inci, 988 adet değerlendirme yapmış.  (33/142)
Kızgın Tavada Aşk
Kızgın Tavada Aşk

8

https://illekitap.blogspot.com/2020/02/seda-meydan-kzgn-tavada-ask.html Seda Meydan'ın ilk okuduğum kitabıydı Kızgın Tavada Aşk, tamda beklediğim gibiydi ama kurgusu hayal ettiğimden daha farklı çıktı itiraf etmeliyim. Bu beklentimi karşılamadı değil karşıladı çünkü tam da şuan ihtiyacım olanı verdi bana. Romantik, sevimli, sevgi pıtırcığı iki aşık... Seda hanımın akıcı, eğlenceli, aşk dolu ve aile ilişkileri en azından kardeş ilişkisine değinen, romantik bir kalemi olduğunu söylemeliyim. En azından bu kitabında öyleydi çünkü diğer kitaplarını bilmediğim için bir şey diyemem. Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse; Ali Beylioğlu babasının holdinginde işe başlamak ve onun kanatları altında olmak yerine kendisinin mutlu olacağı ve kendisine ait olacak bir hayatı başlatmış, hem kendi restoranını açmış hem de istediği ünde bir şef olmuştur. Ancak bir gün çok tesadüfi olarak tanıştığı Nehir'le tekrar yolları kesişince ona kendi restoranında iş teklif eder. Amacı çok etkilendiği ve çekim alanına girdiği Nehir'i iş arkadaşı yapıp kendi kurallarından biri olan çalışanlarıyla ilişkiye girmeme kuralıyla genç kızdan uzak durmaktır. Ama hem Nehir hem de Ali birbirlerine karşı olan çekime karşı gelemediler ve Nehir'in aile hayatındaki sorunlar sonucunda Nehir tek bir gecesini Ali'yle geçirmeye karar verir. Ancak kalpleri bir birlerinden uzak kalamadı bütün sorunlara rağmen birbirlerine ait geçirdikleri tek bir gece her ikisinin de hayatını kökünden değiştirdi. Bir birlerine olan duygularına yenik düşerek her şeye rağmen beraber kalabilmeyi istiyorlar ama bunu başarabilecekler mi okuyarak öğreneceksiniz. Ben öğrendim ve spoilerin dibini verip aşk kazanır diyerek yorumuma başlıyorum. Öncelikle kitabın Ali tarafından anlatıldığını söylemeliyim. Çok nadirdir erkek karakter tarafından anlatılan kitaplar ve bence yazar bunu çok iyi yazmış. Bu konuda kendisini tebrik ediyorum. Ali'nin ne istediğini bilen bir adam olması ve istediği şeyi elde edene kadar vazgeçmeyecek olması inanılmaz hoşuma gitti. Hep okuduğumuz klasik aşkı inkar etme aşamaları, kabullenememe, sonra acı çekme aşaması ve sonrasında kabullenip kadının peşine düşme aşamalarını unutun. Çünkü Ali, Nehir'e olan duygularını kabullendi, ne hissettiğini bilerek attı hep adımlarını. Nehir'de her ne kadar ailesiyle sorunlar yaşasa da duygularını hep açık yaşadı ve inkar etmedi. Direk cesurca kabullendi. Bu tür şeyleri genelde pek görmüyoruz romanslarda ve bunu görmek inanılmaz hoşuma gitti. Nazenin'in hep bir sürtüklük yapacağını biliyordum, Ali'ye olan ilgisinin normal olmadığını biliyordu ve sonunda patlak verdi. Ali'nin ben aşkın ne olduğunu biliyorum seninki aşk değil dediği kısımlar çok güzeldi. Dila ve Hakan'ın ilişkisi, Ada'nın tavırları çok güzeldi. Nehir'in kendini kanıtlama çabası, kendi ayakları üzerinde durma isteği en hoşuma giden kısımlardan biriydi çünkü bence de bir kadın erkeğe bağlı kalmadan ayakları üzerinde durabilmeli. Ali ve Nehir'in her kavgalarında birbirlerine tekrar dönmeleri ve başka kitaplarda çiftlerin trip atmalarına, ayrı kalmalarına sebep olacak olaylarda verdiği tavırlar ve aşklarını hep söylemeleri çok hoşuma gitti. Kitaba dair eleştireceğim kısım enişte kısmıydı. O kısım keşke daha detaylandırılsaydı, daha olaylı olsaydı çok daha hoşuma giderdi çünkü ben kitaplarda biraz vukuatı severim :) Enişte bir anda toz oldu ortalıktan falan ama bence o adamda olay çıkaracak potansiyel vardı. Genel olarak kitabı beğendim, dediğim gibi böyle hafif, yormayacak, entrikasız, kıskançlık krizlerinin yarattığı ayrılıklar olmadan, gereksiz gerilmeler olmadan okunacak bir kitaba ihtiyacım vardı ve bu kitap bana bunu verdi. Sizlere de tavsiye ederim. Bence bu kitabı deneyin tam bir romantik severleri memnun edecek bir kitaptı. Bir de kitapta Kenan adı geçti, onun aşkında falan... Sanırım o da Ken'an Diyarı kitabından. Onu da deneyeceğim ve yazarın kitaplarına sanırım el atacağım mutlaka :)

