aylnnspoglu

Profil Resmi
0 takip ettiği ve 0 takip edeni var. 0 değerlendirme yapmış.

Son Aktiviteler

Profil Resmi
aylnnspoglu kütüphanesine ekledi.
Bir Gün Tek Başına

27 Mayıs 1960 askeri darbesinden önce Türkiye içten içe kaynıyor. Kenan, yıllar önce gizli komünist partisine girme suçlamasıyla polis sorgusunda çabucak yılgınlığa düşmüş, eski çevresinden tümüyle kopmuştur. Karısı ve çocuğuyla korunaklı bir yaşam sürdürmektedir. Aslında mutsuzdur, içi ile barışık değildir. Bir meyhanede tanıştığı genç Günsel, içinde çürümemek için direnen ne varsa hepsini ateşleyiverir. Aşk, direniş, devrim günleri... Yaşam, Kenana kendini bir kez daha sınama olanağı verir.

27 Mayıs 1960 askeri darbesinden önce Türkiye içten içe kaynıyor. Kenan, yıllar önce gizli komünist partisine girme suçlamasıyla polis sorgusunda çabucak yılgınlığa düşmüş, eski çevresinden tümüyle kopmuştur. Karısı ve çocuğuyla korunaklı bir yaşam s... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 12 yıl
Profil Resmi
aylnnspoglu kütüphanesine ekledi.
141. Basamak

Türkiye ekonomisi ve siyasetinde ABD ağırlığının iyiden iyiye hissedildiği, burjuvazinin giderek egemenliğini pekiştirdiği ve hatta uluslararası bağlantıları zorladığı, işçi ve köylülerin üzerindeki yükün iyice arttığı ve bazı aydınların ise gerçeklere nüfuz etmeyen söylemlerinin içerisinde boğuldukları bir dönem...  Bu dönemin bütün tipik özelliklerini bir apartman toplantısında veriyor Türkali. Güldürerek, düşündürerek ve yakın tarihimizin üzerine düşürdüğü ışıkla, geleceğimize de yön verdiğini göstererek...  Politik, devrimci bir halk oyunu yapmak, acılı güldürü içinde Türkiyeyi eleştirmek istedik. İsteyen okur, isteyen oynar.  - Vedat Türkali-...

Türkiye ekonomisi ve siyasetinde ABD ağırlığının iyiden iyiye hissedildiği, burjuvazinin giderek egemenliğini pekiştirdiği ve hatta uluslararası bağlantıları zorladığı, işçi ve köylülerin üzerindeki yükün iyice arttığı ve bazı aydınların ise gerçekle... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 12 yıl
Profil Resmi
aylnnspoglu kütüphanesine ekledi.
Gül Mevsimidir

