1988 Boğaziçi Üniversitesi En İyi Yazar ÖdülüDuygu Asena bu kitabında, temiz, telaşsız, kıvrak anlatımıyla bir kadının yaşadıklarını, daha doğrusu cinsiyetii kadın olarak belirlenmiş, herkesin üç aşağı beş yukarı tanık olabileceği ortak bir macerayı, bir kadının ağzından anlatıyor. Bu kadın, küçücük bir kızın henüz yaşanmamış doğal meraklarından, aşklar, acılar, sahtekârlıklar, hıslarla dolu bir hayatın bazen hafif, bazen ağır kıpırtılarına kadar, kendi ayakları üzerinde durabilmek için mücadele ediyor. Bu kadın, pürüzsüz bir tenden kırışıklıklara uzanan zaman içinde kendisi için var olabilmeyi hedefliyor. Beceriyor da...Ne pahasına olursa olsun!
1988 Boğaziçi Üniversitesi En İyi Yazar ÖdülüDuygu Asena bu kitabında, temiz, telaşsız, kıvrak anlatımıyla bir kadının yaşadıklarını, daha doğrusu cinsiyetii kadın olarak belirlenmiş, herkesin üç aşağı beş yukarı tanık olabileceği ortak bir macerayı, bir kadının ağzından anlatıyor. Bu kadın, küçücük bir kızın henüz yaşanmamış doğal meraklarından, aşklar, acılar, sahtekârlıklar, hıslarla dolu bir hayatın bazen hafif, bazen ağır kıpırtılarına kadar, kendi ayakları üzerinde durabilmek için mücadele ediyor. Bu kadın, pürüzsüz bir tenden kırışıklıklara uzanan zaman içinde kendisi için var olabilmeyi hedefliyor. Beceriyor da...Ne pahasına olursa olsun!
Feminizm'in Türkiye'deki yazar öncülerinden...Hiç okunmaz olur mu? Tam genç kızlığa girme dönemlerimde okuduğum ama etkisini hiç bir zaman yitirmediğinden unutmadığım kitaplardan.
Ozgurluk diye paralanmis bir hayat. Ask diye evliyken ihaneti savunan, Gucluyum ben diyerek surekli savasan, bagli kaliyor diye evde ki kediye bile sitem eden bir karakter. Ben kitabi sevmedim.Kendisi hicbirsey yapmazken erkeklerden birseyler beklemesi o erkekten o erkege gitmeyi ask sevgi adi altinda yapmasi beni sinir etti:) Annesine ailesine,
cinsellige verdigi ilgiyi verseydi daha guclu olabilirdi.
bu kitap yazılalı kaç sene geçti ama hala durumlar aynı malesef! dili çok akıcı, bir solukta okudum.
Hem Duygu Asena adını hem de kitabın adını çok duymuştum. Kadına şiddet haberlerine hemen "kadının yine adı yok"" yok diye menşet yapıştırılmasından da sıkılmıştım. Tabi bir de erkek düşmanlığı klişesi var. Neymiş bu kitap diyip okudum. Ne kadar yanlış anlaşılmış, ne kadar anlaşılmamış bir kitapmış...
Öncelikle şunu söyleyeyim ahlakı bozacak ufacık bir şey yok içinde. Yazar ne bir detaylı sevişme sahnesi anlatıyor, ne çıplaklık veya aşırılık kullanıyor. Zamanında bu kitabın içerdiği fikirleri beğenmeyenler tarafından yasaklandığı açık.
Üstelik hep iddia edildiği gibi erkek düşmanlığı da içermiyor. Kahramanımız ona saygı göstermeyen, sarkıntılık eden, onu küçük gören erkekleri kınıyor, onlara karşı çıkıyor ama bu mu erkek düşmanlığı? Baş kahraman olgunluğa erdiğinde hayatına giren tüm erkeklere teşekkür ediyor. Hepsinin kendisine bir şey kattığını söylüyor. Ona onca eziyet etmiş, aşağılamış, yasaklamış babasına gönderiyor en büyük teşekkürü de. Erkek düşmanından söylemesini bekleyeceğimiz gibi erkeksiz hayat oh ne rahat demiyor. Özgürlüğün bedelinin yalnızlık olmaması gerektiğini söylüyor. Kahramanımız kendisiyle eşit, ona saygı gösteren, her açıdan uyuştuğu bir eşin eksikliğini çekiyor, bu eşi bulduğunda da ona övgüler sunuyor. Bu kitaba erkek düşmanlığı/firijitlik diyenlerin eleştiriyi kaldıramayanlar, kahkaha attı diye kızını or..pu diyerek dövüp sokağa atanlarla aynı kafada olanlar olduğunu düşünüyorum.
