yorum için: https://illekitap.blogspot.com/2021/06/brigid-kemmerer-krk-kalbin-gazab.html "Seçimler hiçbir zaman kolay değildir. İyi ya da kötü seçimler vardır ama en tehlikelisi hiç seçim yapmamaktır." ***** "Karis Luran senin gerçek varisin kimliğini bildiğine inanıyor. Lilith'in sadece sana açıkladığını söylüyor." "İşe yara bulacağınız bir bilgim yok, Majesteleri." Gülümsedi ama gülümsemesinin hiçbir keyifli yanı yoktu. "Bu çok temkinli bir cevap, Grey." Öfkelendim. "Bir zamanlar siz de bana güvenirdiniz. Güveninizi kaybetmek için ne yaptım?" "Gittin." Kelimeler sırtıma saplanmış bıçaklar gibiydi. ***** "Bir sırpençe," diye fısıldadım korku ve büyülenmiştik arasında kalarak. Bir yanım geri kaçmak, diğer yanım öne emekleyip daha yakından bakmak istiyordu. Kitap sayfaları dışında hiç sırpençe görmemiştim ve buz ormanlarındaki insanlık dışı becerilerin hikayeleri, beni bu buluşmaya hazırlamamıştı. "Evet, Prenses," dedi yaratık. Kelimeleri yumuşak, bir fısıltıdan ancak biraz yüksek sesliydi. Konuştuğunda dişleri ay ışığında parlıyordu. Gözleri kapkaraydı, hiç beyazlık yoktu. "Ve size gelince," dedi Grey'e, "Hawk'ı mı tercih edersiniz? Yoksa Grey'i mi?" Yanımda Grey yutkundu. Elleri kılıcının üstüne gerilmişti. Bize doğru eğilip kanatlarını açıp resmi bir reverans pozisyonuna geçerken sırparçenin teni gölgeleri emdi. "Ah, affedin beni. Yoksa Majesteleri mi demeliyim?" *****
yorum için: https://illekitap.blogspot.com/2021/06/julia-quinn-sana-kalbimi-act-lady.html "Size bir şey sormam lazım." Tillie'nin kalbi yerinden çıkacak gibiydi. Evet, evet, evet! Bunun tek bir anlamı olabilirdi. Tüm haftanın amacı bu anı yaşamaktı ve Tillie de hislerinin karşılıksız olmadığını biliyordu. Heyecanı gözlerinden okunur vaziyette, başını salladı. "Ben..." Peter durup boğazını temizledi. "Benim için ne kadar kıymetli olduğunuzu biliyor olmalısınız." Tillie başını eğdi. "Öyle umuyorum." "Bunun da karşılıklı olduğuna inanıyorum?" Tillie bunu soru sorar gibi söylemesini absürt ölçüde dokunaklı buldu ve tekrar başını salladı. Sonra tedbiri elden bırakıp ekledi. "Hem de nasıl." "Ama birlikteliğimizi ne ailenizin ne de herhangi birinin doğal karşılamayacağını bilmelisiniz." "Hayır," dedi kız dikkatlice, lafın ucu nereye gidecek emin değildi. "Ama şunu anlamıyorum..." "Lütfen bitirmeme izin verin." Kız bunu nasıl anlayacağını bilemedi. "Ne demek istiyorsunuz?" Peter, "Seninle evlenmek istiyorum Tillie," dedi katlanılmaz derecede resmi bir sesle. "Ama yapamam. Şimdilik." ***** "Senin geçimini sağlayamam. Bunu bilmelisin." "Saçmalama, dedi güldü Tillie ferahlamış bir gülümsemeyle. "Benim çeyizim var ve..." "Senin çeyizinden geçinecek halim yok." "Nedenmiş o?" "Çünkü az da olsa gururum var." "Londra'ya zengin eş bulmaya gelmemiş miydin, kendin söylemiştin ya?" Peter'ın çenesi kasıldı. "Ama seninle para için evlenemem." "Ama onun için evlenmiyorsun zaten, değil mi?" "Tabii ki hayır. Tillie, seni ne kadar sevdiğimi..." Tillie kestirip attı. "O zaman beni bekletme." "Sana layık olamam." "Ona da bırak ben karar vereyim." ***** Aptalcaydı, çocukçaydı ama kendini durduramıyordu. Tam da bu yüzden gecenin bir yarısı Tillie'nin penceresinin altında durmuş, cama taş atıyordu. Tık. Tık. Keskin nişancıydı. Tık. Tak. Of. Galiba bu taştan çok kayaydı. Tık. Tı - "Ay!" Of. "Tillie?" "Peter?" "Sana mı denk geldi?" "Kaya mıydı o?" Kız omzunu ovuşturuyordu. "Çakıl taşıydı." "Ne yapıyorsun?" Peter güldü. "Kur yapıyorum." Tillie etrafına bakındı. Sanki gölgelerin içinden biri fırlayıp Peter'ı zorla akıl hastanesine tıkacaktı. "Bu saatte mi?" "Öyle görünüyor."
