Ne kadar Big Brother var bu dünyada ?
Aklıma en başta geçen günlerde araştırdığım için Türkmenistan devlet başkanı Saparmurat Türkmenbaşı geldi. Örnekler çoğaltılabilir. Asıl sorun şu: Örnekler çoğaltılabilir demek kolay örnekler azaltılabilir mi? Sanmıyorum. Dünya var oldukça Big Brotherlar da var olacaktır. O yüzden bu kitapları okuyup herkese okutmalıyız, George Orwell'in senaryosu nispeten iyi bile sayılabilir. Demokrasilerin cumhuriyetinde yaşama ümidiyle..
Kabustan öte, karabasan.
Her okurun kitaplığında bulunmalı.
Zorbalık, diktatörlük ötesi..
“Herkes eşittir; ama bazıları daha eşittir” diye bir söze imza atmış yazarımız, 1914-1945 "30 yıl Savaşı”nın entelektüel kurbanlarındandır. "1984" romanını bir yandan veremle savaşırken yazmış. Kurgu ve geleceği görme yönünden sanırım Orwell başka bir adammış diyebilirm. Kitabı okurken bir taraftan içiniz kararıyor diğer taraftan buna ne kadar yakın olabileceğinizi düşünerek korkuyorsunuz. 1940’larda yazılmasına rağmen günümüzü çok güzel anlatmış. Bir iktidar düşünün, emirleri sorgulanamayan, rakipsiz, baskıcı, muhalefetsiz.. bir halk düşünün, sadece verici değil aynı zamanda alıcı olan tele-ekrandan sürekli izlenen, sahte düşmanlar yaratılarak zihni ele geçirilen, yaptıkları takip edilen ve komutlarla yönetilen, onlar gibi düşünmeye zorlanan öyle ki “iki kere iki dört diyebilmek özgürlük” tutarsız itaatlere uydurulan… İnsanların tüm değerlerinin yok edilip 'parti'nin her şeyden önde olması, 'birey' olmanın yasak olması. Büyük Biraderi kabul etmeyen sistem karşıtlarına karşıtlarının “düşünce suçu” işlediğini düşünüp 101 numaralı işkence odasında kişilerin en büyük korkularıyla yüzleştiği herkese ayrı değişik işkence çeşitleri vardır. Kahramanımız Winston’da yüzü aç fareler tarafından parçalanmak üzere bir düzeneğe yerleştirilmişti neyse ki doğru kelimeleri söyledi.. Onun düşün suçu Aşk! Gerçek aşk belki de en güzel bu kitapta anlatılmıştır. Hayata öylesine bakan güçlü ve vurdumduymaz bir kadın ve onun için düşün suçunu işlemeyi türlü işkenceleri göze almış bir adam.. Ve onlar o yasak ve tehlikenin içinde, her şeye rağmen, korkusuz özgür bir çift gibi davranabiliyorlardı. Eğer birey olmayı beceremezseniz, bireyciliği engelleyen sistemin bir şekilde parçası olursunuz!
Kitaptan altını çizdiklerim :
- Geçmişi belirleyip denetim altında tutan, geleceği de belirler.
- İnsanın en amansız düşmanı kendi sinir sistemidir.
- Bazen acı öyle boyutlara ulaşır ki, iki kere iki beş bile edebilir.
- Bilinçleninceye kadar baş kaldırmayanlar, bilinçlenince de başkaldıramazlar.
- "Her azalma bir kazanç sayılıyordu, çünkü seçim alanı daraldıkça, düşünme istemi de o hızla azalmaktaydı."
- Hiçbir fikir, hiçbir duygu yalnız değildir. Fakat sevgi satılıktır. En tiksindiğimiz şeylerle korkutulunca hepimiz, "Beni rahat bırakın! Julia'ya yapın!" diyebilecek kadar benciliz.
- İnsanın kafasının, kalbinin içine giremezler ki!
- İnsan, insan olarak kaldığı sürece ölüm dirim aynı şeylerdir.
Kitaptan aklıma kazınan terimler :
Distopya, Büyük Birader, Düşün suçu, Proller 101 numaralı oda,
İki kere iki beş eder.
Düşündürmek, sorgulatmak, kendi zihninizi tarayıp içinde bulunduğunuz durum ve yaşama şöyle bir göz atmak bu kitabın size yapacağı en büyük etkiler olacaktır sanıyorum. İlk sayfasından itibaren sizi içine çeken atmosferi öyle bir dünyaya ait ki, bir yandan içiniz kararıyor, bir yandan buna ne kadar yakın olabileceğinizi düşünerek korkuyorsunuz ve buna rağmen yazılmış olan düzenin çarpık bütünlüğüne hayran olmaktan kendinizi alamıyorsunuz. İnsanın düşünce biçimini, dünyanın var oluşundan bu yana gelen çeşitli fikirleri, içinde bulunduğumuz dünyanın var olan ve değişmeyen gerçeklerini, felsefeyi, yönetim biçimlerini ve giderek daha çok içine gömüldüğümüz yaşam düzenimizi çok eskilerden gelerek gören, bununla da kalmayıp üç bölümde farklı açılardan(I. bölüm; sistemin içindeki sıradan bir insan, II bölüm; sorgulayan ve madalyonun öteki yüzünden bakan kısım, III bölüm; sistemin bakış açısı ve saf gerçeklerin görülmesi) bize sunan bir eser Bin Dokuz Yüz Seksen Dört.