Savaş Atı
Savaş Atı

10

https://illekitap.blogspot.com/2020/0... Her ne kadar ilk basımı 2010 olsa da benim elimde 26. baskısı, özel film afişi baskısı ve 2019 baskısı olarak şimdiye kadar okumamış olduğumdan dolayı kendimden utandım. Bu tür kitapları seven biri olarak şimdiye kadar bu kitabı okumuş olmamdan dolayı kendimi kınadım açıkçası. Kitap, akıcı, merak uyandırıcı bir şekilde anlatılmış olmasının yanında gerçek bir hikayeden alıntılanmış olması daha bir yüreklerde yer edinecek bir hikayeye ev sahipliği yapmış. Ayrıca bir insanın ağzından değil de bir atın ağzından anlatılmış olması bence kitabı türlerinden de ayırmış gibi oldu. Çünkü bir hayvanın duygularını okumanın ve böylesine güzel aktarılması çok süperdi. Öncelikle kitabın konusundan bahsetmek istiyorum; babasının bir anlık kararıyla küçük bir tayın çiftliğe gelmesiyle bütün hayatı o tay olan Albert, tayıyla beraber büyümeye başlar. Aradan geçen zamanlarda aralarındaki sevgi, bağlılık ve sadakat oluşan Albert ve atı Joey, hem çiftlik işleriyle uğraşırlarken hem de arta kalan zamanlarda birlikte zaman geçirmeye başlarlar. Ama aniden patlak veren savaş ve bu savaştan dolayı etkilenen Albert'ın babası çiftliği kurtarmak için paraya ihtiyaç duyar ve atı askerlere satar. Albert her ne kadar zorlansa da atının satılmasından etkilenir ve söz verir bir gün onu geri alacağına dair. Bu sırada Albert'ın en yakın arkadaşı atı, Joey, bir savaş atı olmanın zorluklarını yaşarken içinde Albert'e duyduğu özlemi de beslemektedir. Kitap boyunca aslında Joey'in yaşadığı savaş macerasını, yaşadıklarını okuyoruz. Okuduğumuz birçok savaş hikayelerini bir kenara bırakın ve bu kitabı ona göre değerlendirin. Hep savaş sonrasında insanların psikolojilerini ve yaşadıklarını okurken onlara eşlik eden hayvanların hiçbir zaman neler yaşadığını düşünmezdik. İşte bu kitap bunu anlatıyordu. Bir savaş atının hikayesi... mutlu, sevilerek yaşadığı çiftlikten, ailesinden, en yakın arkadaşından ayrılan bir atın hikayesiydi. Etkileyiciydi çünkü bütün o savaşın acımasızlığıyla insanların yaşadıklarının aynısını atların da yaşadığını okuduk. Bütün o acımasızlığın içinde hem süvarisini hayatta tutmaya hem de kendi hayatta kalmaya çalışan bir atın hikayesi... Çamura batmış, dikenli çitlere dolanmış bir atı savaşın ortasında iki düşman askerinin kurtarmaya çalışması... savaşı, düşmanlığı bir kenara bırakarak o hayvanı hayatta tutma çabaları... kesinlikle insanlığa dair en güzel hatırlatmalardan biriydi. Kitabın en etkileyici satırlarından biri de Joey ile Albert'ın bütün yaşananlara rağmen tekrar bir araya gelebilmesiydi. Bütün o inanılmazlığıyla tekrar buluşmaları süperdi. Ama hangisi daha süperdi siz karar verin. Atının peşinden askere yazılan bir gencin umudunu kaybetmeyip atını hep araması mı yoksa o atın yaşanılan her şeye rağmen o küçük sahibini sesinden tanıyarak kendini tanıtması mıydı? Sadakat belki de bir çok insanın yapamadığı bir şeyken bir hayvanın böylesine sadakatle bağlanması, sevmesi... Bazı hikayeler okunmalı, yaşanmalı ve aklınızın bir köşesinde onun hikayesi kalmalıdır ya bu kitapta öyle kitaplardandı. Okunmalı ve asla unutulmamalı... Şiddetle tavsiye ederim okuyun, hayvanların hayatımızdaki en büyük değerler olduğunu bir kez daha hatırlamış oluruz. Bu kitabın filmi de varmış, kısa zamanda izlemeyi planlıyorum. Eminim o da en az kitabı kadar etkileyicidir.

