Princes Trilogy serisinin 4. kitabını okuyarak seriyi sonlandırmış oldum. Bu kitap okuduğum kitaplarından farklıydı. Öncelikle Elizabeth'in yarattığı en sevilesi erkek karakter bu kitapta: Kaptan Isaac Wargate. Yaratmış olduğu diğer erkek karakterlerden çok çok farklıydı. Yaşamında hayatını etkileyecek acı olayları yok denecek kadar az. Ayrıca o kadar da sert biri değildi, kalbini Carol'a hemen açtı. Çirkinin Aşığı kitabından tanıdığımız Carol'un zaman içerisindeki değişimi başarılı bir şekilde aktarılmıştı. Serinin ilk üç kitabındaki baş erkek karakterler burada yoktu. Belki azıcık daha uzun olsaymış onları görebilirdik. Ayrıca bu roman diğer romanlardan ayrılan iki özeliği var. Birincisi yazdığı en kısa roman buydu. Keşke biraz daha uzun olsaymış Isaac'ı biraz daha görebilseydim. İkincisiyse diğer romanlarında baş karakterler artık kitapta hangi masal geçiyorsa onlarla ilgili bir şeyler anlatırlardı. Burada da masal var ama karakterler herhangi bir şekilde değinmiyor konuya. Gerçi Maiden Lane serisi henüz ülkemizde yayınlanmadı belki onda da bu özellikler vardır. Sonuç olarak alın okuyun derim.
Uzun bir aradan sonra en zevk aldığım Brenda kitaplarından biri oldu. Şimdiden söyleyim yazacaklarım spoiler içeriyor ve bu yorumu kitabı okuyan veya okumayı düşünmeyen okusun. Kitapta başta konusunu fazla basit bulduğum için azıcık sıklıacağımı düşündüm ancak daha ilk sayfada kendini sevdirdi. Öncelikle kitapta yazarın da belirtttiği gibi sıra dışıydı. Son kitap Cliff'in oğlu Alexi ve Devlin'in kızı Elysse arasındaki aşkı anlatacak ancak bu kitapta onları birbirine delicesine aşık ve çocuk beklerken buluyoruz. Yani bu kitap geleceği birazcık ileri alınarak yazılmış. Kitapta beni şaşırtan diğer bir konuysa 416 sayfalık kitapta yazar bu konuya nasıl açıklık getirecek diye düşünürken Stephan'ın aslında babasının Sör Rex olduğunu öğrenmiş olmasıydı. Ki ben onun babasının Sör Rex olduğundan iyice emin oldum çünkü sevdiği kadını tam olarak dinlemeden kapı dışarı etti hem de iki kez. Tamam acıklı bir durum ama yüzümde nedense bir gülümseme bıraktı. Alexandra karakterine resmen aşık oldum. O nasıl bir kadındır. Ailesi için yapmadığı fedakarlık kalmadı kadının. O kadar aşağı seviyelere indi buna rağmen kendisine teklif edilen yardımları - hem de de Waranne ailesi tarafından- reddedip kendi ayakları üzerinde durdu. Babası olacak o adamı sallandırmak lazım. Ayrıca kitaptaki diğer çiftimiz Julia-Jefferson da çok şirin oldular. Kusursuz Gelin romanında Julia'yı pek sevmemiştim ancak yazar bu kitapta kadın hakkındaki tüm olumsuz düşüncelerimi aldı. Ayrıca Stephan'ın Jefferson'a olan tavırları da ayrı komikti. Ancak bir karakter var ki en sevdiğim kişi oldu: Alexi de Waranne! Allah'ım çok şeker, çok tapılası, çok komik, çok anlayışlı... daha da sayabilirim. De Waranne ailesinin her üyesini severim ama Alexi benim gözümde bir başka oldu. Umarım yazar son kitapta onu asık suratlı biri yapmamıştır. Alexi ve Stephan görüp görebileceğiniz en muhteşem ikili birbirleriyle atışmaları çok eğlenceliydi. Sanırım en komik Brenda kitabı buydu diyebilirim bu da tabi sıra dışı bir durum. - yazarın da dediği gibi.- En hoşuma gideni sizlerle paylaşayım. Azıcık o bölümün cümlelerini keseceğim. Stephen onun yanından hızlı adımlarla geçti. "Bir içkiye ihtiyacım var". Alexi birkaç ışığı yaktı." İçmek için çok uzun yoldan gelmişsin. Ama gerçekten içkiye ihtiyacın var gibi görünüyorsun.; zaten alkol kokuyor olsan da . Dışarısı çok soğuk olmasına rağmen üzerinde pardesün de yok." "Arabamın içerisinde bir viski şişesi kırdım." Stephan dönüp arkadaşına baktı. Alexi'nin gözleri yine kocaman açıldı. "Sen asla bir şeyleri kırıp dökmezsin;burnum hariç." Büfeye yaklaşarak içki hazırlamaya başadı. "Bu arada sabah saatin biri." Gel de burnum hariç bir şeyler kırmazsın cümlesinde kopma :D Ayrıca Alexi'den başka kimse Stephan'ın çalışma odasına pat diye dalmıyor . Ayrıca Ariella'yı görmek de çok güzeldi. Diğer kitaba oranla birazcık şımarık ama kesinlikle tatlı bir şımarıklık. Dediğim gibi de Waranne ailesini seviyorum ancak en ısındığım, bağrıma basasım gelen üç de Waranne üyeleri Alexi-Stephan-Arielle. Aslında onu çok tanımasak da Ned de en sevdiklerim arasında. Kitabın tek kötü yanı Stephan'ın önceki metresinin ağzının payının veriliş sahnesini görememizdi. Yazar bunu atlamış sanırım. Ve serinin en kötü yanı bu serinin Alexi'den sonra bitmesi :( . Bence yazar ara vermiştir bitmiş olamaz. Örneğin Devlin'in oğlu Jack ile Alexander'ın kız kardeşi Olivia arasında ve Rex'in oğlu Randolph ile yine Alexander'ın diğer kız Coral arasında bir şeyler olacağı sinyalleri vardı. Ayrıca diğer kuzenlerin hikayeleri belli değil. Ben özellikle Tyrell'in oğlu Ned hakkında nasıl bir kitap yazar diye düşünmeden edemiyorum. Normalde tarihi aşk romanlarında en sevdiğim yazar Julia Quinn'dir, ikinci de Brenda ancak bu romandan sonra Brenda en sevdiğim olmak üzere. Bakalım yeni çıkan Julia'yı okuyunca anlarım sanırım. Sonuç olarak kitap 10/10'luk. Ve yayın evinin bir an önce Alexi'nin kitabını çıkarmasını, sonra serinin ilk beş kitabını çıkarmasını ve en sonunda "Francesca Cahill" serisini çevirmelerini umuyorum.
