Bela Çiçeği, Attila İlhanın 1950ler boyunca sürdürdüğü bir şiirin son örneklerini olduğu kadar, 60lar ve 70ler boyunca sürdüreceği başka bir şiirin ilk örneklerini içermektedir. Hareketli, uyumlu ve zengin imgeli bir anlatımla yürüyen şiirler; yalnızlığa, kişisel sıkıntılara karşın, kitlelere ulaşma çağrılarıyla yüklü dizeler; gerilimin doruklarında bile umudu ve iyimserliği duyumsatan bir yapıt...
Bela Çiçeği, Attila İlhanın 1950ler boyunca sürdürdüğü bir şiirin son örneklerini olduğu kadar, 60lar ve 70ler boyunca sürdüreceği başka bir şiirin ilk örneklerini içermektedir. Hareketli, uyumlu ve zengin imgeli bir anlatımla yürüyen şiirler; yalnız... tümünü göster
Bedensel rahatsızlıklar, aile içi skandallar, ideolojik, politik buhranlar, Tanrı inancına duyulan kuşkular biçiminde görünürleşen sayısız fiziksel ve ruhsal krizden ve Ortodoks Kilisesinden çıkartılışından bir yıl sonra (1902), yaşlı Tolstoy, Anna Kareninayı yazdığı orta yaş yıllarını hüzün ve iç sızısıyla hatırlar. Sanatının doruğundaki en iyi yıllarının ürünü olan bu roman, yazara göre temel bir fikri soyut formülasyonlara başvurmadan açıklayan sanatta biçimi bağımsızlaştırmayıp içerik ile, fikir ile bütünleştiren bir yapıyı temsil eder. İçerik ile, sanatsal biçimin bu uyumunun sentezinde yazarın sözünü ettiği o dışavuran fikir ya da düşünce nedir? Yaşlı bir erkekle evlendirilmiş genç kadın (Anna Karenina) genç subay Vronski ile içine sürüklendiği ilişkiyi niçin evlilikle sonuçlandıramaz? Sosyetedeki statüsünü gözden çıkartamadığı için mi? Yoksa, Tolstoyun aristokrasi temelinde kurulu ideal aile mitosunda, bireyin bütünlüğünü koruyan o büyük organizasyonda, kadının doğal, cinsel dürtülerini yıkıcı bir tehdit gibi gören ve ona evhanımı-anne rolünün ötesinde bir sosyal varoluş alanı tanımayan muhafazakâr anlayışla mı karşı karşıyayız?Anna Karenina: Sosyal statüye feda edilen aşk.
Bedensel rahatsızlıklar, aile içi skandallar, ideolojik, politik buhranlar, Tanrı inancına duyulan kuşkular biçiminde görünürleşen sayısız fiziksel ve ruhsal krizden ve Ortodoks Kilisesinden çıkartılışından bir yıl sonra (1902), yaşlı Tolstoy, Anna K... tümünü göster
Tolstoy, dünyanın en büyük yazarlarından biridir kuşkusuz. Ölümünün üzerinden geçen bir asır ününü eksiltmedi, hatta nesilden nesile hayranları katlanarak arttı. 1828-1910 yılları arasındaki hayatı boyunca kendisini dünya edebiyatında söz sahibi yapan ve sarsılmaz bir yere oturtan başyapıtlar bıraktı. Tolstoy, onu dünyanın en büyük romancılarından biri yapan ve başkahramanının adını verdiği Anna Kareninayı 1877 yılında yayımladı. Roman bizi, aileleri mutsuzluğa götürebilecek etmenleri araştırıp kendimizi sorgulamaya sevk eder. Yaşamın katı gerçekleri ve okuduğumuz her cümlede karşılaştığımız bir ahlak dersi... Bizi sürekli takip eden gözler... Olağanüstü bir gözlem gücü ve anlatım ustalığı. Her iyi roman kahramanı gibi, daha en başından, onlarla da kendimizden bir şeyler bulduğumuz karakterler. İşte bu da Tolstoyun en büyük başarısı. Anna Karenina ne yaparsa yapsın, kimden kaçarsa kaçsın, yaratıcısından kurtulamayacak; korkunç günahından ötürü, yazarın da bir parçası olduğu ataerkil toplum tarafından acımasızca suçlanacak, yargılanacak ve cezalandırılacaktı. Anna Karenina ahlaksız olabilirdi ama iyiliğinden kuşku duyamazdık. Onun affedilmez suçu, bir erkeğe aşık olmaktı ama seçimini yanlış yapmıştı..