yorum için: https://illekitap.blogspot.com/2021/06/vi-keeland-penelope-ward-nefret.html "Seçmelere girmiyorsun ve kiliseye katılmıyorsun, yine de bir haftada içinde ikinci kez buradasın. Niye geldin öyleyse?" Başımı iki yana sallayıp kendi kendime güldüm. "Hiçbir fikrim yok. Bekle, aslında bu doğru değil. Buradayım, çünkü sarışın içimi dışıma çevirdi." "Ah." Terrence'in yüzüne anlayışlı bir bakış geçti. "Bir kadın. Hem de kendini sorgulamanı sağlayan biri." Ofladım. "Kendimi hem de nasıl sorgulatıyor - çoğunlukla da aklımı kaybedip kaybetmediğimle ilgili." Gülümsedi. "Seni olduğun kişi için görüyor ve bu da sende daha iyi bir dam olma isteği uyandırıyor. Sakın o kızın gitmesine izin verme." ***** "Sana başına gelen en iyi şeyden kurtulmanı ve sonra da deli gibi acı çekmeni mi söylememi istiyorsun? Beni lanet olası bir sihirbaz falan mı sanıyorsun? Buna verilecek kolay bir cevap yok çünkü sen kıza aşıksın, haksız mıyım?" Derin bir nefes alıp verdikten sonra teslim oldum. "Tepeden tırnağa ona aşığım." "Öyleyse onunla ol. Seninle ilgili her şeyi biliyor. Kabul ediyor. Onunla ol, Reed." "Ya yapamazsam? Ya suçluluk çok fazlaysa? Onu nasıl bırakırım? Onu nasıl bırakacağımı söyle bana." "Mutlu bir orta yol yok. Ya onunla olursun ya da bırakırsın. Onu birden bire bırak. Artık onu ayartma, arkadaşı olmaya çalışma veya kahrolası kahramanı olma çünkü ikimiz de bunun saçmalıktan ibaret olduğunu biliyoruz. Sen o noktayı geçtin. Söylemekten nefret ediyorum ama eğer bunu bırakmaya karar verirsen artık beraber çalışamazsınız. O bok işe yaramaz. Ona kaymaya devam edeceksin ve aynı durumla sonuçlanacak, bu adil değil. O yüzden lafı bırak da ne yapacaksan yap. Eğer bırakmaya karar verirsen ona yeni bir iş bulsan iyi edersin. O iyi olacak. İnan bana, onun yaralarını yalamak isteyecek tonla erkek var." O son kısım beni test etmek için eklediğini biliyordum. Bunun beni delirteceğini biliyordu. Sözleri acımasızcaydı, fakat gerçek olduklarını biliyordum. Charlotte'la orta nokta yoktu. Ya tamamen vardım ya da tamamen yoktum. ***** "Burada olduğuna inanamıyorum." En sonunda yaklaşıp yanımdaki koltuğa oturdu ve kollarımın arasına geldi. Ona sıkıca sarılırken ağlamaya başladım. "Seni çok özledim, Reed." Soluğunu boynuma doğru bıraktı. "Ah, güzelim. Ben de seni özledim." Bana bakmak için geri çekilip, "Bonnie Raitt haklıydı..." dedi. "Ne demek istiyorsun?" Birkaç saniye boyunca gözlerimin içine baktıktan sonra konuştu. "Bir insana birini sevdiremezsin. Fakat tem tersi de doğru. Hiçbir şeyin seni bir insanı sevmekten de alıkoyamaz. Seni sevmemek için çok uğraştım, Charlotte. Fakat seni bütün kalbimle ve ruhumla seviyorum."
