Bu kitabın Tekin Yayınevinden çıkmış 1994 basımlı halini okudum. Kitabın 1994 basımında kapak resmi öyle etkileyici ki, Everest Yayınevinin kitap için şu an kullandığı kapak resmi onun yanında çocukça ve anlamsız kalıyor. 1994'deki kapak resminde, bir iplik topunun içinden fırlayan sıkılmış bir yumruk var. Kitabı okudukça o sıkılı yumruğun ne anlama geldiğini, ne söylemeye çalıştığını anlıyor okur. Oysa şu anki Grev kapağı bana pek bir şey anlatmıyor; beş farklı renkte iplik topu bir ipucu vermiyor. Grev adındaki bir kitabın bu kadar sade-nötr kapağı komik kaçıyor.
Kitabın son cümlesini çok sevdim: "Bombaların yerine pasta yapılmaya başlanacağı o gün geldiğinde herkese yetecek kadar pastamız olacak."
Dini dogmatizme savrulan eleştirel ve mizahi bir tokat. Saramago, hayata gözlerine yummadan önce, son kez tek silahı olan kalemini ve zekasını kullanmış. Ancak yaşlılıktan olsa gerek, roman biraz kısa olmuş; İsa'ya göre İncil kitabı gibi uzun uzun yazabilseymiş keşke. Ne yapalım, bu da kafi. Saramago, şu an her neredeysen; selamlar, sevgiler, tebrikler.
Roman, etkileyici bir şekilde başlıyor; ancak sona doğru yavaşlıyor ve sıradanlaşıyor. Son 15-20 sayfa ise başlangıçta beklenen bir son değil, okuyucuyu tatmin etmiyor.
Yazar, tüm kutsal kitaplarda ve mitolojilerde bahsi geçen Tufan hikayesinin etkileyici ve farklı bir çeşidini sunuyor okurlara. Sade, okuru yormayan bir dille roman boyunca Nuh'u, Abraham'ı ve Gılgamış'ı takip ediyoruz. Üç karakterin beklenmeyen bir şekilde bir araya gelişine tanık oluyoruz. Özellikle Kuran, İncil ve Tevrat'dan, ayrıca Gılgamış Destanından yapılan alıntılardan oluşan bölümler, metinlerarasılık bakımından kitaba güç katıyor. Kitabın felsefi-kültürel yönü ile öne çıkıyor.
Güze adanmış bir kitap. Bir kez okumak yetmeyebilir. Hele güz, sizi bekliyorsa...