Özdemir İnce'nin o önsözünden sonra nasıl göklere uçtuysam daha da süratli yerin dibine geçtim. Çeviriden dolayı böyle düşündüğümü sanmıyorum ama şairin şairlik hakkında düşünceleri ve 21 yaşından sonraki suskunluğunu edebiyatçıların cesaret edemediği bir eylem yerine koyması bende müthiş bir itki sebebi oldu. Eşduyum noktasındaki düşüncelerine katılmakla birlikte bunu nesnel şiir alanında göstermesi bence tekniğin kendisiyle apaçık bir çelişki. Pişmanlıkların ı ya da güçsüzlüklerini kavga maskesi altında gizlemeye çalışan bir adamı okudum. Düşlerinde ve fikirlerinde dibine kadar kararsız ama bu kararsızlık acziyetini örtmek için sahneye çıkardığı kaosun bir şartı yalnızca.
Oh be, bitti sonunda dediğim bir kitap olduğu için üzüldüm. Ama bir olayın etrafında insanların birbirlerini neden, nasıl tanıdığını okumak hoşuma gitmedi doğrusu. Korkma Ben Varım daha olay içerikli olduğundan sürüklemişti. Bir de absürd bir yazım tarzı olduğu için devinim olmadıkça insan kitabı götüremiyor.
Çok insanın bildiği şeyi özünden ederler. O sebeple okurken çok büyük bir şey beklemiyordum, ona rağmen hayal kırıklığı. Nasıl desem, biraz daha deli dolu ama aslında içini saklamak için bunu bir yol kabul etmiş birini bekliyordum. Çok samimi hissettiğim anlar da var elbette mesela kafedeki garson hakkında, onu tekrar görmeye gittiğindeki düşünceleri çok hoşuma gitti. Bunun gibi birkaç küçük nokta daha .. Ancak nasıl desem, birtakım şeyleri geride bırakmak için çabalamak gerekir, C.'de o çabayı göremedim ben. Mücadele etmiyor, bu beni kırdı.