Charlie and the Chocalate Factory seyrettiğim en güzel filmlerdendir. Bu filmin asıl yaratıcısının Roald Dahl olduğunu öğrendiğimde "Bu yazarın kitaplarını kesinlikle okumalıyım" demiştim kendi kendime. Elime geçen ilk kitabı Dünya Şampiyonu Danny oldu ve çok tatlıydı. KSD de benim için aynı etkiyi verdi. Zaten artık çocukluğunu geride bırakmış ama çocuk kitaplarını bırakamamış biri için bu tür masallar daima küçük birer kaçamaktır. Okurken ayrı, resimlerini incelerken ayrı zevk aldım. Karakterlerin ismi, olaylar hepsi çocuk gözüyle bakılırsa inanılmaz eğlenceliydi ve okurken sık sık gülümsetti. Orjinal adı The BFG (Big Friendly Giant) olan bu kitabın, 1989 yılında bir çizgifilmi yayınlanmış ve 2016 yılında da yönetmenliğini Steven Spielberg'in yapacağı bir filmi gelecek imiş.
Serinin en uzun ve en politik kitabı. Açıkçası, kitabı (yolda okuduğum için) yanımda taşımak ne kadar zor da olsa değerdi. Betimlemelere çok daha ağırlık verilmiş, olaylar daha durağan halde anlatılmıştı bu kitapta. Karakter sayısındaki artış ve mevcut karakterlerin değişimi çok güzel ifade edilmişti. Daha çok bir zemin ve geçiş kitabı olmuş. J.K. Rowling, kitabın sonlarına doğru tempoyu arttırıyor ve Ateş Kadehi'nden daha ağır bir darbe ile yazarlığını geliştirdiğini gösteriyor. Ergenliğin şüphesiz en net anlatıldığı bir romandır benim gözümde. Söylemeden geçemeyeceğim; iktidarın ne kadar kör olabileceğini de iyi yansıtmış bir kitap.
Alper Canıgüz'ün okuduğum üçüncü romanı. Kapağında kara bir kedi (Şeytan Bey) ve Küçük Ayı Takımyıldızı ile sempatimi en baştan kazanmıştı zaten. Ama nedense Alper Kamu kitaplarından aldığım zevki alamadım bir türlü. Bir havada kalmışlık hissi vardı. Kurgu, özellikle sonlara doğru, biraz aceleye getirilmiş gibiydi. Gene de mizahıyla, karakterleriyle elimden bırakamayacağım bir eserdi. Kitapta bahsetmek istediğim aslında birkaç güzel nokta var. En başta popüler kültür göndermeleri, bildiklerim kadarıyla, efsaneydi. Kaan Sezyum'un konuk oyuncu olması ise hayli hoştu. Karikatür gibiydi bazı kısımlar. Hatta mizahı biraz karikatürist mizahı denilebilir. Bunda olay örgüsünün ve konunun büyük etkisi var. Konu ise Alper Kamu kitaplarından farklı olarak polisiye değil; bilim kurguydu. Güldürürken hüzünlendiren Alper Abi bu kitapta felsefesini aşk üzerine kurmuştu. Aşk üzerindeki betimlemeleri, tasvirleri ve hitaplarıyla hem sade hem de gerçekti. Hatta diyebilirim ki kitap, özünde bir aşk romanıdır benim için. -Spoiler.- Kitapta en çok hoşuma giden sahne ise Kamu'dan bildiğimiz Kız Tevfik, Amcabey ve Tahtakafa'nın rakı masasıydı: "Boşuna dememişler, rakı delikanlıyı susturur ibneyi coşturur diye." Benim adamım bu kitapta baş kahraman Musa değildi. Çünkü Musa devamlı sürüklenip başa dönen bi' insandı. Şaban ise daha fazla yer edinmeliydi bence kitapta. Harcandı yiğit. Musa'nın Saneme olan aşkı ise enfesti. Olabilecek en net şekilde; bu kadar sert anlatılabilirdi aşk denen meret: "Seni çok üzerim ben." "Ölümüm elinden olsun." "Ve ben artık mutsuz bir adamım." Canıgüz'ün imzası ise son sayfada can almak sanırım. Çünkü roman bittikten sonra hissedilen burukluk, her üç kitapta da istisnasız etkileyiciydi. -Spoiler- Bu kitap benim için bitirmeye kıyamadığım Kamu'lar gibi değildi ama elimden de bırakamadım. Son olarak ise Alper Canıgüz hep yazsın, hep okuyalım. "İki insanı, bir üçüncüyü ezmek kadar birbirine yaklaştıran bir şey var mıdır şu dünyada?"
Harry Potter serisinde kilit olayların yaşandığı dördüncü kitap. Anlatımın, karakterlerin ve olayların artık bir çocuk kitabından çok daha fazlasını içerdiğini hissedebiliyoruz. Okuduğum dört kitap arasında ise en karanlık olanıdır. Normal bir çocuk kitabının barındırmadığı cümleler ve olaylarla kendine bağlar. Ve sonu, kendini Hogwarts Büyücülük ve Cadılık Okulu'nda hisseden her okuyucu için acı verici olmuştur. Serinin bu kitaptan sonra çok daha çetrefilli ve yoğun geçeceğine inanıyorum.