yorum için: https://illekitap.blogspot.com/2021/06/brigid-kemmerer-yalnzlgn-kara-laneti.html Bu döngü korkunç bir şekilde yanlış gidiyordu. Bana asla güvenmeyecekti. Yine başarısız olacaktım. Elimi kapıya koydum. O da diğer tarafta kımıldamamıştı. "Sizinle alay etmiyorum, leydim." Durdum, hiçbir şey söylemedi. "Demir Gül büyülü değildir." Ahşabın arkasından konuştu. "İyi. Nedir öyleyse?" "Lanetli." ***** "Gerçekten cömerdimdir, Prens Rhen. Sana merhamet göstereceğim. Bu senin son döngün olacak. Günlerin Kordiyar'ın kalanıyla eş zamanlı geçecek. Bu döngü sona erdiğinde Demir Gül önceki haline dönecek." Göğsümde bir ferahlık çiçeklenmeye başladı, insafsız acımın içinde küçük bir rahatlama. Nihayet son döngüm gelmişti. Üç ay daha dayanacaktım ve sonrasında özgür olacaktım. Grey'in tutuşundan kurtulmak istedim ki Lilith'in ayaklarını öpüp minnettarlıkla ağlayabileyim. "Bu kızla başarısız olup sonsuza dek bir canavar olarak kalmaya mahkum edildiğinde ne olacak peki?" diye sordu Lilith ardından. Soru neredeyse kalbimi duduracaktı. "Seni komuta edebileceğin tek bir adamla bırakan ben değilim," dedi ve sesi birbirine sürtünen binlerce bıçağa dönüştü. "Kordiyar'ı sefalet ve dehşete ben sürüklemedim. İnsanlarını yok eden de ben olmayacağım." Boğacımda bir hıçkırık yükseldi. Tamamen yeni bir döngü için ağlamak istiyordum. Yakıcı acı başıma ulaşmış, gözlerim yıldızlarla bulutlanmıştı. "Sen sorumlusun," dedi korkunç sesi solarak. "Sen, Rhen. Hepsini sen yok edeceksin." **** "Orada olsaydım onlara yardım edebilirdim. Annemle olabilirdim. Kardeşimle olabilirdim. Bana ihtiyaçları var. Anlayabiliyor musun? Bana ihtiyaçları olduğunu? Anlıyor musun?" Alnımı kapıya bastırdım. Acısı kapının ardından bana ulaşıyor, göğsümü sıkıştırıyor, kendi ailemi aklıma getiriyordu. "Evet. Anlayabiliyorum." "Hayır." Sesi vahşiydi, öfkesi saftı. "Anlayamazsın!" "Anlayabilirim," dedim yumuşak bir şekilde. "Nasıl?" "Çünkü benim sana ihtiyacım var."
