Yoksulluğun kekremsi hikayesi. İrili ufaklı tüm karakterlerin çok canlı bir şekilde tasvir edilmiş olması belki bu kitabı böylesine güzel yapan, belki parasızlık ve hastalık gibi illetlerle uğraşmalarına rağmen hemen hepsinin, bir şekilde ayakta duruyor olmaları, belki de mutlu sonla bitmesi. Sebep hangisi olursa olsun, bu kitabın tüm olumsuzluklara rağmen insanın içini sıcacık yaptığı kesin; enfes bir eser. Cesur ile Nimet'in hikayesinin anlatıldığı bölümde yüreği olan herkesin gözlerini tuhaf bir biçimde dolduracağının garantisini verebilirim.
Bana okumayı sevdiren, aşkı, trajediyi, isyanı iliklerime kadar yaşatan bu kitabı 18 sene sonra yeniden okudum.Phoebus, Frollo,Gringore,Quasimodo ve tabi ki çingene kızı Esmeralda arasında yaşanan umutsuz bir aşk hikayesidir.Yazar Notre Dame katedralinde gezinti yaparken duvara kazınmış bir yazı görür "KADER".Bu kitap duvardaki o yazının hikayesidir.Çok ağır din eleştirisi içerdiğinden Vatikan bir dönem Victor Hugo'yu afaroz etmeyi bile tartışmıştır.
Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku bir İlhami Algör romanı...Ruhundaki eksiklikleri gören ama bu eksikliği dolduramayan insanların romanı.Kimsenin anlamadığı derin tutkular yaşayan ve tutkusunu yalnızlığıyla harmanlayan insanların romanı."söz gelimi testere ile kesseler sırıtan" insanların romanı."film bitmiş de herkes salondan çıkarken, aklı son sahneye takılı kalmış, koltuğuna çakılı adamlar"ın romanı.Durmadan "tel cambazının tel üstündeki durumu"nu anlatır şiiri hatırlayanların ve Turgut Uyar'a selam çakanların romanı.Sonunda bitse ne olur, bitmese ne diyenlerin romanı.Ve elbette benim romanım... "nereye gidiyorsun çocuk, dedim içimden, büyümeye mi?"
Saramago'nun son kitabıdır KABİL.Ademin iki oğlundan biri olan Kabil kardeşi Habil'i öldürür ve tanrı tarafından sürgüne gönderilir.Bu sürgün zamandan ve mekandan bağımsız bir sürgündür.Kabil'in sürgün hayatında karşılaştığı ilahi karakterler ile arasındaki diyaloglar ironik şekilde tanrı fikriyle dalga geçmektedir.Yayınlandığı hemen hemen her ülkede ciddi tartışmalara yol açmış olan bu kitap Saramago'nun ölmeden önce tanrı ile hesaplaşması niteliğindedir.
Kitap yedi farklı hikayeden oluşuyor ve hepsi de birbirinden karamsar.İlk hikaye Aylak Köpek'te bir köpeğin geçmişe duyduğu özlem ve özgür olabilmesi için geçmişinden kaçışını anlatıyor.Kerec Don Juanı hikayesinde piyasa aşklarıyla alay ediliyor.Beni en çok etkileyen hikaye Karanlık Oda oldu.
Varoluşçuluğun sınırlarını zorlayan Heba'da heba olan hayatlar işleniyor. Bir çok politik-sosyolojik kitabın uğraşıp da anlatamayacaklarıyla baş başa bırakıyor okuyucusunu.Yaşamlarımızın karmakarışıklığı içinde aslında ne kadar sade olduğunu ya da tüm sadeliğine rağmen ne kadar karmaşık bağlarla birbirimize, yerlere ve olaylara bağlı olduğumuzu; yaşanmış-yaşanan-yaşanacak her şeyin nasıl da ilintili olduğunu çok sıradan bir karakter olan ziya üzerinden okuyoruz. Bitirdiğimde göğsüme yumruk gibi oturdu.Anahtar sahibinin hikayesi ile başlayan sızı, kitabın sonuna kadar insanın yakasını bırakmıyor.Hasan Ali Toptaş gerçeği koyuveriyor kucağınıza her satırda.Anahtar sahibi olmanın, kutsalı-toprağı koruma hikayesinin, ödenemeyen borçların ve ödenen bedellerin hikayesi bu.
Servet-i fünuncuların İkinci Abdülhamit'in baskıcı yönetimine dayanamayıp Yeni Zellanda'ya gitmek istedikleri ama sonradan vazgeçtikleri... Amerikaya ilk gidenin Kristof Kolomb olmadığı ve Kolomb'un haritalarından birinin Topkapı Sarayı'nın harem dairesi'nde bulunması.. 2. Dünya savaşında Amerika'nın Japonya'ya karşı Pasifikte kızılderilileri önemli bir görevde kullanmaları ve hatta onları çatışmalarda korumaları... İstanbul sahil yolunda bir zamanlar yüzüldüğü... 1910 da Meksika'nın 100. kuruluş yılı sebebiyle İstanbul'dan Meksika'ya bir saat kulesinin gönderildiği... Bu böylece uzar gider.Bunlar ve bunlar gibi yüzlerce kısa ama az kişinin bildiği ve çok ilginç anekdotlar sayesinde kitabı okurken çok keyif aldım.Üstüne Sunay Akın'ın akıcı ve samimi üslubu eklenince çok sevilen bir dostla yapılmış bir sohbet tadında bir kitap.