Darkshadow, 73 adet değerlendirme yapmış.  (6/11)
En Karanlık Gece (Karanlığın Efendileri Serisi, #1)
En Karanlık Gece (Karanlığın Efendileri Serisi, #1)

7

http://kitaphayvaniningunlugu.blogspot.com/2012/08/kitap-yorumu-en-karanlk-gece-gena.html Gena Showalter müthiş bir kitap yazmış! Hakikaten kurgu, karakterler muhteşemdi. Sonunun nasıl olacağını biliyorum derken aniden olayların gidişatına şaşırıp kalabiliyordunuz. İçinde Yunan Mitolojisi barındıran, yetişkinlere yönelik fantastik bir roman En Karanlık Gece. Karanlığın Efendileri, Tanrılar tarafından yaratılmıştır. Yüzyıllar önce dimOuniak isimli içinde en beter iblisleri barındıran kutuyu korumakla görevliyken kutunun açılmasını, böylece iblislerin serbest kalmasını sağladıkları için lanetlenmişlerdir. Her birinin içine iblislerden biri yerleştirilmiştir. Maddox'a Şiddet iblisi, Lucien'e Ölüm, Reyes'e Acı, Aeron'a Gazap, Torin'e Hastalık ve Paris'e Şehvet... Tanrıların gazabı bununla da kalmamış kutuyu korumak için görevlendirilen Pandora'yı öldürdüğü için Maddox'a bir lanet daha verilmiştir; her gece aynen Pandora'nın öldüğü biçimde ölüp, sabah yeniden hayata dönmek zorundadır. Altı kere bıçaklanarak ve acı içinde... Lords of the Underworld (Türkçe adıyla Karanlığın Efendileri) Budapeşte'de her şeyden uzakta bir kalede yaşamlarını sürdürürken onları öldürmek isteyen Avcıların kalelerine yaklaştığını fark ederler. Avcıların büyük ihtimalle yem olarak kullanılacak bir kadın gönderdikleri fikrine kapılırlar. Maddox, kadını bulmak ve gerekirse öldürmek için ormana gittiğinde kız, ona yanında kalması gerektiğini söyler. Kız, yani Ashlyn, çocukluğundan beri kafasının içinde sesler duyuyordur ama mecazi anlamda değil. Ancak Maddox'la karşılaştığında tüm sesler susmuştur. Zaten Budapeşte'ye sesleri susturabilecek paranormal bir yaratık aramaya gelen Ashlyn minnetle Maddox'a tutunur. Maddox dışındaki "Lordlar" da birbirinden farklı ve enteresandı. Özellikle Reyes'in hikayesini okumak için can atıyorum. Kendisine acı vermekten zevk alan Reyes, bakalım Danika'yla ne yapacak. Maddox'un içinde Şiddet iblisini Ashlyn için bastırmaya çalışması ve giderek kadına bağlanması çok hoştu. Ashlyn'in kitabın sonlarına doğru yaptığı fedakarlık ise akıllara durgunluk verir cinstendi.

Eşleşme (Eşleşme, #1)
Eşleşme (Eşleşme, #1)

