Trevanian (Rodney William Whitaker)
Yarattığı kahramanlar kadar gizemli bir yazar. Kim olduğunu yalnızca yayıncısı, nerede olduğunu ise yalnızca kendisi biliyor. Şu anda hangi adreste oturduğu ise herkesten gizli... Herkesin kimliğini merak ettiği yazar bu kez de Bask bölgesini mekân seçmiş romanına. Genç bir doktor Birinci Dünya Savaşının eşiğinde hayatının ilk aşkını yaşıyor... Ve bu olağanüstü öyküyü İkinci Dünya Savaşı öncesinde anımsadığı şekliyle anlatıyor. Bir aşk romanı görüntüsünde, insan ruhunun derinliklerine iniyor. Umulmadık dönüşlerle sürprizli bir son hazırlıyor.
Yarattığı kahramanlar kadar gizemli bir yazar. Kim olduğunu yalnızca yayıncısı, nerede olduğunu ise yalnızca kendisi biliyor. Şu anda hangi adreste oturduğu ise herkesten gizli... Herkesin kimliğini merak ettiği yazar bu kez de Bask bölgesini mekân s... tümünü göster
Trevanian (Rodney William Whitaker)
"Vücudu kasılıp bilinci sulara gömülene dek, acısının sivri uçlu dalgaları yoğunluklarının doruğuna ulaştılar. Sonra tam delirmesine yakın, doruklar yıkıldı, bilincin derinliklerine girdap yaparak indi ve adam, unutulmuşluğa uçtu."
ST-Martins-In Fields Kilisesinde kazığa oturtulan adamın son nefesini verişini böyle anlatır Trevanian. Londranın arka sokakları... Fahişeler, homoseksüeller, sanatsevicileri... CII, MI 5, MI 6 ve Yüznumara Örgütünün acımasız ajanları. Karşı tarafta Cani Strange... Ve, tüm bunlar arasında yaşama mücadelesi veren Dr. Hemlock... Hedef Marini Atıdır. Hata affetmeyen Yüznumara Örgütüne çeşitli komplolar sonucu girmek zorunda kalan bir sanat eleştirmeni, Maggie Coyne ile birlikte Cani Strangenin örgütüne sızar. Olaylar beklenmedik bir şekilde cereyen eder. Kurşun sesleri ve insan çığlıklarının orta yerinde bir sevda yeşerir.Trevanianın gerçek kimliğini kimse bilmiyor. Belki de Hesaplaşmanın baş kahramanı Dr. Hemlock size, yazarın da kimliği hakkında ipuçları verecektir. Böylece Trevanian okurları, onun son kahramanını da tanıdıktan sonra bulmacanın karelerini doldurmaya devam edecektir.Hesaplaşma, eleştirmen ve ajan Jonathan Hemlockun zoru başarma mücadelesindeki gerçeğe çok yakın ve akıl almaz serüvenlerini yansıtıyor. Yayınevimiz tarafından daha önce yayınlanan Katyanın Yazı ve Şibumi adlı yapıtlarının ardından Hesaplaşmayı okuyanlar Trevanianın usta cümlelerle ördüğü romanın büyüsüne kapılmadan edemeyeceklerdir.
"Vücudu kasılıp bilinci sulara gömülene dek, acısının sivri uçlu dalgaları yoğunluklarının doruğuna ulaştılar. Sonra tam delirmesine yakın, doruklar yıkıldı, bilincin derinliklerine girdap yaparak indi ve adam, unutulmuşluğa uçtu."
ST-Mart... tümünü göster
Napoléon, Rusya seferinde dayanılmaz kış koşullarına mı yenildi, yoksa işin içinde başka güçler de var mıydı?Rusya 1812 sonbaharında başa çıkılmaz bir düşmanla karşı karşıyadır: Napoléon Bonaparteın Büyük Ordusu. Rus şehirleri Fransızlara birer birer teslim olmuş, İmparatorluğun kalbi Moskovayı kurtarmak ancak bir mucizeye kalmıştır. Bir grup üst rütbeli Rus asker, son çare olarak Opriçniki adı verilen, Hıristiyan Avrupanın uzak köşelerinde efsane olmuş on iki savaşçının yardımına başvurur.Sadece geceleri ve yalnız başlarına savaşan çete, koca bir savaşın kaderini değiştirir. Ancak Yüzbaşı Aleksey, çetenin yolu üzerindeki ölüm haberlerinden şüphelenir. Asıl karabasanın henüz başlamadığını kısa sürede anlayacaktır...