Şeffaf Tuval
Şeffaf Tuval

7

https://illekitap.blogspot.com/2020/02/funda-usta-seffaf-tuval.html Uzun zamandır elimde olan ve daha yeni okumaya fırsat bulduğum bir kitabın yorumuyla karşınızdayım. Kitabı aslında bana yazarı gönderdi, okuyup yorumlayayım diye ve bu yüzden daha ince eleyip sık dokuyarak bir yorum yazarım çünkü kendisi açık yüreklilikle yorumumu bekleyeceğini de dile getirmişti. Okurlarının eleştirilerinden olumlu sonuçlar çıkarıp kendini geliştirmeyi hedefleyen yazarlardan kendisi. Kitabın durgun ilerlemesine rağmen akıcı ve merak uyandırıcı olduğunu söylemeliyim. Aşk romanı olan kısımlarında bile bir hareketlilik gelecek ama ne gelecek merakıyla okutuyordu kendini. Ama dediğim gibi durgun giden ve zaman zaman monotonlaşması da okurken ara verme isteği uyandırıyordu. Kitabın türü aşk ile harmanlanmış cinayetli ama aslında tamamen psikolojik bir romanda denilebilir. Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse; Deniz ilk görüşte aşık olduğu Tarık ile tek hayali mutlu bir hayat sürmekti. Ama Tarık'ın beraber yaşadığı kız arkadaşı olması ve ondan bir türlü ayrılamıyor olması zaman zaman Deniz ile Tarık arasındaki ilişkide sorun çıkarır hale getiriyordu. Ancak bir gün Deniz, Tarık'ın öldüğü haberini alır hem de kız arkadaşı tarafından öldürüldüğü düşünülmektedir. Deniz Tarık'ın yasını tutarken yaşama tutunmaya çalışır. Ama tabi biz Deniz'in hayata tutunmasını okumuyoruz. Bizim okuduğumuz şey daha başka şey... Deniz ve Tarık'ın nasıl tanıştıkları, neler yaşadıklarına kadar olan geçmişi okuyoruz. Bütün bu yaşananların Tarık'ın ölümünü nasıl hazırladığını da görüyoruz. Kitabı okumaya başladığım da hep cinayetin nasıl çözümleneceğini ve Deniz'in hayatta kalma çabasını okuyacağımı düşünmüştüm ama sonradan okudukça fark ettim ki olaylar bambaşka konuya çevriliyor. Kitabın en sevdiğim yanı klasik bir aşk hikayesi değil de cinayetle harmanlanmış psikolojik savaşların verildiği bir kitap olmasıydı. Kitaba dair detay vermek istiyorum ama korkuyorum kitap içeriğine gireceğim diye ama şunu söylemeliyim ki Deniz'in iç dünyasındaki fırtınalı hayat, Zuzu ile ilgili gerçekler hepsi güzel kurgulanmıştı. Kitaptaki sanata dair ve gezilen yerlere dair verilen detaylar çok güzeldi. Belli ki araştırılarak, altı dolu bir şekilde verilmiş detaylardı. Bütün bunların yanında ne yazık ki kitabı durağan gitmesi beni zaman zaman sıktığını söylemeliyim. Normalde 200 küsürlük bir kitabı tek günde bitirebiliyorum ama bu kitabı üç güne yaymak durumunda kaldım çünkü bir hareket yoktu. Sanki insanların günlük rutinlerini okuyormuşum gibi hissettim zaman zaman ve böyle zamanlarda okumayı bıraktım. Tek şikayetçi olacağım kısım burasıydı sanırım. Durgunluğu saymazsak kurgu çok çok iyiydi. Sonu çok güzel bağlanmış ve şaşırtıcı bir şekilde bitirilmişti. Ama dediğim gibi durgunluk kitabı dört dörtlük olmaktan bir tık geride bırakmıştı. O kısım nasıl yazılabilirdi başka diye düşündüğümde bir şeylerin eksik kaldığı hissiyatı oluşturuyor içimde ne yazık ki. Yazarın yanılmıyorsam ilk kitabı, diğer kitaplarında daha iyi olacağını düşünüyorum çünkü yetenek var bunu hissettiriyor kurgusuyla. Yolunuz açık olsun Funda Hanım. Umarım bu yorumum hevesinizi kırmak yerini kaleminizi geliştirmenize bir adım yardımcı olmuştur.

