Bu kitapta umut var mı? Temel soru bu olmalı. Eleştirdiği, karşısına aldığı küçük burjuva yaşamına karşı bir çıkış bulamayan insanın romanı hatta içini dökmesi bu. Hem biçim hem de öz olarak okunması, anlaşılması ve en çok da eleştirilmesi gerekir. İçinde sağlam tahliller barındıran fakat bunu bir bütünlükte yoğuramayan 724 sayfalık bir iç dökme.
Tutunamayanlar, alışılmışın dışında bir romandır.
Belirli bir olayı sergilemekten çok; izlenimler, çağrışımlar, taşlamalar, ayrıntılar ve ruhsal çözümlemelerle oluşur.
Tamam, okuması zor bir kitap. Sabır isteyen bir kitap...
Elimde 2 ay sürüklendi ve ben 400lü sayfalarda yarım bırakmak zorunda kaldım. Kitaba konsantre olmanız lazım herşeyden önce. Kişilik olarak çabukcuyum dolayısıyle başladığımı kısa zamanda da bitirmek isterim. Ama bu kitapta olmadı. Bitmedi. Okumayı bekleyen diğer kitaplarimı çok beklettim. Sabırsız davrandım.
Ama, söz, bir gün mutlaka bitiricem Tutunamayanlar seni :)
"Bir silgi gibi tükendim ben. Başkalarının yaptıklarını silmeye çalıştım; mürekkeple yazmışlar oysa. Ben, kurşunkalem silgisiydim. Azaldığımla kaldım." - DISCONNECTUS ERECTUS - Büyücüsün Oğuz Atay
Hacmine bakıp gözünüz korkmasın, henüz okumadıysanız "Disconnectus Erectus"larla tanışmak için geç değil. Çok fazla söze gerek yok. Türk romanında benzeri hala pek gözlenmeyen, anlattığı hikayenin yanı sıra yazınsal teknikleriyle de öne çıkan, sagudan bilinç akışına bir çok tekniğin kullanıldığı, yazıldığı tarihin çok çok ötesinde bir eser.
Sindire sindire okunması gereken, her cümlesinde ince düşünceler yatan bir eser. kitapla ilgili detaylı yorumumu blogumdan okuyabilirsiniz : http://dilekerenn.blogspot.com.tr/2014/06/bir-garip-kitap-yorumu-tutunamayanlar.html
"Kitaplara ithaflar yazmak,beğenilen satırların altını çizmek,sayfaların kenarına düşüncelerini yazmak Selim'e kendini elevermek,insanların ortasında çırılçıplak kalmak gibi geliyordu." Canım Selim Işık ne kadar da ortak hislerimiz varmış meğer.Kitapta kendinizi bol bol bulabilirsiniz tabii ki "tutunamayanlar" tarafındaysanız.
Güldüren... Düşündüren... Sınırlı kelimelerle tarifi güç, okunması/yaşanılması gereken bir şaheser ... Bat dünya bat! Susuyorum ... Oğuzcuğum Atay konuşsun...
"Cahilliğine aldanmayacaksın, hemen atılıp anlatmaya kalkmayacaksın. Öyle bir anlamıştır ki küçük ve önemsiz bir yanlışını yakalayıverir senin. Bilgisizliğini yüzüne vurur. Küçümser seni: çileden çıkarmaya çalışır. Bu kadar okumuş, tahsil görmüş; daha bir dilekçenin nasıl yazıldığını bilmiyor, der bakışlarıyla. Masanın gözünden talimatnameler, nizamnameler, kanunlar çıkarır: maddeler denizinde boğar seni. Bir işin nasıl yapılacağından çok nasıl yapılmayacağını gayet iyi bilir. Gerçek olumsuzluğun sultanıdır. Canım benim!"
"İnsanlar, yanlız kitaplarda şaşırırlar. Romancılar şaşırtır onları. Ölü denizdeki su zerrecikleri gibi birbirlerine tutunurlar: dalgalanırlar, bir yere gitmezler aslında. Aslında, kimse, kafasındaki hayallerle kimseyi bi yere götüremez kardeşim Selim!"
"Ne gördün bütün kapıların birer birer kapandığı bu dünyada? Hangi kusurunu düzeltmene fırsat verdiler? Son durağa gelmeden yolculuğun bitmek üzere olduğunu haber verdiler mi sana? Birdenbire, 'Buraya kadar!' dediler. Oysa, bilseydin nasıl dikkatle bakardın istasyonlara; pencereden görünen hiç bir ağacı, hiç bir gökyüzü parçasını kaçırmazdın. Bütün sularda gölgeni seyrederdin."
