Ön adıyla uluslararası ilgi çeken öykülerin yazarı bir İstanbullu Füruzan. Öyküleriyle, ülkesinin ve insanlarının kırsal ve kentsel yaşamını içiçe ve birlikte, organik bir bütünlükle bir halı dokur gibi oluşturuyor ve yazdıklarında çok belirgin ve özgün olanı açığa çıkarıyor. - Frankfurter Hefte (F. Almanya)-Kişi, Füruzanın öykülerini okuyunca Türkiyeyi ve Türk insanını daha iyi tanıyor. - Adelheid Oberhauber. Die Presse (Avusturya)-Bu öyküler özgün Füruzan Olayının dayandığı temelleri açıkta gösteriyor. - Worvearts (Viyana)-Özellikle liselerimizde, konuk işçilerle ilgili konularda Füruzanın öykülerinin de ele alınması gerektiği kanısındayız. - Mittelungen (Berlin Filologlar Birliği)- TADIMLIK-- Gelmene çok sevindim. Yabancı değilsin; böyle karşılamamı hoş gör. Şimdi üstümü değişirim. Kağıtları bırakıp gitmekte bu kadar acele etme. Demek bizlerden ayrılıyorsun. Niye ama, ne güzel bir işyeriydi... Ne güzel konuşmalarımız olurdu... Bir lisede belli bir dersin öğretmenliğini yapmak için gidiyorsun. Gerçi hep söylersin, Öğrenciliğin ne olduğunu bilirim ama, bildiğim öğretmenler gibi olamam. Öğretmen olamazsam bile arkadaş olurum onlarla, diye. Süsüme bakma öyle kurnaz kurnaz. Erkekleri elde tutmanın kestirme yolu; onları dantellerle, kokularla kamaştırmak. En devrimci geçineni bile kadını böyle algılıyor. Yabancı seks dergilerini bir izlemeleri var, şaşarsın... Gerçek güzelliğe yönelik olsalar neyse... Çoğu saptırılmıştan yana. Ah, yine hayır diyen gülümsemen! Hayır mı? Tümü öyle değil mi, diyorsun? Yanılıyorsun. Bin yıllık talime kim sırt dönebilir? Hem biz evliliğimizi uygarca çözümledik. Kimse ötekine karışmıyor. Bunları bir gece sana uzun uzun anlatmıştım. Yine durgun ama suçlamaz bakışlalt dili arı, anlatımı kıvrak biçiminde birtakım roman dışı ölçütlerle övdüklerini sananlarla XX. yüzyıl sonu Türkiyesinde Balzac ya da Dostoyevski arayanlar, gerçekte Türk romanının önceden verilmiş kabuğunu çatlatmasından, çizilmiş sınırları yırtmasından tedirginlik duyuyorlar demektir. Roman artık Balzac gibi yazılamaz. Bireyin iç dünyası, ne kadar istesek, galiba artık Dostoyevski gibi de anlatılamaz. Bir de, günümüz romanını kafasındaki kuramsal modele uygun görmek, romanı bu ölçüyle ölçmek, salt bununla yetinmek isteyenler var, ama buna daha sonra değineceğim. Nesnel bir bakışla, romanımızın bugünkü durumu evlerimizin, sokaklarımızın, çarşı-pazarlarımızın durumuna çok benziyor. Kapalı toplum parçalanıyor, kapalı roman dünyası da çatlıyor, değişiyor. Durağanlıktan çıkmış, bir gölün alttan alta kaynayıvermesi gibi, önce tepeden tırnağa alabora olmuş, az ürettiğiyle çok tükettiğini kucak kucağa suyun yüzüne vurmuş bir kaos dünyası... 1945lerden sonra usuldan usula kaynamaya başlayan toplum, 1950, özellikle de 1960lardan sonra dar çemberini zorlamış, onu kırmış; şimdi ise uluorta, başıboş çalkalanıp durmakta. Bunun yanısıra, 1960 sonrası düşünce, yaratı hayatımızda, bu kez yalnızlıktan, tek teklikten oldukça uzak, daha toplu biçimde Marksist bilincin edinilmesine, bu bilincin toplum yaşamında etkinlik sağlamasına çalışılması, Türk romanında insan ilişkilerini daha değişik merceklerden kurcalama tasasının