Gölge - Doğa Ana
Gölge - Doğa Ana

10

https://illekitap.blogspot.com/2020/02/oyku-odabas-golge-doga-ana-golge-serisi.html Türk yazarların fantastik öykülerde oldukça başarılı olduğunu hep söylüyorum ve söylemeye de devam edeceğim. Şimdiye kadar okuduğum Türk yazarlardan fantastik kurgular sonucunda aslında cesaret edip yazsalar aslında çok güzel dünyalar oluşturuklarını ve yabancı yazarlar kadar iyi olduklarını göreceklerini hep savunmaya devam edeceğim. İlk denemesi olmasına rağmen Öykü Odabaş'ta fantastik aşk yazan bir yazar olarak muhteşem bir kurgu oluşturduğu değişmez bir gerçek. Akıcı, sürükleyici, okuru sıkmayan, boğmayan ve su gibi akan güzel bir dünya yaratmış. Bu konuda kendisini tebrik ediyorum. Kitabı kurgusu, küçük yeğenine annelik yaparak hayatını idare etmeye çalışan River, üniversite asistan olarak çalışırken bir gece tanık olmaması gereken bir ava tanık olup başını belaya soktuğunda onun hayatını kurtaran Auron ile tanışması hayatını tepe taklak yaparak ciddi bir dönüşüme çevirir. Önce Auron'un nasıl bir canlı olduğunu çözmeye çalışırken onun ailesi ve gizemlerin altında olan onlarda sır ve dünya River'ın hayatını değiştirerek büyük bir karmaşanın içerisine sokar. River, tam Auron'ın anlattığı dünyaya alışmasıyla ve Auron'a karşı hissettiği duyguları kabullenmesiyle tam her şey yoluna girmişken çok daha büyük bir sır ortaya çıkarak geçmişin savaşını günümüze getirir. Artık aydınlık ve karanlığın savaşı başlamış ve Doğa Ana kendine yeni bir kişi seçmiştir. Kitabın bir seri olduğunu kitabı okuyup da son sözü okuyana kadar bilmiyordum ve açıkçası seri olasına sevinip bu kurguyu bir süre daha okuyacağıma sevinmekle serinin devamını merakla bekleyecek olmamdan dolayı üzülsem mi bilemedim. Evet kitap bir seri kitap tam olarak yarım kalmasa da savaşın başladığı imajını verirken teknik olarak mutlu bir şekilde bitiriyordu. Öncelikle River'ın yeğenine Tim'e annelik yapması, hayatını ona göre ayarlaması falan çok tatlıydı. Açıkçası Tim'i zaman zaman mıncırarak sevesim geldi. Auron'u ise, sevdim ama cidden sevdim. Ne istediğini bilmesi, sevdiğini kabullenmesi ve ne olursa olsun yanında olacağını söylemesi çok iyiydi. Genelde inkar seviyesi sonrasında kabulleneme ardından kabullenme aşamasına alışık olunca böyle direk baba yiğit davranıp kabullenmesi takdirimi kazandı. Auron'un ailesindeki kişilerin iletişimleri falan çok güzeldi. Alex'i itiraf ediyorum en başından sevdim ve sonunda gerçek kişiliğindeki gerçeklerden sonra neden sevdiğimi anladım ;) Kitaptaki gölgeler, isimsizler, vahşiler falan o kadar güzel kurgulanmıştı ki havada kalan bir şey yoktu ve her şey yerli yerine oturmuştu. Normalde fantastik kurgularda bu önemli bir şeydir çünkü sadece yazarın aklındaki kurguyu okuyoruz ve bir şeyler havada kalması ya da eksik olması kurguya adapte olmamızı engelliyor bu yönden yeterince güçlüydü. River'ın evinin bahçesinde oluşan değişimler falan resmen kurgunun gidişatının habercisiymiş. Arthur'lu olan sahneleri aslında abartı bulmakla olması gerekiyor arasında kaldığımı itiraf etmeliyim ama River'ın seçimi çok iyiydi. Kitabın bazı detaylarında kurguya espri katarcasına yazılmasını da çok sevdiğimi söylemeliyim. Hani River ve Auron'un duyguları konusundaki kısımlarda :) Kitabın sonunda ortaya çıkan Prens'ten şüphelenmekle şüphelenmemek arasında gidip geliyorum ama sanırım iç yüzünü bir sonraki kitapta göreceğim. Çok fazla uzatmadan yorumumu bitirirken kitabın mitolojik karakterlere değindiğini ve cidden çok güzel bir fantastik kurgu olduğunu söylemeliyim. Özellikle zaman zaman Jennifer Armentrout'un kurgularındaki gibi olduğunu düşündüm. Direk konuya giren, olayları gösteren, inkar etmeyen ve kabullenen karakterleri yazıyor biliyorsunuz ki ve bu kitapta da bunu hissetmek çok hoşuma gitti. Bence bir şans verip denemelisiniz. Ben sevdim fantastik aşk okumayı sevenlerin de seveceğini düşünüyorum.

