Bu esere, genel olarak bakıldığında bir adamın bir kadına duyduğu ümitsiz aşkı anlatıyor belki ama bu kitap, bence bir aşk kitabından fazlası.Yazar hayat hakkında, ilişkiler hakkında, duygularımız ve düşüncelerimiz hakkında yer yer o kadar etkileyici ve çarpıcı betimlemeler yapıyor ki o sayfaları tekrar tekrar okumaktan kendinizi alamayacaksınız. Alıntı yapmadan durmak neredeyse imkansız. İlk defa Goethe okudum ve yazım dilinden oldukça etkilendim. Bu sebepten dolayı kitabın bazı bölümlerini zevkle okuyacağınızı dile getirebilirim. Kitap sıkıcı değil ama oldukça karamsar. Bu yüzden okurken sabırlı olmanızı tavsiye ederim. Mutlaka okunması gereken bir kitap. Alıntılar: Doğa sonbahara dönerken, benim de hem iç, hem dış dünyama sonbahar geldi. SF/77 Etrafıma bakınırken, odayı inceliyorum, etrafımda Lotte'nin giysileri, Albert'in yazıları ve çok aşina olduğum bu mobilyalar, hatta şu mürekkep hokkası, aklımdan şunlar geçiyor: Bu evdeki yerin nedir, gör! Her şeyi tek tek düşündüm. Arkadaşların sana saygı duyuyor! Genellikle onlara mutluluk veriyorsun, yüreğin sana onlar olmasa böyle olamayacağını söylüyor; ama yine de şayet gidersen, şayet bu çevreden ayrılırsan, onların geleceğinde senin yokluğunun oluşturacağı boşluğu hissederler mi acaba, ne kadar sürer bu? Ah, insan öyle fani ki, yaşadığından gerçekten emin olduğu bu dünyada bile, varlığının tek bir gerçek iz bıraktığı bu dünyada bile, sevdiklerinin ruhunda ve hatıralarında o da sönüp kaybolacak, hem de çok çabuk! SF/84 Tanrı biliyor ya, çoğunlukla bir daha uyanmama arzusu, hatta ümidiyle yatağa giriyorum: Ve sabahleyin gözümü açıp yine güneşi görünce neşem kaçıyor. Ah keşke huysuz biri olabilsem, suçu havaya, üçüncü bir şahsa, başarısız bir girişime yükleyebilsem, o zaman keyifsizliğimin katlanılmaz sıkıntısı yarı yarıya azalırdı. Vay halime, tüm suçun yalnızca kendimde olduğunu biliyorum, aslında suç demek doğru değil! Kısaca, nasıl ki eskiden tüm mutlulukların kaynağı bendeyse, şimdi de tüm üzüntülerin kaynağı içimde saklı. SF/85 Ya akılları başlarında değilken ya da akıllarını kaybettikten sonra mu mutlu olmaktır insanların yazgısı! SF/91 "Kendi kendinizi kandırdığınızı, bilerek kendinizi mahvettiğinizi anlamıyor musunuz? Niçin ben, Werther? İlle de ben, niçin bir başkasına ait olan ben? ille de ben? Korkarım, korkarım, bu arzuyu sizin için bu kadar cazip kılan şey, bana sahip olmanızın olanaksızlığıdır." SF/103
Hannibal Lecter uzun zamandır merak ettiğim bir karakter. Bu serinin de daha fazla onun üzerinde duracağını düşündüğümden olsa gerek bu kitap beni hayal kırıklığına uğrattı. Hannibal'ın ara sıra olaylara pasif müdahalesi dışında kitapta pek yer bulmaması benim beklentilerim açısından kötü oldu. Sanırım beklentim o yönde olmasaydı, daha çok sevebileceğim bir kitap olabilirdi. Kızıl Ejder için söyleyebileceğim tek şey kitabın sonlarına doğru olan birkaç olay dışında bu kitabın beni pek de tatmin etmediği. Anlatımı iyi olsa da birkaç yerde sıkıldım, hatta kitaba bir süre ara vermek durumunda kaldım. Umarım bir sonraki kitabı bu şekilde değildir.