10

http://kitaphayvaniningunlugu.blogspot.com/2012/08/kitap-yorumu-matched-ally-condie.html Cassia'nın dünyasında her şeye Society (bir tür otorite kurumu) karar veriyor. Ne yiyeceğine, nerede çalışacağına, ne giyeceğine, kiminle evleneceğine; hattâ ne zaman öleceğine bile. Ally Condie'nin Matched üçlemesi genç yetişkin / distopya türünün en güzel örneklerinden biri. Öncelikle aksiyon bakımından - en azından ilk kitapta - zayıf olduğunu söylemeliyim. Fakat ben çok da aksiyon seven bir tip değilim. Daha çok kitabın verdiği mesaja ve işlediği duygulara odaklanırım. Matched, bu ikisini bana çok iyi yansıttığı için kitaba karşı negatif olmam imkânsız. Son zamanlarda kitaplarıma, pek çok okur gibi, en çok gece uyumadan önce vakit ayırır oldum. Bunu belirtmemin nedeni: Eğer bir kitabı uykuya dalana kadar düşünüyor ve uyanır uyanmaz devam etmek için elime alıyor isem o kitap beni etkilemiş demektir. Yani gerçekten iyi bir kitaptır o. Matched'da bu tür kitaplardan biriydi. Hattâ iki buçuk güne yakın bir zamanda bitirdim. (ki bunu her gün 6 bölümlük dizi izlerken yaptım.) Bitirir bitirmez ise daha fazla olmasını diledim. Cassia Reyes; on yedi yaşına yeni basmış, ailesiyle birlikte yaşayan, bir erkek kardeşi olan, toplumun sıradan üyelerinden biri. Her gün İkinci Okul dedikleri ve kendi yaşındakilerin gitmek zorunda olduğu okula gidiyor, bununla beraber geleceği için artı bir işte çalışmak ve Society'nin onun için sunacağı aktivitelerden birine katılmak zorunda. Sanırım bu kısımda Cassia'nın uymakla yükümlü olduğu düzeni biraz daha açmakta yarar var. Ally Condie'nin yarattığı distopik dünya gerçekten katı kurallar içeriyor. Başta da bahsettiğim gibi günlük hayatta dahi yapılan her şeye Society karar veriyor. İnsanlar bu kurallara uymak zorundalar, yoksa Aberration adı verilen, toplumun daha alt bir sınıfına düşürülüyorlar. Cassia, tüm bu kuralları ve dayatmaları normal karşılayacak kadar toplumun içinde büyümüş. Ama onun için Matching Banquet, yani eş seçimi için gençlerin katılmaları gereken tören, yaklaşıyor. Cassia, her genç kız gibi tören için oldukça heyecanlı. Ziyafet günü gelip çattığında dev ekranda Cassia'nın resminin yanında en yakın arkadaşı Xander'ınki beliriyor. Bu herkes için alışılmadık bir durum, çünkü Matching Banquet'te genelde eşler uzak eyaletlerden seçiliyor. Ziyafet sonunda, Cassia'ya içinde Matched, yani eşi, Xander'i daha iyi tanıması için bir mikrokart bulunan gümüş bir kutu veriliyor. Cassia, eve gidip mikrokarta bakmak için kutuyu açtığında ilk başta doğal bir şekilde Xander'ın yüzü beliriyor ekranda. Ama sonra ekran kararıyor ve bir başka yüz bir anlığını beliriyor: Ky Markham'ınki. Ky da, tıpkı Xander, gibi Cassia'nın çocukluk arkadaşı. Fakat o her zaman diğerlerinden farklı bir çocuk olmuş. Çünkü o bir Aberration. Teyzesi tarafından evlatlık edinilmiş Ky'ın geçmişi kitap boyunca yavaşça aydınlanıyor. Zeki, duygusal ve masumluğuyla Ky son derece etkileyici bir karakter. Kitapta en çok hoşuma giden kısımlardan biri şiirlerdi. Büyükbabasının Cassia'ya ölmeden önce gizlice verdiği, yok olmuş olması gereken, Dylan Thomas'ın "Do Not Go Gentle Into That Good Night"ı gerçekten müthiş bir eser. Ve bir de Ky'in geçmişiyle ilgili çizdiği resimler var. Onları da yazar sayesinde rahatlıkla zihninizde canlandırıyorsunuz. Cassia ve Ky arasında usulca büyüyen "yasak" aşk kitapta önemli bir yeri kaplıyor. Bu kısımlar beni hazırlıksız yakaladı. Ally Condie bu duyguyu okura yansıtmayı çok iyi başarmış. Kitapta bu ikili arasındaki ilişki git gide güçlenirken Cassia'nın değişimine de tanık oluyoruz. Eskiden her şeyi normal karşılayan ve baskıyı sorgusuz sualsiz kabul eden Cassia, Ky sayesinde otoriteye karşı koyulması gerektiğinin farkına varıyor. Her şeyin Society tarafından ayarlandığı bu dünyayla gerçek dünyayı ister istemez karşılaştırıyorsunuz. Elbette "ne kadar özgür olduğumuzun" ayırdına varıyorsunuz Matched sayesinde. Bence bu roman için oldukça büyük bir takdir sebebi. Kısaca, Matched beni hem etkileyen, hem düşündüren, hem de duygulandıran bir kitap oldu. Kitap, Tudem Yayınları tarafından ülkemizde yayınlanacak. Sanırım yakın bir zamanda çevirisinin bittiğine dair bir bildirim gelmişti. Raflarda yerini aldığında blogda bunu duyuracağıma emin olabilirsiniz. Finali Ky'ın Cassia'ya yazdığı mektupla yapmak istiyorum: “Cassia, I know which life is my real one now, no matter what happens. It’s the one with you. For some reason, knowing that even one person knows my story makes things different. Maybe it’s like the poem says. Maybe this is the way of not going gentle. I love you.”