Kitap uzun zamandır kütüphanemin bir köşesinde duruyordu. Okunacak başka kitap kalmayınca iki güne yakın bir sürede bitirdim. Kitap gayet akıcıydı. Karakterlerin kitap içerisindeki tutum ve davranışları çok başarılı bir şekilde aktarılmıştı. Özellikle Aislinn karakteri her kadının kendisinde taşımak istediği özellikleri barındırıyordu. Ayrıca bizim ülkedeki kapağını da çok beğendim. Ancak kitap akıcı olmasına rağmen ben baya sıkıldım okurken. Sırf bitirmek için okudum denilebilir.Bunun sebebi kitapta olaylardan çok aşırı aşk üçgenlerinin bulunmasıydı. Maşallah her gören Aisllin ve Wulgraf'a aşık olmaktan kendini alamadı. Kitapta Aislinn'in üzerine fazlaca düşmüş yazar. Birçok okuyucunun dediği gibi "Kumru" lakabını Wulgarf'ın değil Ragnor'un kullanması pek hoş değildi. Bana kitabın sonu aşırı saçma geldi. Hadi çocuğun Wulgarf'tan olduğu kanıtlandı ama Ragnor'un, Aislinn'e olan tecavüzünü tam olarak gerçekleştirememesi ve onun bekaretini bozanın Wulgraf olması aşırı saçma ve iyimserdi. Bence yazar çocuğun kim tarafından olduğu da belirtilmeyecekti. Ve Wulgarf'a kitabın sonuna kadar piç denip duruldu ancak kız kardeşi kitabın sonunda aslında piç olanın kendisi ve öz erkek kardeşi olduğunu, Wulgraf'ın meşru olduğunu söylüyor gel de şimdi sinirin bozulmasın. Bu iki olay romanın bütün gerçekçiliğini aldı. Ayrıca Gwen kızı o kadar ezdi deniliyor ama ben tam tersini gördüm. Tamam Gwen baya aşağıladı kızı ama Aislinn sürekli verdiği cevaplarla onu susturdu Gwen bunu Aislinn üzerinde başaramadı. Bana kalırsa yazar bence Kerwick ve Haylan'ın arasındaki aşkı anlatsa daha güzel olurmuş. Veya Aislinn ;Wulgraf ve Ragnor arasından Ragnor'u seçse ve onu adam etme çabaları anlatılsa daha beğenirdim. Ve şu dikkatimi çekti. Ben yazarın kurduğu bazı cümleleri anlamakta zorluk çekiyorum bunun çevirmenden kaynaklandığını sanmıştım ama her kitabını aynı çevirmenin çevirmemesi sonucu sorunun yazarda olduğunu gördüm. Yazarı ve anlattığı konuları severim ama benim en hayal kırıklığına uğradığım eseri bu kitap oldu
Yaklaşık 2 sene sonra Tuzak Serisinin son kitabı Türkçe'ye çevrilip biz okuyucularla buluştu. Yalnız 2 sene beklediğim bu kitap biraz hayal kırıklığı yarattı bende. İlk iki kitapta yazar konu kadar olay örgüsünü de yaşananları da çok güzel aktarıyordu bizlere. Bu kitap sanki yazarın yazdığı ilk kitap gibi geliyor -ki değil. İlk iki kitapta mutlaka pek tahmin edilemeyecek şeyler yaşanırken bu kitapta neyin ne olacağını anlıyorsunuz. Şaşırtan bir gelişme yoktu. Bunun haricinde bir şey daha eksikti ama ne olduğunu bulamadım. Tarihi aşk romanı okumaya yeni başlayanlar için gayet güzel ancak 100'den fazla okuyan için normal bir kitap. En azından bu serinin bitmiş olmasına sevindim. Umarım yayın evi bu sene en az iki tane daha yazarın kitabını çıkarır diye umuyorum çünkü bir yazarın bir romanı için en fazla 3 sene bekletebilen bir yayın evi çıkarıyor kitaplarını.