Kısa öykülerden oluşan ve her hikayede hemen hemen ölüm korkusuna değinen bu kitap, yazarın okuduğum ilk kitabı. Beni çok etkilediğini söyleyemem ama altta yazan paragrafı okuduğumda çok düşündüğümü söyleyebilirim. "Kendi yaşamımla ilgili şey. Gelecekte beni bekleyen ölümümle ilgili şeyler. Ölümün kalıcılığını düşünüyorum. Sonsuza kadar ölü olmayı düşünüyorum. Nedense bu düşünce, yani sonsuza kadar ölü olma düşüncesi, bir türlü aklımdan çıkmıyor. Katolik arkadaşlarıma ve onların öbür dünyadaki yaşamla ilgili inançlarına o kadar imreniyorum ki... Keşke ben de öyle şeylere inanabilseydim." SF23 Bu paragrafı okuduğumda, aklıma Ateistler İçin Din kitabı geldi. O kitap devamlı, kendi açımızdan, mutlu ve huzurlu olabilmemiz, hayat içindeki dengeyi sağlayabilmemiz için dinin bazı yönlerini kullanabileceğimizi savunuyor. Sanırım bu paragraf, onun ispatı. Dini tamamen hayatımızdan çıkarmak yerine, onu daha iyi bir hayat yaşayabilmemiz için hayatımıza uygulayabiliriz.
Yazarın okuduğum ilk kitabı ve kesinlikle son olmayacak. Kitap oldukça derin sayılan konuları işlemesine rağmen oldukça anlaşılır, hatta akıcı. Birçok satırın altını çizmek, alıntı yapmak ve kesinlikle dönüp dönüp okuma ihtiyacı hissettim. Bunun nedeni ise okuduklarımın bende daha kalıcı bir yer etme isteğimin olması, ki yazar da hayatımıza uygulamak istediğimiz her davranış ve duygunun tekrar tekrar hatırlatılmasının faydasından sıklıkla bahsediyor. Kitabın konusunda gelirsek, Hristiyanlık, Yahudilik ve Budizm'i ele alınarak yazılan kitap, hayatlarımıza dini körlemesine uygulamak ya da tamamen ret etmek yerine, bize olumlu yönde anlam katabilecek kuramları seçerek uygulayabileceğimizi örneklendirerek anlatıyor. Bana bir çok anlamlı gelen noktası olduğunu belirtmeden geçmek istemiyorum. Hatta bu fikrin ilk yaratıcılarından olduğu belirtilen Auguste Comte'un hayatı ve kitaplarını sıkı takip altına almayı düşünüyorum. Kesinlikle tavsiye edebileceğim bir kitap. Yaptığım bazı alıntılar; İsteklerimizin büyüklüğüyle hayatımızın sıradanlığı arasındaki uyumsuzluk, günler boyunca bize işkence eden ve yüzlerimize acının gölgesini düşüren şiddetli hayal kırıkları yaşamamıza yol açar. SF175 Ateistler için, Eski Ahit'in en teselli edici metinlerinden biri Eyüp'ün Kitabı'dır. Bu metnin ana teması, iyi insanların başına neden kötü olayların geldiğidir, ancak ilginç bir biçimde metinde bu soruya inanç temelli, basit bir yanıt verilmez. Olayların neden öyle geliştiği bizim bilemeyeceğimiz, acıyı her zaman bir ceza olarak görmememiz, gizemlerle dolu bir evrende yaşadığımızı anımsamamız, kaderimizdeki tuhaflıkların gizeminin ise tüm o gizemlerin en büyüklerinden olmadığını, hatta biraz uzaktan bakınca en önemlileri arasında bile olmadığını fark etmemiz önerilir. SF188 "Güçleri sınırlı, kırılgan yaratıkları olan insanlar, Tanrı'nın işlerini nasıl olur da anlarlar ki?" diye sorar. Hiçbir şeyi tam olarak bilmedikleri ortadayken, nasıl olur da hak etmedim ve