Berfin., 319 adet değerlendirme yapmış.  (14/46)
Kızıl Kraliçe (Kızıl Kraliçe, #1)
Kızıl Kraliçe (Kızıl Kraliçe, #1)

10

Bu kitapta kimseye güvenmeyin. Zira büyük hayal kırıklıkları peşinizi bırakmaz. Şuan bende aynen o durumdayım. Nereden başlayayım? En iyisi baştan başlamak. Kızıl kızın değişen hayatının en başından… Mare Barrow, kızıllar ve gümüşler olarak ikiye ayrılmış bir dünyanın içinde yaşayan, yankesicilik yapan, beni çok etkileyen bir karakterdi. Bir gün karşısına Cal adında hayatında köklü bir değişikliğe neden olacak yakışıklı biri çıkıyor. Onunla tanıştıktan sonra da Kraliyet muhafızları Mare için geliyor ve ona sarayda hizmetçi olarak işe alındığını söylüyorlar. Ve sonra olaylar külkedisi hikâyesinin korku versiyonu gibi ilerliyor. Kızıllar; aşağılanan, hor görülen, köle gibi çalıştırılan insanlardan oluşuyor. Gümüşler; ülkeyi yönetenler, rahatlık içinde yaşayan, kurnaz ve soğuk tipler. Kendilerini üstün bir ırk olarak görüyorlar ve kızıllar üstündeki güçlerini acımasız bir biçimde kullanıyorlar. Mare, saraya alındıktan sonra farkında olmadan ve aslında hiç haberi olmayan bir takım güçlerinin ortaya çıkmasına neden oluyor. Ve bu da aslında süre gelen savaşın yön değiştirmesine neden oluyor. Artık kızılların umudu var. Belki de bir kızıl kraliçeleri. Epey şiirsel bir anlatım oldu sanırım? J Olaylar ilk sayfadan son sayfaya kadar düzenli bir artışla ilerledi. Yani işin içindeki hareketliliği siz düşünün. Kitaptaki karakterleri anlayabilmek için kafa patlattım ama bazıları hiç renk vermedi. Bazıları ise kendilerini baştan gösterdi. Sarayın içinde çok sır ve güvenilmeyen bir ton insan vardı. Ve Mare bu insanların arasında inandığı yolda ilerlemekte kararlıydı. Güçlü bir o kadar da korkaktı. Ama korkusunu hiç belli etmedi. Her şey böyle vahşet ve kaybedilmişlik ile sonlanacak dediğim an ufacık bir ışık yanıp söner gibi oldu. Şimdi ise o ışık var mı yok mu diye 2.kitabı beklemek zorundayım. Daha fazla ne diyebilirim bilmiyorum. Tek kelimeyle harikaydı. BAYILDIM! Herkes herkese ihanet edebilir. -Kitabı özetleyecek bir cümle seçerseniz hangisi olur? Sorusuna en iyi cevap.- Hikâyelerde, eski masallarda, bir kahraman gelirdi. Ama benim bütün kahramanlarım ya gitmiş ya da ölmüştü. Biz aynı değiliz ve asla da olmayacağız. http://satellitebook.blogspot.com.tr/2016/01/yorum-kzl-kralice-victoria-aveyard.html

Devrimin Kızı (The Book of Ivy #2)
Devrimin Kızı (The Book of Ivy #2)

