Reha Çamuroğluna göre, Vaka-i Hayriye ortak paydasında buluşan taraflar, bir taşla iki kuş vurmak adına, Yeniçeriliğin Bektaşî tarikatı yüzünden yozlaştığı noktasından hareket eder. Dolayısıyla da Yeniçeri Ocağının ortadan kaldırıldığı tarihte yüzlerce yıllık geleneğe sahip Bektaşî tekkelerinin yağmalanıp kapatılmasına, önderlerinin sürülmesine ve hepsinden önemlisi yasadışına itilip savunmasız bırakılan Bektaşîliğe karşı geliştirilen yalan ve iftira kampanyasına kayıtsız kalır. Bilimsellikten uzak bu tutum, o günden bugüne, zaman zaman kanlı çatışmalara da dönüşen Alevî-Bektaşî/Sünnî gerginliğinin canlı ve sürekli kalmasına neden olur. Son Yeniçeride olaylar, 1769-1826 yılları arasında, yani Batıda, Fransız İhtilaliyle başlayıp Balkanlara kadar uzanan milliyetçilik akımının yükseldiği bir konjonktürde, İstanbulda geçer. Osmanlı-Rus Savaşının sürdüğü 1769 yılında, henüz on dokuz yaşındayken bir yeniçeri subayı olan Arif Ağaya esir düşen ve canı bağışlanan Petru, İstanbula getirilir ve Arif Ağanın evinde yaşamaya başlar. Daha sonra Müslümanlığı kabul edip Bektaşî olan Petru, 1826 yılında İstanbulun yaşadığı kanlı olaylara ve Yeniçeri Ocağının ortadan kaldırılmasına da tanık olacaktır.
Reha Çamuroğluna göre, Vaka-i Hayriye ortak paydasında buluşan taraflar, bir taşla iki kuş vurmak adına, Yeniçeriliğin Bektaşî tarikatı yüzünden yozlaştığı noktasından hareket eder. Dolayısıyla da Yeniçeri Ocağının ortadan kaldırıldığı tarihte yüzlerce yıllık geleneğe sahip Bektaşî tekkelerinin yağmalanıp kapatılmasına, önderlerinin sürülmesine ve hepsinden önemlisi yasadışına itilip savunmasız bırakılan Bektaşîliğe karşı geliştirilen yalan ve iftira kampanyasına kayıtsız kalır. Bilimsellikten uzak bu tutum, o günden bugüne, zaman zaman kanlı çatışmalara da dönüşen Alevî-Bektaşî/Sünnî gerginliğinin canlı ve sürekli kalmasına neden olur. Son Yeniçeride olaylar, 1769-1826 yılları arasında, yani Batıda, Fransız İhtilaliyle başlayıp Balkanlara kadar uzanan milliyetçilik akımının yükseldiği bir konjonktürde, İstanbulda geçer. Osmanlı-Rus Savaşının sürdüğü 1769 yılında, henüz on dokuz yaşındayken bir yeniçeri subayı olan Arif Ağaya esir düşen ve canı bağışlanan Petru, İstanbula getirilir ve Arif Ağanın evinde yaşamaya başlar. Daha sonra Müslümanlığı kabul edip Bektaşî olan Petru, 1826 yılında İstanbulun yaşadığı kanlı olaylara ve Yeniçeri Ocağının ortadan kaldırılmasına da tanık olacaktır.
Bu kitap yeniçeriliğin kaldırılması hadisesine bir de bu açıdan bakın mesajı veriyor. İçtimai hayatın içinde yeniçerilerin rolü konusuna da değinen bir tarihi roman.
Kurgusu ve dili güzel akıcı bir roman. Yazarın diğer kitabı İsmail'den sonra okunması daha iyi olur.
Osmanlı'da askeri sistemi özellikle de Yeniçeriliği akıcı ve güzerl bir üslupla anlatmış Reha ÇAMUROĞLU. Hacı Bektaş kültürü ile içiçe olan Yeniçerilerin başından geçen Kabakçı Mustafa Olayı,Nizamı Cedidin kuruluşu, Alemdar Mustafa Paşa olayı, Senedi İttifak ve yeniçerilerin kaldırışı olayı olan Vakayi Hayriye olayları da romanda anlatılan diğer önemli başlıklar..
Reha Çamuroğlu'dan nefis bir tarihi roman. Oldukça akıcı, kolay okunan, okurken düşündüren ve yer yer hüzünlendiren günümüzlede bağlantılar kurduran bir roman.
Roman 1769 yılında bir rus seferi sırasında Yeniçeri zabiti Arif ağanın Beltsi kasabasında Petru adlı 19 yaşında bir genci esir alması ve İstanbul'a getirmesiyle başlar. Kısaca Yeniçeri tarihine o büyük ocağın bozulup yozlaşmasını, kendi sonunu hazırlamasını 1826 yılında Sultan Mahmut tarafından yok edilmesine kadar olan süreyi harika anlatıyor.
Çok beğenerek okudum. Din adamlarının çıkarcılığını kaypaklığını çıkarlarına ters gelen bir şeyler olduğunda nasıl dini kullanarak insanları birbirine acımasızca kırdırdığını üzülerek ve yok aslında değişen bir şey diyerek okudum. Tavsiye edeceğim bir roman Son Yeniçeri özellikle tarihi sevenler ve yakın tarihimizi merak edenler severek okuyabilirler...
Karton Cilt, 452 sayfa
2004 tarihinde, Doğan Kitap tarafından yayınlandı