Mutlu Ölüm (Eve Dallas, #4)
Mutlu Ölüm (Eve Dallas, #4)

10

https://illekitap.blogspot.com/2020/02/nora-roberts-mutlu-olum-olum-serisi-4.html Verdiğim son kararla her ay bir Eve Dallas kitabı okuyarak seriyi bitirmeyi planlıyorum. Hali hazırda 3 kitabını okumuştum ve şimdi bu ay sa 4. Kitabı Mutlu Ölüm okudun, bitti ve yorumuyla karşınızdayım. Nora Roberts'ın meşhur Ölüm Serisi hazır yeniden basılmaya başlanmışken kaçırmadan deneyin derim size. Çünkü seri -en azından okuduğum 4 kitabı- polisiye ve aşkın çok güzel iç içe geçtiği ileri teknolojilerin bulunduğu bir kurguya sahip. Aslında polisiye, bilim kurgu ve aşkın harmanlanmasıyla oluşan kurgular da diyebiliriz. Hep bir seri cinayet var ve dedektif Eve Dallas bu olayları çözmeye çalışırken ileri teknolojiler kullanılıyor ve Eve'in biricik aikı Roarke'de hep bu olay döngüsünün bir şekilde içinde oluyor. Sanırım alırı, ultra , mega zengin olması hep bir şekilde cinayet silsilesinde ucunun ona, yaptığı işe ya da şirketine dokunmasını sağlıyor. Ama hep masum bizim biricik Roarke'miz :) Mutlu Ölüm'ün konusu da Eve'in birbirinden farklı dört kişinin intiharlarını bir şekilde cinayet olduğuna inanmasıyla araştırmaya başlamasını anlatıyor. İntihar eden kişilerin yüzünde mutlu bir gülümseme var... kişiler hep çıplak bir şekilde ölü bulunuyor hatta öyle ki biri Eve'in gözleri önünde ölüyor. Eve bu ölümleri ve ardındaki sebepleri, nasıl olduğunu araştırırken hep bir şekilde yolunun ultra ileri teknolojiye çıkması onu iyice şüphelendiriyor. Ama olaylar ya da katil hiç de düşündüğü gibi kişiler çıkmıyor. Kitap serisinde ya da okuduğum dört kitabında en sevdiğim şey hep katilin en yakınındaki ya da hiç tahmin etmediği kişinin çıkması. Açıkçası kitabı okurken aklıma gelen kişinin katil olacağını düşünürken Eve'in şüphelisi aklımı karıştırdı ama tabi sonunda katil ilk tahminim çıktı. Kitabın en sevdiğim şeyi de o zaten. Sen biliyorsun katili ve ona göre okuyorsun ama Eve senin önüne öyle delillerle geliyor ki şüpheye düşüyorsun. Ama sonunda senin tahminin katil çıkıyor ve sonunda katil hep kaybediyor. Ah bir de her kitabın sonunda Eve iyi hırpalanıyor ve Roarke'ın bütün ilgisine sahip oluyor. Bu kısım kıskandığım kısım diye itiraf edebilirim. Roarke cidden aşık olunası bir adam. Zenginliğini, gezegen sahibi olmasını, şirketlerini, her şeyini bir kenara atın. Adamın karakteri, duruşu, duygularını açıkça dile getirmesi... her şeyiyle aşık olunası bir adam. Şu seriyi okuduğunuzda ne demek istediğimi anlayacaksınız. Eve kesinlikle kıskanılacak kadın çünkü Roarke gibi bir adama sahip. Ancak böyle söylendiğinde Eve Dallas'ın da böyle bir adamı hak etmediğini düşünmeyin. Eve de muhteşem bir kadın tam birbirlerine göreler. Eve'in duygular konusundaki çekingenliği, evliliği hakkındaki alışık olmadığı tutumlar hepsini okumak çok güzeldi. Evet Eve ve Roarke evliydi ve balayına gitmişlerdi. Kitapta öyle başlıyor zaten. İlk balayında cinayeti görüyor sonra geri döndüğünde devamı geliyor. Kitabın son sahnesi süperdi. Eve'in her şeyi ortaya dökeceği zaten bilinen bir gerçek o kısmı es geçiyorum ama Roarke için endişelenmesi, onun için çırpınması çok güzeldi. Ben bu çifti çok sevdim sadece bu çift için bile okunur bence bu seri. Eğer polisiye seviyorsanız mutlaka okuyun. Kuru kuru polisiye okuyamam aşk da olsun derseniz bu tam sizlik çünkü aşk da fazlasıyla var polisiye de var. Şiddetle tavsiye ediyorum. Okumadıysanız çok şey kaçırıyorsunuz.