Askerlerimiz geçerken bütün İzmir pencerelerden sarkmış, ağlıyor, hıçkırıyordu. Sıcağın daha yoğunlaştırdığı toz, her yanı sarmıştı. Bazı şeylerin artık eskisi gibi olmayacağı kuşkusuyla ağlamaya başlamıştım. Beni ilk öpen erkek ölmüştü. Hayatın özeti midir aşk? Nelere egemen olabilir; nelere karşı durabilir? Ne kadar sürebilir ki?.. TADIMLIKİzmirde doğmuşum. Padişahlık zamanının soylusuyuz bizler. Babam sonraları zadegânlığını belirten adının ekinden vazgeçti. Cumhuriyet, adlara eşitlik getirince, ailemize Dürrüoğulları dendi. Böylesi, sade nüfus kâğıdımızda geçen bir şeydir tabii. Gene de bilenler, duyanlar için biz Dürrüzadelerizdir. Bu değişmedi ve değişmez. Evet ucu bucağı görünmez topraklarımızın bir bölümü satıldı. Ticarete atılıp mağazalar açan babam için, bakkallığa razı oldu diyerek gülenler çıkmadı değil o zamanlar. Kıskandılardı, derdi rahmetli annem Perran Hanımefendi. Cumhuriyet kurulur kurulmaz yetenekleriyle yeni işlere yönelip körüklü pantolonuyla, halis glase çizmeleriyle gezerek, soylu atlarının üstünde çiftliklerimizi denetleyen adam olarak kalmadı diye kıskandılardı babanı kızım. Babam, benim anabileceğim yıllarda, İzmirde bir, İstanbulda iki mağaza açmıştı. Avrupayla iş görecek derekelere gelmişti. Yeni bir devletin yeni âdetlere, yeni mallara ihtiyacı vardı. Babam bunu anlamayacak adam mıydı? Atıldı ve başardıydı da... İzmirdeki mağazasına bir gün uğramıştık annemle. Arabadan haber salmıştık içeri. Gelsinler, demiş, inip yürüyüverdik. Şapka artık iyicene yaygındı. Seçkin hanımefendiler İstanbulda Marselden, Çiçek Pazarındaki Madam Ninadan getirtiyorlardı şapkalarını. Bana kloş biçilmiş, brik rengi bir fötrü uygun bulmuştu annem. Henüz genç kızdım ve Sermet Vasıf Beyle söz kesmişlerdi o gün, yüreğim kan ağlayarak. Çünkü sevdiğim ölmüştü cephede. Yoksa, caymak, gönül bağımdan kopmak benim yönümden olmamıştı. Rüştü Şahin yaşasaydı kesinlikle olamazdı da. Sığınağımı, ilk sevdamı savaş almıştı elimden. Alışık olmadığımız tatlı bir tavırla karşılamıştı babam bizi. Gerçi sert denemezdi davranışlarına ama konakta ben, ve sanırım annem, derdimizi, acımızı ona açmaya yeltenmezdik. Öylesine önceden bilerek hazırlanmış bir uzaklığı vardı bize. Belki de bu daima dik durmamızı pekiştiriyordu. Annem Perran Hanımefendi adına konuşmamalıyım, çünkü onlar karı kocaydılar. Ve ben yıllar yılı kocanın ne demek olduğunu öğrenmiş, denemiş biriyim. Evet, acıları yüklenmek, kimsenin acısına katılmamakla elde edilen erdemlerdendir.

Askerlerimiz geçerken bütün İzmir pencerelerden sarkmış, ağlıyor, hıçkırıyordu. Sıcağın daha yoğunlaştırdığı toz, her yanı sarmıştı. Bazı şeylerin artık eskisi gibi olmayacağı kuşkusuyla ağlamaya başlamıştım. Beni ilk öpen erkek ölmüştü. Hayatın özet... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 12 yıl
Profil Resmi
aylnnspoglu kütüphanesine ekledi.
Berlin'in Nar Çiçeği

Füruzan, 1988'de ilk kez yayımlandığında altı ay içinde iki kez basılan bu romanında, iki farklı kültürden gelen insanların Almanya'da kesişen, içiçe geçen dünyalarını serimlerken, sevginin, gittikçe daha da kararan çağımızda bile, birleştirici gücünü anlatıyor.