"Şarap lekesi de çıkmıyor biliyorsunuz. Ama zamanla soluklaşıyor, silinir gibi oluyor: hafıza gibi. Yıkandıkça çıkıyor. Ben şöyle yapıyorum: her lekenin üstüne bir tuzluk, bir biberlik, bir hardal şişesi, bir ketçap şişesi, bir mayonez kasesi, bir limon suyu kadehi, bir ekşi krema tabağı koyuyorum. Hiç bir şey belli olmuyor. Peki, ya bunlardan birini aldıkları zaman? Yenisini koyuyorum kimse farketmeden. Yedek tuzluklar, biberlikler bulunduruyorum. Eskiye ait hiç bir leke, masa örtüsünün üstünde kalmıyor, Bir de çamaşır suyunu deneyin."
"Kitapları, işimde kullanılacak bir mal gibi göremiyorum: kapılıyorum onlara. Belki kitaplar da bu kadar bağlanmamı istemiyorlar kendilerine. Kitaplar da onlara karşı gösterdiğim aşırı ciddiyetimle alay ediyordur. Biliyorum, kitaplar da beni adamdan saymıyorlar. Fahişelerin, onlara barlarda para yediren tüccarları küçümsemesi gibi hor görüyorlar beni."
Okurken ve okumayı bitirdiğimde aklıma sık sık keşke bu kitabı yorumlayabilecek kadar edebiyattan anlasaydım düşüncesi geldi.O yüzden burada yazdıklarıma bir inceleme olarak değil bir tutunamayan okurunun hisleri olarak okuyun..
Oğuz Atayla -bir bilim adamının romanı- kitabında tanıştım.Okurken yazılanlara değil yazılış tarzına üsluba dikkat etmem gerektiğini farkettim.Ardından da korkuyu beklerkeni okudum.Oğuz Atayın edebi kişiliğine haran kaldım.Daha sonra da büyük bir heyecanla Tutunamayanlara başladım.Üslubunu zaten sevdiğim için okurken anlamakta sıkıntı çekmedim.Konusu da çok ilginç ve güzeldi.Kitabın yarısına kadar hem hızlı bir şekilde hemde yutarcasına okudum ama bunun yanlış olduğunu farkettim.Çünkü bu kitap hızlıca değil sindirilerek okunmalı ve her cümlesi hissedilmeli.Biraz süre geçtikten sonra yine okumaya devam ettim ama bu sefer yavaş ve dikkatlice okudum.Tutunamayanlarla maceram böyleydi.
Son olarak herkes tutunamayanları anlamaz yorumu yapılıyor.Hayır bence ortalama her okur Tutunamayanları anlar ama asıl sorun anlamak değil zaten.Hissedebilmek...Herkes anlar ama herkes hissedemez diyorum:)
Bambaşka bir kitap... okuduktan farklı bir burukluk yaşatıyor. Okuyun... mutsuzsanız da okuyun mutluysanız da okuyun. Hayatınızın bulutlu bir kısmını Oğuz Atay dönemi ilan edebilirsiniz.
Elbette ki okunası bir kitap. Ama ben bir tutunamayan olmadığım için, belki de tutunamayan olmaktan hep kaçındığım için kitabı, kitap okuma zevkinin yanında empati yapmaya çalışarak okudum.
Kitapta okuduğum süre boyunca konu ve olay yoktu. Sürekli Turgut'un Selim ile hayali muhabbetleri bir süre sonra çekilmez hale geldi. Bir gün sakin bir kafayla tekrar okuyabilirim belki ama şimdilik bana dokunabilen bir kitap olamadı.
Anlat diyorlar da nasıl edeyim, benim de susmak bilmeyen bir "Olric"im var nasıl derim; nasıl Oğuz Atay'la aslında tanışız derim, bana sözler yaz diyorlar, anlat diyorlar beni beni nasıl söyleyeyim...
Türk edebiyatının temel taşlarından Oğuz Atay ve Tutunamayanlar'ı.Çok söz söylemeye gerek yok aslında.Kitabın bir solukta okunacağını ve okuduktan sonra da kafada yaşamaya devam edeceğini söyleyebilirim sadece.
Sadece Türk edebiyatı için büyük bir roman olduğunu düşünmüyorum. Okuduğum kitaplar arasında en azından ilk beşe rahatlıkla koyabileceğim bir kitap. Belli aralıklarla tekrar okunabilir.
