Bilim kurgu ve fantezi edebiyatının en önemli yazarlarından kabul edilen Le Guin, bu alanlardaki eserlerinin yanı sıra şiir, tiyatro, çocuk ve genç edebiyatı alanlarında da yazar ve çevirmen olarak katkıda bulunmaktadır. İlk romanı 1966 yılında yayımlanan Le Guin'in eserlerinde ağırlıklı olarak Jung'un, taoizimin, varoluşçuluğun ve yunan mitolojisinin etkileri görülmektedir. Yazar, başta Hugo ve Nebula olmak üzere pek çok ödülün sahibidir.
Antropolog bir babayla (Alfred Kroeber) psikolog ve yazar bir annenin (Theodora Kroeber) kızıdır. İsmini doğum tarihi olan Azize Ursula Günü'nden aldı. Ebeveynleri tarafından üç erkek kardeşi ile beraber kültürel çeşitlilik fikrinin hakim olduğu bir ev ortamında yetiştirildi. Massachusetts-Radcliffe College’da lisans eğitimini tamamladıktan sonra Columbia Üniversitesi'ni bitirdi ve yüksek lisansını “Fransa ve İtalya’da Orta Çağ ve Rönesans Dönemi Edebiyatı” üzerine yaptı.1951’de tarihçi Charles A. Le Guin ile evlendi. Üç çocuk ve dört torun sahibi olan Le Guin, halen ABD’nin Oregon eyaletinde yaşamaktadır.
Bilimkurgu türünde yazmaya 1960'li yıllarda başladı. İlk öyküsü 1962’de yayınlandı. Pek çok üniversitede ders verdi, çeviri, derleme ve makaleleri yayınlandı. Le Guin, 1969'da yazmış olduğu "Karanlığın Sol Eli" adlı romanıyla bilim kurgu dünyasının iki büyük ödülü olan Hugo ve Nebula ödüllerini aldıktan sonra ün kazanmıştır. Ayrıca, 1974'te yazmış olduğu ütopik bilimkurgu romanı Mülksüzler ile 1975'de yine Hugo ve Nebula ödüllerini almıştır. Bilimkurgu ve fantastik kurgunun yanı sıra şiir ve çocuk kitapları da bulunmaktadır.
LeGuin, teknolojik gelişmelerin değil, politika, toplumbilim ve psikolojinin öne çıktığı ve alternatif toplum biçimlerinin sorgulandığı bilimkurgu yaklaşımının en önemli temsilcilerindendir.
Eserleri arasında özellikle Yerdeniz Üçlemesi ya da sonradan eklenen dördüncü ve beşinci kitapla Yerdeniz Beşlmesi çok ciddi hayran kitlesine ulaşmıştır. Bu serinin 3. romanı olan "En Uzak Sahil" (The Farthest Shore) kitabıyla 1973 yılında Çocuk Kitapları için verilen ABD milli ödülü (National Book Award) kazamıştır.1990 yılında yeniden Nebula ödülünü Tehanu ile kazanmıştır.
Bilim kurgu ve fantezi edebiyatının en önemli yazarlarından kabul edilen Le Guin, bu alanlardaki eserlerinin yanı sıra şiir, tiyatro, çocuk ve genç edebiyatı alanlarında da yazar ve çevirmen olarak katkıda bulunmaktadır. İlk romanı 1966 yılında yayım... tümünü göster
Ünlü Fransız yazar ve düşünür. Felsefi içerikli romanlarının yanı sıra, her yönüyle kendine özgü olarak geliştirdiği Varoluşçu felsefesiyle de yer etmiş; bunların yanında Varoluşçu Marksizm şekillendirmesi ve siyasetteki etkinlikleriyle 20. yüzyıl'a damgasını vuran düşünürlerden biri olmuştur. O, her şeyden önce bir anlatıcı, denemeci, romancı, filozof ve eylemci olarak yalnızca Fransız aydınlarının temsilcisi olmakla kalmamış, özgün bir Entelektüel tanımlamasının da temsilcisi olmuştur.