'Gerçek tarihî olaylar, sınırsız fantezi ve hiç eskimeyen halk hikâyeleri. Roman, esrarlı olayları, dehşet duygusunu ve tarihi inanılmaz bir ustalıkla birleştiriyor.' Fantasy Book Review
'Tarihî romanla kara fantezinin kusursuz bir bileşimi, benzersiz bir gerilim.' Lisa Tuttle, The Times
'İnsan olmayan varlıkların yarattığı dehşetin, insanların yarattığı dehşeti vurguladığı bir roman.' New York Times Book Review
Napoléon, Rusya seferinde dayanılmaz kış koşullarına mı yenildi, yoksa işin içinde başka güçler de var mıydı?Rusya 1812 sonbaharında başa çıkılmaz bir düşmanla karşı karşıyadır: Napoléon Bonaparteın Büyük Ordusu. Rus şehirleri Fransızlara birer birer... tümünü göster
ev Tolstoy 1851de Rus ordusuna yazıldı ve Çeçenlerle savaşmak için Kafkasyaya gönderildi. Bu savaş sırasında, büyük Avar komutanı Hacı Murat Çeçen lider Şamille anlaşmazlığa düşmüş, güvenliği için de Rusların tarafına geçmişti. Aylar sonra, ailesini Şamilin hapishanelerinden kurtarmaya çalışırken, Hacı Murat ihanet ettikleri tarafından takip edilmiş ve hayatının en kahramanca mücadelesini verdikten sonra, öldürülmüştü. Hacı Muratın ölümüne kadarki pek çok olaya şahit olan Tolstoy, uzun yıllar sonra asalet, gurur ve dehşetle dolu bu hikâyeyi kaleme aldı. 1912de, Tolstoyun ölümünden bir sene sonra basılan bu son romanı, hem savaş ve siyasetin doğası, hem de iki farklı kültür ve dünya arasına sıkışıp kalmak hakkında bize derin
******
Çarlık Rusyasının Kafkaslar üzerinde tam bir hakimiyet kurabilmek için verdiği yaklaşık 50 yıllık (1817 - 1864) mücadele karşısında direnişin efsaneleştirdiği, Şeyh Şamilden sonraki en ünlü kahramandır Hacı Murat. Fakat Hacı Muratın adını tarih sayfalarına yazdırmasındaki asıl faktör, şüphesiz direnişinden çok Tolstoyun olgunluk dönemi romanları arasında yer alan dev eseridir.1896-1904 yılları arasında yazılıp 1912 lında basılan ∓mp;mp;mp;8220;Hacı Murat, Şeyh Şamille ters düşüp yollarını ayırmış olan efsanevi Kafkas kahramanı Hacı Muratın gerçek ve ibret dolu yaşam öyküsüdür.
************
Bir toprak ağasının oğlu olan Tolstoy (1828-1920), rahat bir hayat sürmesine yetecek bütün olanaklara sahip olduğu halde, tedirgin kişiliği onu her türlü yaşantıya, çelişmeye sürüklemiştir.
Üniversite eğitimini yarım bırakıp, Kafkas Kazaklarına asker olarak katılmış, hayatın, ölümün anlamına ilişkin derin kaygılar yaşamıştır.
Savaş ve Barış, Anna Karenina gibi eserlere de imza atan Tolstoy, bir Kafkas öyküsü olan Hacı Murat adlı eserinde, yazınsal ustalığın, doğalcılığın zirvelerine taşır okurunu.
