http://kitapasigi.blogspot.com/2013/05/neredesin-bernadette-yorum-konusan.html Daha önce okuduğum hiçbir kitaba benzemiyordu. Anlatım tarzıyla, konusuyla karakterleriyle beni büyüleyen bir kitap oldu. Okurken hüzünlendim, gülümsedim , yer yer sinir krizleri geçirdim. Elimden bir türlü bırakamadım. Kitaptaki karakterlerin çoğu sinir bozucuydu. Hele o Elgie!! O güzel anne ve kızın olduğu ailede çıban gibiydi resmen. Kitap anlayacağınız üzere Bernadette'in kaybolmasını anlatıyor. Okurken Bernadette ile ilgili binlerce senaryo ürettim. Okurken heyecana kapılıp kafanızda kurcalamamanız imkansız zaten. Beni tek rahatsız eden şey sonunun yarım bırakılmış hissi vermesiydi. Keşke yazar her şeyi açığa kavuşturup bitirseymiş. Aklımda cevaplanmayan birkaç soru kaldı ve bu rahatsız etti. Yine de kitabın geneline baktığımızda bu o kadar da rahatsız edici değildi. Özellikle anne sevgisiyle ilgili bir kitap okumak isteyenlere tavsiye edebileceğim sürükleyici ve ve eğlenceli bir kitap.
http://kitapasigi.blogspot.com/2013/04/kahprengi-hande-altayl.html Beni çok şaşırtan bir kitap oldu. İyi olmasını bekliyordum ama harika bir kitap beklemiyordum açıkcası. Beklediğimin çok çok üstündeydi. Ayrıca ilk defa bir Türk yazarın kitabını çok beğenmenin mutluluğunu yaşıyorum :D Kahperengi problemli bir ailede büyüyen Narin'in o aileden, aşkından sıyrılıp yeni bir hayata başlamasını ve yeni hayatında kaçtığı eski hayatıyla yüzleşmesini anlatıyor.Diziyi izlemeye daha önce başladığım için kitabı okurken de sürekli kıyaslama yaptım. Kitap diziye göre çok daha güzel.Çünkü dizinin uzaması için birçok değişiklik yapılmış ve bu dizinin basit bir konuya sahip olmasına neden olmuş. Karakterlerin kitaptaki ve dizideki halleri çok farklı. Narin kitapta mavi gözlü ve biraz daha pasif biri. Fırat ise serserinin teki. Dizide ise kahraman gibi gösterilmiş. Gerçi böyle yapmalarını anlıyorum. Çünkü izleyici karşısında kahraman birini bekliyor. Anlayacağınız kitabı okuduğuma pişman değilim.Keşke daha önce alsaymışım.
http://kitapasigi.blogspot.com/2013/04/dokuz-ahmet-karayun.html Okumaya başladığımda kitaba pek ısınamadığımı belirtmiştim. Çünkü benzetmelere çok yer veriliyor ve bazı olaylar çok abartılıyordu. Maalesef bu durum kitabın yarısına kadar sürdü. Kitabın yarısından sonra olaylarda hareketlilik başladı. Ondan sonrasında da gözüme hiçbir şey takılmadı. Vardıysa da ben göremedim. Çünkü çok heyecanlıydı. İlk yarısında elimde sürünen kitap ikinci yarısında hemen bitti. Sonu çok şaşırtıcıydı. Kitabın sonunda ağzım bir karış açık kaldı. Şaşırtıcı bir sonu olmasına rağmen yine de benden yüksek bir puan alamayacak bu kitap. Çünkü Yazarın kullandığı dil bana çok yapay geldi. Ağdalı dil yerine günlük dili kullanılsaydı olaya daha çabuk adapte olurdum.