Babasını ufak yaşta yitiren Sartre, annesinin ailesinin yanında büyüdü. Olgunluk sınavını Louis le Grand Lisesi'nde verdi. Daha sonraki eğitimini Ecole Normale Supérieure'de, İsviçre'deki Fribourg Üniversitesi'nde ve Berlin'deki Fransız Enstitüsü'nde sürdürdü. Çeşitli liselerde öğretmenlik yaptı ve 1928'de Simone de Beauvoir'la tanıştı. II. Dünya Savaşı sırasında Almanlar tarafından hapse atılmasının sonrasında Direniş hareketine katıldı. Sinekler adlı ünlü oyunu bu koşullarda yazıldı ve sahnelendi. Aynı sekilde, Varlık ve Hiçlik adlı kendi felsefesini açıkladığı ünlü yapıtı da bu sırada yazıldı.( 1943 )
1945 yılında öğretmenliği bıraktı ve " Les Temps Modernes " adlı edebi-politik dergiyi çıkarmaya başladı. Kitaplarının neredeyse tümü edebi ve politik sorunları işleyen kuramsal metinler olarak şekillendi. Sartre, savaş sonrası dönemde ise özellikle politik etkinlikleriyle öne çıkmaya başladı. Soğuk savaş dönemi boyunca birçok eleştirisine rağmen Sovyetler Birliği'ni desteklemiş, Fransa'nın Cezayir'e karşı yürüttüğü savaşa karşı çıkmıştır. Çıkardığı dergi, bu bağlamda yoğun bir etkinlik göstermiştir.
Sartre, 1964 yılında kendisine verilmek istenen Nobel Ödülünü geri çevirmiştir. Bunun hem yapıtlarına hem de politik konumuna zarar verecegini düşünmüştür. " 121'lerin Bildirgesi " olarak bilinen bildirgeyi imzalamış ve 1961-1962 yılındaki büyük gösterilere katılmıştır. Ayrıca, 1966-67 yılları arasında Vietnam Savaşı'nda meydana gelen katliamları sorgulamak üzere kurulmuş olan Russell Mahkemesi'nin de başkanlığını yapmıştır. Politik etkinlikleri giderek yoğunlaşmış ve kendi iç-dönüşümleriyle birlikte şekillenmiştir. 1968 olayları Sartre'ın kendi fikirlerini ve geleneksel entelektüel konumlarını da sorguladığı bir dönem olmuştur. Sovyetler'in Prag'a müdahalesinin ve Fransa'daki öğrenci hareketlerinin üzerine, teorik politik alanı yeniden değerlendirmeye başlamış, 1973'te Liberation'u kurmuştur.
1974 yılında Sartre'ın gözleri büyük oranda görmez oldu. Bu nedenle politik etkinlikleri yavaşladı, ancak her zaman yine de Batı'nın Doğu üzerindeki baskılarına karşı etkinliklerde bulundu ve insan hakları konusunda her zaman duyarlı oldu. Bu tutumuyla, Aydınların yeri ve rolü konusunda hem teorik hem de pratik bir örnek oluşturdu.
Sartre ve Beauvoir'in mezarı
Öte yandan siyasal aktifliğinin onun edebi ve felsefi yönünü gölgelediği söylenemez. Sartre her şeyden önce kendisinden iyi bir edebiyatçı ve yetkin bir filozof olarak söz ettirmeyi başardı. 15 Nisan 1980'de Paris'te öldüğünde geride felsefe ve edebiyat açısından büyük değerde metinler bıraktı. Kendi varoluşçu felsefesini işlediği yapıtları başlıca; Özgürlügün Yolları, Bulantı, Gizli Oturum, Kirli Eller, Sözcükler, Duvar olarak belirtilebilir.
Ünlü Fransız yazar ve düşünür. Felsefi içerikli romanlarının yanı sıra, her yönüyle kendine özgü olarak geliştirdiği Varoluşçu felsefesiyle de yer etmiş; bunların yanında Varoluşçu Marksizm şekillendirmesi ve siyasetteki etkinlikleriyle 20. yüzyıl'a ... tümünü göster
profesyonel okuyuculuk gerektiren,öznel bir roman. Anlaması oldukça zor. Bilinç akışının güzel örneklerinden biri.
profesyonel okuyuculuk gerektiren,öznel bir roman. Anlaması oldukça zor. Bilinç akışının güzel örneklerinden biri.
DUVARDAKİ ÇATLAĞI GÖRÜYOR MUSUN?
"Bachmann'a göre İkinci Dünya Savaşı'nı izlemiş olan 'savaş sonrası' dönemi, belki ilkinden de korkunç olan bir savaşın yaşandığı dönemdir. Bu savaş artık cephelerde, dış dünyada değil, insanların iç dünyasındadır; en büyük hedef insanları iç dünyalarında yıkmaktır. Bu yıkım ve cinayetler, artık tarihin belli dönemlerinde değil, günlük yaşamımızda yer alır. Bachmann'a göre insanın insanı manevi açıdan, sevgisizliklerle, türlü yaralamalarla öldürüşü, gerçek cinayetleri oluşturur; boyutları daha geniş olan sonraki tüm cinayetlerin, büyük kıyımların temeli, bu günlük cinayetlerde aranmalıdır."