belirmesine de yolaçmıştır. Edebiyattan sözedildiğinde; sindirilmemişlikten doğma sakıncalarının yanısıra, bireyin toplumsal varlık olarak kavranması açısından olumlu bir tasa bu. Her şeyin alabora olduğu, bilinen değerlerin yerinden oynadığı bir ortamda değişmeyen bir roman anlayışını sürdürenlerin yanısıra, bazı romancılarımız da roman üstüne yeniden düşünmek gereğini duymaktalar. Onlar, öğretilmiş, takma bilgiler çemberini kırıp, kendi bilgilerini edinmek, bu yoldan giderek kendi romanlarını kurmak için çaba harcıyorlar. Ne var ki, kendi bilgisini edinmek hiç de kolay değil. Ne olsa romanımıaha. Ben yine annemi izliyordum. Konuşmasının nazlı, kırık sesine dönmüştü. Annem benim için daima bir gürültüdür. Yerine göre değişen, ama hep sestir. Gerilere itmişimdir onu, aşmışımdır da... Sesini engellemenin yolunu nedense bulamamışımdır. İnsan kendi sesini duymaz derler ya. Ben de onun gibi konuşmaya başlarsam diye çok ürkerim. Kimse de beni uyaramaz. Annemin sesini bilmezler. Kocamsa, sanırım anlamaz bunları, anlatsam ona.
Ön adıyla uluslararası ilgi çeken öykülerin yazarı bir İstanbullu Füruzan. Öyküleriyle, ülkesinin ve insanlarının kırsal ve kentsel yaşamını içiçe ve birlikte, organik bir bütünlükle bir halı dokur gibi oluşturuyor ve yazdıklarında çok belirgin ve özgün olanı açığa çıkarıyor. - Frankfurter Hefte (F. Almanya)-Kişi, Füruzanın öykülerini okuyunca Türkiyeyi ve Türk insanını daha iyi tanıyor. - Adelheid Oberhauber. Die Presse (Avusturya)-Bu öyküler özgün Füruzan Olayının dayandığı temelleri açıkta gösteriyor. - Worvearts (Viyana)-Özellikle liselerimizde, konuk işçilerle ilgili konularda Füruzanın öykülerinin de ele alınması gerektiği kanısındayız. - Mittelungen (Berlin Filologlar Birliği)- TADIMLIK-- Gelmene çok sevindim. Yabancı değilsin; böyle karşılamamı hoş gör. Şimdi üstümü değişirim. Kağıtları bırakıp gitmekte bu kadar acele etme. Demek bizlerden ayrılıyorsun. Niye ama, ne güzel bir işyeriydi... Ne güzel konuşmalarımız olurdu... Bir lisede belli bir dersin öğretmenliğini yapmak için gidiyorsun. Gerçi hep söylersin, Öğrenciliğin ne olduğunu bilirim ama, bildiğim öğretmenler gibi olamam. Öğretmen olamazsam bile arkadaş olurum onlarla, diye. Süsüme bakma öyle kurnaz kurnaz. Erkekleri elde tutmanın kestirme yolu; onları dantellerle, kokularla kamaştırmak. En devrimci geçineni bile kadını böyle algılıyor. Yabancı seks dergilerini bir izlemeleri var, şaşarsın... Gerçek güzelliğe yönelik olsalar neyse... Çoğu saptırılmıştan yana. Ah, yine hayır diyen gülümsemen! Hayır mı? Tümü ... tümünü göster
Yazarımız, öykülerini kaleme aldığı 1970’li yılların eğitim anlayışını
ve bunun öykü kişileri tarafından nasıl algılandığını yansıtır.
Öte yandan Füruzan’ın öyküleri, edebiyatın
diğer alanların yanı sıra eğitime dair de zengin bir
malzeme sunabileceğini gösterir.
Yıllar önce 47'liler adlı romanını okumuş, doğrusu ne anlamış ne de tat almıştım. Şimdi bu okuduğum öyküler, Füruzan'ın tüm yazdıklarını okumamın gerektiğini bana hatırlattı. yaşam, insanlar konusunda böylesine derinlikli, katmanlı yazabilmek isterdim.
Karton Cilt, 194 sayfa
2004 tarihinde, yapı-kredi yayınları tarafından yayınlandı