Bir ilk kitap, Türkçe edebiyatta yeni ve pırıltılı bir yazar... Yeniçeriler kapıyı zorlarken düşler üstüne düşüncelere dalan Uzun İhsan Efendi, kapı kırıldığında klasik ama hep yeni kalabilen sonuca ulaşmak üzeredir: Dünya bir düştür. Evet, dünya... Ah! Evet, dünya bir masaldır. Geçmiş üzerine, dünya hali üzerine, düşler ve puslu kıtalar üzerine bir roman. Hulki Aktunçun önsözüyle...
Bir ilk kitap, Türkçe edebiyatta yeni ve pırıltılı bir yazar... Yeniçeriler kapıyı zorlarken düşler üstüne düşüncelere dalan Uzun İhsan Efendi, kapı kırıldığında klasik ama hep yeni kalabilen sonuca ulaşmak üzeredir: Dünya bir düştür. Evet, dünya... Ah! Evet, dünya bir masaldır. Geçmiş üzerine, dünya hali üzerine, düşler ve puslu kıtalar üzerine bir roman. Hulki Aktunçun önsözüyle...
özellikle istanbulda yaşayan ve vakit sıkıntısı olmayan arkadaşlara önerim;
İhsan Oktay Anar kitaplarını okurken Eminönü, Galata, Beyazıt, Ayasofya civarlarında dolanarak, ilk bulduğunuz kafeye ya da parktaki herhangi bir banka oturursanız, kafanızı kaldırdığınızda okuduğunuz sayfalardaki karakterleri etrafta dolanırken görebilirsiniz.
Düşlere inananlar içindir Puslu Kıtalar Atlası.
Gerçeği düşten üstün görenlerin yeri yoktur çünkü içinde.
İnsan düşledi mi çünkü, sağırken duyabilir ve görebilir, kör olsa bile..
Bu kitabı uzun zamandır okumayı düşünüyordum; ancak fırsat olmuyordu. Sonra bir pazar günü nasıl olduysa elime geçti kitap. Ardından da zaten olan oldu. Bitirmeden elimden bırakamadım.
İhsan Oktay Anar gibi bir hayal dünyam olsun isterdim. Çok güzel yazmış. Ben özellikle kitabın giriş kısmını, oradaki İstanbul tasvirini çok beğendim.
Şahsi kanaatim okunması gereken bir kitap olduğu yönünde, kesinlikle değeceğine inanıyorum.
farklı karakterleri ve olayları iyi bir dil ile anlatan fantastik bir kitap.
pek ahım şahım bir eser değil, bence fazlaca abartılmış.
okumasanız da olur.
Başka bir dünyaya yolculuk. İhsan Oktay Anar bunu çok güzel başarıyor. Tek kötü yanı o dünyanın hemen bitmesi ve bir anda gerçek dünyaya düşmek olsa gerek.
Kitabı şöyle bir göz atmak için elime aldım, alış o alış, kendime geldiğimde kitabı çoktan yarılamıştım. Kitabın yarı masalımsı yarı gerçekçi –belki de büyülü gerçeklik- kurmaca evreninde kaybolup gitmişim. Kitap bir günde elimde eriyip gitti. Kitabı bitirdiğimde, biri bana "şu romanın konusunu anlat hele" diye sorsa, ne anlatabilirim diye düşündüm. Kitaptaki olguları düşünüp, derleyip toparlayıp tam bir öykü oluşturamadım kafamda. Ancak şöyle bir kaç cümle kurabilirim diye düşündüm: "Anladığım kadarıyla kitap "Düşünüyorum, öyleyse varım" tezine karşı "Düşünen bir insanı düşünüyorum, düşünebildiğim için ben varım. Düşündüğünü bildiğim için, düşlediğim bu insanın da var olduğunu biliyorum" karşı tezini eksenine alan, yarı masalımsı yarı gerçekçi bir şeylerden bahsediyor" derim ve işin içinden sıyrılırım diye düşündüm.
Yazarı İhsan Oktay Anar olan bir roman okudum, ama tam olarak düşle gerçek arasında... Ben bu kitabı sevdim, belki de sevdiğimi düşledim. Ama neden sevdiğimi (belki de sevdiğimi düşlediğimi) kelimelere dökemiyorum.
İnsanı anında hikayenin içine alan nadir kitaplardan biri idi, çok beğendim.
Bu kitap hakkında hep olumlu düşünceler okuyunca koşa koşa aldım. Aslında Yedinci Gün'ü okumuştum ve pek aradığımı bulamamıştım. Bu kitapta da aradığımı bulamadım. Her ne kadar çok hayranı olsa da bir daha okumayacağım bir yazar sanırım....
İlk cümlesi en muhteşem kitaptır sanırım.Artık bırakamazsınız .Sanki o devirde yazılmış da biz bugün buluvermişiz gibi..Öyle de güzel ..İhsan Oktay Anar'ın tüm kitapları bana bu duyguyu verir ve itinayla severim kendisini..
Ardına "Şaheser" diye not düştüğüm kitaptır. Anar'ın dilinin tınısı ve akıcılığı beni benden almıştı okurken. Fantastik puslar içinde, bir gecede okuttu kendini. Türkçe'deki, zamanımızın en iyilerinden biri.
Karton Cilt, 238 sayfa
2013 tarihinde, İletişim Yayınları tarafından yayınlandı