Biri uzun, toplum dört öyküden oluşan, çoğunlukla kiracıların hikayeleri. Özellikle karşılıklı mektuplaşmanın olduğu öykü güzeldi bence.
1957'de yazılıp ilk kez 1985'te yayınlanmış bu roman, toplumu, entelektüel kesimi hikayeler içinde ortaya çıkan paradokslarla bir güzel kalaylarken; günümüzde neredeyse troll olarak niteleyebileceğimiz baş karakterinin ağzından gözlemciliğe bir güzelleme sunuyor. Melih Cevdet Anday romanlarını sevenlere tavsiye ederim.
1968'de yazılmış, çağının çok ötesinde bir kitap. Yine de orijinal gramer kuralları ve dil yapısını bozuşuyla okunması çok zor hale gelmiş.
Yekta Kopan, yayınladığı bu ikinci öykü kitabında yalnızlık temasının yanında, yazarlığa yaptığı güzellemelerle kimi günlük, kimi mektup, kimi de röportaj biçiminde her türlü yazı türünü de verimli bir şekilde işin içine katarak sade ve güzel bir Türkçe'yle kullanmış.
Hakan Günday'ın geniş zaman kipinde kullandığı Planet Earth'vari anlatımlarını Bernhard, Anti-Ayhan Sicimoğlu, Post-Punk Alaturka harmanı karakterleriyle buluşturduğu romanı, bol diyalog kullanımından dolayı tiyatro oyununa daha çok yakışmakta. Sırf bir zamanlar sevdiğim kızın sevdiği yazar olmasından dolayı 4 yıldız fazla verdim.
1970 'lerin ortasından 80'lere doğru zamanda zigzaglar çizerek giden, bir solukta okunan bu otobiyografide özellikle Özcan Özgür yıldızlaşmış. Okuyunuz efendim.
Orhan Pamuk'un kitaplarını sırasıyla okumak gerektiğinin çok güzel bir örneği aslında. Ben "Cevdet Bey ve Oğulları"ndan sonra okumanın sıkıntısını çekmiştim ama sonradan toparladım. Pamuk'un "Beyaz Kale"yle başladığı kişinin ve toplumun kimlik arayışı sürecinde 2-3 vites birden arttırarak devam ettiği romanında semboller anlamlarla birlikte hikayelerle birlikte zaman yolculuğuna götürdüğü enfes bir kurgu yaratıyor.