İran edebiyatında modernizmin öncüsü Sadık Hidayetten, Kafkanınki gibi karanlık, karabasanlı öyküler... Hidayet, 1930lu yıllarda, ülke için pembe tablolar çizen yönetime, İran halkının yaşantısını keskin bir gerçekçilikle yansıtarak yanıt veriyor. Şiddetin ve tutkunun iç içe geçtiği bu öyküler fakirlik, hastalık, batıl inançlar, cincilik, kumalık siga düzeni, ikiyüzlülük, mistik hayata ve inzivaya kaçış, hayal kırıklıkları, kadının mal muamelesi görmesi gibi İran toplumunda kol gezen sorunlara birer ayna tutuyor. Mehmet Kanarın Farsça aslından özenle çevirdiği Üç Damla Kan, Sadık Hidayeti Kör Baykuş, Diri Gömülen ve Hacı Aga gibi kitaplarıyla tanıyıp seven okurlara yalın ve bunaltılı bir dünya sunuyor. TADIMLIKHumâyûn kendi kendine mırıldanıyordu: Doğru mu acaba!.. Mümkün mü acaba?.. O kadar genç yaşta, orada Şah Abdülazim mezarlığında3 binlerce ölünün arasında, nemli ve soğuk toprağın altında yatmış!.. Kefeni tenine yapışmış!.. Artık ne baharın gelişini görür, ne güzün sonunu, ne de bugünkü gibi boğucu ve gam dolu günleri!.. Acaba gözünün parlaklığı ve sesinin ahengi tamamen kaybolmuş mudur? Halbuki o ne kadar güleçti! Ne esprili sözler ediyordu!.. Hava kapalıydı. Camlar hafifçe buğulanmıştı. Çatıdan, üstü kar tutmuş komşu evi görülüyordu. Kar tanecikleri ağır ağır ve düzenli olarak havada dönüyor ve saçaklara konuyordu. Bacadan, gri gökyüzünde döne döne yükselip yavaş yavaş kaybolan koyu bir duman çıkıyordu. Humâyûn, genç karısı ve küçük kızı Homâ sade döşenmiş odalarında sobanın karşısına oturmuşlardı. Fakat her cuma günü bu odada gülüş ve sevinç hâkim olduğu halde, bugün hepsi üzgün ve suskundu. Hatta meclisi şenlendiren küçük kızları, bugün suratı asık bir halde taşbebeğini yanına koymuş...
İran edebiyatında modernizmin öncüsü Sadık Hidayetten, Kafkanınki gibi karanlık, karabasanlı öyküler... Hidayet, 1930lu yıllarda, ülke için pembe tablolar çizen yönetime, İran halkının yaşantısını keskin bir gerçekçilikle yansıtarak yanıt veriyor. Şiddetin ve tutkunun iç içe geçtiği bu öyküler fakirlik, hastalık, batıl inançlar, cincilik, kumalık siga düzeni, ikiyüzlülük, mistik hayata ve inzivaya kaçış, hayal kırıklıkları, kadının mal muamelesi görmesi gibi İran toplumunda kol gezen sorunlara birer ayna tutuyor. Mehmet Kanarın Farsça aslından özenle çevirdiği Üç Damla Kan, Sadık Hidayeti Kör Baykuş, Diri Gömülen ve Hacı Aga gibi kitaplarıyla tanıyıp seven okurlara yalın ve bunaltılı bir dünya sunuyor. TADIMLIKHumâyûn kendi kendine mırıldanıyordu: Doğru mu acaba!.. Mümkün mü acaba?.. O kadar genç yaşta, orada Şah Abdülazim mezarlığında3 binlerce ölünün arasında, nemli ve soğuk toprağın altında yatmış!.. Kefeni tenine yapışmış!.. Artık ne baharın gelişini görür, ne güzün sonunu, ne de bugünkü gibi boğucu ve gam dolu günleri!.. Acaba gözünün parlaklığı ve sesinin ahengi tamamen kaybolmuş mudur? Halbuki o ne kadar güleçti! Ne esprili sözler ediyordu!.. Hava kapalıydı. Camlar hafifçe buğulanmıştı. Çatıdan, üstü kar tutmuş komşu evi görülüyordu. Kar tanecikleri ağır ağır ve düzenli olarak havada dönüyor ve saçaklara konuyordu. Bacadan, gri gökyüzünde döne döne yükselip yavaş yavaş kaybolan koyu bir duman çıkıyordu. Humâyûn, genç karısı ve küçük kızı Homâ sade döşenmiş odaların... tümünü göster
110 sayfa