8

Bir serinin daha sonuna geldik. Distopya türünde beğendiğim sayılı seriler arasında olan Kurucunun Kızı , Devrimin Kızı ile son buldu. Söze şunu söyleyerek başlıyorum, ilk kitap beni daha çok etkilemişti. Çünkü bu kitap daha büyük bir sonu hak ediyordu. Evet anlamlı bir sondu ama gerçekleşen olaylar kesinlikle Devrim sözcüğüne yakışır cinsten değildi. Kitabın adı bile sizi bir beklenti içine sokuyor. Olayların büyüklüğü, gerçekleşecek olan şeyleri düşündükçe çok heyecanlanmıştım. AMA çokta bir karşılık bulamadım. Nedense bu aralar evren bana mesaj yolluyor, beklenti içine çok girme diye. Sözünü ettiğim şeyler sadece olayların hareketliliği ile alakalı. Diğer mevzulara gelecek olursak, Ivy ve Bishop kadar birbirini böyle anlayabilen ve fedakarlık yapan çifte rastlamak çok zor. Öyle ufak şeylerden bahsetmiyorum. Şöyle söyleyeyim, fedakarlık tanımını da aşan şeylerdi. Kitap, Ivy'nin çitin arkasında nasıl hayatta kalmaya çalıştığı ile başlıyor. Ki bir sahne var nasıl kusmadı merak konusu. Çok aç bir Ivy ile karşı karşıya kalmadığım için şanslıyım. Yerde otururken kayanın üstünde gördüğü kertenkeleyi öyle bir seferde ağzına atıveriyor... Zaten okuduğumda sahne direk gözümde canlandı çünkü betimlemeler bende hayranlık seviyesine ulaştı. Yazarın anlattığı yerler Ivy ile beraber oradaymışım hissini yarattı. Olayların içine girmekle ilgi sözlerim tam olarak bununla alakalı. O yeri hayal etme, yazarın hayalindeki dünyayı sana yansıtması gerçekten harika bir şey. Ve işin emek kısmı bana göre burada. İşte bu kitapta onların arasına girdi. Çitin arka tarafı Bishop ve Ivy kadar ilgimi çekmeyi başardı. Ivy tek başına ne kadar dayanabilecek diye düşünürken karşısına Ash ve Caleb çıkıyor. Gelmeselerdi ne olurdu diye düşününce hayatını kurtardılar demekte yerinde olur. Ah tabi onlar gelmeden önce bir misafirle de karşılaşıyor. Tahmin edin kim? İp ucu, Bishop çitin arkasındakilere yemek verirken yanındaki kızı öldüren bir pislik. Ondan kurtulma çabası da takdire şayandı. Caleb ve Ash ile beraber kamplarına gidip yeni hayatına alışmaya çalışırken bir ay sonra BOM! Ne mi oluyor? Burada kötü kadın kahkahamı atarak ne olduğunu söylemeyeceğim. Sonrası ise benim yakındığım kısımlar. Bu puan Ivy ve Bishop için... Her şeyden sonra hala benimleydi. "Birçok açıdan değişmiş olsan da, özünde hala aynı kızsın Ivy. Konuşmayı reddettiğinde bile her şeyi gözleriyle, ifadesiyle anlatan kız. Kendisine neye mal olursa olsun, bu kızın beni sevecek kadar cesur olduğunu biliyorum." Ortak yorum için; http://satellitebook.blogspot.com.tr/2016/02/yorum-devrimin-kz-devrimin-kz.html http://umursamazinkosesi.blogspot.com.tr/