Zeynep Köylü
Bir şeyin adı olması, bir kişinin ismi olması baştan beri alıştığımız bir şeydir. Öyle olmasaydı dünya daha yabancı, daha karmaşık gözükebilirdi. Elbette bu rahatlığın da bir bedeli var. Kişi kendi ismini söyleyebilir ya da yazabilir hale geldiğinde ne yazık ki yaşamının duvarlarını da örüyor, çatlakları göremeyecek kadar bu duvarları örme işiyle meşgul olanlar dünyaya teslim oluyor.
Yazmak; en başta kendi adını, soyadını, yaşını, cinsiyetini, ülkeni, ruh halini, bulunuşunu yeniden tasarlama meselesi değil mi? Eğer bunları yeniden tasarlama cesaretimiz yoksa cümlelerin ve hayal gücünün yaşamımızda sıradan bir yeri olur.
Malina'yı okurken başım döndü, gardroba saklandım, su püskürttüm, sabunlu suyu kabloların üzerine döktüm ama sanırım Bachmann'ın başkaldırısının yeteri kadar farkına varamadım.
Her birimizin katil olduğunun farkındalığı ciddi bir biçimde yaşamımı etkiledi. İnceliğe ve derinliğe karşı işlediğimiz suçlar yüzünden savaşların olduğunu düşündüm. Birbirimizi anlamayarak, dinlemeyerek, duymayarak nasıl da öldüğümüzü/öldürdüğümüzü duyumsadım.
Bir yargıya varmak kolaydır. Özne ve yüklem bunun için yeter. Bir anlamın içinde başka anlamlar saklamak ise "hayretle yaşamayı" ve "hayretle yazmayı" istiyor/gerektiriyor.
Bu dünya hangi cümlemi alamaz? Annem ve babam hangi cümleme dokunamaz? Hangi cümlem ışıl ışıl kılar anılarımı? Hangi cümlede ben varım? Bir kitabı bir adam için yazmayı istediniz mi? Kitapları okşayarak uyudunuz mu? Aşkın tek/iki/üç kişilik olmasının ya da olmamasının önemi var mı? Varoluş gerçekten anlamlandırabilir mi? Savaş ve cinayetler olmasaydı...Tecavüz ve gaddarlık olmasaydı belki...
Cümlelerinizi yarıda bırakabilir misiniz?
Mektuplarınızı yarıda bıraktınız mı?
Yazmayı yarıda bırakabilir misiniz?
Yaşamınızı...
Sıkı sıkıya sarıldığınız dilbilgisini yok sayarak ölüme yaşayabilir misiniz!
Malina: Yaşama/yazına/ölüme başkaldırı. Onca iş, güç, eğlence, zorluk, gürültü içinde bir an/bir ömür durup NİÇİN diye sorabilir ve hayretler içinde kalan dünyaya bir biz/siz ben yaşadı diyebilir misiniz?
Adımı yazıyorum/söylüyorum ama emin değilim, bu ad benim mi?
Hayalgücünün bana hediye ettiği özgürlük sayesinde şüphenin zehir ve panzehir olduğunu düşünüyorum. Her şeyden eminseniz her şey yoluna girer. Bir şekilde her şeyin yoluna girmesi gerekliliği ile meşgul olursanız aklı başında ya da düzgün cümleler kurarsınız. Aklınızın/ruhunuzun gıdıklanmadığı bir hayatınız olur. Bu hayatın yoklamasında mevcut, çalışkan ve uslusunuzdur. O kadar mevcutsunuzdur ki namevcutlar ve geç kalanlar, çok geç kalanlar sizi ilgilendirmez.
Bir adın varlığını ve bir cümlenin kuruluşunu ya da kurulmayışını sorgulamamış ya da üzerinde düşünmemişseniz cinayetleri soğukkanlılıkla işlemeye devam edersiniz. Tercihiniz hep dilbilgisinden, tamlıktan, bütünlükten ve müfredattaki hayat bilgisinden yana olmuşsa ve dersleri hiç asmamışsanız; yaşamı, yazmayı,ölmeyi anlayamaz ve anlamlandıramazsınız.
Yarım bir adım ben Malina'yı okumuş.
Yarım bir yaşamım ve tam olmak ile meşgul olamam.
Yasemin Şenyurt
28.01.2018
DUVARDAKİ ÇATLAĞI GÖRÜYOR MUSUN?
"Bachmann'a göre İkinci Dünya Savaşı'nı izlemiş olan 'savaş sonrası' dönemi, belki ilkinden de korkunç olan bir savaşın yaşandığı dönemdir. Bu savaş artık cephelerde, dış dünyada değil, insanların iç dünyasındadır;... tümünü göster
mavi çimenlerde nefes al şu anda kitap okumuyor.