Çiftimizin tanışma şekli oldukça hoş ve sevimliydi. Yan karakterlerin yaptıklarına da yer verilmesi artı puan. Yalnız kitap gayet güzel gidiyor derken Clarissa'nın konuştuğu her kişiye farklı farklı yalanlar söylemeye başlaması kitabın en kötü yanı diyebilirim. Bir de o kadar yalan söyledi iki kişi bir araya gelip de "Kız bana şunu söyledi" diğeri de "Bana da bunu söyledi" gibi bir olay yaşanmaması... Ne bileyim tuhaftı -Jasper ve büyük babası yalan söylediği için kuşku duysalar da- . Genelde kitabın sonunda çiftler birbirlerine "Seni seviyorum" der ve bu sahneler genelde yüreğimizi ısıtır ancak bu romanda öyle bir geçiştirilmiş ki 392 sayfa boyunca hissettiğiniz çekim bir anda bitiyor. Bu kadar eksilere rağmen olarak yazara ikinci bir şans verilebilir.
Hele şükür adam akıllı bir roman yazmayı başarmış. Zack-Julie aşkını iliklerime kadar hissettim. Bazı yerlerde güldüm bile. Örneğin Zack'in film eleştirileri çok eğlenceliydi. Yalnız başkasına normal gelebilen ancak bana saçma gelen olaylar da mevcuttu. Misal Katherine-Ted yeniden birleşmese daha güzel olurdu kızla oğlanı sevmediğimden değil ancak o kadar trajikomik şeyler geçmiş ki başlarından en azından arkadaş kalsalardı daha hoş olurdu. Ayrıca yaklaşık 19 sene sonra Julie'nin sözlerini dinlediği için Zack'in büyük annesinin gelip "Oğlum ben seni affettim gel kardeşlerini gör mutlu mesut olalım" gibi cümleler kullanması inandırıcı değildi. Yani birbirlerinden nefret etmeye devam etseler daha gerçekçi bir roman olurdu. Benim Judith hakkında söyleyebileceğim şunlar: Romanlarında kötüler kötü, iyiler iyi olarak yer alıyor, karakterler arasında sorun çıksa da kitap sonunda barışıyorlar. Bence Judith historical roman türünden çok günümüzde geçen roman türlerinde başarılı. -Diğer günümüz romanlarını kitapçılarda inceleyerek bu sonuca vardım. Karakterler arası sorunlar çıkarıyor ancak iki üç paragraf sonra tam sorun çözülüyor ondan da saçma sorunlar ortaya çıkıyor. Judith sevenlere saygım sonsuz, zevkler renkler tartışılmaz. Ancak bana Judith kitabı okumalı mıyım deseler hiç düşünmeden hayır derim. Bu romanından sonra başka Judith okumak istemediğimi anladım dört roman bana yetti.
Önceki kitaba göre hayal kırıklığıydı.Basit ama değişik bir historical roman konusu vardı. İkilimizin bebeğe bakarken yaşadıkları güzel aktarılmıştı. Karakterleri sevdim aşklarına da inandım bunlar güzel yönler ancak kitap aceleyle yazılmış gibi geldi bana. Karakterler hemen birbirine aşık oldular.Olaylar yavaş yavaş gelişse daha zevk alabilirdim.
Kitap güzeldi yalnız yazar 572 sayfa yazacağına 372 sayfa yazsa yetermiş. Ian yazarın şu ana kadar yarattığı en iyi üçüncü karakter. Diğerleri Sonsuza Kadar romanından (ne kadar beş para etmez bir roman olsa da) Andrew ve Dorothy. Yalnız kadın karakterde kesinlikle bir zeka sorunu var. Adam sana aşkla geliyor sen milletin adam için yaptığı dedikodulara inanıp ona olmayacak tripler yapıyorsun. Ben adamın yerinde olsam kıza hiç acımam, boşardım. Kimin kimden etkilendiğini bilmiyorum ya Julie Garwood, Judith'ten veya tam tersi. Maşallah ikisi de sürekli romanı bölerek kendi düşüncelerini yazıyor. Şimdi size yazarın romanda yazdığı çok komik, çok aptalca bir düşüncesini yazacağım: Jake'in kendisi hakkında düşündükleri Atilla'yı (Ian'in atının ismi) ilgilendiriyorduysa bile bunu hiç belli etmedi ve bu Jake'i hayal kırıklığına uğrattı. Daha çok kızdı ve eve fırtına gibi girdi. Bu ne Allah aşkına yahu? Bize ne atın adam hakkında ne düşündüğünden. Aslında bu romandan sonra bu yazarı silerdim ancak Tüyap'a gidip dört kitabını alınca olmuyor. Şu anda üçünü okudum. Sadece Kusursuz romanını okuyacağım ki onda da bu gibi saçmalıkları çok göreceğime eminim. Sonra bay bay Juditht.