Insurgent
Insurgent

6

http://kitaphayvaniningunlugu.blogspot.com/2012/07/kitap-yorumu-insurgent-veronica-roth.html Divergent'in Türkçe yayın haklarını Artemis Yayınları'nın aldığını belirtmiştim. Birkaç gün önce yayınevi Divergent - yeni adıyla Uyumsuz - in kapak resmini de yayınladı. Bu da demek oluyor ki pek yakında Divergent'in Türkçe edisyonuna kavuşabileceğiz. Tabii isim seçimleri bana göre içeriğe pek uygun değil ama bu konuda ne de olsa biz okuyucuların lafı geçmiyor. Gelelim Insurgent'e. Aradan çok zaman geçmeden bunu da aradan çıkarayım diye düşünürken, kitap öyle bir yerde bitti ki ister istemez "keşke biraz daha bekleseydim" dedim. Bu kötü anlamda değil elbette. Kitap cidden çok güzeldi. Yine aksiyonu ve duygusallığı boldu. Veronica Roth, size istediğiniz her şeyi veriyor. "Come on, Insurgent," he says with a wink. "What?" I say. I take his arm and slide down the side of the truck. He opens the bag he was sitting with. It is full of blue clothes. He sorts through them, tossing garments to Christina and me. I get a bright blue T-shirt and a pair of blue jeans. "Insurgent," he says. "Noun. A person who acts in opposition to the established authority, who is not necessarily regarded as a belligerent." Lâkin açıkça söylemek gerekirse ilk kitabı daha çok beğenmiştim. Evet, Insurgent de tıpkı Divergent gibi kendini sıkmadan okutturuyor fakat ilk kitap olmasının etkisinden olsa gerek yine de onun önüne geçemiyor. Eh, bir de Tris'in yaptığı bir şey var ki canımı oldukça sıktı. Ne olduğunu söyleyip de spoiler vermemek için bu kısmı içime atıyorum. Divergent'te Erudite'in saldırısından sağ kurtulan kahramanlarımızı Insurgent'te Amity merkezine sığınmış bir şekilde buluyoruz. Tris ve Four, Peter ve Marcus ile beraber hayatta kalıp soluk alabilecekleri tek yer olarak gördükleri bu merkezde dinlenmeye çalışıyorlar. Ama ne yazık ki bela hiçbir zaman peşlerini bırakmıyor. Amity'în barışçı politikası onlara pek de uygun değil. Çünkü Tris ve diğer Amity'e sığınmış diğer Dauntless'ın tek isteği insanları Erudite 'den kurtarmak. Bunun için savaş gerektiği konusunda hepsi de hemfikirler. Bunun yanında bir de "factionless" yani hiçbir gruba dahil olamamış, ya da olmak istememiş, kişilerle de tanışıyoruz. İlk kitapta sadece bahsi geçen "factionless"ları Insurgent'te çok iyi bir şekilde tanıma fırsatı buluyoruz. Üstelik maziden birkaç arkadaş ve - Four'un annesi gibi - sürpriz birkaç kişiyle de bir araya geliyoruz. Kitapta yine neredeyse her "faction" yani grubu gezme fırsatı buluyoruz. Amity'den, Candor'a, oradan Abnegation'a kadar... Insurgent'te daha çok Tris'in kararlarının üzerinde durulmuş. Bir de geçmişin getirdikleri üzerine eklenince karakterimiz için her şeyin içinden çıkılmaz bir hal alması kaçınılmaz. "People, I have discovered, are layers and layers of secrets. You believe you know them, that you understand them, but their motives are always hidden from you, buried in their own hearts. You will never know them, but sometimes you decide to trust them." Kısacası, Insurgent Divergent'in geleneğini bozmuyor ve aksiyonu bol tutmayı yine başarıyor. Üç kitap olacağı belirtilen serinin son kitabında ne olacağı benim için çılgın bir merak konusu artık. Heyecanla beklediğimi belirtiyor ve "okunmaya değer" bir seri olduğunu bir kez daha belirtiyorum.

