Yaşayan en güzel kadından daha güzel bir kadını yaşatmak için kurulan iki kişilik bir dünya.Kapalı bir dünya. Çiçeklerle soluk alıp veren bir dünya.Bu küçük dünyada yaşayan en güzel kadından daha güzel olan kadın yaşayabilecek mi? En yalnız şair olan Erkek onu yaşatabilecek mi?Melekler Erkek Olurun yazarı Hamdi Koçun yeni romanı Çiçeklerin Tanrısı bu yalnız dünyaya yapılan hüzünlü bir aşk yolculuğu. TADIMLIKYatağın kenarına oturdum. Kadının üzerinden öbür yana uzanıp kolu ovuşturmaya başladım. Bir yandan onu seyrediyordum gözlerinin kapalı olmasından yararlanıp. Her kadının kıskanacağı bir güzellik vardı yüzünde. Yüzü aynı Lalenin yüzü. Burnu ondan daha düzgün çünkü Lale burnunu alırken babası devreye girmiş, burun kanatlarını biraz geniş yapmıştı. Saçlarının rengi de Laleden daha açıktı, ince telli, düz saçlar, omuzlarından aşağı inen, uçlarda kendiliğinden gevşekçe biçimlenen lüleler. Bıyıksızdı, Lalenin dudağının üstündeki sarı kılların tersine, ve sakalsızdı: şakaklarında saçlar herhangi bir tüy örtüsünden değil çıplak, parlak deriden ansızın çıkıyordu. Lalenin yenilgiyi tattığı bu ayrıntıların dışında tümüyle aynı yüz, hatta aynı bakış, aynı gözyumuş, aynı ağlayış ki zamanında Lalenin de ağladığını görmüş, Ağlama demeden, hayranlıkla ağlayışını seyretmiştim, annesinin, şimdi önümde yatan, can çekişen bu kadının ve sarhoş ihtiyar babasının o daha çocukken boşandıkları halde hala ne kavgalar ettiklerini, ona ne acılar çektirdiklerini anlatırken, o da ben de özel hayatın, kişisel hayatın ne olduğunu yeni yeni keşfetmeye çalıştığımız yaşlardayken. Kolu bıraktım, abartmayalım, ne olur ne olmaz diye.Elim, dedi.Anladım. Uzanıp bu kez elini elimin içine aldım ve ovuşturmaya başladım. Kolu iyileşmiş miydi acaba? Sordum.Cevap vermedi. Başını yastığa daha iyi yerleştirdi, yastığın üstünden biraz daha arkaya attı. Daha rahat soluk almak ya da başının ağırlığından olabildiğince kurtulmak istemiş olmalıydı. Az sonra çenesi hafifçe düştü. Hem ağzından hem burnundan soluk almaya başladı. Soluk alıp verme refleksif bir hareket olmaktan çıkmış da iradenin gücüyle, kasların zorlanmasıyla yapılıyor gibiydi, aralıklı, derin derin.Daha iyi misiniz? dedim. Kolunuz düzeldi mi? Eliniz düzeliyor mu? İyi geliyor mu?Cevap yok. Orada değildim. Düşündeydim ve bana düşünde cevap veriyordu, belki. Daha iyi, dediğini düşledim, ben de. Eli buz gibiydi. Öyle tek elle ısıtılacak gibi değildi, kimbilir ne kadar zamandır kansız kalmıştı. Eli kendime doğru çekip iki elimle ısıtmaya çalıştım. Yeterince ovduğuma, ısındığına inandıktan sonra eli kırmadan yerine bıraktım. El, bıraktığım yerde, kımıldamadan kaldı. Kol da kımıldamamıştı, bıraktığımda. Kadın da kımıldamıyordu artık, göğsünün inip kalkması dışında. Gözyaşları yanağında kurumuş gitmişti odanın rutubetine karışıp. Kirpikleri hala biraz ıslaktı yine de. Ağlarsın, geçer. Ağlayış geçer gider. Ağladığını da unutursun, ağlamayı da unutursun. Hep ağlayamazsın. Hep hatırlayamazsın. Acı, yorar.
******
Burası layık değil. Burası Allahın sadece unuttuğu değil aynı zamanda ilelebet defterden sildiği bir yer. Kimsenin gelip sizi rahatsız etmeyeceği bir yer istiyorsanız ben size bulurum, hatta buldum bile, dün gece bunu düşündüm. Her şey hazır. Ben de hazırım. Size ben bakarım. Ben bakacağım.Hiç kimsenin sizi, bizi rahatsız etmemesini sağlayacağım. Ben de rahatsız etmeyeceğim sizi, soru sormayacağım, sizi seveceğim ama âşık olmuş numarası yapmayacağım. Madem öleceksiniz, adam gibi öleceksiniz. Bunu sağlayacağım.