Kalbin Ateşi (Ateş Serisi-3)
Kalbin Ateşi (Ateş Serisi-3)

10

https://illekitap.blogspot.com/2020/02/rita-hunter-kalbin-atesi-ates-dizisi-3.html Ateş Serisi'ni bitirmenin ve Stephan'ı da evlendirip mutlu mesut hayatına başlatmanın ardından rahatça nefes alarak sizlere Kalbin Ateşi kitabının yorumuyla geldim. Ateş Serisi'nin üçüncü ve son kitabı Kalbin Ateşi'de bitti. Ama bu seriyle beraber bende bittim. Resmen insanın o devirde yaşayası ve onlar gibi adamlara aşık olası geliyor :D Bu kitapta diğer kitaplar gibi, akıcı, sürükleyici, merak uyandırıcı, arkadaşlık ve aile ilişkilerine değinirken aşkı iliklerinize kadar hissettiren bir kurgusu vardı. Okurken eğlenceli sohbetlerin yanında karakterlerin ateşli dokunuşlarına kadar her şekilde tam olarak okuru tatmin edecek şekilde yazılmıştır. Burasını neden böyle yazmış diyebileceğini hiçbir detay yoktu. Özellikle kitabın bitişi bu serinin son kitabına yakışacak şekilde bir bitişti o kısmı ayrı bir sevdim. Hepsi evli, mutlu, aşk dolu, birbirlerinin dostluklarına sahip karakterler olarak hayatımızda yerlerini aldılar. Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse; Davina, kız kardeşinin intikamını almak için Londra'ya gider. Oradaki amacı kız kardeşini kandırıp hamile bırakıp kalbini kıran Thomas Ramsey'i kendine aşık edip terk etmek ve onunda aşk acısıyla bırakıp hayatını alt üst etmekti. Ancak Thomas Ramsey, Abbey Kontu Stephan'ın kuzeni olması ve arkasındaki en büyük destekçisi ve koruyucusu olması Davina'nın planlarını alt üst eder. Davina, her ne kadar dirense de Stephan'a kapılmaktan kendini alamazken suçlu olarak itham ettiği Thomas'ın da aslında pek suçlu olmadığını keşfetmek her şeyi bozar. Stephan ise Davina'nın gizemli bir şekilde Thomas'ın hayatında olması ve saklamaya çalışmasına rağmen İskoç olduğunu gösteriyor olması ilgisini çekerken içinde ona doğru büyüyen çekim ve arzu Davina'yı unutmasını engeller. Tek çıkar yol kalır geriye, beraber olmaları, bir ilişki yaşamaları... Ancak her ikisinin de hesaba katmadıkları şey bu ilişki düşüncesinde kalplerini tutuşturan aşk... Ana karakterler Davina ve Stephan'a değinmeden önce söylemek istediğim şeyler var. Kitapta Adrian ve Isabel çifti ile Brendan ve Sophie çiftini görmek çok güzeldi. Özellikle onları evli mutlu ve çocuklu olarak görmek paha biçilemezdi. Baba Adrian ve Brendan çok tatlıydılar. Kate yine vardı ve olmazsa olmazdı zaten. Bayılıyorum bu kıza :D Ruhun Ateşi'ndeki gibi olaya dahil değillerdi ama yine de boy gösterdiler. Özellikle Brendan ve Adrian tam olması gerektiği zamanlarda kendilerini göstererek Stephan'a duygularını gözüne sokmayı başardılar. Bütün bir seri boyunca Stephan'ın diğerlerinin aşklarına gönderme yaparken kendisi fark edemeyip de anlamaması çok tatlıydı. Brendan'a "sence bu aşk mı" demesi...gülümsetti. Stephan'ın Davina'yı karlar üzerinde dans ederken izlediği kısımları hayalimde canlandırmak bile süperdi. Kendimi film sahnesi izliyormuşum gibi hissettim. Öyle güzel anlatılmıştı ki o kısımlar. Nadine'ın de Stephan'ın oyununa eşilik ederek, Stephan'ın davetine Davina'yı götürmesi bence en büyük atılım ve genç çiftimiz için en büyük adım olmuştu. Yoksa ikisi de daha çok birbirini beklerdi. O adım ikisinin tutkularını yaşamalarını ve aynı zamanda aşklarını fark etmek için yapılan bütün her şeye zemin hazırladı. Ama tabi Stephan'ın 'bir gün evlenmek zorunda kalsam bile seni bırakamam' demesi öküzlükten başka bir şey değildi. Hayır merak ediyorum bunu söylerken ne hedeflemiştin, 'Ah Stephan, evlensen de senin aşığın olmayı kabul ediyorum' falan denmesini mi... Stephan o lafı söylediğinde üstünde tepinesim geldi. Neyse ki Davina güçlü kadın da gerekeni yaptı. Stephan ve Davina'ın barışma sahneleri ve birbirlerine aşklarını söyleme sahneleri çok güzeldi. Stephan'ın yemek yaparken ki sınavı... gözümde canlandırırken bile çok eğlendim okumak da bir o kadar eğlenceliydi. Kitabın son bölümü... Stephan ve Davina, Adrian ve Isabel, Brendan ve Sophie... bütün çiftleri bir arada kendi mutlu dünyalarında ve birbirlerinin dostluğuna sahip bir şekilde okumak... bence bu seriye yakışan sondu. Başka bir son da olamazdı. Ben bu seriyi çok sevdim. Seride her ne kadar favori kitabım Ruhun Ateşi ile Brenden ve Sophie olsa da seri çok çok güzeldi. Historical severlere şiddetle tavsiye ederim bu seriyi.