Anlatmaya nereden başlasam acaba ? En iyisi kapaktan girişi yapayım =D Artemis'in kapaklarını beğenmediğimi artık cümle alem biliyor. Gölgelerin Yolu'nun kapağını diğer Artemis kitaplarının kapaklarından daha çok sevdim. Çünkü Diğer kitaplarında olduğu gibi kapak neon neon parlamıyordu. Çok hoşuma gitti. Umarım Artemis çıkaracağı diğer kitaplarda da böyle yapmaya devam eder. Kapakta beni rahatsız eden tek şey kapak görseli oldu. Daha iyi bir görsel bulunabilirdi sanırım. Küçük puntolu olduğunu gördüğümde içimi bir korku kapladı. Çünkü rahatsız bir göze sahip olduğum için okurken problem yaşayacağımı düşündüm. Başlarda da biraz zorlandım. Ne zaman kitabın konusunu kavrayıp adapte oldum. İşte o zaman punto falan benim için hikaye oldu. Kitabın konusunu kavramakta zorlandım.Çünkü olayların nasıl bir dünyada gerçekleştiğini kitabın başından değil olaylar ilerledikçe öğreniyoruz. Öncelikle şunu söyleyeyim kitap her bünyenin kaldırabileceği bir kitap olduğunu düşünmüyorum. Baştan Uyarayım. Sürekli şeker kızların olduğu pembe dünyaların anlatıldığı kitapları okuyorsanız bir değişiklik olsun diye alıp okumayın. Yok ben entrika dolu kitapları severim kan revan vazgeçilmezim, psikolojik ögeler barındırırsa tadından yenmez, araya azıcık aşk serpiştirilirse de hiç fena olma diyorsanız bu kitap tam size göre. Nasıl da anlatmışım ama =D Kitabımız güçsüz sokak çocuğu olan Azort'un güçlü suikastçı olan Durzo Blint'in çırağı olmasını konu alıyor. Karakterlerin işlenişine bayıldım. Karakterlerin fiziksel özellikleri yerine psikolojik özelliklerinin üzerinde durulması çok hoşuma gitti. Bu kitapta sevdiğim bir şey de sürekli şok olmamdı. bir şeyi de doğru tahmin edemedim. Hah! Tamam buldum birazdan şu olacak diyorum ama olmuyor. Hele kitabın sonlarına doğru yüzümde gözlerimin pörtlemiş dudaklarımın da "O" biçimini aldığına eminim =) Uzun lafın kısası ben bu kitabı çok sevdim. Bitirmem uzun bir süre alsa da kesinlikle buna değdi.
Tanıtım videosunu izledikten sonra bu kitabı kesinlikle benim olmalı diye düşünmüştüm. Arkadya'nın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde yaptığı çekilişle de benim oldu =D Güzel bir roman okuyacağımı biliyordum ama bu derece güzel olacağını hiç tahmin etmemiştim. Kitabımız gazeteci Matt'in kardeşiyle gittiği bir barda başlıyor. Matt kardeşinden gözünü bir anlığına ayırıyor ve geri baktığında kardeşini göremiyor. Tüm barı aramasına rağmen kardeşini bulamıyor. Bir gün sonra terk edilmiş bir evde kız kardeşinin çıplak cesedi bulunur. Kardeşinin cinayetiyle ilgili tek ipucu vardır. Kız kardeşinin kaçırıldığı saatlerde Ipod'una yüklenmiş bir şarkı. "Pariste Bir Sevgili... Başını Kestim..." Matt bu ipucunun başka cinayetleri de işaret ettiğini düşünerek Paris'e gider... Kitabın başından itibaren katilin duygularını öğrenmemiz hem heyecan kattı hemde kitaba çabucak kuru gerilim yerine katilin duygularını ve psikolojik durumunu anlayarak empati kurmamı sağladı. Benim gözümde Tess kitaplarından daha değerli bir kitap oldu. Temposu hiç düşmedi ama 250 sayfadan sonra kitabın temposu tavan yaptı. Bir türlü elimden bırakamadım. Hele o yeraltı mezarlığında geçen bölümler harikaydı! Normalde bir kitabı bir kereden fazla okumam ama Ölüm Şarkısını bir ara tekrar okumayı planlıyorum. Araştırma yapmadım ama yazarlarımızın birçok kitabının olmasını ve Arkadya'nın bizi bu kitaplarla bir an önce buluşturmasını umuyorum:) http://kitapasigi.blogspot.com/2013/04/olum-sarks.html
http://kitapasigi.blogspot.com/2013/03/dostluk-ekmegi.html Okumaya başlamadan önce sıcacık bir öykünün beni beklediğini düşündüğümü söylemiştim. Benim gibi bir kitapta 'kan gövdeyi götürsün' kriteri arayan birini bile kendisine bağlattı :) Yazarın ilk kitabı olmasına rağmen birçok yazardan daha iyi bir anlatımı olduğunu da söylemeden edemeyeceğim. Julia'nın hayatı yıllar önce yaşadığı bir olay yüzünden tepetaklak olmuştur. Kardeşiyle görüşmüyor ve kocasıyla iki yabancı gibiler.Kısacası Julia yaşadığı tramva sonrası kendi kabuğuna çekilmiş durumdadır. Bir gün eve geldiğinde kapıda bir tabağın içinde bir ekmek buluyor. Ekmeğin tarifini deneyen Julia gittiği çay salonunda kendisi gibi hayatında belli problemleri olan iki kadınla tanışır. Julia bu iki kadına yaptığı ekmeğin hamurundan onlara da verir ve üç yaralı kadın bir ekmek hamuru sayesinde arkadaş olurlar. Çoğu yeri Küçük Mucizeler Dükkanı'na benzettim. Hayatında problem olan birkaç kadının belli bir şey etrafında bir araya gelmesi falan okurken sık sık kıyaslama yapmama neden oldu. Bu kıyaslamada da Dostluk ekmeği açık ara öne geçti. Çünkü daha hareketli ve merak uyandırıcıydı. Ayrıca sadece akıcılığıyla okutturmuyor, okurken kitap anlatılmak istenilen duyguyu başarılı bir şekilde hissettiriyor.