Peki adı olmayan kahramanımızın her yaptığına hak verdim mi? Her fikrini destekledim mi? Hayır ama saygı duydum. O bir birey ve bana zarar vermediği sürece onu yargılamaya, bu davranış ve fikirlerinden dolayı onu kınamaya ne hakkım var? Zamanının ötesinde, cesur bir roman olduğu kesin.
Bu kitabı kadınlar kadar erkekler de okuyabilir, hatta okumalı. Bazı erkekler hataları yüzüne vurulmuş gibi hissedip öfkelenebilirler ama bir süre düşününce faydalı bulacaklarını düşünüyorum. Kitapta savunulan her şeyi tamamen kabul etmek değil faydalı bulmaktan kastım, olaya bir de başka açıdan bakıp acaba başka türlü olsak daha iyi olmaz mı demek.
Akıcı anlatımı dışında edebi bir gücü olduğunu düşünmüyorum. Açıklanmayan zaman atlamaları, düşük cümleler, yanlış kullanımlar var. Bunlar okuma zevkini öldürmüyor. Zaten edebiyattan teknikten ziyade fikirlerin öne çıktığı bir roman.
üzerinde çalıştığım makalemin esas çıkış noktası olan bu kitabı okumanızı tavsiye ediyorum.
Duygu asenadan muhteşem bir kitap kadının adı yok...
Üniversiteye giderken iki boş ders esnasında arkadaşımdan alıp okuyup geri verdiğim bir kitap. Kitabın mottosu kadınlar "Sakın evlenmeyin!" ve "Sakın Çocuk Doğurmayın!". Evlilik sizi bir erkeğin eline oyuncak eder, çocuk doğurmak sizi yaşlandırır ve çirkinleştirirdi. Evli olmadığı adama para veren zengin ve ünlü kadınları, evlilik dışı ilişkilerde senelerce dayak yiyip yine o adamdan vazgeçemeyen toplumsal statüsü yüksek, maddi gücü olan, eğitimli kadınları görünce kadının ilişkide aşağıda kalmasının evli olup olmamasına ya da sosyal statüsü ile alakalı olmadığın kadının ilişkideki tavrı ile birebir bağlantılı oluyorum. Çocuk doğurmanın insanı yaşlandırdığı savına gelirsek Uma Thurman 42 yaşında üçüncü kez anne oldu, Monica Bellucci ikinci çocuğunu 45 yaşında doğurdu, Yeşim Salkım ikinci çocuğunu 43 yaşında doğurdu. Victoria Beckham üç çocuk doğurdu,Victoria's Secret markasının 'Melek'lerinden Alessandra Ambrosio iki çocuk annesi olduğu halde kusursuz fiziğe sahip. Duygu Asena'nın saptamasına bakarsak bu kadınlar şişman, çirkin kadınlar olmalıydı. Rahmetli Duygu Asena kendi hayat düsturları üzerinden bu kitabı yazmış.
Sizin kendinize saygınız varsa kocanızında size saygısı vardır. Zaten siz kendinize saygı duyuyorsanız, saygısız bir adam kocanız olarak kalamaz. Doktorların dediğine göre sağlıklı bir kadın hamile iken iyi beslendiği sürece fiziksel olarak kendisini yıpratmadan dört doğum yapabilir.
Ayrıca kadınlar doğum yapmaz ise insan ırkı nasıl üreyecek meraktayım. Henüz mekanik-yapay rahim icat edilemedi. İnsanoğlunun soyu kuruyabilir bu görüşte çok kadın olursa.
Karton Cilt, 184 sayfa
2013 tarihinde, Doğan Kitap tarafından yayınlandı