layık değilim gibi ifadeler kullanma hakkını kendilerinde bulurlar? Evrenle ilgili insanların bilmedikleri için üzerine doğru yorumlar yapamayacağı çok fazla şey vardır ve tam da bu yüzden kendi hatalı mantıklarıyla evreni açıklamaya çalışmamaları gerekir. Evreni insanlar yaratmadı, arada bir böyle bir yanılgıya kapılsalar da ne evrenin sahibiler, ne de onu denetleyebilirler. SF189 Yaşadığımız acıları önemli bir varlık olduğumuza dair kapıldığımız yanılsamadan güç alarak canlı tutmak yerine temeldeki hiçliğimizi görüp kavramalıyız. SF191 Seküler dünyamız, bizi kendi yerimizde kibarca tutmayı başaran türdeki ritüellerden yoksundur. Zihnimize şu düşünceyi bize hiç fark ettirmeden yerleştirir: İçinde bulunduğumuz şu an tarihin en önemli anıdır ve hayattaki her şeyin ölçüsü insanların elde ettiği başarılardır - sonunda da doğal olarak kendimizi dipsiz bir endişe ve kıskançlık girdabında buluruz. SF192
Yersiz uzatma olmayan sade bir kitaptı. Şeker Portakalı kadar olmasa da bence en azından ona denkti. Zeze'nin ne kadar sevgiye muhtaç ve kendini bulmaya ihtiyacı olan bir karakter olduğu, bu kitapta da ortaya çıkıyor. Zeze, okuyucuyu yüreğinin karmaşıklığı ile, onu sevsin mi yoksa ona kızsın mı ikilem de bırakıyor. Kitap bittikten sonra Zeze ile ilgili bir kitap daha olsa onu da okurdum dedirtti bana. Birçok not aldığım, çok kolay okunabilen, zaten çok ince bir kitap. Yazar, kesinlikle diğer kitapları da okunmaya değer, sevdiğim yazarlardan biri oldu. Alıntılar "Dur bakalım, sakin ol. Neden hep böyle yapıyorsun, oğlum? Ya çok hüzünlüsün ya da aşırı neşeli. Ya fazlasıyla seviyorsun ya da nefret ediyorsun. Ya birazcık yüzüyorsun ya kendini öldürüyorsun. Ya plaja gitmez oluyorsun ya da saatlerce orada kalıyorsun..." "Sizler bana her zaman ya sekiz ya da seksen sekiz olduğumu söylemiyor musunuz? İyi işte!" Bütün hayatım boyunca böyle olmuştu, istediklerim, artık onlara sahip olamayacağım bir zamanda karşıma çıkıyordu. SF/48 "Nicedir durup sana bakıyorum. Tek bir insanın içinde bunca hayat, bunca huzursuzluk mümkün değil. Natal küçük bir kent., oysa sendeki bu tutkuya kocaman bir dünya gere." SF/56 Güneşe doğru yürüdüm ama ruhumda bir şey ölmüştü. SF/67 Korku içindeydim,dünya öyle büyüktü ki... İnsanoğlunun girebileceği en büyük, en keder dolu yerdi. SF/85
Şeker Portakalı kadar başarılı bir kitap olmasa da bahis konusu Zeze olduktan sonra her şeyi okuyabiliriz sanırım. Onun o haşarı yaramazlıkları, muhteşem hayal gücü ve büyüme hikayesiyle dolu yer yer hüzünlenip yer yer gülümseyerek okunacak bir kitap.
Kitabı okurken empati yapmamak elde değil ama yine de yapmamaya çalışarak okumanızı tavsiye ederim. Diğer türlüsü dehşet verici oluyor. Duyguları yansıtışı çok güzel kaleme alınmış ve insanların klasiklerden ağır, okunması zor diye kaçışının aksini kanıtlayacak nitelikte akıcı bir kitap. Kitaptan küçük bir alıntı: “ -Delikanlı mı? dedim, sizden daha yaşlıyım; her çeyrek saatte hayatımın bir yılı gidiyor. ”