Alper Canıgüz'ün Oğullar ve Rencide Ruhlar'dan 9 sene sonra yayımladığı ikinci Alper Kamu macerası. Her ne kadar seri şeklindeki eserlerde, genelde ilk olanı daha çok beğensem de Alper Canıgüz için bunun geçerli olmadığını anladım. Bu kitabın Oğullar ve Rencide Ruhlar'dan iki önemli farkı var benim için. Birincisi; kurgu iki bağımsız koldan ilerliyor. Veledimizin bir yandan cinayeti çözümlemeye çalışması ve bir aile sırrını keşfetmesi. Arka planda kalan ailevi olaylar kitabın felsefi yanını daha çok taşıyor. İkincisi de kitabın mizahi yanı daha hafif kalıyor. Evet, gene kahkaha attığım yerler oldu ancak bu sefer burukluğu daha bir yoğun hissettim bu kitapta. Varoluşsal olarak Kamu daha bir kaybolmuş gibiydi. Tabiki, Canıgüz diliyle kitabın içine hapsediyor sizi. -Spoiler barındırabilir.- Kitapta gözlerim bizim saf Hakan Tiryaki'yi aramadı değil. O daha bir çocuksuluk katıyordu Kamu'ya. Ama bu kitaptaki Hatice Abla karakterini ise daha çok sevdim. Tekel 2001'i içişi çok güzel yer etti aklımda. Kitabın son sayfalarında Canıgüz gözleri yaşarttı. Oğullar ve Rencide Ruhlar'daki gibi bir son bekliyordum ama beklediğimden de ağır oldu benim için. Kitabın polisiye-macera kısımları ilk kitapta olduğu gibi bana zayıf geldi. Bu kitabın en can alıcı bölümü ise Karanfil Kız hikayesidir benim için. Kitabın son paragrafı ise efsanedir: "Devinimin olduğu yerde ışık, ışığın olduğu yerde kaçınılmaz biçimde gölge vardır. Hayat ışıkla mümkünse de, hayatın anlamı gölgelerde saklı durur. Zamanın ölü doğmuş çocuklarını görürsünüz karaltıların içinde.Sözcükler, suskunluklar, şarkılar, ağıtlar, yeminler, ihanetler, kahkahalar, gözyaşları, sevinçler, hayal kırıklıkları ve yüzler... En çok da yüzler. Neden söz ettiğimi biliyorsunuz. Bütün aşklar küllenir, bütün babalar ölür, bütün hikayeler biter. Birinin yıkıntıların nöbetini tutması gerekir; işte o yüzden, biri hariç, bütün çocuklar büyür. Gölgesini kaybeden insan, gölgenin kendisine dönüşür." -Spoiler barındırabilir.- Karanlıklar ülkesinin Peter Pan'ının üçüncü kitabının da 2015 sonbaharında çıkacağı müjdesini vereyim.
Afili Filintalar'ın yazarı Alper Canıgüz'ün elime geçen ilk kitabı. Kendimi içine kaptırdığım; bir yandan bitmesine kıyamayıp bir yandan da dayanamayıp okuduğum ve Alper Kamu'ya hayran kaldığım kitap. Sanırım Alper Kamu, tarihte hayran olunabilecek bir karizmaya sahip olabilen en genç karakter. Kitap, Alper Kamu'nun metroda kahkaha atmama sebep olan düşünceleri ve taşı gediğine oturttuğu laflarıyla aklımda kalacak. İşin beni ilgilendiren tarafı polisiye yanı değil beş yaşındaki veledin herkese haddini bildirmesi diyebilirim. Kitap, taşlamaları ile de ayrıca gönlümü fethetti be. Nedense bu kitabın filmi çekilirse çok güzel olurmuş gibi geliyor. Leyla ile Mecnun ekibinden böyle bir proje duymak çok güzel olurdu. Her ne kadar kitabın böyle uyurdu zerdüşt bölümünü de sevsem de benim için kitabın en güzel paragrafları öcülerin öcü bölümünün sonunda bulunur: "Bazen de saygıdeğer abilerim ablalarım, dünyası yerle bir olur insanın. Hayat, fazla kafa yormadan idare etmeyi sağlayan bütün anlamlarını yitiriverir. En akıllıca saydığınız fikirlerinizin saçmalığını, en içten duygularınızın yapmacıklığını kavrarsınız. Aslında hiçbir konuda hissetmediğinizi ve tüm evrenin de size karşı aynı gaddarca kayıtsızlık içinde olduğunu. Hep gözünüzün önünde durduğu halde o güne dek her nasılsa yok saymayı başardığınız bu gerçeği fark ettiğiniz anda ilahi işleyişi de çözmek üzeresiniz demektir. Tanrı, içindeki tahammülfersa boşluğu doldurmak için evreni yaratır. Evrenin içine gezegenleri, gezegenlerin içine dünyayı, dünyanın içine hayatı, hayatın içine insanı yerleştirir. Ve onun içine koyacak bir şey bulamaz. İşte insan denen tuhaf hayvanın, varlıkların en yücesi ve en anlamsızı kılınışının hikayesi. Evrenin orasını burasını felsefeyle, sanatla, aşkla, hatta ironik bir biçimde Tanrı'yla bezerken, ortak anlamsızların en küçüğünün elbette bir gerçeği unutması gerekmektedir: Hakikatte bütün kitaplar sayfaları doldurmak için yazılır."
Serinin üçüncü kitabında ise olayların yavaş yavaş derinleşiyor. Harry Potter'ın tanıyamadığı ailesini öğreniyoruz biz de. Ve sevdiğim iki karakter daha giriyor bu kitapta maceraya: Sirius Black ve Remus Lupin. Harry, Hermione ve Ron'un arkadaşlıklarındaki dalgalanma bu bölümde hoşuma gitmeyen tek olay oldu. Ben de Hogwarts'dan mektup falan bekliyorum işte hala.