Tolstoy, dünyanın en büyük yazarlarından biridir kuşkusuz. Ölümünün üzerinden geçen bir asır ününü eksiltmedi, hatta nesilden nesile hayranları katlanarak arttı. 1828-1910 yılları arasındaki hayatı boyunca kendisini dünya edebiyatında söz sahibi yapa... tümünü göster
Prens Mişkinin, hastalığı dolayısıyla gittiği İsviçreden ülkesi Rusyaya dönüşüyle başlar bu romanın hikâyesi. Dostoyevski bu kitapta dürüst bir insan olarak yaşamanın zorluklarına değinmekte ve toplumsal bozulmuşlugu gözler önünesermektedir.Dünyanın gelmiş geçmiş en güzel aşk romanlarından olan Budala, Dostoyevskinin de dört büyük eserinden biri olarak vazgeçilmez klasikler arasında yerini çoktan almıştır. Yalın konusu ve insanın iç dünyasına yaptığı sarsıcı yolculuklarla okuru kendine hapseden öykü, Dostoyevskiye has usta romancılığın en mükemmel örneklerindendir.
******
Niyetim bütünüyle güzel bir insanı anlatmaktır. Dostoyevski Budalayı bu amaçla kaleme aldı ve peygamberimsi kahramanı Prens Mişkini böyle yarattı. Dostoyevskinin en büyük dört romanından biri olan Budala, aynı zamanda gelmiş geçmiş en büyük aşk romanlarından biridir de. Bu dünyada iyi olmak mümkün müdür, yoksa bu biraz da budalalık mıdır? Bu baş eserinde Dostoyevskinin şeytani zekâsı iyilik ile kurnazlık, saflık ile günah, aşk ile inanç arasındaki tehlikeli bölgelere giriyor.İnsanlık komedyasının olağanüstü zenginliğine rağmen, Dostoyevskinin kişileri hep aynı düzeyde, alçakgönüllülük ve gurur düzeyinde toplanır ve sıralanırlar... Dostoyevskinin kadın kahramanları, erkeklerden de fazla kararlıdırlar gururlu olmaya, onları gurur harekete geçirir hep.André Gide
************
Büyük yazarın ilk büyük romanı sayılan Budala, Dostoyevs¬kinin, kişinin içsel sorunları ve toplum karşısındaki duruşu temasını en çıplak biçimde ele aldığı yapıtlarından biridir. 1868 yılında tamamlanan Budalanın kahramanı Prens Mışkin, tıpkı Dostoyevski gibi saralıdır. Tedavi için gittiği İsviçreden bitkin halde döner. İnsanlardan iyice uzaklaşmış, kendi iç dünyasına kapanmıştır. Mışkin, dış dünyadan kopukluğu ve budalalık derecesinde iyi yürekliliği temsil eder. Eleştirmenlere göre Dostoyevski, Prens Mışkinin kişiliğinde kendini anlatmıştır. Yüz yılı aşkın bir süredir hayranlıkla okunan bu büyük romanı, Nihal Yalaza Taluyun çevirisiyle yayımlıyoruz.
************
İyiliklerle, inançlarla dolu bir kahraman: Prens Mişkin. İlgi çekici karakteri, saflık derecesindeki görev anlayışı ve sevgi duygularıyla İsanın yeryüzündeki yansıması, bu samimi budala sanki bir sınavdan geçmektir. prens Mişkin yazarıyla ayn kaderi paylaşmaktadır. Budala romanı Dostoyevskinin olağan üstü dinsel yoğunluğunu yansıtan en önemli eseridir.
