Oyunun sonlarına doğruydu. Başım hafifçe öne düşmüş, gözlerim kısılı, yüzümde buruk bir gülümseme ama gülümseme, son anların azalan neşesi üzerinde düşünceye dalmıştım. Dün gibi hatırlıyorum. Artık hatırlama oyunu oynadığımız için. Solan kuruyan dökülen ufalanıp üflenip giden sümbül yapraklarını anlayışlı bir hüzünle düşünen ve artık yorulmaya başlamış biri kadar ilgi çekici ve yakındım, bu anlarda, ölüm kararı vermeye, kim bilir kaçıncı kez. Ama uzun sürmüyordu. Artık. Çok çok bir düş kadar. Anlar azalıyordu, azalan yakınlıkla. Artan tedirginlikle, ölümün eşiğinde.Tehlike! Bırakma zamanı! Sonra kala kala tek bir an kalacaktı, dehşet anı.Önünde, bekleyen, bomboş! Bir an. İçinden çıkılması imkânsız olacak bir.Yiyip yutacak bir. An. Ne?
******
Oysa ben hayatta kimseye kendimle açıkça ilgili hiçbirşey anlatmazdım. Belki bana önemli bir şey olmadığı için, o zamana kadar. Ya da belki sadece hatırlayamadığım için. Hayat boyu, akıldan çıkmayacak bir şey, tatlılığına ya da dehşetine bağlı kalınacak bir şey, önemsenecek, unutulmayacak, senin yanınsıra, sen deyince.
************
Melekler Erkek Olur ve Çiçeklerin Tanrısı romanlarının yazarı Hamdi Koçun ilk romanı olan Çocuk Ölümü Şarkıları bulunan bilincin susmamacasına konuşabildiğini kanıtlayan bir içses dinletisi... TADIMLIKOyunun sonlarına doğruydu. Başım hafifçe öne düşmüş, gözlerim kısılı, yüzümde buruk bir gülümseme ama gülümseme, son anların azalan neşesi üzerinde düşünceye dalmıştım. Dün gibi hatırlıyorum. Artık hatırlama oyunu oynadığımız için. Solan kuruyan dökülen ufalanıp üflenip giden sümbül yapraklarını anlayışlı bir hüzünle düşünen ve artık yorulmaya başlamış biri kadar ilgi çekici ve yakındım, bu anlarda, ölüm kararı vermeye, kimbilir kaçıncı kez. Ama uzun sürmüyordu. Artık. Çok çok bir düş kadar. Anlar azalıyordu, azalan yakınlıkla. Artan tedirginlikle, ölümün eşiğinde. Tehlike! Bırakma zamanı! Sonra kala kala tek bir an kalacaktı, dehşet anı. Önünde, bekleyen, bomboş! bir an. İçinden çıkılması imkânsız olacak bir. Yeyip yutacak bir. An. Ne?Annem. Neyse ki. Tıkırtıları. Onunla oynamaya böyle başlardık. Bunlar onun varlığını algılama biçimimdi. Hatta bu algılamam onun varoluş biçimiydi. Zamanlı bir varoluş. Eşyalar arasında annem, eşyalarla ilişki içinde, ta ki tarafımdan algılanana dek: bir kromatik akor, her hareketi. Sırıttım. Salonda, cömertçe yaktığı ışığın altında, kanepeye sereserpe uzanmış elma yiyor ya da cin içiyor ya da uyukluyor olurdu akşamına göre. Bu kez insan sesi de vardı, sanki. Dilin kullanılmadığı bir insan sesi. Daha çok, çene sarkmış, şiddetle çıkarılan soluğun sesi, o soluğun ses tellerinde çıkardığı ses. Bu yeniliği ilgiyle karşıladım, sırıtarak. Acaba, dedim, kendi kendini mi tatmin ediyor? Hem de karnı burnundayken! Gittikçe genişleyen vajinasıyla! Ona herşeyi yakıştırırdım.
******
Oyunun sonlarına doğruydu. Başım hafifçe öne düşmüş, gözlerim kısılı, yüzümde buruk bir gülümseme ama gülümseme, son anların azalan neşesi üzerinde düşünceye dalmıştım. Dün gibi hatırlıyorum. Artık hatırlama oyunu oynadığımız için. Solan kuruyan dökülen ufalanıp üflenip giden sümbül yapraklarını anlayışlı bir hüzünle düşünen ve artık yorulmaya başlamış biri kadar ilgi çekici ve yakındım, bu anlarda, ölüm kararı vermeye, kim bilir kaçıncı kez. Ama uzun sürmüyordu. Artık. Çok çok bir düş kadar. Anlar azalıyordu, azalan yakınlıkla. Artan tedirginlikle, ölümün eşiğinde.Tehlike! Bırakma zamanı! Sonra kala kala tek bir an kalacaktı, dehşet anı.Önünde, bekleyen, bomboş! Bir an. İçinden çıkılması imkânsız olacak bir.Yiyip yutacak bir. An. Ne?
******
Oysa ben hayatta kimseye kendimle açıkça ilgili hiçbirşey anlatmazdım. Belki bana önemli bir şey olmadığı için, o zamana kadar. Ya da belki sadece hatırlayamadığım için. Hayat boyu, akıldan çıkmayacak bir şey, tatlılığına ya da dehşetine bağlı kalınacak bir şey, önemsenecek, unutulmayacak, senin yanınsıra, sen deyince.
************
Melekler Erkek Olur ve Çiçeklerin Tanrısı romanlarının yazarı Hamdi Koçun ilk romanı olan Çocuk Ölümü Şarkıları bulunan bilincin susmamacasına konuşabildiğini kanıtlayan bir içses dinletisi... TADIMLIKOyunun sonlarına doğruydu. Başım hafifçe öne düşmüş, gözlerim kısılı, yüzümde buruk bir gülümseme ama gülümseme, son anların azalan neşesi üzerinde düşünceye dalmıştım. Dün gibi hatırlıyorum. Art... tümünü göster
65 sayfa