TADIMLIK

Frau Elfriede Lemmer, komşuları konuk işçi Selman Korkmaz'la karısı Güldane Korkmaz'ın kapılarını çaldıktan sonra, dizlerini örtmek için kullandığı battaniyesini göğsüne bastırdı. Havada bir şey koklar gibi soluklandı. Aynı aralığa açılan dört dairenin ortak kullandığı iki helânın kimi günler daha da ağırlaşan kokusunu ayrımsamaktan çok, öteki dairelerin Almanlarından birine rastlayıp, onun Türklere konuk gittiğini gördükleri andaki tutumlarına tanıklık etmemek için ardına bakmıyordu. Her defasında duyduğu bu tedirginlik yoğunluğunu giderek yitirse bile battaniyesini kucaklayarak yatıştırmak ister gibiydi kendisini. Hızlı adımlar kapıya varıp kapı açılınca Frau Lemmer canlandı. Kalın kara kaşlarının altından gülüş dolu gözleriyle beliren yüze baktı. Yaşından, çelimsizliğinden umulmayacak bir ivecenlikle içeri süzülüp, kapıyı çarçabuk örttü. Bu kez de konukluğunu tanıksız atlatmıştı. Birden her yanını çevreleyen artık o bildik tarçın, kekik, sıcak kahve, acılı lahana, taşmış süt, ilk kez bu odalarda ayrımsadığı kişniş kokusunu nerdeyse sevinçle belenen bir sıcaklık duygusuyla soludu. Guten Abend sevgili komşum Frau Elfriede. Benim adamım Selma'nın heute unsere Arbeitserlaubnisi yoluna girdi. Güldane sevecenlikle dolu yüzünü konuşurken Frau Elfriede'ye yaklaştırıyordu. Akşam yemeğinden sonra durumları anlatmaya Wedding'teki hısımlarımıza gitmemiz vacip oldu. Oturma ziyaretinde bulunacağız. Çok teşekkür ederiz. Ah biliyorum istemezsiniz hep teşekkür edilsin. Fakat biz de mahçuplukla öylece kalakalıyoruz. Ya siz olmasaydınız. Bu da Allah'ın bir işi işte. Gott sei Dank. Bu yarı Almanca yarı Türkçe konuşma sürerken yetmişlerinin ortasındaki Elfriede Lemmer'le otuzlarının başındaki Güldane Korkmaz daracık geçenekte birbirlerine omuz omuza değerek yürüyorlardı. Sırayla açılan üç kapının birinden gelen seslerden, ailenin erkeğinin, iki oğlunun yemekten henüz kalkmadıklarını anladı yaşlı kadın. Selman'ı ne zaman görse yüzünü ikiye bölen gür bıyıklarına, gözlerini yağmurdan, kardan hatta fırtınalardan koruyacak denli küçük bir çatı çıkıntısını andıran kaşlarına şaşardı. Bu yüzün bir gülüşle hemen aydınlanışına da hayranlıkla tanık olurdu hep. Dein Mann heute Aben sehr hübsch. Kamber ile Âdem'i fena azarlıyor. Gut gut... Oturma izni almak şimdi daha kolaydır. Meine kinderlich schlafen. Ah Frau Elfriede ah, o hepten bambaşka. Selman kız oldu diye hâlâ somurtsun. Sanki oğlanlar bizi vezir ettiler. Babasını yaşını aşmadan kendine razı etti bile. Bu kızda Alman aklı var diyorum Selman'a. Bizim aklımıza ne olmuş diye çıkışıyor bana. Erkek kısmı bilirsiniz ya... Uyumadı. Buyur geç. Akşam ekmeğini yedin mi? Hep böyle yapıyorsunuz. Dün gece Selman'la tembih ricasında bulunmadık mı? Gönül koyuyorsun Friede Hanım olmaz ki... Siz bizim buradaki büyüğümüzsünüz. Yemin billah sofraya geçilip helvamdan tadılacak. Masayı hazırlayalım da. Geçin ninesi içeri... Bekliyor bekliyor...Yaşlı kadın, gülüşü gözlerine ulaşmış, romatizmasının eklemlerine verdiği tökezlemeleri azaltmaya çabalayarak, Güldane'nin ezgiyi andıran konuşmasına uyumlu davranışlarla yürüyordu. Ona hep gösterilen bu ilginin somutlaşması gövdesini kucaklıyordu. Ağzında giderek artan bir tat varmış da, onu iyice duymak istiyormuş gibi yutkunarak gözlerini geçeneğin sonundaki iki kanatlı kapıya yöneltti. Teninde yaşlılığın ak maviliğini silen bir pırıltı oluştu. Ailenin oturma, yatak, konuk odası olan yere girer girmez Frau Elfriede Lemmer artık yadırgamadığı o kökten başkalaşmaya yeniden uğramıştı. Battaniyesini, usta işçiliğin hâlâ belirginlikle sürdüğü, yıllar öncesinden kalma ağır ahşap kapının koluna taktı her zamanki alışkanlığıyla. Ayaklarının ucuna basarak köşedeki çocuk karyolasına sevinçle yöneldi.Yüzyılın başlarında yapılmış bu Berlin evinin odalarına özgü yerleşik sobanın sıcaklığından ayrı bir hava oluşuyordu küçük tahta karyolanın üstünde. Başucu ve ayak dörtgenlerinde kucağında çocuk İsa ile Meryem resimleri vardı. Sıradan bir ressamın elinden çıkma, baskıyla çoğaltılmış bu resimlerden karyolanın başucuna geleninde çocuk İsa, olgun turuncu buğday demetlerinin içinde uzaklara açılan bir kapıdan akan altın sarısı güneşin odak noktasında yatıyordu. Bir eşeğin, iki keçinin bulunduğu ağılda Meryem, aşırı kızıllaşmış ince dudaklarıyla gülümsüyordu oğluna. Göçmen işçi Selman atılan eskilerin özel toplama günlerinde binaların sokak kapısına bırakılanların arasından bulmuş olmalıydı bu karyolayı.