******
Prens Mişkinin, hastalığı dolayısıyla gittiği İsviçreden ülkesi Rusyaya dönüşüyle başlar bu romanın hikâyesi. Dostoyevski bu kitapta dürüst bir insan olarak yaşamanın zorluklarına değinmekte ve toplumsal bozulmuşlugu gözler önünesermektedir.Dünyanın ... tümünü göster
Dostoyevski vicdansız yayıncısı Stellovskiyle yaptığı sözleşme gereği Kumarbazı bir ay içerisinde bitirmek zorundadır. Aksi halde gelecekteki tüm romanlarının yayın hakkını elden çıkarmış olacaktır. Acelesi yüzünden romanı kendi eliyle yazamaz ve yanına daha sonra evleneceği Anna Grigoryevnayı alır.Kumarbaz, yirmi beş günde bitirilmiş olsa da tüm yaşama yayılmış bir deneyimin, Dostoyevskinin kendi kumar tutkusunun ürünüdür. Stellvski, Dostoyevskzerinde oluşturduğu kâbusla bir taraftan Dostoyevskiyi, daha sonra evleneceği Annayla kendi kendini keşfettiği bir yolculuğa çıkarır, diğer taraftan edebiyat tarihine ölümsüz bir eser kazandırmış olur
******
Her yerde ve her şeyde uçlarda gezdim; yaşamım boyunca çizgiyi hep aştım.Fyodor Dostoyevski
************
Dünya romancılığının zirvesindeki birkaç isimden biri olan Dostoyevskinin Kumarbaz isimli romanının diğer eserlerinden farklı bir yeri vardır. 44. yaşına, karısını ve kardeşini kaybederek giren ünlü yazar, aynı yılı, yazdığı romanlar dışlanmış, çıkardığı dergi batmış olarak karşıladı. Özel yaşamındaki felaketlere, borçlar da eklenince, bir yayıncıdan aldığı avansla Avrupaya kaçtı. Baştanberi zaafı olduğu kumara, Avrupada daha çok kapıldı ve bunun sonucunda tüm parasını, değerli eşyalarını kaybetti, giysilerini bile rehin bırakmak zorunda kaldı. Usta yazarın Kumarbaz romanı işte bu olayların ardından döndüğü Rusyada yazdığı ilk romandır. Dostoyevski bu romanında kendini anlatır ve yaşamın en gerçek dramlarından birinin tahlilini yapar. Denilebilir ki, kumar hastalığının korkunçluğunu hiçbir yazar, onun kadar iyi anlatamamıştır. Daha sonra kendisini terk edecek sevgilisi ve kumarın yaşantısında yol açtığı tahribatın anlatıldığı bu romanda, oyun tutkusuna karşı tüm iradesini kullandığı halde kurtulamayan bir insanın, bu nedenle nasıl tüm ahlak kurallarını çiğnediğini ibretle okuyacaksınız.
************
Oyun salonuna girince -hayatımda ilk kez bir oyun salonuna giriyordum- oynamakla oynamamak arasında bir süre bocaladım kaldım. Salon tıklım tıklım doluydu. Ancak eğer böyle bir kalabalıkla karşılaşmasay-dım öyle sanıyorum ki, oyuna falan başlamadan çekip giderdim. Ne yalan söyleyeyim, kalbim küt küt atıyor, o soğukkanlılığımın yerinde yeller esiyordu. Uzun bir süredir kafama koymuştum; geldiğim gibi bu Roulettenburgdan çıkıp gitmeyecektim. Hayatımda köklü ve kesin bir değişiklik o-lacaktı. Evet, böyle olması lazımdı ve olmalıydı da!
