Bu kitabı alabilmek için çırpındığım günleri düşünüyorum da gerçekten değmiş.Müthişti.
Yazari ilk bu kitabiyla tanidim.guzeldi..haa illa okunmali mi derseniz iste o tartisilir
Kısa ama etkileyici bir kitaptı.
Ara ara elinize alıp okuyabileceğiniz, bir sürü cümlenin altını çizmek isteyeceğiniz bir kitap.
Çok sevdim. Çok. Emrah Serbes'i zaten çok merak ediyordum ancak bu kitapla kesin karar verdim ki kitapları okunacaklar listemde yukarı taşınmalı.
Büyük bir heyecanla aldığım kitap. açar açmaz en sevdiğim afilli filintalar madde 33 ile karşılaştığım da hayal kırıklığına uğradım.Zaten internette okuduğumuz yazıları görünce içim burkuldu.Ama Galip İşhanı hikayesi cidden okuduğuma deydi dedirtecek cinstendi.
10 numara işte, üstüne söz yok. Okuyun "çok da haklı lan" deyin. Okuyun " böyle de doğru yazılmaz ki kardeşim" deyin.. Deyin, deyin ama okuyun!
Emrah Serbes'in tarzına 2 kitapla hasta oldum. Keşke daha fazla kitabı olsa da okusak. Bu kitap da parça parça hikaye ve anılardan güzel bir derleme olmuş. Kesinlikle okunmalı. Favorilerim arasına girdi.
yazarın hakkında "...her parça kendini ayakta tutmaya çalışıyor, diğerlerine de destek olmaya çalışıyor biraz." dediği kitabı. bu adamın yaptıklarının her parçası, bizi de hayatın bir yerinden yakalayıp ayakta tutmaya çalışmıyor mu zaten. bir oturuşta bitirilip,bittiğine üzen kitaplardan bir kere.
yaşanılan düş kırıklıklarını, umut ettikçe olamayanları ,hayata bu yönden teşekkürlerini sunuyor gibi her cümlesinde.
Behzat Ç serisinden sonra sanırım çok fazla büyük beklentiye girmişim. Kitaptaki fotoğraflar çok kalitesizdi ayrıca. Yine de güzel kitaptı.
Ne hoş kitap. Özellikle "yaşadıklarımdan öğrendiğim hiçbir şey yok" yazısı çok güzeldi her ne kadar kısa olsa da.
Ergenliğini hala atlatamamış, kafayı hatıralarla bozmuş, çok sigara içen ve sürekli kaybeden adamların sıkıntıları. Emrah Serbes, ağız dolusu dert üflüyor sayfalardan. Bu kitaptaki her şeyi sadece öykülerdeki adamların değil, Emrah Serbes'in de yaşadığına gerçekten inanıyorum. Tıpkı Dostoyevski'nin baltayla iki kadını katlettiğine inandığım gibi.
Diğer kitaplarına göre çok akıcı bir kitap değildi, diyebiliriz. Yine de Emrah Serbes son noktayı Galip İş Hanı ile koymuş. Kitabın en güzel bölümü diyebilirim. Sadece bu yüzden on puanı hak ediyor.! (:
Emrah Serbes günümüz yazarları arasında en iyi yazar sayılabilecek nadir yazarlardan biri. Yazdığı her cümle, yazdığı her öykü altı kalın kalın çizilmelik, akla kazınmalık.
Behzat Ç. izleyen biri olarak kitaptaki çoğu maddeyi ezbere biliyor olmamda cabası.
Okunmalı, saklanmalı, hediye edilmeli, baş köşe koyulması gereken kitap.
"İnsanı delik deşik eden sessizlikler var, geceyi bölen çığlıklardan daha beter. Ve sen o sessizlikte ne demek istediğimi anladın, çünkü sen de çocukken bir kuş olmak istemiştin. Yakınmadan, ortalığı ayağa kaldırmadan acı çekmeyi öğrenmek hayli zamanını almıştı. Beni anladığında o kadar şefkatle baktın ki, sanki gözlerinle saçlarımı okşadın, gözlerinle ellerimi tuttun ve aynı gözlerle, 'Kahvaltına devam edebilirsin,' dedin."
bazı bolumlerı benı gercekten cok etkıledı hele o galıpı anlatan kısım cok fenaydı, ama gzel kıtap esasında
Afilli parçaları zaten internet sitesinden biliyorduk, ancak hepsini bir anda okuma fırsatı bulmak çok başka oldu. Galip İşhanı hikayesi de çok derindi. Okuyun, okutun.
Erken Kaybedenler'den sonra okuduğum 2. kitabı. Hangi satırın altını çizsem bilemedim. Öyle güzel, öyle içten ki. Okuyan herkesin beni, bizi anlatıyor.dediği ya da diyebileceği bir kitap. Şükela.
galip, “ben âşık oldum kardeşim,” dedi.
“farkındayım,” dedim.
“ilk defa âşık oldum.”
“onu da biliyorum.”
“ne yapacağım?”
“hiçbir şey,” dedim. “oturup çorbanı içeceksin.”
“hayır,” dedi. “nuran hemşire için ne yapabilirim?”
“hiçbir şey yapamazsın. belki şarkı sözlerine biraz daha dikkat edebilirsin bu aralar.”
“başka?”
galip’in muhabbetin ucunu bırakmaya niyeti yoktu.
“başka?” dedi yine.
duymamış gibi yaptım, çorbamı içmeye devam ettim.
“başka?”
“başka bir şey yok galip.”
ertesi akşam kayalıkların orada oturuyorduk yine. galip, “nuran hemşire için ne yapabilirim?” diye sorup durmaya devam ediyordu. ben de önce duymuyormuş gibi yapıyor sonra elinden bir şey gelmeyeceğini anlatmaya çalışıyordum. en sonunda kayalıkların dibine işerken dayanamadım, “yapabileceğin tek şey var galip” diye seslendim. “o da oturup sessizce acı çekmek. bütün gerçek âşıklar gibi.”
“tamam” dedi. der demez de alnındaki dikişleri söktü. yüzü gözü bir anda kan içinde kaldı. arabaya koştum, torpido gözünde petrol ofisi’nden eşantiyon verdikleri kâğıt mendil kutusu vardı. bütün tomarı çıkarıp yanına koştum, alnına bastırdım.
“ne yaptın galip!”
“acı çek dedin.”
“soyut bir acıdan bahsediyordum.”
anlamamış gibi baktı, “göğsünün ortasında hissedeceğin bir acıdan bahsediyordum galip,” dedim. “bütün kaderini bir insana bağlamanın kederinden bahsediyordum. kansız bir acıdan bahsediyordum. ruhunun kanayışından bahsediyordum. illa kanlı bir acı olması gerekiyorsa tabii.”
galip anlamamış gibi bakıyordu. belki de maddi acıyla manevi acı arasındaki farktan haberi yoktu. tekrar hastaneye gittik.
Baştan sona -özellikle sonda (Galip İşhanı)- güzel bir kitap. Sıkılmadan okunabilir.