Ruhun Ateşi  (Ateş Serisi-2 )
Ruhun Ateşi (Ateş Serisi-2 )

10

https://illekitap.blogspot.com/2020/02/rita-hunter-ruhun-atesi-ates-dizisi-2.html Rita Hunter'ın okuduğum ikinci kitabından sonra kalemini kesinlikle sevdiğimi düşünüyorum ve yazarın diğer kitaplarını da ivedilikle toplayacağım. Şuanda elimde okunmamış 2 kitabı daha var ki biri zaten bu serinin 3. kitabı ona hemen başlıyorum diğerini de bu ayki okuma listemin arasına almaya çalışacağım. Historical romans severlerin denemesi gereken bir yazar kesinlikle. Kendisi Türk olmasına rağmen oldukça iyi bir şekilde bu türü kaleme alıyor. Hiçbir yabancı yazardan farkı yok ki Türk olduğunu bilmesem kesinlikle yabancı yazar olduğunu düşünürdüm. Akıcı, merak uyandıcı, olaylı, aşk dolu bir kalemi var. Her şey o kadar dozundaki okurken bu olmamış demiyorsunuz. Tamam karakterlere kızıyorsunuz ediyorsunuz falan ama kitabı kapattığınızda her şey olması gerektiği gibi diyorsunuz. Hem zaten hangi kitapta karakterlere kızmıyoruz ki :) Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse; Sophie daha küçük yaşlarda yanlarına gelen ve tüm ailesini kaybettiği için kendileriyle kalan ve onun her şeyine sahip olmayı hedefleyen Lilliana'dan intikam almanın yolunu sonunda bulmuştur. Her ne kadar onu hep affetse de Lilliana'nın, içindeki son bir fitili ateşleyen hamlesinden sonra ondan intikam almaya karar verir. Onun göz koyduğu adamı yani Brendan'ı baştan çıkarıp evlenmelerine mani olmaktır amacı. Ancak ne Lilliana kadar göz alıcı bir güzelliğe sahip olduğunu düşünür ne de onun kadar cüretkar olduğunu. Ama işler o noktaya gelir ki birden en büyük yandaşının Brendan'ın annesi olduğunu fark ettiğinde kendini bir skandalın içinde hem de Brendan ile beraber bulur. Mecburi olarak evlenmek zorunda kalmalarının ardından hayat asıl acımasız yüzünü Sophie'ye gösterir. Çünkü Brendan, çıkan skandalın Sophie'nin ve annesinin bir oyunu olduğunu düşünmektedir. Her ne kadar ona karşı bir çekim hissetse de bütün öfkesini Sophie'ye yöneltmiş onun canını acıtırcasına umursamaz, kayıtsız davranmaktadır. Bütün bunların yanında Sophie, Brendan'a aşık olduğunu inkar edemez ve bütün tavırları canını acıtırken genç adamın kalbini çalmanın peşindedir. Ama bu hiç de kolay olmayacaktır çünkü tam her şeyin yolunda gittiğini düşündüğü anda Lilliana tekrar boy gösterir ve her şeyi allak bullak eder. Ama tahmin etmediği şey ise, yaptığı son kötülük artık bardağı taşırmış ve Brendan ile Sophie'nin hayatını tehlikeye atmıştır. Bu durum her kitapta olduğu gibi Brendan'ın aşkını itirafı ve Sophie'nin de artık mutlu olma zamanının geldiğini gösterir. Mutlu sonu olan kitaplara bayılıyorum :) İçimdeki romantik kız bunu çok fena seviyor. Bu kitapta bana tam olarak istediğimi verdi. :) Öncelikle Lilliana'dan başlamak