Millet o kadar övüyor bu yazarı. Çok güzel yazıyor, aşkı çok güzel anlatıyor diye. Sonunda bir kitabını okumak nasip oldu. İyi ve kötü yönleri sıralarsam. İyi yanlar: Yazar kurguyu güzel kurmuş. Kötü yanlar: Jason ve onun sözde amcası. İkisinde de nefret ediyorum ve aşırı bir kinim oluştu onlara karşı. Jason' için diyebileceğim en uygun tanım KARAKTERSİZ! Amcası da BENCİL! Amcası sırf zamanında sevdiğine kavuşamadı diye onun kızını kendi yeğenine yapıyor. Sevdiği kadını onda gördüğünden onu kendisinden uzaklaştırmamak için elinden geleni ardına koymayan sapkın bir karakter. Jason geçmişte ne kadar kötü şeyler yaşamışsa da bu onun ilerleyen zamanlarda karaktersiz olmasını engellememiş. Bana sorarsanız adam bunları yaşamasa da aynı davranışları sergileyecekti. Onun hissettiği şey kesinlikle aşk değil sadece kızı kendi malı olarak görmesi ki bunu kendisi de kıza karşı söylüyor. Ayrıca oğlu için değil ama kız için ağlaması hiç inandırıcı değildi. Oğlunun kızdan önce gelmesi gerekirdi bu da karakterden tamamıyla soğutmuştur beni. En üzüldüğüm karakter Andrew oldu. Sen o kadar kızı aşkla bekle sonra araya eller girsin. Resmen sinirden ağladım. Bir Dorothy bir de Andrew'i bağrıma bastım. Victoria'nın özellikle Andrew'e duyduğu gerçek aşk ve çevresindekilere olan davranışları hoştu. Andrew'den ayrılınca kıza hak da verdim kim olsa aynısını yapar.Yalnız yazar Victoria'yı aşırı sevmiş. Onu tam iyilik meleği olarak yansıtmış. Bunu çevresindekilerin Victoria için hissettiklerinden anlayabiliriz. Kaptan, Victoria'ya Jason'un çocukluğunu anlatıyor orada geçen bir kelime sinir bozucu: Victoria çocuğun Jason olduğunu bilmeden kaptanı dinliyor, çocuğun Jason'la ne alakası olduğunu düşünüyordu. Şimdi oraya yazar kendi düşüncesini eklemek zorunda mıydı? Biz anlamadık mı orada Victoria'nın aradaki ilişkiyi kuramadığını? Sonuç olarak çok sinir bozucu, çıkarcıların fazlaca olduğu en iyi karakterin en mutsuz sonu gördüğü, kızı gerçekte kimsenin anlamaması -yazar da dahil- saçmalığın daniskası bir roman. Umarım okuyacağım sonraki romanlarında bu saçmalıkları görmem okuyacağım herhangi 3. romanda da bunları görürsem bu yazarı silerim.
Okuduğum ilk Julie kitabıydı. Ve gerçekten güzel bir kitaptı. En sevdiğim bölüm Jamie ve kralın arasında geçen konuşma idi. İkili arasında aşk da güzel anlatılmıştı. Tek sevmediğim yönü yayın evinden kaynaklanıyor. O da yazıları gerçekten küçük harflerle basmaları. Yazar Jamie'nin kardeşi Mary'e yer vermese daha güzel olurmuş çünkü Mary ve kocasını biraz baştan savma yazmış gibi geldi bana.
Cehennem Kulübü serisinin ilk kitabı genel anlamıyla güzeldi. Ana karakterler kadar Özgürlükçü örgütüne yer vermeleri hoşuma gitti. İkili arasında aşk hissedilse de Özgürlükçülere fazlaca yer verildiğinden aşk ikinci planda kalmış. Ayrıca kitabın sonlarına doğru kafam baya karışmıştı. Bunlara rağmen okumanızı tavsiye ederim.