Bir kitabın değeri, o kitaptan neler aldığınızla ölçülür. tıpkı yazarın romanda olduğu gibi,benimde elimde "kırmızı not defterim vardı" bu deftere gereken yerlerde not aldım. çünkü yazar ,birbirinden bağımsız gibi görünen birçok olaydan bahsetmiş. önce polisiye havasında bir giriş,daha sonra yazarın boktan hayatına ayrıntılı bir geçiş, ve sonra nedenini henüz çözemediğim "bir yığın sorular sorup" durdu, kitap boyunca.kitap bir üçleme,bu yüzden yanıt bulmamış sorular için yorum yapmak için erken olduğunu düşünüyorum.
Kusursuz bir polisye olduğu söylenemez; çünkü neredeyse 350 sayfa boyunca kitapta, adli tıplka ilgili hiçbir bulgunun geçmemesi abes.Zira ortada seri cinayetler var. ve kurbanların adli tıp raporları,parmak izleri vb. klasik polisye -roman klişelerine yer verilmemiş,bu da kitabın polsiye roman değilde ,daha çok yazarın "istanbul denemesini" andırıyor. Yazar, okuyucuların, istanbul tarihini "bari seri cinayetlerle " öğrensin gibi çok garip bir fikre kapılmış.bu fikri kitap boyunca hissediyorsunuz. Polisye tarafin zayıf oluşu ve derin karkater analizlerinin olmayışı, ve oyucuya sadece "istanbul lafzı" fikrinin aşılaması, roman kurgusunun başarız olduğunu gösteriyor. Arka plan, ve içerdiği istanbul seromanisi kitabın artıları.Kitaptan bir şeyler almak, yeri geldiğinde ilginç antektotları öğrenmek, ve çoğu zamanda istanbul üzerine derin derin düşüncelere dalmak mümkün. Tipik Ahmet Ümit yalınlığıyla bezenmiş, açık, sürekliyici ve öğretici bir dili var kitabın. . Genel itabari ile damakta lezzet bırakan , doyurucu kitap oluşu kuşkusuz.
en nihayetetinde bu akilalmaz idrak ve izan kriterlerini son haddine kadar zorlayan bu olağanüstü kitabı bugünokuma şerefine nail oldum Yüce isa adına!-; ne yok böyle bir kitap(!) ...-.adam düpedüz efsane yaratmış! bu kitapla başlı başına bir çığır açmış durumda... her sahnenin adeta kılı kırk yararcasına düşünüldüğü bu kitap tarafından, "alenen büyülenmiş" vaziyette sağa sola yalpalıyorum.kitap öncelik müthiş bir girizgâhla, adeta merhaba diyor okuyucuya, iyiliğin ve kötülüğün son haddine kadar kullanıldığı, bir türlü iflah olmayan ve baş döndürücü bir senaryo ile karşi karşiyaydık bu kez....yazar "hani yer yer olsa da", derin içsel fantezi merakına yenik düşse de "kaldı ki bunu yüzünün akıyla yapmış" kitabın başından beri sahip olduğu aksiyon, dukak uçuklatacak reddeye ulaşmış..."hele ki o onca şeyin arasına gizlenmiş ince espriler yok mu?" .. kitabın bu tarafına bayıldım gerçekten...bu ince noktalar, o hengamenin için de yerli yerinde o kadar güzel harmanlamış ki insanın mest olmaması elde değil...velhasılı bir hayli beğendim yanı beğenmenin ötesin de bambaşka şeyler hissettim ..basmakalıp bütün bütün klişeleri yerle bir edip, "kendi tarzını yaratmış" üstat; birçokları "Quentin tarantino" vari deseler de, aslına bakılırsa yazarın beyazperde üzerinde izdüşümü ,"Guy Ritchie" nitekim bknz : "ateşten kalbe,akıldan dumana" filmini seyretmiş olsanız ne demek istediğimi çok iyi anlarsınınız,;çünkü tarantino filmleri, seni dehşete düşürür ve aynı zamanda yüzünde tuhaf bir tebessüm bırakır lakın "Guy Ritchie " tarzı daha nahif, daha espirili va daha fazla aksiyonu boldur, yazar bu yüzden " Ritchie" ile fazlasıyla benziyor.