yorum için: https://illekitap.blogspot.com/2021/06/selvi-atc-uygar-vahsi-2.html "Şu kaleye bir baksana, nasıl da güzel!" "Ah!" Ros kısa bir süre duraksadı. "Şu anda biraz meşgulüm. Parçalanmamaya başlıyorum." Val sırıttı. "Sana güzel bir kale almaya çalışıyorum. Ve sen..." Burada durup iki kişiyle aynı anda bir mücadeleye girişti. "Hala şikayet ediyorsun!" "Kendi kalemi istiyorum." "İşte, küçük, şımarık bir prenscik!" **** Val'ın tek eli tarağa dokunmak için başının üzerine ilerlerken, Ros aynı anda ikinci tarağı taktı. Daha sonra bir ölüm şarkısına dönüşecek olan çıplak, uzun ve zarif parmaklar parıldayan tarakların üzerini okşayarak gezindi. O anda yine yüzündeki ifadeden ne düşündüğü anlaşılmıyordu. Fakat sonra... Val güldü. Genişçe. Saf, sanki o anda önüne geçilemez bir mutluluk tüm yüzünü esir almıştı. Bakışları yukarı kalktı. Sanki olabilirmiş gibi çok daha derin, çok daha insanın içine işleyen bakışlarla Ros'un bakışlarını tutsak etti. "Bunlar annemin tarakları değil!" diye fısıldadı. Ros başını salladı. "Biliyorum. Ben, sadece bir insanım." "Biliyorum." Tekrar taraklarına dokundu. "En az onlar kadar değerli."
Yorum için: https://illekitap.blogspot.com/2021/06/selvi-atc-vahsi-vahsi-1.html Ne olursa olsun, başlarına ne gelirse gelsin asla ama asla yılmıyorlardı. Düşüyor, yeniden, yeniden ve yenden kalkıyorlardı. Tıpkı daha önceleri Ros'un savaşçılarını eğitirken söylediği gibi... Vazgeçmek yoktu! *** Tanrı, ondan her şeyini almıştı. Ve sonra tüm bunların yerine ona Val'ı vermişti. Belki de onu, Val'a vermişti. Kim bilir! Ah! Nola, Ros'un kalbini terk etmiş değildi. Asla! Ona aşkının hepsini sonuna kadar vermişti. Ve onun intikamını en vahşi şekilde alacaktı. Fakat sevgisini de Val'a akıtıyordu. Bir nehir gibi kimi zaman durgun, kimi zaman coşkunlukla... *** "Eğer başarırsan, dediğim gibi olacak. Val, asla bunu bilmeyecek ve burada söyledikleri gibi... Onu sahipleneceksin, Ros! Çünkü en azından bunu ona borçlu olacaksın." Ros'un gözleri şaşkınlıkla açıldı. Ona, hayal kırıklığına uğramış bir ifadeyle bakıyordu. "Nola'dan sonra kalbimi ona vermemi mi istiyorsun? Bunu gerçekten elimde olduğunu mu sanıyorsun?" "Kalbini ver demiyorum. Sevgini ve saygını ver diyorum. Bunları elbette yapabilirsin!" Zek, dilinde zehir gibi hissettiren sözleri sona saklamıştı. Ancak bunu yapmak zorunda hissediyordu. "Eğer yapmazsan... Bir daha ne bağlılığımla ne de varlığımla yanında olmayacağım." Ros, inanamıyormuş gibi başını iki yana salladı. "Val, senin için bu kadar önemli mi?" "Yüce kalbi önemli! Eğer o değerli kalbini birine verecek olursa bundan sağ çıkmayacak bir kadın. Nereden bildiğimi sorma! İnan bana sadece hissediyorum!" Bu konuda yalan söylemiyordu. Gerçekten nereden bildiğini bilmiyordu fakat onun kalbinin kırıldığında, Val'ın bu kırgınlıktan sağlam çıkamayacağını bir şekilde hissediyordu. *** "Bir mucize olmayacak, değil mi?" Yaşlı, yeşil gözleri Kav'ın siyah gözlerini buldu. Genç adam önce yutkundu, ardından başını iki yana salladı. "Artık kabullenmemiz gerekiyor, efendim." Kadının bakışları suçlayıcı bir hal aldı. Fakat yüzünden kırgınlık akıyordu. "O zaman sen, kabullendiğini söylüyorsun!" Adam, göğsünden bir mızrak yemiş gibi olduğu yerde sırtını dikleştirdi ve keskin bir nefes aldı. "Kabullenemeyeceğim tek şey, benim yanlış bir adımımla sizin hayatınıza son vermektir... Efendim!" Flora onun doğru söylediğini biliyordu. İlk defa, yan yana durdukları yıllar boyunca ilk defa gözlerinden akanları, yüreklerinde sakladıklarını açığa çıkarmak için birkaç kelime sarf etmişlerdi. Halbuki onlar sadece gözleriyle konuşurlardı. Kalplerinin birbirine kenetlendiğini de gözlerinden okumuşlardı, birbirleri olmadan yapamayacaklarını anladıkları anı da! Ama hiç dinlendirmemişlerdi.