************
Lev Nikolayeviç Tolstoy (1828-1910) Hacı Murat adlı eserinde, Rus Çarlığının Kafkasya halklarına karşı yürüttüğü, etkileri bugün bile hissedilen XIX. yüzyıl savaşlanndan bir öykü anlatır. Tolstoya göre Rus Çan I. Nikolay ile dağlı halkların önderi Şeyh Şamil arasında bir fark yoktur. Önemli olan savaşa karar verenler değil, savaşanlardır. Her iki cephede savaşan, hayatın ve ölümün gereklerini ellerinden geldiğince, çoğunlukla sorgusuz-sualsiz, çocukça, acemice yerine getiren insanları önemser büyük yazar. Bu insanlardan biri olan, dağların namlı, gözü pek savaşçısı Hacı Muratı ele alır bu romanında. Kafkasya halkları için Hacı Murat; bir umut, yerinden sökülemeyen, sökülürse solup gidecek inatçı bir dulavratotu olagelmiştir... Ne var ki o da her insan gibi kendi talihinin peşine düşecek, yine de kederli hayat hikâyesinin son ânına kadar dürüst, çocuk ve özgür kalacaktır.
Tarihî bir şeyler yazıyorsam gerçeğe en ince ayrıntısına kadar sadık kalmayı severim, diyen Lev Nikolayeviç Tolstoy, kendisine derin sanatsal sancılar yaşatan Hacı Murat üzerinde aralıklarla altı yıl çalışmış, yaklaşık 5 000 sayfayı bulan tarihî belge incelemiştir. Aslında yabancısı olduğu dağlı kültürünü, geleneklerini, düşün-1 ce ve davranış şekillerini böylesine ustalıkla aktarabilmiş, hayranlık uyandıran bir yapıt ortaya koymuştur.
************
1896-1904 yılları arasında yazılan Hacı Murat, büyük Rus yazarı Tolstoyun olgunluk dönemi romanları arasında yer alıyor. Hacı Murat, on dokuzuncu yüzyıl Kafkas halkları arasında efsaneleşen, Şeyh Şamille davalıdır. Yurt edinme, hayata tutunma, bağımsızlık, tutsaklık, ihanet ve iktidar sarmalında biçimlenen bir davanın kahramanıdır. Zayıflıklarının ve gücünün farkında bir kahraman. Acımasız bir coğrafyanın geniş yürekli insanları arasındaki iktidar mücadelesinde taraf olmak zorunda kalmıştır; Rusları da sevmez, Şeyh Şamili de. Seçeneksiz kalmak, bütün duygulardan arınmanın başlangıcı ve sonucu belki de. Savaş bazı insanların kaderidir. Tıpkı inanmasa da taraf olmak zorunda kalmak gibi. Aslolansa direnmek. Her koşulda direnmek ve ayakta kalmak. Tolstoy, ölümüne direnen bir kahramanı yazarak sonsuza taşıyor.
************
1854de Kırım Savaşına subay olarak katılan Tolstoy, bu döneme dair izlenimlerini Hacı Muratda bütün canlılığıyla romana aktardı. Savaşan taraflar kadar, egemenler ve uyrukları arasındaki ilişkilerin sergilenişi, kişilerin ve coğrafyanın kusursuz tasviri bu esere güçlü bir gerçeklik duygusu kazandırmaktadır. Tolstoyun 1896-1904 yılları arasında yazdığı Hacı Murat, ölümünden sonra 1912de yayımlandı.
************
Hacı Murat, gökyüzünde artık yarıya kadar yükselmiş yıldızlara ve Samanyoluna bakınca, gece yarınının çoktan geçtiğini, sabah namazını kılma vaktinin geldiğini düşündü.Hanefiden heybesinden eksik etmediği ibriğini istedi ve kepeneğini alarak suya gitti.Ayakkabılarını çıkartıp abdestini aldı, kepeneğinin üstünde yalın ayak namaza durdu.Doğuya döndü; önce ellerini kulaklarına götürdü, sonra gözlerini kapadı ve bir dua okudu.Diz üstü oturdu ve ibadetine başladı.Namazı bitince eski yerine dönerek kepeneğinin üstüne oturdu.Ellerini dizlerine koydu, başını öne eğerek düşünmeye başladı.Hacı Murat her zmaan şansına inanırdı.Bir şey planlarken onu kesinlikle başaracağını düşünürdü.Bugüne kadar sürekli başarmıştı.Bazı ufak terslikler dışında, bütün fırtınalı çetecilik hayatı boyunca bu böyle olmuştur.
************
Dönemin Kafkasyasının ve yöresel kahramanlarının, Tolstoyun geniş hayal gücü ve şiirsel diliyle anlatıldığı Hacı Murat adlı yapıt, Rusça aslından ve tam olarak Nedim Önal tarafından Türkçeleştirilmiştir.
