Kroyçer Sonat, bir tren yolculuğu öyküsüyle başlıyor, insanoğlunun ruhunun derinliklerinde uyuyan şiddete, kıskançlığa, zavallılığa uzanıyor. Trende başlayan bir söyleşi sırasında yolcular arasında bulunan, kitabın baş kahramanı Pozdnişev, nasıl olup da böyle çöktüğünü, bezginleştiğini anlatır. Gençliğinde sefih bir hayat sürmüş, sonradan kendinden iğrenmeye başlamıştır. Terzilerin, güzellik uzmanlarının yardımıyla erkeklerin hayvansal içgüdülerini alevlendirdikleri için toplumun ve kadınların suçlu olduğu kanısına varmıştır. İçinde uyanan pişmanlık Pozdnişev’i değişime itmiş, o da bu doğrultuda evlenmiş, çocuk sahibi olmuştur. Ancak, kadınlarla erkekler arasındaki onulmaz farklar, bir yandan da Pozdnişev’in kıskançlığı nedeniyle bir süre sonra karısıyla birbirinden nefret etmeye başlamışlardır. Karısının onu bir müzisyenle aldattığından kuşkulanmasıyla birlikte Pozdnişev’in ruhunun derinlerinde yatan şiddet açığa çıkmış, geri dönüşsüz zararlara yol açmıştır. Pozdnişev’in öyküsü, Lev Tolstoy’un yaşadığı dönemin ahlâk anlayışının ve bazı değerlerin değişmesiyle yaşanan sancıların bir panoraması niteliğindedir. Kadın-erkek ilişkilerinde erdemin gerekliliğine inanan Tolstoy, kendi görüşü doğrultusunda erdemsizliğin insanoğlunu ne gibi çıkmazlara sürüklediğine işaret etmeye çalışıyor. Tabii, Beethoven’ın ünlü Kroyçer Sonat’ını dinleyip dinlememek, size kalmış.
Kroyçer Sonat, bir tren yolculuğu öyküsüyle başlıyor, insanoğlunun ruhunun derinliklerinde uyuyan şiddete, kıskançlığa, zavallılığa uzanıyor. Trende başlayan bir söyleşi sırasında yolcular arasında bulunan, kitabın baş kahramanı Pozdnişev, nasıl olup da böyle çöktüğünü, bezginleştiğini anlatır. Gençliğinde sefih bir hayat sürmüş, sonradan kendinden iğrenmeye başlamıştır. Terzilerin, güzellik uzmanlarının yardımıyla erkeklerin hayvansal içgüdülerini alevlendirdikleri için toplumun ve kadınların suçlu olduğu kanısına varmıştır. İçinde uyanan pişmanlık Pozdnişev’i değişime itmiş, o da bu doğrultuda evlenmiş, çocuk sahibi olmuştur. Ancak, kadınlarla erkekler arasındaki onulmaz farklar, bir yandan da Pozdnişev’in kıskançlığı nedeniyle bir süre sonra karısıyla birbirinden nefret etmeye başlamışlardır. Karısının onu bir müzisyenle aldattığından kuşkulanmasıyla birlikte Pozdnişev’in ruhunun derinlerinde yatan şiddet açığa çıkmış, geri dönüşsüz zararlara yol açmıştır. Pozdnişev’in öyküsü, Lev Tolstoy’un yaşadığı dönemin ahlâk anlayışının ve bazı değerlerin değişmesiyle yaşanan sancıların bir panoraması niteliğindedir. Kadın-erkek ilişkilerinde erdemin gerekliliğine inanan Tolstoy, kendi görüşü doğrultusunda erdemsizliğin insanoğlunu ne gibi çıkmazlara sürüklediğine işaret etmeye çalışıyor. Tabii, Beethoven’ın ünlü Kroyçer Sonat’ını dinleyip dinlememek, size kalmış.
Tolstoy'un aşk,evlilik,cinsellik ve çocuk üzerine iddaalı sözleriyle yazılmış akıcı ve hoş bir roman...
Özellikle Cinselliğe karşı katı duruşu yadırganacak düzeyde olan bu kitap herşeye rağmen harika tespitlerin bulunduğu okunması gereken bir başyapıt...
O kadar iddaalı ve kesin cümleler ile yazılmış fikirler var ki Zamanında roman çok tartışılmış ve Tolstoya bir çok mektup gelmiş...bunun üzerine Tolstoy kitabın sonuna uzunca görüşlerini dile getiren bir yazı kaleme almış ve olayı Hz. İsa'nın İdeal İnsan kuramına dayandırmış...
Tolstoy'un 1889 yılında 61 yaşındayken yayınlanan, yayınlandığında büyük skandal çıkaran kitabı.
Kitap dönem yönetimi tarafından halkın tepkisinden çekinilerek yasaklanamıyor ama fiyatı normal halkın alamayacağı kadar yüksek tutularak önlenmeye çalışılmıştır.
