hayır. Jon için hiçbir sınır yoktu. Sahip olduklarının üstüne sürekli bir şeyler eklemeyi arzulayan Jon belli bir zamandan sonra eski öğrenme isteğini kaybetmeye başlar. Yaşlanmaya başlayan Jon yanlız olarak hayatını sürdürmeye devam eder.
Bir gün Jon’ı almaya gelen iki martı onu ‘cennete’ götürür. Cennette olduğunu düşünen Jon geldiği yerde kendisine benzeyen birçok kişi görür. Hepsi öğrenmeye istekli, güçlü martılardır. Buraya geldiğinde eski yorgunluğunu kaybeder. Genç olduğunu zamanlardaki sahip olduğun gücünün çok daha fazlasına burda elde eder. Burada Chiang isimli bilge bir martıyla tanışır. Jon’a hayal edemeyeceği beceriler öğretir.
Jon Chiang’dan cennette olmadığını ama farklı bir yaşamda bulunduğunu öğrenir. Jon’ın geldiği yer onun gibi öğrenmeye çalışan, azimli martıların ulaştığı bir hayattır. Martılar önceki hayatlarında öğrenmeye, değişmeye başlamadıkları takdirde önceki yaşamlarının aynısı olan bir hayat sürdürürler. Buraya gelen kuşların çoğu birçok yaşantıyı tamamladıktan sonra hayat tarzlarını değiştirmeye çalışmış ve mükemmelliği aramıştır. Jon ise birinci hayatını tamamlamadan yaşamını değiştirmeye başarmış.
Cennet diye bir yer yok. Cennet bir mekan, zaman değil öğrenmek ve mükemmelliktir. Bu gerçeği anlayan Jon mükemmelliğe en sonunda nasıl ulaşacağını öğrenir: Eski hayatına dönüp onu dışlayan martı halkının gözlerini açacaktı. Jon en sonunda geri döner ve öğrenmeye meraklı olan martılara yardım eder. Onların mükemmelliğe ulaşabilmeleri için çabalar. Gelecek nesillerin Jonathanlarını yetiştirir. Kitabın sonunda burada arkadaş edindiği Fletcher’a liderlik ve hocalık yetkilerini devreder. Şeffaflaşıp sonra da yok olur.
Richard Bach bu eserinde öğrenme isteğinin, özgürlüğün ve bireyselliğin önemini vurgular. Hiçbir kural veya yasa bir bireyin öğrenmesini engelleyemez ve kimsenin mükemmelliğe, başarıya ulaşmasını durduramaz. Yazar insanların aynı düzeni devam ettirmekte zorunda olmadığını anlatır; değişimin güzelliğini göstermeye çalışır. Jon burada değişimi temsil eder. Kıt kafalı bir toplumdan çıkan bir elmas olan Jon hayatın avlanmaktan ve uyumaktan ibaret olmadığını iddia etmesi halkın değişim sürecine başlamasını sağlar.
Eserde önemli olan başka bir nokta Jonathan, Fletcher ve Chaing gibi iradeli ve azimli bireylerin aslında özel olmadığıdır. Bunları martı halkından ayıran tek şeyin bu kuşların hayatta olan bakış açılarıdır. Hayatın bir önem taşıdığının farkındalardır. Onlara sunulan yaşam tarzlarını kabul etmemiş ve kendi inançları doğrultusunda yaşamlarını sürdürecek bireylerdir.
Richard Bach’in bu eserini okurken ben Jon yerine kendimi gördüm. Ben de hayatım boyunca olan düzeni ve başımdan geçen olayları eleştirme ve düzeltme ihtiyacı duymuşumdur.Türkiye’deki eğitim sistemini ve liselerde olan eğitim anlayışını kabul etmekte çok zorluk çektim. Devamsızlık sınırlarını olmasının öğrenci başarısını artıracağına hiç katılmadım. Devamsızlık sınırının artmasının çalışan öğrenciyi destekleyeceğini ve ödüllendireceğine inandım. Öğrencilerin hocaları tarafından zorlanmasının yerine onların öğrencileri öğrenmeye teşvik ettiği bir okul sisteminin olması gerektiğine inandım. Ayrıca üniversite kabullerinde sırf merkezi sınav ve okul başarısının değil okul dışı faaliyetlerinin de değerlendirilmesi gerektiğini hep düşündüm. Düşündüğüm bu şeyler günümüzde uygulanmamaktadır. Beni Jon’dan ayıran en belirgin özellikse benim inançlarım çerçevesinde olan düzeni değiştirememdir.
Eserdeki dil öz, duru ve akıcıdır. Yazılar görsellerle desteklenir. Kitabın çok kısa olması karakter gelişimini engeller. Eserde Jon, Chaing ve Fletcher’in daha detaylı anlatılması gerektiğini düşündüm. Onların karakteristik özelliklerinin çok iyi anlatılmaması okuyucuların eserdeki kahramanlarla ilgili yüzeysel bilgilere sahip olmasına yol açar. Bu da aynı zamanda karakterlerin niye bir şey yaptıklarının farklı yorumlanmasına yol açar. Kitabı kesinlikle kötü kılan bir özellik olmasa da ben eserde Jon’ı daha iyi tanımak isterdim. Belki de richard Bach yarattığı karakterlerinin farklı yorumlanmasının bir kişinin bireyselliğini geliştireceğini düşündüğü için eserini kısa tuttmuştur
En yüksekten uçan martı, en uzağı görendir. Hayallerinin peşinden koşmayan kişi hayatı tam zevkiye yaşayamaz. Çabalayan, öğrenenler ise yüksekten uçan martıdır. Hayatta mutlaka başarıya ulaşır. Bu kişiler ise mükemmelliğe en yakın olanlarıdır.
'' hiç mi sınır yok Jonathan?'' diyerek düşüneceğiniz ve gülümseyebileceğiniz bir kitap..
Arkadaşımdan tesadüfen öğrendiğim ve kitaplığımda da var olduğunu keşfettiğim bir kitaptı. İlk bakışta çocuk kitabı gibi gelse de aslında içinde çok fazla felsefik mesaj barındırıyor. Bu mesajlardan Özellikle en çok ilgimi çeken "Düşüncelerinin ve bedeninin zincirlerini kırmalısın" mesajı oldu.
Hem fabl, hem de kısa olmasına rağmen gayet etkileyici bir üslupla pek çok ders veren, herkesin okumasının gerektiğini düşündüğüm güzel bir öykü.
Bazen yüzlerce kitabın bize anlatığını bir kitap anlatır. İşte Martı böyle bir kitaptır.