Simon, hikayede göründüğü andan beri sevdiğim bir karakterdi. Kendi hikayesinde tam kendine göre bir kız buldu. Yazarın diğer kitaplarına oranla daha az erotik bölümler içeriyordu. Aynı zamanda daha az romantizm kısımları vardı ki Simon serideki en romantik erkek olmasına rağmen -ve kendi kitabında da aynı şekildeydi- niye bu kadar az sahne yazmış yazar anlamadım. Çoğunluk Simon'un son görevine odaklı bir kitaptı. Ve serideki tüm karakterlerin bir araya gelmesini bekliyordum. Biraz düşününce "Gelmedikleri daha iyi oldu, birbirlerine fazla yakın değillerdi." dedim.
Avuntu, öncelikle konusu sonrasında Goodreads puanı ile okumak istediğim bir kitap oldu. Pdf şekli çıkar çıkmaz hemen okumaya başladım. İlk önce Kanes Yayınları'nı tebrik ederim. Günümüzde anlaşılması kolay bir İngilizce ile yazılan kitaplar bile özensiz çevirilere kurban gidiyorken, Kanes, dediğim kitaplardan birini mükemmel bir çeviriyle bizlere sunmuş. Okuduğum en güzel çeviriye sahip olan kitaplardan biriydi. Hikaye Natalie'nin kocasının ölümünden itibaren olan 1 yılı ve kocasının en yakın arkadaşı olan Liam ile aralarında filizlenen aşkı anlatıyor. Liam okuyacağınız harika erkeklerden biri. Natalie'nin eski neşesine kavuşması için elinden geleni yapan ama hemen düzelsin diye zorlamayan, bir an bile olsun zayıflığından yararlanmayan, onu sadece kendini hazır hissettiği zaman isteyen düşünceli bir SEAL askeri. Normalde bu tarz kitaplarda kadın, eski eşini çabuk unutur, pek hatırlamaz. Anca ana karakter ile yattıktan sonra "Yaptığım yanlış." düşüncesine kapılır ve kitap saçma bir yere gider. Natalie en başından beri ne yaptığının farkında olan biriydi. Kocasıyla araları bazen limoni olsa da onu gerçekten seviyordu ve kitap boyunca onun ölümünü zor kabullenmesi, kabullendikten sonra Liam ile tatlı bir ilişkilerinin olması çok güzel aktarılmıştı. Kitabın sonu tahmin ettiğim gibi bitti yine de ufak bir heyecan yaratmadı değil. Umarım sıradaki kitap çabuk çıkar. http://belleninkutuphanesi.blogspot.com.tr/2016/07/avuntu-yorum.html
Kathleen E. Woodwiss, sevdiğim tarihi aşk romanı yazarlarından biri olmasına rağmen "Ne yazarsa okurum." dediğim yazarlardan biri değildir. Ülkemizde şu ana kadar 6 kitabı çıktı, ben 5'ini okudum. Okumadığım kitabı Rüzgarda Savrulan Güller idi ve konusu beni cezbetmediği için hala da okumayı düşünmüyorum. Bu kitabı da aynı sebepten okumayı düşünmüyordum fakat güzel kapağı ve yazarı okumayalı uzun zaman olduğu için fikrimi değiştirdim. Sonsuza Dek Kollarında kitabı bizde çıkalı 8 ay olmuş. Kapaktan da anlaşıldığı gibi tam kış mevsiminde okunmalık bir kitap olarak göze çarpıyor. Aslında sayfa sayısına göre fiyatı uygun olsa da biraz daha ucuza alayım diye CNR Kitap Fuarı'nı bekleyip öyle almıştım. Bu yazarla ilgili en sevdiğim şey, ülkemizde yayınlanmış olan kapaklarıdır. Şu an için en sevdiğim kapak bu kitabınki oldu. Özellikle oradaki 2 beyaz köpeğe bayılıyorum. Okuyanlar bilir ki yazarın dili ağırdır. Çok fazla betimleme ve iç ses ile yazmayı seviyor. Bu kitap da aynı şekildeydi yalnız ilk kez Woodwiss'in bir kitabı elimde süründü. Daldan dala atlama durumu yaşanmasa da sanki yazar aklına ne gelirse yazmış gibiydi. Zaten yaz sıcağı sorunu var, bir de bu kitabın aşırı durağan olması beni iyice gerdi. Bir de çevirmenin özensiz çevirisini de eklemem lazım. Çevirmen bile sıkılmış olacak ki bir süre sonra ne demek istenildiği