Füruzan, 1988'de ilk kez yayımlandığında altı ay içinde iki kez basılan bu romanında, iki farklı kültürden gelen insanların Almanya'da kesişen, içiçe geçen dünyalarını serimlerken, sevginin, gittikçe daha da kararan çağımızda bile, birleşti... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 12 yıl
Profil Resmi
aylnnspoglu kütüphanesine ekledi.
Sevda Dolu Bir Yaz

Önce Parasız Yatılı ile sevdi Türk okuru Füruzanı. Sıcak anlatımından, yakaladığı şaşırtıcı ayrıntılardan, insancıl bakış açısından etkilendi ve Parasız Yatılı Türk öyküleri arasında klasik oldu. Elbette bununla kalmadı bizden bir yazar olarak, bize özgü halleri, akıcı ve lirik anlatımıyla yazmayı sürdürdü. Öylesine gerçekti ki kahramanları, yüreğimizi burktu sevindirdi, çokça da umutlandırdı. Örneğin Gecenin Öteki Yüzünde kocası ölen ve küçücük kızı Fideyle yalnız kalan annenin öyküsü, acıklı ve iç burkucu olduğu kadar, umutlu ve şiirliydi.Füruzan okurunun aradığını bulacağı, sıcak ayrıntılarla yüklü bu yeni ve lezzetli öyküler, okuru geçmişin güzel ayrıntılarına götürecek. İkisi birbirine bağlı, diğeri bağımsız üç öykünün yer aldığı kitapta okur, alıştığı Füruzan dilini, sıcaklığını, hayatın unutulmaya yüz tutmuş eski ayrıntılarını bulacak. Nagehan Teyzenin menekşe gözleri, pazar günleri torunuyla istasyona giden ve sigara aldıran dede, ömrünün hüznünü gözlerinde taşıyan anne, hayattan ümidini kesen, yitirilmiş Kerim Ali Dayı, Kerim Ali Dayının hayatına hazin bir şekilde son veren büyük aşkı Berrin, Bakırköyde sahildeki Miltiyadi Aile Gazinosu, gölgeli taşlıklar, büyük ve serin ağaçlar, bu gazinoda programa çıkan Kâmil Kadabra Bey, onun hokus pokusları, pullarla işli bir mayo giyerek Kâmil Kadabrayı asiste eden Matmazel Janin, gemilerde çalışan ve her gittiği uzak ülkeden sevgiyle bağlı olduğu ailesine kucaklar dolusu hediyeler getiren baba, Miltiyadi Aile Gazinosunda akordeon çalan Stratis, bu gazinonun sahnesini süsleyen ve kış boyunca bir rüya gibi silinip yiten ördek resimleri, Beyoğlunda terzilik yapan, bir ölüm anında yanlarında buldukları yakın dost Hrisula, oturulan evin sahibi ve 6-7 Eylül olaylarından sonra Yunanistana göçen Hacıkarletos, onun gamlı karısı, yatalak annesi... Bir zenciyle evlenerek okyanus ötesine giden ve oradan dostlarına sıcak mektuplar yazan arkadaş Yurdanur, onun ikiz kızları.Sonra öbür ayrıntılar, mermer tırabzanlı Mısır Apartmanı, paskalya yumurtaları, baharatlar, bir pikapta durmaksızın dönen plaklar, ağır bir hastalıktan yatılırken upuzun ve soğuk geçen kış, bütün bu geçmişi birer birer aklından geçiren Şehrazatın kış gelince uykuya yatan kaplumbağası, cumhuriyet bayramı törenleri, demirhindi şerbetleri, kuşlar, kumaşlar, hazin ölümler ve sonra rüyalar, rüyalar. TADIMLIKO ilk yazı asla unutmadım. Çocukluğumun en büyüleyici yazıydı. Çünkü ondan öncekileri anımsamıyordum. Geçmiştekileri, büyüklerim sonraki yıllarda anlatacaklardı bana. Onlar benim yazlarım sayılmazlardı ki. İçimde kalacak günlerin en uzunlarının yaşandığı, sıcak öğlelerde tüm görüntülerin eriyerek dalgalandığı, büyüklerin gölge yerlere çekildiği, epeydir eski görkemini yitirdiği söylenen sokağımızın içten içe uykulu bir keyfi yaşadığı yazlardan biriydi. O yaz sonunda artık okula yazılacağımı söylemişlerdi bana. Bu ÔartıkÕla neyi vurguladıklarını anlamamıştım. Çok mu yaramazdım acaba? Okula hiç heveslendiğimi sanmıyordum. Gidince okulu görürdüm, beğenmesem de gitmezdim. Annemle küçük teyzem istemezsem zorlamazlardı diyordum, beni çok severlerdi çünkü. Başka teyzem yoktu; ona küçük teyze demek yaraşıyordu. O, on sekiz yaşına o yaz girmişti. Anneannemle dedemin çocuklarına taktıkları gösterişli adlardan ötürü daha on yedisini bir hafta önce arkasında bırakan küçük teyzemin yeniyetme kız yüzüne, Cezayir menekşesi mavisi gözlerindeki şaşkınlık dolu bakışlarına en yakışanı küçük teyze olmasıydı.