91 günlük maraton benim için sona erdi Olric. İyi bir çevirisi yapılırsa dünya edebiyatının sayılı eserleri arasına girebileceğini düşünüyorum. Dikkati dağınık birisi olarak belli yerlerde konsantre olmakta oldukça zorlandım. Sürekli değişen yazım tarzı kitabı ilginç bir hale getirdi ama benim için zor oldu.
Kesinlikle zamanının ötesinde ve daha da önemlisi zamanı olmayan bir kitap. Tutunamayanlar gerçekten var.
Edebiyatta çığır açan bir kitap, kitabın derinine inmek gerekiyor anlayabilmek için.
Etmeyin, eylemeyin. Sırf 724 sayfa şey yazılmış diye bence; o psikoloji ile bu kitaba tam puan mı?Hayır. Acımasız mıyım? Evet. Olmalıyım bir bakıma, çünkü ödüllü kitaplardaki hayal kırıklıklarım (bir örnek daha vardı şu nobelli olan; ismini anmayacağım) bitmeyecek gibi görünüyor. Üstelik her yerde Olric diyorlardı; bir bakıma bu merakta sebep oldu kitabı okumaya başlamama. Ama bitirebilmek için o kadar, o kadar tutunmaya çalıştım ki kitaba; ilerideki hayallerim , bir edebiyatçı olmak arzum olamasaydı bitirmezdimde. Oğuz Atay her edebiyat kuralına savaş açmış gibi kendi iç dünyasında. Öyle bölümler vardı ki ''Allah'ım ne bitmez sayfalar'' dedim. Bazı yerleriyse güzeldi ama o güzelliği anlatmak için 724 değil 324 sayfalık ta bir kitap yazılabilirdi bence. Şiirler, o şiirlerin bir anlamı var mı? Belki de yazar anlama karşı bir savaş açmış olmalı, kim bilir? Sonra o noktası olmayan cümleler, yer, çok zihnimi yordu.Kitabı da bir erkeğin yazdığı,yazacağı belli; böyle bir vurguyu da ben kaldıramıyorum hassas biri olarak.
Son noktam; kitapta bir cümle özellikle dikkatimi çekti;
''intihar edenlere tören yapılmaz, böyle intikamcı Tanrıya tapılmaz''
burası Oğuz Atayın kendi iç dünyasındaki sorgusunu anlatabiliyor bana. Niçin yaşıyoruz ? yaşamak mı, nedir o ? Belki bu sorunun bir cevap arayışıydı bu eser ve bu eseri yazış amacı.
karşımda olsaydı samimiyetle şunu sorardım;
'' ya intihar ederek hayattan, ve yaradılış amacından intikam
almaya çalışan insanoğluna ne demeli...? İntikamcı olan gerçekte kim ? ''
şimdiye kadar okumadığım için pişmanlık duyduğum okuduktan sonra kendimi çok daha farklı hissettiğim tek kitap.. bitmesin dediğimiz şeylerin başlangıcı olabilecek kadar eşsiz..bu kitaptan aldığım zevki daha önce hiç tatmadım..olric de öyle düşünüyor. değil mi olric ?
Yere Göğe sığdırılmayan bu kitap bende tam bir hayal kırıklığı yarattı...asıl tutunamaynlar bu kitabı bitiremeyenlerdir.
ANYANKA sana aynen katılıyorum. Herkes nasıl övüyor övüyor bitiremiyor, yerlere göklere sığdıramıyor bu kitabı. Arkadaş bir ben mi anlamadım bu kitabı! Okuyorum okuyorum sonu gelmiyor. Bıraktım bende. Hele o Selim Işık'ın yazdığı şiiir yokmu ben orda koptum zaten. Kitapta o kısmı (bir 150 sayfa kadar) da atlamış olabilirim! Bir daha kitabı bitirme isteğiyle elime alır mıyım bilemiyorum. İlk 500 sayfayı atlattıktan (nasıl atlatılır o kısım ayrı bir muamma) sonra mı güzelleşiyor kitap acaba?
Bu kitabı okurken o kadar sıkılmıştım ki, parçalayıp atmayı düşündüm. Ama azmettim ve bitirdim... Yine de okuduğum olumlu yorumlara bakıp, ilerde bir kez daha şans verip, bu kitaba olan nefretimin değişip değişmeyeceğini görmek istiyorum.
Bitirdiğimde bir garip hissettim. Sanki çok eski,sizi çok iyi tanıyan bir dosttan ayrılmak gibi.Herkese kesinlikle tavsiye ediyorum!