******
ev Tolstoy 1851de Rus ordusuna yazıldı ve Çeçenlerle savaşmak için Kafkasyaya gönderildi. Bu savaş sırasında, büyük Avar komutanı Hacı Murat Çeçen lider Şamille anlaşmazlığa düşmüş, güvenliği için de Rusların tarafına geçmişti. Aylar sonra, ailesini ... tümünü göster
Biraz düşünelim: Ne yapıyoruz, ne yapmamız lazım? Mesela bu sefihlerden biri kız kardeşime veya kızıma yanaşmış. Ben onun ne mal olduğunu bildiğim için bir tarafa çekerek: Arkadaş, diyorum, ben senin ne çapkın bir adam olduğunu, gecelerini kimlerle beraber geçirdiğini bilirim.
************
Kroyçer Sonat, büyük ümitlerle kurulan, fakat maddî ihtiyaçları karşılanırken manevi yönü ihmal edilen bir evliliğin romanı. Pek çok aile çatısı altında yaşanan mutsuzluğun satır arası çözümlemeleri...Tolstoy, sonu cinayetle biten, herkesin yaşayabileceği türden sıradan bir evliliğin çarpık yanlarını gözler önüne sererek, okurlarını bir kez daha sarsıyor...
************
Kroyçer Sonat, bir tren yolculuğu öyküsüyle başlıyor, insanoğlunun ruhunun derinliklerinde uyuyan şiddete, kıskançlığa, zavallılığa uzanıyor. Trende başlayan bir söyleşi sırasında yolcular arasında bulunan, kitabın baş kahramanı Pozdnişev, nasıl olup da böyle çöktüğünü, bezginleştiğini anlatır. Gençliğinde sefih bir hayat sürmüş, sonradan kendinden iğrenmeye başlamıştır. Terzilerin, güzellik uzmanlarının yardımıyla erkeklerin hayvansal içgüdülerini alevlendirdikleri için toplumun ve kadınların suçlu olduğu kanısına varmıştır. İçinde uyanan pişmanlık Pozdnişevi değişime itmiş, o da bu doğrultuda evlenmiş, çocuk sahibi olmuştur. Ancak, kadınlarla erkekler arasındaki onulmaz farklar, bir yandan da Pozdnişevin kıskançlığı nedeniyle bir süre sonra karısıyla birbirlerinden nefret etmeye başlamışlardır. Karısının onu bir müzisyenle aldattığından kuşkulanmasıyla birlikte Pozdnişevin ruhunun derinlerinde yatan şiddet açığa çıkmış, geri dönüşsüz zararlara yol açmıştır. Pozdnişevin öyküsü, Lev Tolstoyun yaşadığı dönemin ahlâk anlayışının ve bazı değerlerin değişmesiyle yaşanan sancıların bir panoraması niteliğindedir. Kadın-erkek ilişkilerinde erdemin gerekliliğine inanan Tolstoy, kendi görüşü doğrultusunda erdemsizliğin insanoğlunu ne gibi çıkmazlara sürüklediğine işaret etmeye çalışıyor. Tabii, Beethovenin ünlü Kroyçer Sonatını dinleyip dinlememek, size kalmış.
************
Tolstoyun şiddetli bir ruhsal kriz içerisindeyken kaleme aldığı Kroyçer Sonatın merkezinde Hıristiyan evliliğinin imkânsız olduğu düşüncesi yatar. Kadınlarla erkekleri birbirine bağlayan o duygusal ve cinsel bağın Tanrıdan ne kadar uzak ve acı verici olduğunu bütün öfkesi ve açık sözlülüğüyle bu kitapta dile getirir Tolstoy ve bir adamın, içinde büyüttüğü kıskançlık duygusuyla nasıl karısını öldürecek hale geldiğini anlatırken, hem kendi kendisi, hem insan doğası, hem de Hıristiyanlığın özü hakkında konuşur.