************
Ben bir şey anlatırken sık sık yaptığı gibi dudağının kenarında büyüyen bir keder bükülüşüyle dinledi beni. Bitirmemi bekledi, sonra içten bir anlayışla gülümsedi. Ona sarılmamı istedi. Orasının mutlu bir yer, benim de mutsuzmuş gibi konuşmayı seven mutlu bir adam olduğumu söyledi. Beni gülümsetti. Sanırım çiçekleri de. Onu oraya getirdiğim için mutlu olduğunu, orada yaşamaktan hoşlanacağını söyledi sonra. Duraksadım, çiçekler gülümsemeye devam ettilerse de.
******
Yaşayan en güzel kadından daha güzel bir kadını yaşatmak için kurulan iki kişilik bir dünya.Kapalı bir dünya. Çiçeklerle soluk alıp veren bir dünya.Bu küçük dünyada yaşayan en güzel kadından daha güzel olan kadın yaşayabilecek mi? En yalnız şair olan Erkek onu yaşatabilecek mi?Melekler Erkek Olurun yazarı Hamdi Koçun yeni romanı Çiçeklerin Tanrısı bu yalnız dünyaya yapılan hüzünlü bir aşk yolculuğu. TADIMLIKYatağın kenarına oturdum. Kadının üzerinden öbür yana uzanıp kolu ovuşturmaya başladım. Bir yandan onu seyrediyordum gözlerinin kapalı olmasından yararlanıp. Her kadının kıskanacağı bir güzellik vardı yüzünde. Yüzü aynı Lalenin yüzü. Burnu ondan daha düzgün çünkü Lale burnunu alırken babası devreye girmiş, burun kanatlarını biraz geniş yapmıştı. Saçlarının rengi de Laleden daha açıktı, ince telli, düz saçlar, omuzlarından aşağı inen, uçlarda kendiliğinden gevşekçe biçimlenen lüleler. Bıyıksızdı, Lalenin dudağının üstündeki sarı kılların tersine, ve sakalsızdı: şakaklarında saçlar herhangi bir tüy örtüsünden değil çıplak, parlak deriden ansızın çıkıyordu. Lalenin yenilgiyi tattığı bu ayrıntıların dışında tümüyle aynı yüz, hatta aynı bakış, aynı gözyumuş, aynı ağlayış ki zamanında Lalenin de ağladığını görmüş, Ağlama demeden, hayranlıkla ağlayışını seyretmiştim, annesinin, şimdi önümde yatan, can çekişen bu kadının ve sarhoş ihtiyar babasının o daha çocukken boşandıkları halde hala ne kavgalar ettiklerini, ona ne acılar çektirdiklerini anlatırken, o da ben de özel hayatı... tümünü göster
Oidipus komleksi eşiklerinde gördüm sizi.Kahramanlarının kafayı sıyırdığı romanları severim.Ama bu kadar olacağını sanmıyordum.Açık,içten (kısaca çok da tın okuyucu çok da umrumda değil:Etiklerini ve değerlerini umursamıyorum şeklinde) yazılmış.
Açıkçası Çiçeklerin Tanrısı ismini sevdiğim için okumaya karar verdim,içinden aşk hikayesi çıktı.
Bunalım,bunalım,bunalım...
İlk sayfalarından medet ummayın;ancak ilerledikçe sizde iz bırakacağına inanıyorum.
'Ağlarsın geçer,ağlayış geçer gider,ağladığını da unutursun,ağlamayı da unutursun.Hep ağlayamazsın,hep hatırlayamazsın,acı yorar'
Hamdi Koç'un yazım dilini çoğu kişi beğenmiyor. Ancak bana göre farklı, derinliği olan ve anlaşılması zor bir üslubu var. Çiçeklerin Tanrısı'nda da aynı üslubu görmek mümkün. Romanda Hamdi Koç, yaşları farklı ancak klişe tabirle gönülleri bir iki insanın çiçek kokusu tadında aşkını anlatıyor.
Hamdi Koç'un diğer kitaplarından farklı olduğunu düşündüğüm bir kitap. Acı, trajikomiklik Hamdi Koç için vazgeçilmez; ama bu kitap trajediyi yaşatıyor daha çok. Bu haliyle de Hakan Günday okuyormuş gibi hissetmedim değil ara ara.
Kitap akmayacakmış gibi başlayıp daha sonra akıp gidiyor. Hamdi Koç'un sürüklemeyen bir kitabı yok sanırım. Yine de İyi Dilekler Ülkesi'ndeki, Bir Kocanın Öğleden Sonrası'ndaki Hamdi Koç'u tercih ederim.
305 sayfa