anlaşılmayan cümleler gördü bu gözler. Bir seri olmadığı sürece kitapta yan karakterlere fazla değinilmemesi normaldir,bunda da aynı şey geçerli olmasına rağmen ilk kez ana karakterlere fazla değinilmeyen bir kitapla karşılaştım. Ya da şöyle söyleyeyim. Baş karakter Synnovea'nın başından geçenler ağırlıkta anlatılıyor ama Synnovea'nın iyi biri olması haricinde ne gibi özellikleri var anlamadım. Onu diğer karakterlerden ayıran hiçbir şey göremedim. Yazarın diğer bir özelliği ise baş erkek karakterlerine, baş kadınları kadar fazla yer vermemesidir. Albay Tyrone ise tipik Woodwiss erkeğiydi. Tek fark Synnovea ile aralarında aşk olmasa ona bile yan karakter derdim. Ayrıca Tyrone'da da belirgin karakteristik özellikler göremedim. Synnovea ve Tyrone sevebileceğim bir ikiliydi fakat belirgin bir özellik göremeyince boş hissettirdi bana. Ve bu ikilinin bir araya geldiği sahneler çok fazla değildi, ortanın biraz altı diyebilirim. Bir de yazarın kadın karakterlerini her açıdan aşırı övmesi var. Bunları gören her erkek mutlaka kadın karaktere hayran, kişisel hizmetçisi hariç olan kadınların hepsi hasetinden çatlar. Bunların vücutlar bir harika. Yüzleri çok bebeksi. Tavırlar kusursuzluk örneği. Size de bıkkınlık geldi değil mi? Umarım çevrilen sonraki kitap öncekiler kadar güzel bir konuyla anlatımla gelir. Sayfa sayısı da az olsun diyeceğim fakat yazarın az sayfalı bir kitabını bulmak çok zor. Çoğu 500'den aşağı değil :( http://belleninkutuphanesi.blogspot.com.tr/2016/07/sonsuza-dek-kollarnda-yorum.html
Sineklerin Tanrısı ile birlikte Sweet Summer Challenge etkinliğinin yarısını tamamlamış oluyorum. Son kitabımın yorumuna geçmeden önce kitapta bir şey ilgimi çekti. Bence bu benim kadar diğer kitapseverleri de baya üzecek gibi görünüyor. Bu kitabı alan babamdı ve İş Bankası'nın bastığı ilk baskıyı almış. Kitabın arka kapağına baktığımda fiyat beni şaşırttı. 15 yıl önceki baskının 6 tl, şu anda ise 16 tl olması sinir bozacak derecede. Fiyattan da anlaşılacağı üzere o zamanlar bir kitaba ulaşmak gerçekten kolaymış. 260 sayfalık kitap 6 tl. Ben hala inanamıyorum 0_0 Kitapta en çok Domuzcuk ve Simon'u sevdim. Kitapta Domuzcuk'un ipleri ele almasını çok bekledim, tabi ki böyle bir şey olmadı, olsa şaşarım zaten -_- Bana göre 1940-1960 arası kitapların dili fazla sıkıcı geliyor. Ağır bir dil yok ama çok fazla gereksiz cümle kullandıklarını düşünmemden dolayı olsa gerek, o kitapları okurken bana bir sıkılma geliyor. Bilmiyorum, siz ne düşünüyorsunuz? Sineklerin Tanrısı da bu konuda bir istisna değildi gözümde. Akıcı değildi, okurken bazı sayfaları atlamak zorunda kaldım :( Yine de yazarın duygu aktarımı konusunda başarılı olduğunu düşünüyorum. Yazar insan şiddetinin gelebileceği noktaları çok ustaca işlemiş. Ayrıca iktidara geçme isteği,çaresizlik, giderek artan umutsuzluğun insanı getirdiği noktalar da güzelce aktarılmış. SPOİLER!!!! Kitabın ilerleyişi Simon'un ölümüne kadar baydı beni. Simon'un ölümü ve sonrasında yaşananlar hiçbir psikolojik gerilim kitabının yapamadığını yaptı: Beni gerim gerim gerdi. http://belleninkutuphanesi.blogspot.com.tr/2016/07/sineklerin-tanrs-yorum.html