yorum için: https://illekitap.blogspot.com/2021/06/monica-mccarty-aknc-highland-guard-8.html "Sana karşı sadakatimi savunmak zorunda kalmaktan bıktım demek oluyor. Son yedi yıldır akıttığım kanın en az senin kadar İskoç kanı olduğunu kanıtlamaktan yoruldum ve ailesinden -tüm hayatından- koparışmış, korkmuş ve yardıma ihtiyacı olan bir leydi görürsem -İngiliz bile olsa- onu rahatlatmak için çabalarım demek oluyor." Robbie bir an için öyle şaşırdı ki ne diyeceğini bilemedi. "Gerçekten neler oluyor, Akıncı" Seton durup Robbie'nin öfkeli yüzüne baktı. Omuzlarını dikleştirmiş yumruklarını sıkmıştı. "Ne düşünüyorum biliyor musun? Bence onu kıskanıyorsun. Onu istiyorsun ve beni sana tercih edebileceği ihtimaline katlanamıyorsun." ***** "Endişe ettiğim kişi ağabeyim değil. Çevrede başka adamlar da olacak. Ayrıldığın sırada seni yakalar ya da peşine düşerler." Robbie kaşlarından birini kaldırdı. "Öyle olmadığını bilmesem benim için endişelendiğini sanabilirdim." Rosaline o anda parmağını Robbie'nin çeliği andıran göğüs kafesinde gezdirmek istedi. "Tabii ki senin için endişeleniyorum. Gerçi şu anda bunu neden yaptığımı merak ediyorum. Gerçekten insan..." Aniden sustu. Robbie, kızın çenesini kaldırıp kendine bakmasını sağladı. "İnsanın ne, Rosalin?" Sesi tuhaf bir şekilde derinden geliyordu. Rosalin, Robbie'nin gözlerine baktı. Bir şeyler arıyor gibiydi. "Seni önemsemesini zorlaştırıyorsun." ***** "Benim teklif ettiğim şey koşulsuz. Sadece sen bunu göremeyecek kadar körsün. Git ve savaş, Robbie. Eğer istediğin buysa öyle yap. Seninle daha fazla çatışmayacağım. Senin için savaşmayı bıraktım." Rosalin ciddiydi. Robbie bunu gözlerinden anlayabiliyordu. Bırak gitsin. Kalp atışlarını kulaklarında hissetti. Ona uzanmamak içi vücudunda olduğunu bile bilmediği kasları gerildi. Roslain hiç bitmeyecekmiş gibi gelen bir an için bekledi. Bir işaret görmek için Robbie'nin yüzüne baktı. Eğer tüm istediğin buysa... Çenesinin altındaki kas seğirdi. Damarlarındaki kan coşmuştu. Ama o, fırtınaya karşı hareketsiz bir şekilde duruyordu. Rosalin döndü. Lanet olsun. Tüm istediği bu değildi. Rosalin tamamen dönemeden bileğini tuttu. Birbirlerine baktılar. "Lanet olsun, Rosalin! Sen seni istiyorum."