Kılıçların Fırtınası (Buz ve Ateşin Şarkısı, #3, Kısım 2)
Kılıçların Fırtınası (Buz ve Ateşin Şarkısı, #3, Kısım 2)

10

http://kitaphayvaniningunlugu.blogspo... Buz ve Ateşin Şarkısı serisinin üçüncü kitabı Kılıçların Fırtınası'nı da geride bırakmış bulunuyorum. Yazılarımı takip edenler her kitabını ayrı ayrı yorumladığım bu seriyi ne kadar çok sevdiğimi fark etmişlerdir. George R.R. Martin'in eşsiz bir üslubu var. Üstelik her kitapta sizi bir değil bir çok kez şaşırtmayı çok iyi biliyor. Son yıllarda okuduğum en iyi yazarlardan biri Martin. Lâkin serinin sıkı takipçilerinin de bol bol değindiği gibi en sevdiğiniz karakterin aniden diğer tarafı boylaması yüksek bir ihtimal. Elbette bu kadar çok karaktere sahip bir seride bu tür eksilmeler normal karşılanmalı; fakat benim gibi pek çok Buz ve Ateşin Şarkısı hayranı bu durumdan şikayetçi olmadan duramıyor. Yine de George R.R. Martin, bir sonraki kitapta, bu ölümleri bize unutturmayı başarabiliyor. Ölümlerin üzerinde durmamın sebebi bu kitapta beni çok şaşırtan ve üzen birkaç tanesini daha okumuş olmam. Kimler olduğunu söylemeyeceğim tabii ki. Ama henüz kitabı okumamış olanların kendilerini hazırlamaları açısından bunu belirtme gereği duydum. Beni öyle bir anda yakaladı ki şaşırmaktan öte, şoka girdim. Yazının bundan sonraki kısmı ilk iki kitabı okumamış - ya da diziyi izlememiş - olanlar için spoiler niteliği taşıyabilir. Kılıçların Fırtınası, dizide ikinci sezonun sona erdiği yerden, yani Ötekiler / Ak Yürüyenler'in ilerleyişinden başlıyor. Yedi Krallık'a ve yeni ve eski krallarına şöyle bir göz atacak olursak; Joffrey Baratheon, hâlâ Demir Taht'ta oturuyor. Stannis Baratheon, Ejderha Kayası'nda savaştan aldığı yaraları onarmaya çalışıyor. Genç Kurt Robb Stark, Nehirova'da savaş planları yapıyor. Balon Greyjoy kendisinin Kuzeyin Kralı olduğunu iddia ediyor. Ve Daenerys Targaryen üç ejderhasıyla beraber Yedi Krallık'ın diğer ucunu geçiyor. Bu kitapta yazar her zamanki gibi bir sürü karakterin görüş açısından olayları ele alıyor. Elbette yine yer ve zaman farklılıkları oluyor ama hiçbir şekilde hikayeden kopmuyorsunuz. Serinin bu üçüncü kitabında beni şaşırtan kısım, ikinci kitapta bol bol okuduğumuz Theon Greyjoy'un hiç arz-ı endâm etmemesiydi. Kendisinin ölüp ölmediğini bile bilmiyoruz. Bunun dışında Tyrion Lannister'in yine baş köşelerden birine oturduğunu görüyoruz. Ki kendisi en sevdiğim karakterlerden biridir. Kral Eli rozetini babasına kaptıran ve savaşı ağır yaralarla tamamlayan Tyrion için her şey eski berbat haline dönmüş durumda. Kızkardeşi Cersei, onun tüm adamlarını göndermiş, elinde ne varsa almış. Üstelik savaşın kazanılmasında büyük rol oynamasına rağmen insanlar onu hâlâ bir cüce, şimdi de yüzü yaralı bir cüce, olarak görmeye devam ediyorlar. Yine öne çıkan karakterlerden