Benim için sırf romantizm üzerine kurulu kitaplarda Rita Hunter 1, Jennifer Royce 2'dir. Bu tarz kitapları sıklıkla takip edenler, yazarı Gözlerinin Esareti isimli ilk kitabından hatırlarlar. Biraz daha geriye gidersek Jennifer da aslında Wattpad sayesinde keşfedilmiştir. Ben azıcık yazarla tanışmamdan bahsetmek istiyorum. Yazarın ismini ilk kez bundan 2 sene önce ağustos gibi duymuştum. O zamanlar Jenny, Ephesus Yayınları ile anlaşmıştı. Biraz araştırma sonucu önüme gelen alıntıları gayet beğenmiştim ve Wattpad isimli bir sitede yazdığını öğrenmiştim. Tabi o dönemde de ben tarihi aşk romanı açısından baya sıkıntı içindeydim çünkü doğru düzgün çıkan bir kitap yok. Siteye üye olduktan sonra Kalbimin Efendisi isimli hikayesinin konusunu beğenip okumaya başladım. Çoğu tarihi aşk romanı okuyucusu gibi benim de bu türde yazdığını bildiğim tek Türk Rita Hunter idi. Jenny'den bir Rita beklemiyordum tabi ama lütfen güzel yazmış olsun diye de içimden geçiyordu sıkça. Neyse, Kalbimin Efendisi bitti, "Evet, bu kadında iş var fakat sonraki hikayeler hayal kırıklığı olabilir, ne olur olmaz kesin karar verme." dedim kendime. Böylece 1-2 hikaye sonra "Bu hatun bir harika! Gelsin sıradaki hikaye!" diyerek kalbimi kazandı. Aynı zamanda kendisi sayesinde tarihi aşk yazmanın ne kadar zor olduğunu görmüş oldum. Kısacası Jennifer sayesinde Wattpad ile tanıştım ve kadının müptelası oldum. Şu anda da orada yazmaya devam etmektedir, tabi ben siteye çok nadir girdiğim için son yazdığı hikayeye başlayamadım bir türlü. Kısa sürede kısmet olur inşallah. Yeter bu kadar çalçene, gelelim kitabımıza. Öncelikle yazar bizi bu kadar beklettiği için çok ama çok kırgınım. Sonraki kitapla önceki kitap arasında 1.5 senelik fark var. Yazar neden Ephesus'la anlaşmasını feshetti bilmiyorum ama Ephesus büyük bir kayıpta bence. Ayrıca bu hikayenin büyük kısmı Wattpad'de yayınlanmıştı fakat yazar yazdığını fazla beğenmediği için bazı değişikliklere gitti. Bu iki durum sonucu çok bekledik, sonunda da kavuştuk. Umarım bundan sonra bir daha bu kadar beklemeyeceğiz. Kitap 3 kısımdan oluşuyor. 1)Ayrin'in küçüklüğü ve kaçırılması, 2)Çiftimizin İngiltere'de geçen zamanı ve Ayrin'in zoraki evliliğine mani olmak, 3)Fahid'in ailesinin katilini bulması. Kitap beklentimi hem karşıladı hem karşılamadı. Karşılayamadığı kısımları yazmak daha kolay olacağından girişi yapıyorum. İlk kez Jenny'nin bir kitabında fazla kopukluklar gördüm. Örneğin Ayrin'in tutsaklık zamanlarının biraz daha ağırlıkta olmasını isterdim. Hele 3. kısım fazla oldu bittiye getirilmişti. Ayrıca Ayrin'in babasıyla arası sonda ne oldu? Herhalde aralarındaki soğukluk devam ediyor diye düşüneceğim. Bir de yazarın bütün erkek karakterleri nedense dük olarak karşımıza çıkıyor. Dük olsun da herkes olmasa daha mı iyi olur acaba? :D Wattpad versiyonunda Ayrin'in kardeşleri Derek ve Will'in aşk başlangıçlarına kısa geçiş yapılmıştı. Kitapta bundan bir kez bile söz edilmedi. Aslında edilmemesi daha iyi oldu çünkü 2. 3. çiftler geldiği zaman kitaplar aşırı gereksiz uzuyor. (Bizde bunun temsilcisi Asude'dir.) Yalnız yazar bu iki karakter için kitap veya kitaplar yazacak mı? Kısa 2 novella şeklinde olursa güzel olur bence. Kitaptaki bazı kopuluklara rağmen genel olarak güzel bir kitap okudum. Sagirah -yani Ayrin - ile Fahid birbirlerine karşı en korumacı çiftti. Bazı yerlerde Ayrin'in saflığı sizde bir gülümseme oluşturuyor. Fahid yazarın şu ana kadar okumuş olduğum en iyi erkek karakteriydi. Ben daha çok yazarın kadın karakterlerini seviyorum. Erkeklerden Kayran ve Fahid sevdiklerim şu anda. http://belleninkutuphanesi.blogspot.com.tr/2016/06/esir-yurek-yorum.html