Tatlı Düşman
Tatlı Düşman

9

Hareketli bir tarihi aşk romanı bitmiş bulunmakta. Ve ben çok beğendim. 1800'lü yılların polisiye romanı gibiydi. Olay kurgusu ise sayfaları merakla çevirmenize neden oluyor. Liliana; kimyager, babasının izinden gitmiş, dik başlı ve sıra dışı birisi. Ama olayların ilerlemesiyle resmen rol değişikliğine gidilmiş gibiydi. Dedektifliğe soyunmuş ve gayette başarılı olmuştu. Liliana, babasının ölümü ile ilgili bir ipucu buluyor ve bu ipucu da Somerton Park'ı gösteriyor. Peki orada kim var? Tabi ki Geoffrey adında saygı değer yakışıklı kontumuz. Ona aşık olmamalı çünkü düşmanının kim olduğunu henüz çözebilmiş değil. Ama işler hiçte umduğu gibi gitmiyor. Çünkü Geoffrey tahmin ettiği gibi çıkmıyor. Her ne kadar sert gibi görünse de bu ilk sayfalar da son buldu ve gereksiz uzak durmaya çalışma işlerine de girmedi. Sıra dışı bir karakter miydi? Hayır. Ama ben nedensizce kendisini sevdim. Kitabın sevdiğim bir yanı, iki tarafta çok katı değillerdi. Yani, bir sayfa da Lilianna Geoffrey'in peşindeyken diğer sayfa da tam tersiydi. Ve karakterlerin ikisinin de bakış açısı kitapta var. Sevdiğim diğer bir yanı ise yazarın diliydi. Akıcı ve hiç sıkılmadan okuduğum bir kitaptı. Ve yazarın diğer kitabı Tatlı İntikam'ı da yakın bir zaman da okumayı planlıyorum. Bence çoğu kitaptan farklıydı. Alışıla gelmiş; aşık olmaktan korkuyorum teması üzerine yazılmamış veya vahşi, acımasız bir kont ve onu düzeltmeye çalışan masum kız konularından uzakta olması onu bu kısır döngünün dışında bırakmış. Ve 'dedektif olarak gittiği evin sahibine aşık olur ve mutlu son' gibi dar bir konuya da sahip değildi. Bu açıdan tavsiye edebileceğim bir kitap. Ben beğendim. Umarım sizde beğenirsiniz... http://satellitebook.blogspot.com.tr/2016/02/yorum-tatl-dusman-heather-snow.html

Tatlı İntikam
Tatlı İntikam

10

Bu seriyi çok sevdim. Ama ilk kitaptan ziyade ikincisi daha fazla ilgimi çekti. Tatlı Düşman kitabında gördüğümüz Lord Derick Aveline bu kitapta son görevine çıkmıştır. Ve bu son görevi eski anılarıyla dolu, büyüdüğü yerdedir. Ama o anılar iyi şeylerle dolu değil. Anlayacağınız geçmişi pek parlak olmayanlardan. Gittiği yerde bir hain var ve bu haini bulmak onun için zorlu bir görev. Çünkü görevi için her şeyi yapabilecek bir potansiyele sahip olan casusumuz bu sefer o kadar da acımasız olamayacak. Konusu ilk kitapla benzerlik taşısa da karakterler farklıydı. Bu sefer ki karakterlerden Derick, duvarlarını yıkmakta çok zorlandı. Emma ise aşkı için tavizler verdi. İstemem yan cebime hareketleri sergileyen Derick, bazen sinirlerimi bozsa da çabuk toparlandı. Yazar, kadınları ve zekâlarını ön plana çıkarmayı seviyor anlaşılan. Çünkü Liliana gibi Emma da zekâsı ile beni etkiledi. Olayların aydınlatılmasında gayet iyi tespitler yaptı. Ve ben yazarın ve serinin bu özelliğini çok sevdim. Kendi ayakları üstünde durabilen eski çağ kadınları… Diğer ve çok güldüğüm bir farklılık ise Emma’nın deyimleri sürekli yanlış söylemesiydi. Bakınız; Emma, “eğer kaya gediğine oturuyorsa” der gibi omuz silkti. Can çıkmadan huy çıkmıyordu. "...Seni görmek istiyorum. Ne de olsa, göze göz kaşa kaş, değil mi?” diye mırıldandı. Gibi :) Seriyi tavsiye ediyorum ancak bir sorun var. Buna da değinmek istiyorum. Tarihi-aşk kategorisine yayın evleri çok önem vermiyor gibi. Çünkü yavaş ve çok uzun aralıklarla piyasaya sürüyorlar. Ama diğer türlerde bu durum biraz daha farklı. Umarım bu serzenişimizi duyarlar da diğer türlerde ki sıklıkları, bu tarzda da görürüz. Serimiz 3 kitaplık bildiğim kadarıyla. Sonuncusunun yakında çıkması dileğimle, keyifli okumalar. “Yetişkinlik hayatımın tümünde başka biriymiş gibi davrandım, Emma,” diye mırıldandı, boğazındaki ani acıya karşı yutkunarak. “Sana artık gerçekte kim olduğumu söyleyemem.” http://satellitebook.blogspot.com.tr/2016/02/yorum-tatl-intikam-heather-snow.html