Önce Parasız Yatılı ile sevdi Türk okuru Füruzanı. Sıcak anlatımından, yakaladığı şaşırtıcı ayrıntılardan, insancıl bakış açısından etkilendi ve Parasız Yatılı Türk öyküleri arasında klasik oldu. Elbette bununla kalmadı bizden bir yazar olarak, bize ... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 12 yıl
Profil Resmi
aylnnspoglu kütüphanesine ekledi.
Kuşatma

Ön adıyla uluslararası ilgi çeken öykülerin yazarı bir İstanbullu Füruzan. Öyküleriyle, ülkesinin ve insanlarının kırsal ve kentsel yaşamını içiçe ve birlikte, organik bir bütünlükle bir halı dokur gibi oluşturuyor ve yazdıklarında çok belirgin ve özgün olanı açığa çıkarıyor. - Frankfurter Hefte (F. Almanya)-Kişi, Füruzanın öykülerini okuyunca Türkiyeyi ve Türk insanını daha iyi tanıyor. - Adelheid Oberhauber. Die Presse (Avusturya)-Bu öyküler özgün Füruzan Olayının dayandığı temelleri açıkta gösteriyor. - Worvearts (Viyana)-Özellikle liselerimizde, konuk işçilerle ilgili konularda Füruzanın öykülerinin de ele alınması gerektiği kanısındayız. - Mittelungen (Berlin Filologlar Birliği)- TADIMLIK-- Gelmene çok sevindim. Yabancı değilsin; böyle karşılamamı hoş gör. Şimdi üstümü değişirim. Kağıtları bırakıp gitmekte bu kadar acele etme. Demek bizlerden ayrılıyorsun. Niye ama, ne güzel bir işyeriydi... Ne güzel konuşmalarımız olurdu... Bir lisede belli bir dersin öğretmenliğini yapmak için gidiyorsun. Gerçi hep söylersin, Öğrenciliğin ne olduğunu bilirim ama, bildiğim öğretmenler gibi olamam. Öğretmen olamazsam bile arkadaş olurum onlarla, diye. Süsüme bakma öyle kurnaz kurnaz. Erkekleri elde tutmanın kestirme yolu; onları dantellerle, kokularla kamaştırmak. En devrimci geçineni bile kadını böyle algılıyor. Yabancı seks dergilerini bir izlemeleri var, şaşarsın... Gerçek güzelliğe yönelik olsalar neyse... Çoğu saptırılmıştan yana. Ah, yine hayır diyen gülümsemen! Hayır mı? Tümü öyle değil mi, diyorsun? Yanılıyorsun. Bin yıllık talime kim sırt dönebilir? Hem biz evliliğimizi uygarca çözümledik. Kimse ötekine karışmıyor. Bunları bir gece sana uzun uzun anlatmıştım. Yine durgun ama suçlamaz bakışlalt dili arı, anlatımı kıvrak biçiminde birtakım roman dışı ölçütlerle övdüklerini sananlarla XX. yüzyıl sonu Türkiyesinde Balzac ya da Dostoyevski arayanlar, gerçekte Türk romanının önceden verilmiş kabuğunu çatlatmasından, çizilmiş sınırları yırtmasından tedirginlik duyuyorlar demektir. Roman artık Balzac gibi yazılamaz. Bireyin iç dünyası, ne kadar istesek, galiba artık Dostoyevski gibi de anlatılamaz. Bir