Askerlerimiz geçerken bütün İzmir pencerelerden sarkmış, ağlıyor, hıçkırıyordu. Sıcağın daha yoğunlaştırdığı toz, her yanı sarmıştı. Bazı şeylerin artık eskisi gibi olmayacağı kuşkusuyla ağlamaya başlamıştım. Beni ilk öpen erkek ölmüştü. Hayatın özeti midir aşk? Nelere egemen olabilir; nelere karşı durabilir? Ne kadar sürebilir ki?.. TADIMLIKİzmirde doğmuşum. Padişahlık zamanının soylusuyuz bizler. Babam sonraları zadegânlığını belirten adının ekinden vazgeçti. Cumhuriyet, adlara eşitlik getirince, ailemize Dürrüoğulları dendi. Böylesi, sade nüfus kâğıdımızda geçen bir şeydir tabii. Gene de bilenler, duyanlar için biz Dürrüzadelerizdir. Bu değişmedi ve değişmez. Evet ucu bucağı görünmez topraklarımızın bir bölümü satıldı. Ticarete atılıp mağazalar açan babam için, bakkallığa razı oldu diyerek gülenler çıkmadı değil o zamanlar. Kıskandılardı, derdi rahmetli annem Perran Hanımefendi. Cumhuriyet kurulur kurulmaz yetenekleriyle yeni işlere yönelip körüklü pantolonuyla, halis glase çizmeleriyle gezerek, soylu atlarının üstünde çiftliklerimizi denetleyen adam olarak kalmadı diye kıskandılardı babanı kızım. Babam, benim anabileceğim yıllarda, İzmirde bir, İstanbulda iki mağaza açmıştı. Avrupayla iş görecek derekelere gelmişti. Yeni bir devletin yeni âdetlere, yeni mallara ihtiyacı vardı. Babam bunu anlamayacak adam mıydı? Atıldı ve başardıydı da... İzmirdeki mağazasına bir gün uğramıştık annemle. Arabadan haber salmıştık içeri. Gelsinler, demiş, inip yürüyüverdik. Şapka artık iyicene yaygındı. Seçkin hanımefendiler İstanbulda Marselden, Çiçek Pazarındaki Madam Ninadan getirtiyorlardı şapkalarını. Bana kloş biçilmiş, brik rengi bir fötrü uygun bulmuştu annem. Henüz genç kızdım ve Sermet Vasıf Beyle söz kesmişlerdi o gün, yüreğim kan ağlayarak. Çünkü sevdiğim ölmüştü cephede. Yoksa, caymak, gönül bağımdan kopmak benim yönümden olmamıştı. Rüştü Şahin yaşasaydı kesinlikle olamazdı da. Sığınağımı, ilk sevdamı savaş almıştı elimden. Alışık olmadığımız tatlı bir tavırla karşılamıştı babam bizi. Gerçi sert denemezdi davranışlarına ama konakta ben, ve sanırım annem, derdimizi, acımızı ona açmaya yeltenmezdik. Öylesine önceden bilerek hazırlanmış bir uzaklığı vardı bize. Belki de bu daima dik durmamızı pekiştiriyordu. Annem Perran Hanımefendi adına konuşmamalıyım, çünkü onlar karı kocaydılar. Ve ben yıllar yılı kocanın ne demek olduğunu öğrenmiş, denemiş biriyim. Evet, acıları yüklenmek, kimsenin acısına katılmamakla elde edilen erdemlerdendir.
Askerlerimiz geçerken bütün İzmir pencerelerden sarkmış, ağlıyor, hıçkırıyordu. Sıcağın daha yoğunlaştırdığı toz, her yanı sarmıştı. Bazı şeylerin artık eskisi gibi olmayacağı kuşkusuyla ağlamaya başlamıştım. Beni ilk öpen erkek ölmüştü. Hayatın özeti midir aşk? Nelere egemen olabilir; nelere karşı durabilir? Ne kadar sürebilir ki?.. TADIMLIKİzmirde doğmuşum. Padişahlık zamanının soylusuyuz bizler. Babam sonraları zadegânlığını belirten adının ekinden vazgeçti. Cumhuriyet, adlara eşitlik getirince, ailemize Dürrüoğulları dendi. Böylesi, sade nüfus kâğıdımızda geçen bir şeydir tabii. Gene de bilenler, duyanlar için biz Dürrüzadelerizdir. Bu değişmedi ve değişmez. Evet ucu bucağı görünmez topraklarımızın bir bölümü satıldı. Ticarete atılıp mağazalar açan babam için, bakkallığa razı oldu diyerek gülenler çıkmadı değil o zamanlar. Kıskandılardı, derdi rahmetli annem Perran Hanımefendi. Cumhuriyet kurulur kurulmaz yetenekleriyle yeni işlere yönelip körüklü pantolonuyla, halis glase çizmeleriyle gezerek, soylu atlarının üstünde çiftliklerimizi denetleyen adam olarak kalmadı diye kıskandılardı babanı kızım. Babam, benim anabileceğim yıllarda, İzmirde bir, İstanbulda iki mağaza açmıştı. Avrupayla iş görecek derekelere gelmişti. Yeni bir devletin yeni âdetlere, yeni mallara ihtiyacı vardı. Babam bunu anlamayacak adam mıydı? Atıldı ve başardıydı da... İzmirdeki mağazasına bir gün uğramıştık annemle. Arabadan haber salmıştık içeri. Gelsinler, demiş, inip yürüyüverdik. Şapka artık iy... tümünü göster
Daha fazlasini beklerdim Furuzan dan.Anlatim iyi ama tekrar cok.Zengin ayni zamnda görgusuz bir yasli kadinin sevdasini anlatiyor ama butun icerik d fazla tekrar var.mutlaka okuyun diyecegim bir kitap degil acikca.Yazarin baska kitaplarini okudum ve cok begendim.
İlk Füruzan okumamdı. Çok sardığını söyleyemem, burjuva ve ömrünün son demlerinde olduğu halde kibrinden hala vazgeçmeyen bir kadının hikayesi anlatılıyor.
Pek fazla öykü okumayan birisi olarak bu kitabı çok beğendiğimi söylemeliyim. Füruzan'ın kelimeleri, hiç tökezlemeden akıp gidiyor sayfalarda. Böylesine kısa bir hikayenin okuru bu denli etkileyebilmesi hayranlık verici. Aşk hikayelerini pek sevmesem de, aşkın yüceliği ve hislerin gücü, üzüntüden çok hayranlık duymamı sağladı. Zevkle okuyacağınıza inanıyorum.
Karton Cilt, 86 sayfa
2010 tarihinde, Yapı Kredi Yayınları tarafından yayınlandı