Anlaşma (Off Campus, #1)
Anlaşma (Off Campus, #1)

10

Garrett Graham sen nasıl bir şeysin! Kitap boyunca adamla aşk yaşadım resmen. İlk ve son sayfaya kadar kitaptaki olaylar, karakterler hatta yan karakterler, diyaloglar hepsi ilgi çekiciliğini korudu. Korumayı da geçtim bana göre her sayfada daha fazla arttırdılar. Kitabın tanıtım kısmında da anlatıldığı gibi, Hannah Wells ve Garrett bir anlaşma yapıyorlar. Anlaşmanın koşulları, Garrett’in etik dersinden geçmesi için Hannah yardımcı olacak ve karşılığında da yakışıklımız, futbol takımından Justin’ı Hannah’a ayarlayacak. Böyle basit cümlelerle anlattığıma bakmayın bu ikisini birbiri ile ve benim bu ikiliyle kimyam fena tuttu. Hannah; zeki, harika şarkı söyleyebilen ve Garrett’i önemsemeyerek tarihe geçen ilk kız. Ve başından kötü bir olay geçmiş. Burada parantez açıyorum, dünya adaletsiz bir yer nokta, parantezi kapatıyorum. Bu kötü olay yüzünden de duvarlarım var, uzak durun klişesine girmemiş aksine bunu aşmış olması kafamda otomatikman güçlü kız mertebesine yükseldi. Ki ilerleyen sayfalarda da bunu defalarca gösterdi. Ufak takıntıları dışında pek bir şey hissettirmiyor size. Ve bu takıntıları da Garrett sayesinde aşacak. Garrett; tüm kusursuz fiziksel özelliklere sahip, hokey takımının kaptanı ve bir kızın peşinden koşarak bir ilke imza atan adam. Ve onunda başından hiçte hoş olmayan şeyler geçmiş. Burada parantez açıyorum, sevgili ebeveynler, çocuklarınızı kusursuz yapacağım diye kusurlu yapmayın nokta, parantez kapatılsın! Okulun kötü çocuğu mu? Ne diyorsunuz ya insanları kandırmayın, bu çocuk tam bir melek J Hemen yeni baskıda o ibareyi ortadan kaldırın. Gerçi biz okuyucuyu kötü çocuk halleriyle de etkiledi ama genel itibariyle kesinlikle derinliği olan çok düşünceli birisiydi. Ah! Hannah olmasaydı bu yönünü keşfetmesi biraz daha zaman alabilirdi kabul ediyorum. Ayrıca çocuk zeki ve kurnaz. Şimdi bu ikiliyi yan yana düşünün. İnatçı ve kurnazlar. Birbirlerine zekice manevralar yaptılar. Sonuç mu? Tabi ki söylemeyeceğim. –Kötü kadın kahkahası- İsyan; neden hala böyle bir emoji ortaya çıkmadı! Neyse… Bu iki karakter de farklı bir bakış açısıydı benim için. Yani bana ‘şu karakteri hatırlattı’ diyebileceğim düşünceye sahip değillerdi. Zaten olay kurgusu fazla drama’ ya yer vermemiş. Her ikisi içinde zorlu zamanlar olmuş olsa da bu toplam kaç sayfa ederdi emin değilim. Ayrıca gerçekten de komik ve farklı diyalogları vardı. İkilinin mesaj kısmında ki halleri ise okumaya değer yerlerdi. Dili, kurgusu her şeyi bana göre akıcı ve samimiydi. Şiddetle tavsiye ederim. Bu arada kitabımız seri ancak ayrı ayrı yani her kitap, başka bir karakteri anlatıyor. "Randevuya ne dersin?" diye teklif ettim. Bu ilgisini çekmişti. Sanki biri omurgasına metal çubuk sokmuş gibi doğrulup kafasını şaşkınlıkla çevirdi. "Ne?" "Ah. Şimdi dikkatini çektim." "Hayır, aslında tiksintimi kazandın. Gerçekten seninle çıkmayı istediğimi mi sandın?" "Herkes benimle çıkmak istiyor." http://satellitebook.blogspot.com.tr/2016/02/yorum-anlasma-elle-kennedy.html http://satellitebook.blogspot.com.tr/