biri Sansa Stark'tı. Her kitapta Sansa'nın bölümlerine okuyoruz fakat bu seferkinde daha fazlaymış gibi geldi bana. Sansa, yaşadığı onca şeyden sonra şarkılar ve şövalyelere âşık o küçük kız değil, evet ama yine de içinde bir yerlerde saflık var. Ailesinin büyük kısmını kaybetmenin acısı yetmezmiş gibi eski nişanlısı Kral Joffrey'nin düğünü yaklaşıyor. Tabii bundan önce Sansa'yı çok daha büyük bir sürpriz bekliyor. Kitapta yine çok yer ayrılmış bir karakterdi Catelyn Stark. İki oğlunu kaybetmiş, kızlarından uzun süredir haber alamamış dul bir kadın olarak tek dayanağı oğlu Robb Stark. Ama Catelyn, onun için de tehlike çanları çaldığını çok iyi biliyor. Çünkü oğlu tıpkı babası Ned gibi gururlu bir adam ve Yedi Krallık'ta gurur hiçbir zaman takdir görmedi. Kitabın son kısmındaki Catelyn sahnesi son derece şaşırtıcı ve etkileyiciydi. Kılıçların Fırtınası'nda diğer iki kitapta hiç birebir anlatılmamış Jaime Lannister'a ait de pek çok bölüm vardı. Onu son olarak Tarthlı Brienne'la Kral Toprakları'na yolculuk ederken bırakmıştık. Bu yolculuk Jaime için tahmin edemeyeceği kadar çok şeyi değiştiriyor. Ve bu değişime kendisi de dâhil. Jaime Lannister'a sempati besleyebileceğim aklımın ucundan dâhi geçmezdi ama bir şekilde George R.R. Martin bunu da becerdi. Bana göre serinin en önemli karakterlerinden Jon Snow (Kar) ilerleyen kitaplarda ne kadar önemli olacağını bu kitapta iyice sergiledi. Gece Nöbetçileri'ni terk edip Yabanılların arasına karışmak zorunda kalan Jon sayesinde, Yabanılları iyice tanıma fırsatı buluyoruz. Sur'un ötesindeki yaşamı tahmin etmek zor. Gözünüzün önünde canlandırmak da öyle. Ve Daenerys Targaryen... Targaryen Hanesinin son ferdi, Ejderhaların Anası, Dar Deniz'in Khaleesi'si. Seride favori karakterlerim arasında baş köşeyi hiçbir zaman bırakmadı. İlk iki kitaba nazaran, Kılıçların Fırtınası'nda ona daha az yer ayrılmıştı ancak bu kısımlar bile yeterliydi. Dany, küçük yaşına ve çektiği sıkıntılara rağmen ne kadar büyük bir kraliçe olabileceğini her seferinde gösteriyor. Onu diyarın karşı tarafında buluyoruz yine, kendine bir ordu bulmaya çalışırken. Ve Özgür Şehirler'i tek tek dolaşmasını izliyoruz. Yalnız Dany'nin kehanetinde üç ihanet yazılıydı. Biri kanda, biri altında, biri aşkta. Kanda olanını yaşadı, şimdi geriye iki tane kaldı. Bunlardan biri Dany'e pusu kurmuş bekliyor. Her kitabına yavaş ama içercesine okuduğum Buz ve Ateşin Şarkısı için söylenecek çok şey var. Serinin hız kesmeden, heyecanı iyice tavan yaparak ilerlediğini görmek hem beni heyecanlandırıyor hem de üzüyor. Çünkü dördünce kitap A Feast for Crows hâlâ çeviride. Ve Martin altıncı kitabı yazmakla meşgul. Kendisine uzun ömürler diliyor ve 7 kitap olarak belirlediği seriyi tamamlamadan vefat ederse onu "Ötekiler alsın!" diyorum. Keyifli okumalar...

