ALDIĞI ÖDÜLLER: 1975 Goncourt Ödülü Ünlü Fransız romancısı Romain Gary, 1980 yılında kendi eliyle yaşamına son verdi. Ardında, Fransız ve dünya edebiyat çevrelerini altüst edecek bir yazılı açıklama bırakmıştı. Ölümünden sonra açılan bu yazılı açıklamasında, yazar, Emile Ajar takma adıyla yayımlanmış Onca Yoksulluk Varken, Kral Salomonun Bunalımı ve Yalan-Roman adlı romanların gerçek yazarının kendisi olduğunu belirtiyordu. (Bu üç romanın çevirileri Can Yayınları arasında çıkmıştır.) Emile Ajar takma adıyla yayımlanan bu romanlar, eleştirmenlerce göklere çıkarılmış, satış rekorları kırmış ve yazarına bir de Goncourt Ödülü kazandırmıştı. Bu romanın sonuna eklediğimiz bu yazılı açıklama, dünya edebiyat çevrelerinde yüzyılın edebiyat skandalı olarak nitelendirilen bu olayın ilginç bir belgesidir.
ALDIĞI ÖDÜLLER: 1975 Goncourt Ödülü Ünlü Fransız romancısı Romain Gary, 1980 yılında kendi eliyle yaşamına son verdi. Ardında, Fransız ve dünya edebiyat çevrelerini altüst edecek bir yazılı açıklama bırakmıştı. Ölümünden sonra açılan bu yazılı açıklamasında, yazar, Emile Ajar takma adıyla yayımlanmış Onca Yoksulluk Varken, Kral Salomonun Bunalımı ve Yalan-Roman adlı romanların gerçek yazarının kendisi olduğunu belirtiyordu. (Bu üç romanın çevirileri Can Yayınları arasında çıkmıştır.) Emile Ajar takma adıyla yayımlanan bu romanlar, eleştirmenlerce göklere çıkarılmış, satış rekorları kırmış ve yazarına bir de Goncourt Ödülü kazandırmıştı. Bu romanın sonuna eklediğimiz bu yazılı açıklama, dünya edebiyat çevrelerinde yüzyılın edebiyat skandalı olarak nitelendirilen bu olayın ilginç bir belgesidir.
Muhteşem. Bir çocuğun düşündüklerini ve hissettiklerini bu kadar naif, ilginç ve gerçekçi anlatan roman az bulunur.
"bilgisizliğim üç ya da dört yaşımda son buldu, bazan özlemini çektiğim oluyor." (s. 11)
"o kadar ağlıyordu ki çişim geldi." (s. 20)
"tabii bu konuda hiçbir zaman bütün bütüne rahat değildi, çünkü böyle bir şey için ölmüş olmak gerekir. yaşam dediğin sürekli bir paniktir." (s. 24)
"doktor katz orada nedensiz bulunduğumu, dünyada onca yoksulluk varken bir iskemle işgal ettiğimi görürdü, ..." (s. 26)
"havalarda halı çeken balıklar ciddi gelmeyebilir insana, ama din bunu gerektirmektedir." (s. 32)
"...ne kadar az şeyiniz varsa o kadar çok inanmak istersiniz..." (s. 37)
"insanların kendi söylediklerine inanmayı başardıklarını sık sık fark ettim, yaşamak için gereksinirler bunu. filozof olmak için söylemiyorum, gerçekten böyle düşünüyorum." (s. 41)
"eh, inşallah, ama işler böyle inşallahla maşallahla olmaz, bunu sadece iyi bir müslüman olduğumdan söylüyorum." (s. 42)
"- yahudi barınağım orası momo.
- eh peki, iyi öyleyse.
- anlıyor musun?
- hayır, ama yok zararı, alışığım." (s. 47)
"madam rosa, 'karabasanlar düşlerin yaşlanmasıdır' derdi hep." (s. 50)
"şimdi çocukları yaşama karşı korumak için yasal doğum kontrol hapı da vardı, gerçekten istekli olmak gerekiyordu." (s. 58)
"bana hep garip gelen, gözyaşlarının doğmadan önce programlanmış olmasıdır. bu demektir ki ağlayacağımız önceden saptanmış. bunu hiç düşündünüz mü? kendine saygısı olan hiçbir yaratıcı yapmaz bunu." (s. 60)
"kendilerine eroin iğnesi yapan bütün veletler mutluluk alışkanlığına tutulurlar, bunun da hiç acıması yoktur, çünkü mutluluk özellikle yokluğuyla tanınan bir merettir." (s. 65)
"bambaşka şeylerle dolup taşan çok uzak bir yere gitmek isterdim. bunu düşlemeye bile çalışmıyorum, berbat etmeyeyim diye." (s. 79)
"... anlıyordum, ama anlamak bazan tam tersine, hiçbir şeyi çözümlemez." (s. 113)
"bana kalırsa kendini savunmaktan aciz ve artık hizmet görmek istemeyen insanlara yaşamı zorla burunlarına sokmak kadar rezil bir şey yoktur." (s. 183)
bir ev işleten kadın. 2.dünya savaşı kamplarından kaçıp hayat mücadelesine girmiş biri. bu kadının evi çocuklarını bırakan annelerin uğrak yeri.
kadının bakması gereken çok çocuk var. içlerinde biri momo çok özel. çünkü o bir yılda 4 yaş büyüdü. bayan roza nın sebze olmaması için uğraşıyor.