Nabız (Collide, #2)
Nabız (Collide, #2)

9

Böylece bir seri bitmiş bulunmakta… Kitabı elime aldığımda Emily’nin YİNE sinirlerimi bozacağından o kadar emindim ki. Ancak ve Lakin öyle olmadı. Bu kitap ilkinin telafisi gibiydi. Yazarında son sözde dediği gibi “Çarpışmanın sonunda sizi yarı yolda bırakmış olsam da bu kitabı yazarken bana tezahürat yaptığınız için teşekkür ederim.” Aynen öyle. Tezahürat yapmasam da Çarpışmadan bir tık daha sevdim diye bilirim. Bunun sebebi tekrar Gavin olabilir J ekstra olarak bu sefer Emily de saçma hareketler yapmayıp azda olsa sempatimi kazandı. Ama okurken, Emily’nin Gavin gibi bir karakteri hak etmediği hakkında söylenip durdum. Olan onca şeyden sonra ona bu kadar tapması yanlış geldi. Belki biraz burnunu sürtmesi gerekirdi. Yazar, aslında Emily kendi kendine çok acı yaşattı o yüzden bir de buradan vurmayayım diye düşünmüş olmalı ki direk böyle bir el üstünde tutulma durumuna atlamış. Ama ben böyle düşünmüyorum. İlk kitabın sonunda Emily, İğrenç herifi terk etmiş ve Gavin’e dönmek üzere yola çıkmıştı. Ama onu terk ederken bile bir ödül vermişti ki bu bana kalırsa iğrençti. Aklında ve kalbinde başkası varken ve ona dönmek için uğraşırken, bedenini ona verip bir terk ediş içine girilmezdi. Neyse. Nabız bu olaylardan sonraki günden devam ederek başlıyor. Emily, Gavin’in peşinden bir 10 gün koşuyor. Ona ulaşmaya çalışıyor ve en sonuna başarıyor. Onu buluyor ama ne şekilde? Tam artık Gavin mutlu olmalı dediğimde bir dalga çarpıp ‘dur bakalım! Daha değil’ hatırlatması yapıp durdu. İlk kitap yorumunda da dediğim gibi Gavin bu olayları hak edecek son kişi bile değildi. Adam resmen tapılası… Her şeye rağmen seven dedikleri böyle bir şey olsa gerek. Bu tanımı bu adam için daha da süsleyip yapabilirsiniz. Emily ise aklını başına toplayıp karşımıza çıktı. Değerini anlayıp ona göre hareket edip, birazda yaptıklarının ezikliğini yaşadı. –bana göre yine de azdı ama olsun.- Yan karakterler maalesef burada da pek ilgimi çekmiş sayılamaz. Olay kurgusu ise iyiydi. İlk başlar da biraz sıkıldım çünkü arayı kapatmak için bolca vıcıklık yaptılar. Aşk böceği durumları hep devam etse de ilerleyen sayfalarda gelişen durumlar biraz merak uyandırıcıydı. Her ne kadar ne olacağını tahmin etmiş olsam da bu beni sıkmadı. Gavin sağ olsun her durumda yanınızda bulunması gereken acil durum çantası gibiydi. Tam gözlerimi devireceğim adam bir şey söylüyor ben iptal. Anlayacağınız bu seri GAVİN için okunur. Tanıyın tanıtın bu adamı. J Keyifli okumalar… Gavin, “Seni seviyorum,” diyerek yavaşça öpmeyi kesti. Hala yanaklarını tutarken başını eğip alnını alnına yasladı. “Seninle kuralları yıkmak istiyorum. Seni her gün tutkuyla öpmek istiyorum. Ağlamak üzereyken seni gülümsetmek istiyorum. Aramızda hiçbir pişmanlık olmasın istiyorum. Nefes almayıp canımız yanana dek birlikte kahkaha atmamızı istiyorum. Hiçbir adam seni seveceği gibi sevmeyecek Emily. Sen doğru kişisin. Sonuncum, Sonsuza dek sürecek olanım.” http://satellitebook.blogspot.com.tr/2016/03/yorum-nabz-gail-mchugh.html