Kılıçların Fırtınası (Buz ve Ateşin Şarkısı, #3, Kısım 1)
Koruyucu (Koruyucu, #1)
Uyumsuz (Uyumsuz, #1)
Uyumsuz (Uyumsuz, #1)

9

http://kitaphayvaniningunlugu.blogspot.com/2012/07/kitap-yorumu-divergent-veronica-roth.html Yepyeni bir distopya dünyasına hoşgeldiniz! Veronica Roth'un yarattığı, Beatrice Prior'un anlatımıyla hayat bulan kitap Divergent'in yorumuna geldi sıra. Kitabı orijinal dilinde yaklaşık 3-4 günde okudum. Ve itiraf etmeliyim ki uykum gelip kapatmak zorunda kaldığımda bir dahaki sabah kalkar kalkmak yine kitaba gömülüyordum. Kitap, distopya, aksiyon severleri içine hapsetmeye son derece elverişli. Aynı zamanda 2011'in en çok konuşulan kitaplarından. Goodreads Choice Awards'ta 2011'in favori kitabı ve Young Adult Fantasy & Science Fiction dalında en iyi kitap seçildi. Yine ALA gibi pek çok önemli kitap ödülüne de layık görüldü. Şimdi merak edilen sorunun ne olduğunu biliyorum: Kitap gerçekten söylendiği kadar iyi mi? Cevabı yazının ilerleyen kısımlarında bulabilirsiniz. İlk önce konu hakkında spoiler vermemeye dikkat ederek kısa bir özet geçeyim: Bir dünya düşünün. Bu yeni dünyada toplum keskin sınıflara ayrılmış. Öyle sınıflar ki bir kez seçim yaptınız mı tüm hayatınız o sınıfın içinde devam etmek zorunda. Candor (dürüst), Abnegation (kendini düşünmeyen), Dauntless (cesur), Amity (barışçıl) ve Erudite (zeki). Her sınıfın (ya da grup demek daha mantıklı mı olur?) görüldüğü gibi kendine has bir özelliği var ve hepsi mesleklerini ve yaşamlarını bu grupların kurallarına göre şekillendirmek zorunda. Bu grupları biraz daha açacak olursak, Candor (İngilizce "doğruluk" gibi bir anlama sahip ama ben orijinal halini kullanmayı daha mantıklı buldum) grubundan bir kişi yalanı hayatından çıkarmak zorunda. Tüm ilkeleri "dürüstlük" üzerine kurulmuş. Yetenek testlerinde bile yalan makinelerini kullanmayı tercih ediyorlar. Abnegation, kendi dışında herkesi düşünen insanlardan oluşuyor. Bu insanlar sürekli gri giyiyorlar, basit şeyler yiyorlar, hattâ çok az aynaya bakıyorlar. Bu yüzden devletin yönetim gibi kademelerinde çalışıyorlar. Dauntless, daha çok koruma gibi görevlere bakıyor. Şehri her türlü tehlikeden korumakla görev alabiliyorlar. İsimleri de apaçık belli ediyor ki "cesaret" onlar için en önemli şey. Bu gruptakilerin genellikle dövme ve piercing yaptırması dikkat çekiyor. Amity ise kendisine barış ve uyumu ilke edinmiş. Daha çok tarımla uğraşıyorlar. Son olarak Erudite, toplumun tüm bilimsel ve kültürel ihtiyaçlarını bünyesinde barındırıyor. Devletteki tüm buluşların arkasında onların imzası var. Genellikle gözlük takmalarıyla biliniyorlar. Baş karakterimiz Beatrice Prior, Abnegation olarak doğmuş. Yani annesi ve babası bu gruptan. Kendisiyle yaşıt bir erkek kardeşi var. Abnegation kurallarını son derece benimsemiş olan Beatrice için seçim zamanı yaklaşıyor. Çünkü 16 yaşına gelen her genç, yetenek sınavları doğrultusunda, kendi grubunu seçmek zorunda. Beatrice ve erkek kardeşi Caleb için de durum aynen böyle. Kitapta yetenek sınavları detaylı bir şekilde anlatılmış ve bu kısım son derece heyecanlı. Bu yetenek sınavlarında Beatrice için bir sorun çıkıyor. Bir şekilde sınav sırasında kullanılan simülatörü değiştiriyor. Ve bunu sadece birkaç kişi yapabilir; bu kişilere de bir isim veriliyor: Divergent. Divergent'in ne olduğunu daha fazla anlatıp tadını kaçırmayacağım. Seçim Günü'nde Beatrice büyük bir ikilemden sonra doğduğu grup olan Abnegation'ı bırakıp Dauntless'ı seçiyor. Bundan sonraki kısımlarda Dauntless'ten biri olmak için yapılan eğitimlere ve Beatrice'in - yeni seçtiği adıyla Tris - atlattığı zorluklara tanık oluyoruz. Kitaptaki karakterler çok iyi yansıtılmıştı. Tris'in cesaretine, aynı zamanda özverisine hayran kalmamak elde değil. Güçlü kadın karakterleri her zaman sevmişimdir. Bunun yanında onun eğitmenlerinden Four (bu takma ismi, gerçek adını kitabın ilerleyen kısımlarında öğreniyoruz) hayranlıkla okuduğum karakterler arasında. Bu ikisi arasındaki yakınlaşmanın hemen 'şap' diye olmaması beni tatmin eden kısımlardandı. Aksiyonca bol ve kendine bağlamayı çok iyi bilen Divergent son zamanlarda okuduğum en heyecanlı kitaplardan biriydi. Açlık Oyunları'yla karşılaştırılmış ama türünün aynı olması dışında pek de benzeyen bir kısmı yok. Yalnızca, en az onun kadar başarılı bir çıkış romanı. Bir sonraki sayfasını tahmin etmenin imkansız olduğu, sürpriz ve aksiyonuyla okuyucuyu bol bol şaşırtan Divergent'i herkese kesinlikle öneririm. Ama unutmayın: Tek bir seçim sizi değiştirebilir! İkinci kitap Insurgent'i okumak için çok bekleyeceğimi sanmıyorum.