"Yasalar, başkalarına karşı korunacak şeyleri olan kişileri korumak için yapılmıştır. "
Kökenlerini bilmemenin getirdiği bunalım ,hafızasızlık, kimsesizlikten doğan şiddetli bir sevgi açlığı... Öyle bir açlık ki Momo kah eve aldığı hayali dişi aslanın kendisin yaladığını hayal eder kah asasına bez dolayıp kendine arkadaş eder. İlgiye, mutlu bir kucakta nefes almaya hasrettir. Roman Momonun ağzından aktarılır. İronik ve dokunaklı... Romandaki bu dil Momonun yalnızlığını tüm gerçekliğiyle hissettirir. Momo ya eski fahişe Madam Rosa sahip çıkmıştır , birbirlerinden başka kimseleri yoktur Momonun tek tutacak dalı bu hasta ve yaşlı kadındır. Momo bu yaşlı kadına yaşından beklenmeyecek olgunlukta sadık kalacaktır.
"Gece üşüdüm, kalktım gittim, madam rosa'nın üzerine bir battaniye attım." Böyle bir bağ vardır aralarında o sebze gibi yaşamda bile Madam Rosa'yı bırakmayı düşünmez hatta bir kere dışarıda biriyle tanışıp keyif almıştır hemen ardından bir vicdan azabı gelir. Elini tutar bir saat boyunca hiç bırakmadan öper güzel laflar eder. Momo'nun ağladığı anlar yürek parçalar.
''mösyö hamil, mösyö hamil' dedim ona. hiç nedensiz, öylesine. hâlâ onu seven, adını bilen birileri olduğunu anımsasın, tek bir adı olduğunu bilsin diye.'' Belki de Momo hiç çocuk olmadı olamadı...
Sevmek gerek ...
Yazarin dili ve uslubunun mukemmelligi, hikayenin ve karakterlerin ozgunlugu, yazarin dusundurdukleriyle mukemmel bir kitap! Momo'yu omrunuzun sonuna kadar unutamayacaksiniz!
Erken Kaybedenleri okuduysanız, oradaki pek sevdiğimiz hayta çocuklardan birinin bir Fransız roman kahramanı olduğunu düşünün. İsminin şahaneliğinden dolayı aldığım bu kitabı ben baya beğendim. Bunca acıklı bir hikayede yer yer gülümsetiyor sizi bu çocuk işte en güzel kısmı da bu.
Okuma serüveninin başındayken etkilendiğiniz bir kitaba kolaylıkla on puan veya dokuz puan verebilirsiniz, fakat belli bir okuma deneyimi edindikten sonra edebi yapıtları değerlendirmek çok daha fazla seçicilik gerektiriyor. Bu açıdan bakılınca Romain Gary(Emile Ajar) ın bu eseri son dönemde okuduğum etkileyici eserlerden biri oldu diyebilirim. Eserin bütününe sinmiş bir hüzün ve isyan var. Eser aforizma benzeri cümlelerle okuru etkileyip alışılmış hayatlarımızı sorgulatıyor. Sevginin ve vefanın ırk, dil, kültür farklılıklarını nasıl silip attığını gösteriyor. Yazarının da son sözünde belirttiği gibi ön yargılı olmak iletişimin ve gerçekliğe ulaşmanın önündeki engellerden biri olarak beliriyor.
Bu şekilde tam bir kurgusu olmayan ,olaydan olaya atlayarak sadece kkahramanların ddeğişmediği calismalari begenmiyorum
Onca Yoksulluk Varken; fahişelerin terk edip eski, yaşlı bir fahişe olan Yahudi Madam Rosa'ya bıraktıkları çocukların öyküsünü küçük yaşta terk edilip on yaşındaki Müslüman Momo'dan anlatılan bir roman.
Birinci ağızdan anlatılan öyküler beni fazlasıyla etkiliyor ve bu kadar acı bana fazla geliyor.
Emrah Serbes'in Hikayem Paramparça kitabında "XX. yüzyılın en iyi romanı" yorumunu okuyunca romanın adından da etkilenip hemen okuma listeme almıştım. Gülcihan benden hızlı davranıp bir solukta okuyunca beklentim daha da artmış olacak ki öykü bittiğinde içimde bir şeylerin eksikliği kaldı.
Karton Cilt, 220 sayfa
Can Yayınları tarafından yayınlandı