Vampirlere ait olan tüm bilgilerin atası. Zaman zaman temposuz olduğu için sıkıldım, ama yazıldığı tarihi göz önüne alınca korkutucu iyi.
Son zamanlarda okuduğum, izlediğim çoğu şey bana Sineklerin Tanrısı'nı hatırlatıyor. Daha politik ve yalın hâli sadece. Belki de dönüp dolaşıp vardığım nokta aynı olduğu içindir. İnsanın aç, aciz, vahşi, zayıf ve korkak oluşu. O adada neler döndüğünü ve nasıl hissettirdiğini bizden başka kim daha iyi bilebilir ki? O adada yaşıyoruz neticede...
Bknz: İçimizdeki Şeytan Hepimiz kendini Dr Jekyll olarak tanıtıp, içinde Hyde saklayan kişilerle karşılaşıyoruz yaşamımızda. Bir parça da kendimizde "saklı".
Kurgusu fena değildi. Ara vererek okudum çünkü bazı kısımlar çok yavaş ilerledi. Karakterlere ısınamadım ne yazık ki. Özellikle Brett baş karakterken içimde hiçbir duygu uyandırmadı. Nefret bile etmiyorum, nötr bir karakter benim gözümde. Aşık oldu ama gerçek aşkı da hissedemedim. Tüm karakter tanıtımları hızlı hızlı gerçekleşti, herkes birbirini önceden tanıyormuş gibi bir anda can ciğer kuzu sarması oldular. Brett'in, her ne kadar sonradan mirasın kendisi için bir önemi kalmadığını söylese de, çok zorlama geldi bana yaptıkları. Dediğim gibi daha gerçekçi, yüzeysel olmayan karakterlerle bu kurgu biraz da içine tempo katılarak daha iyi bir hale gelebilirdi. Yine de fazla bir beklenti içine girmeden, kafa dağıtmak için rahatlıkla okunabilir ki dram yoğun olsa da bu türdeki kitapların sonları az çok tahmin edilebilir.
Zamanının çok ötesinde. Binlerce yıllar sonrasında okuyoruz ve mantıksız gelen hiçbir şey yok. Öngörüleri ile günümüzde devam eden konuları, bakış açılarını, gelişmeleri konu alan kitaplar okudum ama bu kitap öncü gibi öncü sahiden de. İlk yayımlandığı zaman okuyan insanlar ne düşünmüştür kim bilir, öğrenmek isterdim. Büyük ihtimalle atölyesinde düş gördüğünü düşünmüşlerdir.
Çarpıcıydı. Gerilim tırmandı da en yükseğe ulaşamadan kitap bitti sanki. Kitap okumayan bir toplumun ekranlara hapsolacağını ön görmüş Bradbury. Okumamak için yasağa ihtiyaç duyulduğunu düşünerek yanılmış sadece. Not: Çevirisini pek beğenmedim. İngilizce okumanızı tavsiye ederim.
Yazarın öykülerinin olduğu derleme kitabı okumayı isterdim. Yazara dair edindiğim ilk bilgiler, kitabın önsözünde ve ilk sayfadaki yazar tanıtım bölümündeydi. Daha önce hiçbir öyküsünü okumadım. Bu nedenle dili farklı geldi sanıyorum ki. Bir oturuşta bitecek bir kitap ama öyle olmaması gerektiği kanaatindeyim. Keşke daha ayrıntılı, daha uzun okuyabilseydik bu kitabı. Çabucak sistemin içine girdik, çabucak olaylar gelişti ve hemen de bitti. Bu yüzden sanki yarım kalmış bir kitap okumuşum da devamını bekliyormuşum gibi hissettim, benimseyemedim. Konusuna gelecek olursak, yazıldığı tarihi değil de geleceği öngörebilen ve de yazdıklarındaki haklılık payını günümüze kadar korumayı başaran yazarlara saygım sonsuz. Tabi ki günümüzde reklam yasağı yok, bundan bahsetmiyorum. Aksine reklam bolluğu var, reklamların içinde yüzüyoruz. Değişmeyen tek durum insanların çılgınlar gibi tüketmeye ve tüketim temsilcisine ihtiyaç duymaları. Şimdiyi ele alalım, yapılan reklamlar sonucu biz de kendimizin bir profilini oluşturmuyor muyuz sanal alem, sosyal medya vasıtası ile? Yazarın bile nefret ettiği Burke karakteri gibi çıldırıp, saplanıp kendine belki de çevresine zarar veren yok mu? Bağ kurduğumuz zaman olta atılan insanların farkına varabiliyoruz, tıpkı Burke gibi, gerçek bile olmayan Delphi gibi. Yani kısacası, daha detaylı izlemek istediğim bir Black Mirror bölümü gibiydi. Diğer öykülerini de okuyup yazarın dilini özümsemem ile sevebileceğimi düşünüyorum.