Herkesin okuyup da hayran kalacağı bir eser olmadığını düşünmeme rağmen okumamanın eksiklik olacağını da söyleyebilirim. (bkz: çiftdüşün) Anlattığı, yarattığı ve muhtemelen içine girmeye yakın olduğumuz düzenin arkasındaki düşünceler, yöntemler ve kuruluşu mantık sınırlarını zorlayacak kadar gerçekçi. Hiçbir eylem rastgele yapılmıyor, her şey bir düzen içinde ve arkasındaki amaç uğruna şaşmadan yürütülüyor. Yalnızca dil konusundaki değişiklikler dahi başlı başına pek çok şeyi anlatıp düşündürüyor insana; kaldı ki bunun dışında onlarca sorgulanacak düşünce daha veriyor kitap. Her bir sayfasını dikkatle özümseyerek okumak, üzerinde düşünmek gerekiyor. Bu bakımdan belli bir dönemden sonra okumak kitabın çok daha iyi kavranmasına yardımcı olacaktır diye düşünüyorum. Birkaç yıl sonra bir kez daha elime alıp okuyacağımdan da bu yüzden eminim.
Hakkında çok fazla şey söylenebilecek bir kitap olmasına karşın barındırdığı düşünceleri anlatmaya çalışırken hakkını veremeyeceğinden de korkutacak kadar iyi yazılmış ve dolu bir içeriğe sahip. Belli bir dönemden sonra okunması hayata bakış açınızı ciddi anlamda değiştirecektir, buna inanıyorum. George Orwell'ın ileri görüşlülüğüne saygı duymamak bu kitabı hakkıyla okuyan hiç kimsenin yapamayacağı bir eylemdir sanıyorum. Ayrıca tüm bu düşünce ağırlığına rağmen karakterlerin hikaye içindeki oturuşu, baş karakterin olaylara olan sorgulayıcı bakış açısı ve neredeyse hiç ön plana çıkmadan görevini başarıyla yerine getiren kurgusunun sağlamlığı da kitabın bir kült eser olmasını sağlayan diğer etkenler. Başlı başına oturaklı bir yapıt Bin Dokuz Yüz Seksen Dört.
Elimdeki baskının editörlüğüne ve çeviride ortaya çıkan bazı pürüzlere takıldıysam da kitaptan aldığım zevki engellemedi. Distopik eserlerin içindeki yoğunluğun insanın başını ağrıtması dışında (ne var ki tatlı bir ağrı bu bile) şikayet edilebilecek bir şey var mı bilmiyorum, sanırım yoktur.
Hakkıyla okuyabileceğine inanan herkesin sadece kitaplığında değil zihninin bir köşesinde de daimA bulunması gereken bir eser. Parti sloganı bile pek çok şeyi anlatmaya yeter;
SAVAŞ BARIŞTIR
ÖZGÜRLÜK KÖLELİKTİR
CAHİLLİK GÜÇTÜR
Okumaktan nefret edenin bile, özgürlükçü düşkününün bile hiç bir olguya itiraz etmeden okuyacağı mükemmel bir kitap. Aynı zaman da okurken yer yer "ben olsam ne yapardım?" diye düşünüp gerçekten sorgulayın kendinizi, acı gerçekler yüzünüze vuracak çünkü bu kitabı okurken yalan söyleyemiyorsunuz!
Sıkıcı, Ağır...
Ayrıca 2012.06.19 :
Yeni 1984'e senarist bulundu
George Orwell'ın ölümsüz başyapıtı '1984' ikinci kez beyazperdeye geliyor...
http://www.ntvmsnbc.com/id/25359304/
Hayali bir ülke de olanları anlatmış yazar ama şimdiki hallerimizi öngörmüş diye bilirim. Harikaydı.
'Bilinçleninceye kadar asla baş kaldırmayacaklar, ama baş kaldırmadıkça da bilinçlenemezler.'
'Her siyasi kuram kendine ne ad takarsa taksın, hiyerarşiye ve baskıya dönüş yapmıştır.'
Bilinçleninceye dek baş kaldırmayacaklar, baş kaldırmazlarsa da hiçbir zaman bilinçlenemeyecekler.
Çok etkileyiciydi.
Ürkünç,bir ütopya.Ama sanki uzak değil.Daha şimdiden proleterlerden farkımız yok gibi.
Tam da okumam gereken yaşta okumuş oldum sanırım bu kitabı. 10 numara, özellikle 2.Bölüm IX.Kısım müthişti.
"İktidarbir araç değil, bir amaçtır. Kimse devrimi korumak için diktatörlük kurmaz; diktatörlük kurmak için devrim yapar. ... İktidarın amacı İktidardır."
George Orwell'in Bin Dokuz Yüz Seksen Dört adlı kitabına benim yapılabileceğim tek yorum mükemmel ötesi olmaktan öteye gitmez.
Orwell'in okuduğum bir önceki kitabı Hayvan Çiftliğininde çevirmeni olan Celal Üster çevirisi ve ön yazısı olağanüstüydü. Kitabın geçtiği ülke ve Büyük Birader bana şiddetle birisini ve yaşadığım güzel ülkemi çağrıştırdı. Çok beğendim. Herkesin okumasını ve kitaplığında bulundurmasını öneririm.
Uzun zamandır böylesi bir dayak yememiştim. Hem de ölmüş birinin kalemi tarafından...
Can yayınlarının çevirisi oldukça güzel. Ana karakter ile empati yapmak oldukça kolay. Sonlara doğru ağır ve uzun bir makale ile devam eden bu kitap genel olarak oldukça merak uyandırıcı. Distopya türü için tam bir klasik, bir yapı taşı niteliğinde.