http://mabelard.blogspot.com.tr/2014/03/sohrab-i-sipihri.html "Geldiyse sabah madeninin kâşifi, seslen bana Parmaklarının ardındaki yaseminin doğuşunda uyanacağım" Sayfamı izleyen okurların dikkatini çekmiştir; blog sayfasını yeniden açtığım günden itibaren, burada sık sık İranlı şair Sohrâb-i Sipihrî'nin şiirlerinden alıntıladığım dizelere yer vermeye çalışıyorum. Elimde Şule Yayınevi'nin 'Merdiven Kitapları' dizininde yer alan ve çevirisini Prof.Dr. Mehmet Kanar'ın yaptığı Sohrâb-i Sipihrî'nin 'Sekiz Kitap' başlıklı eseri var. Alıntıladığım dizeleri bu kitaptan yapıyorum. Kitabın girişinde İran şiirine ilişkin uzun değerlendirme yazısı önemli bir kaynak. Söz konusu yazıyı uzun uzun buraya aktarmak istemiyorum fakat meraklılar için Sohrâb-i Sipihrî'nin öz geçmişinin bilinmesinde fayda olduğunu düşünüyorum.
http://mabelard.blogspot.com.tr/2014/03/okuma-notlar-i.html Bu hafta Alein Kentigerna'nın "Sırlar Uçurumu" isimli kitabını okudum. Aristokrat bir Fransız ailesinin sırlarla dolu yaşamının anlatıldığı kitap boyunca yazar, okurları Roussel ailesinin geçmişi ve bugünü arasındaki med-cezir'in ortasına bırakıyor. Alein Kentigerna hakikaten bir solukta okunabilecek bir romana imza atmış. Aşk, ölüm, tutku, düello, cinayetler, yoksulluk ve zenginlik, devrime, anarşizme, Bonapart'a, Jean Varlet'e göndermeler Sırlar Uçurumu'ndaki olayların heyecanını son sayfaya kadar diri tutuyor.
http://mabelard.blogspot.com.tr/2014/04/sahnede-olum.html Geçtiğimiz hafta içinde Ankara'da İmge Kitabevi'nden aldığım kitapları okumayı bitirdim. Söz konusu kitaplardan ikisini Pascal Mercier'in "Lizbon'a Gece Treni" ve "Sahnede Ölüm"ü peşpeşe okudum. Çünkü Mercier'in ilk kitabı beni müthiş etkilemişti. Bu sebeple "Sahnede Ölüm"ün sayfalarını büyük bir iştahla açtım. Biraz ilerledikten sonra kitabın tanıtımında sözü edilen, iki kardeş arasındaki sır açığa çıktı. İyi bir kitap okuru olarak uğradığım düş kırıklığını anlatacak kelime bulamıyorum. Tamam, herkes her kitabı beğenmek zorunda değil. Her okurun algıları farklı, dünyaya bakışı, inançları, ön planda tuttuğu olmazsa olmaz saydığı değerleri farklı. Neyse, dedim. Başladık bir kere bitirelim bari. Zaten benim bugüne değin elime alıp bitirmeden bıraktığım kitap sayısı çok nadirdir. Örneğin Orhan Pamuk'un "Kar" isimli kitabını irrasyonel bulup okumayı bırakmıştım. Kurguya ve roman kahramanlarının yapmacıklığına ısınamamıştım bir türlü. Kitaplığımda öylece duruyor. Kim bilir belki bir gün bıraktığım yerden tekrar okurum.
http://mabelard.blogspot.com.tr/2014/05/tesekkurler-pessoa.html Huzursuzluğun Kitabı'nı okumayı bitirdim. Pessoa'nın kendine kurduğu düş dünyasını, uykuyla uyanıklık arasında bir ruh hâliyle yazdığı satırları nihayet bütün olarak görmüş oldum. Eylemsizliğine, yalnız yaşama tutkusuna saygı duydum. Sorumluluktan kaçış bilincinin sebeplerini düşündüm. Uykuya düşkünlüğünü görünce gülümsedim. Uykucuyum. Uykuyu seviyorum çünkü. Hatta şimdi, fırsatım olsa, birkaç saat deliksiz uyuyabilirim. Kitapta bütün cümlelerin altı çizilebilirdi belki ama ben o'nun en çok şu cümlesini sevdim. "Deyim yerindeyse hiçbir uyarıcıya ihtiyacım yok. Ben afyonumu, kendi ruhumda buluyorum."
http://mabelard.blogspot.com.tr/2014/04/dunyann-agrs-bitmez.html Ayfer Tunç; Can Yayınlarından çıkan kitabı "Dünya Ağrısı"ında bir yandan adı sanı bilinmeyen bir şehre sıkışmış sıradan insanların hayatlarını “taşra” imgesinde somutlaştırarak anlatırken diğer yandan da yaşadığımız toplumun en hassas olduğu, en çok bilinen ayrımcılık örneklerinden birini kitabına taşımış.