de, günümüz romanını kafasındaki kuramsal modele uygun görmek, romanı bu ölçüyle ölçmek, salt bununla yetinmek isteyenler var, ama buna daha sonra değineceğim. Nesnel bir bakışla, romanımızın bugünkü durumu evlerimizin, sokaklarımızın, çarşı-pazarlarımızın durumuna çok benziyor. Kapalı toplum parçalanıyor, kapalı roman dünyası da çatlıyor, değişiyor. Durağanlıktan çıkmış, bir gölün alttan alta kaynayıvermesi gibi, önce tepeden tırnağa alabora olmuş, az ürettiğiyle çok tükettiğini kucak kucağa suyun yüzüne vurmuş bir kaos dünyası... 1945lerden sonra usuldan usula kaynamaya başlayan toplum, 1950, özellikle de 1960lardan sonra dar çemberini zorlamış, onu kırmış; şimdi ise uluorta, başıboş çalkalanıp durmakta. Bunun yanısıra, 1960 sonrası düşünce, yaratı hayatımızda, bu kez yalnızlıktan, tek teklikten oldukça uzak, daha toplu biçimde Marksist bilincin edinilmesine, bu bilincin toplum yaşamında etkinlik sağlamasına çalışılması, Türk romanında insan ilişkilerini daha değişik merceklerden kurcalama tasasının belirmesine de yolaçmıştır. Edebiyattan sözedildiğinde; sindirilmemişlikten doğma sakıncalarının yanısıra, bireyin toplumsal varlık olarak kavranması açısından olumlu bir tasa bu. Her şeyin alabora olduğu, bilinen değerlerin yerinden oynadığı bir ortamda değişmeyen bir roman anlayışını sürdürenlerin yanısıra, bazı romancılarımız da roman üstüne yeniden düşünmek gereğini duymaktalar. Onlar, öğretilmiş, takma bilgiler çemberini kırıp, kendi bilgilerini edinmek, bu yoldan giderek kendi romanlarını kurmak için çaba harcıyorlar. Ne var ki, kendi bilgisini edinmek hiç de kolay değil. Ne olsa romanımıaha. Ben yine annemi izliyordum. Konuşmasının nazlı, kırık sesine dönmüştü. Annem benim için daima bir gürültüdür. Yerine göre değişen, ama hep sestir. Gerilere itmişimdir onu, aşmışımdır da... Sesini engellemenin yolunu nedense bulamamışımdır. İnsan kendi sesini duymaz derler ya. Ben de onun gibi konuşmaya başlarsam diye çok ürkerim. Kimse de beni uyaramaz. Annemin sesini bilmezler. Kocamsa, sanırım anlamaz bunları, anlatsam ona.

Ön adıyla uluslararası ilgi çeken öykülerin yazarı bir İstanbullu Füruzan. Öyküleriyle, ülkesinin ve insanlarının kırsal ve kentsel yaşamını içiçe ve birlikte, organik bir bütünlükle bir halı dokur gibi oluşturuyor ve yazdıklarında çok belirgin ve öz... tümünü göster

İşlemler için giriş yapınız veya kayıt olunuz
· 12 yıl
Daha Fazla Göster

aylnnspoglu şu an ne okuyor?

Kırk Yedi'liler

%0

Favori Yazarları (0 yazar)

Favori yazarı yok.