Cadı Avcısı (The Witch Hunter, #1)
Cadı Avcısı (The Witch Hunter, #1)

9

Uzun zamandır fantastik türde kitap okumuyordum. Özüme dönmüşüm gibi hissediyorum. The Witch Hunter serisinin ilk kitabı olan Cadı Avcısı kesinlikle beklentilerimin somutlaşmış hali gibiydi. Fantastik denince böyle şeylerin ortaya çıkmasına bayılıyorum. Cadılar, avcılar, hortlaklar, periler ve daha sayamadıklarım… Hepsi içinde, 1500’lü yıllara doğru yola çıktım kitapla beraber. Evet, kitap ortaçağ döneminde geçiyor. Elizabeth, bir cadı avcısı. Ama -olayların gölgesinde kalmış olsa da- pek düzgün bir durumda olduğu söylenemez. Duygusal açıdan bana kalırsa vahim mi vahim bir durumdaydı. Buldukları cadıları, Blackwell adında tüm cadı avcılarından sorumlu adama teslim ediyorlar. Ve sonrada bilindiği üzere yakılıyorlar. Bu durum ve bu durumun olmasını normal gören Elizabeth ilk olarak sinirlerimi fena halde zıplattı. Ama yalnız kalmaktan korkan, Caleb adındaki en yakın arkadaşına âşık, 16 yaşındaki bir kızı göz önünde bulundurunca maalesef çok fazla kızamıyorsunuz. Yine bir cadı avı sonrası beklenmedik bir olay gerçekleşiyor. Yatakhaneye giderken kral için gönderilen bir muhafız onu almaya geliyor. Ve orada hiçte hoş olmayan bir sır ortaya çıkıyor. Ama önemli olan bu sır değil üzerinde bulunan otlar. Cadıların kullandığı bu otların üstünde bulunmasıyla hain ilan ediliyor. Ve sonra ünlü Nicholas Perevil bir şekilde kızımızı kurtarıyor. Kestiiiiik. Bundan sonrası değişik ve epey hareketli, anlatılmaması gereken kısımları içeriyor. Benim kitapta eksik bulduğum nokta Elizabeth’in ne hissettiğini anlayamamam oldu. Kitap onun ağzından yazılmış olsa da duyguları alamadım. Mesela bahsettiğim kralla ilgili durumda, ne hissettiği ile ilgili bir konuşmayı duymak, okumak isterdim. Ama olayları anlayabilmemiz açısından mı yoksa bu yazarın bir eksiğimi bilmiyorum, bu durumun üstünde çok durulmamıştı. Diğer bir meselede Caleb’i seven Elizabeth, daha sonra -yine her hangi bir içsel çatışmaya girmeden ve neden olduğunu bize yansıtmadan- başkasından hoşlandığını okuyoruz. Eğer olay kurgusu ve yazarın yarattığı büyülü ortaçağ beni etkilemeseydi bu eksikler kitabı aşağı çekerdi. Ama bunlara rağmen çok beğendiğim bir kitap oldu. Umarım serinin devamı çabucak gelir. Ve eklemeden edemeyeceğim, ciltli kitap konusunda çığır açıyor yabancı. “Kuş.” Sesim, kendi sesim gibi çıkmadı. Zayıf, hırıltılı ve kabaydı. “Ağaçtaki. Neden?” Cevabı verirken sanki ne söyleyeceğini çoktan biliyormuşçasına tereddütsüzdü. “Çünkü seni seviyorum. Ve çünkü seninle olmak özgür hissettiriyor.” "Diğerlerine seni kaybettiğimi söyleyeceğim.” Sesi sertti ve tonunda nefret ettiği, saklamaya çok uğraştığı tüm duyguları duyabiliyordum. “Yalan söylemiş de olmayacağım." http://satellitebook.blogspot.com.tr/2016/03/yorum-cad-avcs-witch-hunter-1-virginia.html