istiyorum çünkü bütün nefretimi kusup öyle yorumuma devam edeceğim. Allah, Sophie'ye peygamber sabrı vermiş ben olsaydım kafasına kürekle vurmuş, üstünde atımla tepinmiş, bütün parçalarını Archilis ve Hector'un önüne atmış onlara yem etmiştim. Arkadaş sen nasıl bir şeytan çıktın. İnsan bir minnet duyar dimi, bu insanlar beni yanlarına aldılar, bu kız benimle her şeyimi paylaştı diye. Ama yok kız nefret, kıskançlık, fesatlık için yaratılmış resmen, başka duygu verilmemiş... Öyle nefret edilesi bir karakter! Hatta dükü öğrenince - kitabı okuyunca öğreneceksiniz - işte hak ettiğini buldu dedim. Stephen, Adrian ve Isabel'i hatta küçük Kate'i bile görmek süperdi. Bu kitapta isimlerinin hatta birkaç sahnelerinin olmalarını bekliyordum ama bu kadar olaya dahil olacaklarını beklemiyordum. Çok hoşuma gitti. Özellikle aşık Adrian ve Isabel süperdi :) Kate'i de atlayamam ama... erkek aşığı özellikle yakışıklı erkek aşığı Kate :D Kadınların canına okuyan ama Adrian, Stephen ve Brendan'da pamuk şeker olan Kate :D Brendan güzel aşık oldu falan filan ama yenimle okurken ağzının orasına tava geçiresim geldi. Yani tamam haklısın, oyuna geldin, suçlu değildi ama hadi suçlu dedin kurban ettin Sophie'yi ona da tamam... ama arkadaş bu ne kayıtsızlıktır. Bir de kızın elinden en sevdiği şeyleri alması... Hem seni istemiyorum diyor hem de kıskançlıktan ölüyor! Yeminle o kudurmaları hak ettin adamım. Ama yine de seni seviyorum :) İçten içe kıskanmaların, endişelenmelerin, ona çekilmene direnmen... her şeyin çok güzeldi adam... ama en çok da o acemi, toy flörtöz tavırların :) Ahhh Brendan ahh… diye iç geçirmeme neden oldun. Ama senin de Sophie'nin canını acıtmak için yaptığın hamleler siniz bozucuydu. Onunla evlenmene ve Lilliana'nın amacını bilmene rağmen, o sürtükle takılman, Sophie'nin atını ona vermen, fazlasıyla yüz vermen… oralarda yanımda olaydın canına okumuştum. Ama dua edelim de Sophie'nin yanında daha güçlü müttefikler vardı ;) Sophie… kızım senin gerçekten çok saf olduğunu düşündüm. Hayır bu kadar gözü kara Lilliana'ya nasıl inanırsın. Onu nasıl her seferinde affedersin. Azıcık uyanık ol diyeceğim ama en uyanık olduğu zamanda bile işi beceremedi. Bakınız, çalışma odasında Brendan'ı öperken yakalanmaları... kime yakalandılar... Adrian ve Isabel'e… Aslında Adrian değil de Isabel çok isabetli bir karar oldu. Evlenmelerinde Isabel'in de payı büyük :D Sophie'nin kaçırılması, Brendan'ın olaya müdahale etmesi falan çok güzeldi. O sahneleri resmen nefesim kesilerek okudum. Bir de son bölüm... Kamelya kokulu kadın... Brendan'ın korkup da korkmamış davranması... gülerek okudum :D süperdi :D Genel olarak kitabı çok sevdim. Her bir kelimesini severek okudum, her bir satırından keyif aldım. Sizlere de tavsiye ederim mutlaka deneyin bu seriyi.