Kitap Amerika'da da yayınlandığında tepki çekiyor ve T.Roosvelt tarafından Tolstoy cinsel ve ahlaki bir sapık olarak suçlanıyor.
Kitapta Tolstoy Prozdnişev adlı birinin ağzından kadın, evlilik, çocuk, cinsellik, kıskançlık gibi konularda kendi fikirlerini açıklıyor.
Ben Tolstoy'un hemen bütün kitaplarını severek okumuş biri olarak Kroyçer sonat'ı sıkılarak hatta sırf Tolstoy olduğu için bitirdiğimi söylemekle birlikte savunduğu fikirleride oldukça anlamsız ve ipe sapa gelmez buldum....
Tolstoy'un şiddetli bir ruhsal kriz içerisinde kaleme aldığı "Kröyçer Sonat" yazarın evliliği ve cinsel ilişkiyi sorguladığı ölümsüz eserleridir. İlk yayınlandığı tarih 1889 yılında Rus yetkilileri ve kiliseler tarafından sansürleniyor. Kısa araştırmam sonucunda öğrendim ki "Kröyçer Sonat" yazarın en çok sansüre uğradığı eseriymiş.
Pozdnışev tren yolculuğu sırasında kadın erkek ilişkilerinin konuşulduğu bir konuşmaya kulak misafiri olur. Trendeki bir yolcuya üzücü ve sonu trajik biten evliliğini anlatmaya böylece başlıyor. Kıskançlık ve öfke nöbetiyle karısını öldürmesini haklı çıkarmaya çalışan Pozdnışev, fiziksel arzunun kadın erkek ilişkilerinde bir engel olacağını, bu tür ilişkilerin sonucunun trajik olacağını ve eninde sonunda ilişkiyi tüketeceğini savunur. Karı koca arasında yaşanan cinsel ilişkiyi basitlik ve iğrenç bir ilişki olarak görür. Cinsel ilişkinin günah olduğunu anlatıyor.
Tolstoy'un şiddetli bir ruhsal kriz içerisinde bu eseri yazdığını okurken anlayabiliyorsunuz.
İnsan psikolojisinin derinliğini ve karmaşıklığını anlatan kısa roman okunmaya değer.
"Kröyçer Sonat"ı 1954 basım tarihli Varlık Yayınları Nihal Yalaza Taluy çevirisinden okuduğum için kendimi şanslı sayıyorum.
beni çok etkileyen bir kitap değildi. Yine de kısa olmasından dolayı rahatça okunabilir.
Kroyçer Sonat; Tolstoy'un içinde bulunduğu dehşetli buhran döneminde kaleme aldığı dil bakımından muazzam, öğreti bakımından ise bir o kadar başına buyruk, dik kafalı, dediğim dedik eseri.
Bir deli Tolstoy. Ve bu eserinde deli cesareti var. Öyle bir deli ki
yaşadığı ruhsal ve ailevi sorunların etkisiyle gördüğü halüsinasyonlara herkesin iman etmesini istiyor. Oysa içinde bulunduğu çağ çarmıha gerecek yeni İsa'lar arıyor. Onun deliliği de işte tam da bu noktada şüphe götürmeyecek kadar gerçekçi oluyor. Çünkü ancak bir deli böylesine güçlü bir akıntıya karşı kürek çekmeye cesaret edebilir. Üstelik "Sıkılmadan" kitabının sonuna sekiz sayfalık bir manifesto ekliyor. Öylesine kendinden emin, öylesine dik. İnsanın onun bu cesaretine hayran olmaktan başka çaresi kalmıyor doğrusu.
Şuna bak, bir mümin olsa Ömer gibi olurdu, demek geliyor içimden.
Yıllarca gerçeğin peşinden koşmuş, yaralı, yaralarının verdiği acıyla saldırganlaşmış ama bir yarası olduğunu dahi kabul etmeyen güçlü kalem Tolstoy'un herşeye rağmen eline sağlık.
evlilik, aile ilişkileri, kıskançlık, hakkında yazılmış en iyi roman... romanda verilen mesajlar şimdi ki dönemde de var ne yazık ki... aile içi çatışma, kavga,zengin olduğu için kızını yaşlı erkeklerle evlendiren aileler ve kadın cinayetleri... o dönemin tablosunu bu dönemde görmek acı... bir genç bayan olarak üzüldüm açıkçası tolstoy anna kareninadan sonra beni üzmeyi başardı :(
Roman tadında ahlak üzerine felsefi bir kitap olmuş bana göre.
Tabi bakış açısı o döneme göre normaldir sanıyorum çünkü evlilik üzerine her söylediğine katılmak mükün değil.
Bu romanda yazarın biraz da kendi hayatından yola çıkarak, kıskançlığından ve karısı ile olan ilişkisinden dem vurarak yazdığını yazıyordu bazı sitelerde.
Ama okuyun ve farklı bir bakış açısından bakın diyeceğim bir kitap..
128 sayfa
18Ekim2017 tarihinde, Can Yayınları tarafından yayınlandı