************
Dostoyevskinin ünü ve etkisi dünyaca büyük romanlarından kaynaklanır; ancak yazar, uzun öykülerinde de insan ruhunun dehlizlerine dalmış; hayal ve fantezilerinin dünyasında, hayatın gerçeğinden kopuk yaşayan insanların yalnızlıklarına, hayata tutunma çabalarına okurunu yürekten yakalayan sağlam yapılı anlatılarla pencereler aralamıştır. Bitmeyen kumar tutkusunun girdabında zaman zaman debelenmiş olan Dostoyevskinin bu metni, bir içe bakış çabası olduğu kadar, rulet masası çevresine adeta mıhlanmış soylulara, onların çürümüş ilişkilerine yönelik alaycı bir eleştiri özelliği de taşıyor.Kumarbaz: Kumarın girdabında.
************
Aleksey İvanoviç, bir Rus aristokrat ailesinin yanında öğret-menlik yapmaktadır. Aile için bir öğretmenden daha fazlası, neredeyse aileden birisi olmuştur.Bu ailenin kızı Polinaya olan aşkı ise, gittikçe daha fazla art-maktadır.Ailenin maddi durumu iyi değildir, büyük bir mal varlığına halanın ölüm haberi, bugünden yarına büyük bir heyecanla beklenmektedir. Ama ne var ki, ümitle beklenen ölüm haberi yerine halanın kendisi çıkagelir. Hem de canlı kanlı olarak.Bu unutulmaz hikaye, adından da anlaşıldığı gibi bir kumarbazın hikayesi... Belki de bir kumarbazdan çok, kumar tutkusunun ne olduğunu, nasıl bu kadar vazgeçilmez olabildiğini, insanın hayatına neler katıp, neleri götürdüğünü anlatıyor.Kendisi de hayatının bir döneminde kumar oynamış olan Dostoyevski, bu romanı yazarken kendi anılarından, kumarhanelerde yaşadığı bin bir çeşit olaydan faydalanmış. Alexsey İvanoviçin büyük aşkı Polinaya ise, büyük romancının kısa süren ve acı biten aşkı Apollinariya Suslova model olmuş...
************
11 Kasım 1821 yılında Moskovada doğdu. Petersburg Askeri Lisesini bitirdi. İlk Rus toplumsal romanı sayılan İnsancıkları 1846da, yirmibeş yaşındayken yazdı. Ardından, birinci romanı kadar övgü almayan Öteki ve Ev sahibesini yazdı. Politikayla ilgilenmeye başladığı yıllarda, güvenlik güçleri tarafındandevleti yıkmaya çalıştığı suçlamasıyla tutuklandı. İdamından son anda vazgeçilen yazar, Sibiryada dört yıl ağır hapse ve askerliğe mahkum edildi. İçindebulunduğu zor koşullar, geçirdiği sara krizlerinin artmasına yol açtı. Hastalığının etkisi pek çok eserine yansıdı. 1857 yılında dul ve veremli bir kadın ile evlendi Petersburg şehrine döndükten sonra, hapis ve sürgün hayatında yaşadıklarını Ölüler Evinden Anılar adlı romanına yansıttı. Bunu Ezilenler izledi. 1863 yılında karısını ve erkek kardeşini kaybeden yazar, eli açıklığından ve kumar tutkusundan dolayı borç içinde yüzmekteydi.
************
Dostoyevskinin kendi kumar tutkusu ile tutkulu bir aşkını dramlaştırarak bir hamlede yazdığı bu romanı Ergin Altay çevirisiyle sunuyoruz.Dostoyevski yayıncısı ile yaptığı bir kontrat yüzünden Kumarbazı yirmi beş günde yazdı. Acelesi yüzünden romanı kendi eliyle yazmayan Dostoyevski, bir stenograf tutmuş; Anna Grigoryevna adlı bu genç kadınla daha sonra evlenmişti.
******
Dostoyevski vicdansız yayıncısı Stellovskiyle yaptığı sözleşme gereği Kumarbazı bir ay içerisinde bitirmek zorundadır. Aksi halde gelecekteki tüm romanlarının yayın hakkını elden çıkarmış olacaktır. Acelesi yüzünden romanı kendi eliyle yazamaz ve yan... tümünü göster