"Bir bebeğimiz olursa ne yapacağız peki? Hele de çocukların gözü önünde - ne kadar da utanç verici olacak. Bebeği ne zaman yaptığımızı hemen tahmin edecekler ve Kroyçer Sonatı okuyacaklar. Utanç derecesinde mutsuzluk veriyor bütün bu olup bitenler. Ben de düşünüp karar verdim: insanlar önünde değil, Tanrı önünde korkmalı insan. Bu durumda Tanrının huzurunda hâlim nedir benim diye sordum kendime. Ve hemen sakinleştiğimi hissettim."
-Tolstoyun günlüğünden, Ağustos 1889
******
Biraz düşünelim: Ne yapıyoruz, ne yapmamız lazım? Mesela bu sefihlerden biri kız kardeşime veya kızıma yanaşmış. Ben onun ne mal olduğunu bildiğim için bir tarafa çekerek: Arkadaş, diyorum, ben senin ne çapkın bir adam olduğunu, gecelerini kimlerle b... tümünü göster
1863te yayımlanan Kazaklar, Tolstoyun yarı-otobiyografik kitaplarından biridir. Genç ve zengin bir Moskovalı olan Olenin, daha sahici bir hayat arayışıyla Rus ordusuna yazılıp Kafkaslara gider. Birliğiyle yerleştiği bir Kazak köyünde, bir yandan tabiatın ihtişamı karşısında sarhoş olur, bir yandan Kazak ve Çeçenlerin kaba güçlerinden etkilenir, bir yandan da köylü bir kıza duyduğu aşkın karşılıksız kalışıyla, kısa süreli de olsa ruhsal bir uyanış yaşar. Capcanlı ayrıntılar, aşk acısı ve tabiatın güzellikleriyle örülmüş bu güçlü hikâyeyi Leyla Soykutun Rusça aslından yaptığı çeviriden okuyacaksınız.Dilimizde yazılmış en güzel hikâye.Ivan TurgenyevKazakları okurken, her satırda, her kelimede yepyeni, hakiki bir sanat buldum.William Dean Howells
******
Dönemin Kazaklarının ve yöresel kahramanlarının, Tolstoyun geniş hayal gücü ve şiirli diliyle anlatıldığı yapıt, Rusça aslından ve tam olarak Nedim Önal tarafından Türkçeleştirilmiştir.
************
Kabına sığamayan bir Rus gencinin kendini bulmak için gittiği Kafkasyada kazaklar arasında geçirdiği bir yılı anlatan bu roman Turganyeve göre Rus romanının en güzel örneklerinden biridir.
Bu roman Rus genci Olenin, Kazak Yeroşka, Luka, güzel Mariana ve görkemli Kafkas Dağlarının şiiridir.
************
Yazar Servet Somuncuoğlunun bir küçük iz üzerine Kazakların peşine düşmesinin yarattığı bir sevgi öyküsü. 1700lü yıllarda Rusyadaki vatanlarından ayrılmak zorunda kalan Kazaklar ve Malakanlar ülkemize yerleşip Anadoluyu ikinci bir vatan bilirler. Taa ki 1962 yılında gerçekleşen geri dönüş yaşanana kadar. Rusyaya geri dönerler dönmesine ama kalplerinin bir yarısı bu topraklarda kalır. Yazar Servet Somuncuoğlu kitabı yazış nedenini önsözde şöyle anlatıyor: u kitaba biraz da macera olsun diye başlamıştım. İşte bu macera tutkusuyla Kazakların ve Malakanların hikayesine ulaştım. Bu hikayeyi de paylaştım sizlerle. Tarih; bir bilinmezler ve açmazlar dünyası değil, aksine son derece zevkli ve keyifli yolculukların ülkesi. Bu ülkede izler aramak, izlerin peşinden bilinmeyene ulaşmak her zaman mümkün. Bir küçük işaretin beni ve sizi nereye götüreceğini bilmek için, satırlarıma devam ettim. Şimdi gerçeklerle düşlerin birbirine karıştığı yolculuğumuz, içinizden geldiği gibi devam etsin, derleyip toparladığımız bu küçük izin peşinden...
************
Büyük Rus yazarı Lev Tolstoyun ilk yapıtı olan Kazaklar, iki karşıt dünyanın çarpıcı bir üslupla karşılaştırılmasıdır. Bu iki farklı dünyadan biri çeşitli kültürlerin etkisi altında yaşayan ve kibarları oluşturan aristokratların, diğeri ise, kendi geleneklerine sıkı sıkıya bağlı ve başka bir kültürle karşılaşmamış olan halkın dünyasıdır. Tolstoy, dağlarda yaşayan Terek Kazaklarını anlatırken bu insanların ülkeden kopuşlarının nedenlerini, içinde bulundukları koşulların onları nasıl savaşçı kıldığını gerçekçi bir üslupla sergiler.Kazaklar: Kültürlerin çatışması.
************
Kazaklarda insanın doğal durumuyla toplum tarafından bozulmuşluğu arasındaki karşıtlığı ustaca işleyen Tolstoy, bu sade insanların yaşantısında adeta bir çıkış yolu bulmaya çalışmaktadır
************
Rusyadan aldığım mektuplarda, ordaki tanıdıklarımın en yakınların bana acıdıklarını öğreniyorum.Bence hepiniz değersiz ve acımasız insanlarsınız!...Siz mutluluğun ne olduğunu ve yaşamayı bilmiyorsunuz.Her gün benm gördüğüm şeyleri görmeli ve anlamalısınız.Dağların doruklarındaki ulaşılmaz karı görmelisiniz.Biz kadının, insana Tanrı elinden çıkmış ilk kadın da böyleydi diye düşündüren hiç bozulmamış saygınlığını ve güzelliğini görmelisiniz.O zaman kimin yaşamını yıktığına, sizin mi yoksa benım mi, kimin, gerçekten yanlış yaşadığına karar verebilirsiniz.Oyunlarınız ve düşlerinizle ne denli acınacak, ne denli utanılacak durumda olduğunuzu bir bilseniz! Yaşadıığım kulubelerin, ormanların ve aşkı, sizin sosyete salonlarınızla, kadınların takma saçlara beslenmiş pomatlı saç lüleriylei doğal olmayan dudak büzüşleriyle, gözlerden saklanan zayıf, çarpık bacaklarıyla karşılaştırdığım zaman bütün varlığım baş kaldırıyor�
************
Tolstoy Kazakları 30lu yaşlarının ortasında, mutluluğu aradığı bir dönemde kaleme almıştır.Romanın kahramanı Olenin de Tolstoy gibi, Moskovanın kibar çevreleri etrafında dönüp durmaktan sıkılmış, farklı hayatların peşine düşerek Kazakların arasında yaşamaya başlamıştır.Hayatında yepyeni bir sayfa açan Oleninin Kazak mıyla tanışması ve bir Kazak kızına âşık olması etrafında gelişen hikâye, aynı dönemde yaşayıp birbirinden alabildiğine farklılıklar gösteren iki toplumu mukayese ederek, hayatın faklı yorumlanış biçimlerini gözler önüne serer.
************
Yazar iki farklı dünyayı çarpıcı bir üslupla inceler. Dağlarda yaşayan Terek Kazaklannı anlatırken, bu insanların ülkelerinden kopuş nedenlerini, içinde bulundukları koşulların onları nasıl savaşçı kıldığını sergiler bütün gerçekçiliğiyle. Doğayı ve doğa ile başbaşa yaşama özlemini saf bir aşk çerçevesinde anlatır. Sanat gücünü ve düşünce derinliğini en açık şekilde ortaya koyar...Arayış ve krizlerle dolu bir hayatın derin yansımaları, onu sıradan bir yaşamın içine çeker ve hayatın anlamını halkın yalın inancında bulur. Farklı iki dünya, çeşitli kültürlerin etkisinde yaşamını sürdüren aristokratlar ve kendi geleneklerine sıkıca bağlı, başka kültürlerle karşılaşmamış, yabanıl ve dövüşken Kazakların dünyası...İnsanın doğal durumuyla toplum tarafından bozulmuşluğu arasındaki bu karşıtlıkta, sade insanların yaşantısında görür çıkış yolunu ve aşkın gerçek yüzünü keşfeder.
******
1863te yayımlanan Kazaklar, Tolstoyun yarı-otobiyografik kitaplarından biridir. Genç ve zengin bir Moskovalı olan Olenin, daha sahici bir hayat arayışıyla Rus ordusuna yazılıp Kafkaslara gider. Birliğiyle yerleştiği bir Kazak köyünde, bir yandan tabi... tümünü göster