http://illekitap.blogspot.com/2018/08/victoria-michaels-bahse-var-msn.html Çok uzun zamandır elimde olan ve hep okumayı ertelediğim bir kitaptı. Neden ertelediğime dair hiçbir fikrim yok sadece okumak istememiştim ancak şimdi böyle eğlenceli, okunup hemencecik bitecek bir kitaba ihtiyacım vardı ve buna el attım. Victoria Michaels, daha öncesinde Reklam Aşkı kitabıyla tanıdığımız - benim okumadığım - şimdi de Bahse Var mısın kitabıyla okurlarıyla buluşmuş bir yazar. Akıcı, eğlenceli ve romantik bir kurgusu olduğunu söylemeliyim ama biraz fazla vıcık aşk olan sahnelerin olduğunu da araya sıkıştırmalıyım. Detaylı bir yorum yapacağım için şimdilik üstün körü geçiyorum ve kitabın konusuna değinen bir yorum yazmayacağım arka kapak yazısı baya özeti kitabı bu yüzden bir fikir sahibi olabilirsiniz. Ben direk yorumuma geçiyorum. Öncelikle, kitap bence gereksiz bir uzunluktaydı. Kitabın konusu tamam, güzeldi. Ama bu konuya 500 sayfa bana fazla geldi çünkü bazen öyle diyaloglar vardı ki gereksiz gibiydi .Bilemiyorum... mesela Grace, Meg ve Bianca üçlüsü ile Jack, Michaels ve Ryan üçlüsü birbirlerine telefon numaralarını verdiklerinde arayan zil sesi detayına girilmesine ne gerek vardı... biraz eğlence amacıyla yazılmıştı belki ama o şarkıları bilmeyen bence altındaki imayı anlamayacaktı. Bana gereksiz geldi ve bunun gibi gereksiz gelen birkaç sahne var... Bunun yanında eğer tadında bırakılmış olsaydı oldukça eğlenceli ve romantik komedi tadında bir kitap olacaktı. Kitabı beğenmedim mi? Beğendim. Okumaktan keyif aldım. Tamam zaman zaman uzamasından dolayı biraz sıkıldığım olabilir ama yine de güzeldi. Grace'in Jack, Ryan ve Michael üçlüsüyle kütüphanede ve spor salonundaki karşılaşmaları ve sonrasında barda karşılaşmaları süperdi. Aslında kitabın başlarında oldukça eğlenceliydi ama sonrada sevgili oldular yine eğlenceliydi falan ama sonra yazar bence hazır yazıyorken devam edeyim falan diye düşündü sanırım ve sıkmaya başladı gibi... Aslında Grace ve Michael'ın cici aşkını es geçersen bence Bianca ve Jack il Meg ve Ryan çiftleri çok eğlenceli olabilirdi. Grace ve Michael'in aşkını ve biraz da vıcık aşka kaçmaya başlayan anlarını kısa kesip diğerlerini yazabilirdi yazar. Neyse, çok uzatmayayım. Çok büyük beklentiye girmeden okuyun, eğlenebileceğiniz bir kitap. Ama gereksiz uzatmalarıyla da sıkılabilirsiniz bilginiz olsun :) Ahh... demezsem içimde kalır... keşke orijinal kapak kullansaymış Nemesis, çünkü o daha güzel bu kapaktansa!
http://illekitap.blogspot.com/2018/08/oyku-odabas-keltler-son-esir-arunas.html Veee çok merak ederek aldığım, kapak tasarımına bayıldığım kitap Arunas bitti. Öncelikle, ciddi anlamda kapak tasarımını sevdiğimi söylemeliyim. Hem cildi, hem iç kalın kapağı, hem ilk sayfadaki tasarım, hem bölümlerdeki resimli tasarımlar muhteşemdi. Tam da kitabına göreydi ve bizlerin historical romanslarda görmeyi sevdiğimiz tasarımlardandı. Özge Odabaş'ın daha öncelerde 3 kitabını okumuştum ve kalemini biliyordum. Ancak şunu söylemeliyim ki kalemini çok güzel geliştirmiş, o kitaplardan sonra bu kitapla resmen bir çığır aşmıştı. Belki de Özge Hanım hep bu tür yazmalı çünkü kalemi bence bu türde daha güçlü. Akıcı, merak uyandırıcı, heyecanlı, boş savaşlı, aşk dolu, romantik bir kurgusu vardı kitabın. Yabancı yazarlarda sıkça okumaya alıştığımız türdeydi ve sanki bir Türk değil de yabancı yazardan okuyormuş gibi hissettim. O kadar iyiydi bence. Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse, Arunas evliliklerinin henüz ilk birkaç gününün sonunda klanının saldırıya uğraması sonucunda Romalı askerlerle anlaşma yapan kocasıyla beraber klanının iyiyliği için onlarla savaşmaya başlar. Kocası Alb, Arunas'ın iyiliği için kendilerini yüzlerini göstermeyen savaşçılar olarak saklayarak Arunas'ın kadın olduğunu gizler ve bu şekilde köle olarak satılmasını engellemeye çalışır. Ancak Roma'da işler umdukları gibi gitmez. Arunas'ın yaralaman kocası yolculukları sonrasında ölür ve o sırada hamile olduğunu öğrenen Arunas için hayat daha çekilmez hale gelir. Artık yanında hayatta kalmayı başaran sayılı askeri ve kendisi bilmediği topraklarda hayatta kalmak zorundadır. Ne yazık ki hiçbir şey Arunas için iyi gitmemektedir. Uğradıkları saldırı sonucunda herkesi kaybeden ve kendisi kaçması sonucunda hayatta kalmayı başaran genç kadın, Arne ve adamları ile yeni bri maceraya adım atar. Tabi kimse onun kim olduğunu bilmemektedir. İşler iyice sarpa sarınca, olaylar daha da karışınca ve aşk kapıyı çalınca hayatları biraz düzene girerken aslında daha da karmaşıklaşıp yaşamak için daha fazla sebepleri olmaktadır. Alb'in Arunas'ı korumak için yaptıkları çok güzeldi. Ama Arne'nin yaptıkları... muhteşemdi. Arne ve ekibini sevdim. Birbirlerine bu kadar güvenmeleri ve aralarındaki dostluk çok iyiydi. Arunas'a karşı tavırları, onun kadın olduğunu bilmeden önce ki halleri eğlenceliydi zaman zaman. Ama bazen de sinir ettiğini söylemeliyim. Arunas'ın kimliğinin ortaya çıkması, sonrasında kurulan plan tam da olması gerektiği gibiydi. Her şey yolunda gidiyor gibi göründüğünde ortaya çıkan Antonius ortalığı iyi karıştırdı ve bence o şekilde ölmeyi de hak etti. Kitabın en büyük sürprizi Lucius ve Aranwen'di. Ben bu çifti ciddi ciddi olumayı isterim çünkü çok eğlenceliler. İki savaşçı, iki inatçı keçi... daha ne olsun :) Gailleann... bence kitabın en büyük gizemi ve merak uyandıran adamı oldu. Çünkü birden çıktı ve Arne ve ekibinin hayatını kurtardı ve onlara yeni bir hayat verdi... ama içinde oldukça gizem barındırıyor. Nedense göründüğünden daha fazlası olduğunu hissettirdi. Hele ki o son bölüm yok mu? İşte o bir sonraki kitabın bir an önce çıkmasını istememe neden oldu. Evet, yazar okurlarına bir jest yapmış ve Keltler - Son Esir serisinin ikinci kitabı Helen'den bir bölün paylaşmıştı. Ne diyelim heyecanla bekliyoruz. Umarım çok beklemeyiz. Zaten historical romans okumaya açız bizi bari sizler doyurun :)
http://illekitap.blogspot.com/2018/08/ferda-gunes-aydn-alahcn.html Kitabı ilk gördüğümde kapağındaki kale ve tarihi yapı özelliği olması ilgimi çekmiş, sonrasında konusuna baktığımda günümüz Türkiye'si, Orta Çağ, İskoçya, Mitoloji kelimeleriyle de iyice meraklanmış ve kitaba dair beklentimi yükselterek hemen almamı sağlamıştı. Genelde bir kitap... hiç tanımadığım bir yazardan, yayınevinden çıkan bir kitabı görünce bir süre bekler, yorumları okur ona göre karar verirdim ama nedense içgüdülerime itaat edip bu kitabı hemen aldım. Şimdi içgüdülerimin beni yanılmadığını ve muhteşem bir kitapla beni buluşturduğunu kabul ediyorum. :) Ferda Güneş Aydın, akıcı, merak uyandırıcı, sürükleyici bir kaleme sahip Türk yazarlardan. Üstelik yabancı kitaplarda sıkça denk geldiğimiz Time Travel yani zaman yolculuğunu konu alan, historical romansa ve günümüz arkeolojisine daha da önemlisi benim gibi mitolojiye merakı olanların merakını doyuracak şekilde Türk ve Yunan Mit'lerine değinen bir kurgu harmanlamasıyla muhteşem bir eser ortaya koymuş. Öncelikle yorumuma başlamadan önce kitabın konusuna değinmek istiyorum. Türk arkeolog olan Alahçın, ailesini kaybetmenin acısıyla başa çıkmaya çabalayan genç bir akademisyendir. Bir gün hocası tarafından eline bir saha görevi gelen Alahçın, İskoç arkeoloji profesörü Murdoc ile Türkiye'de bulunan bir Kelt yerleşkesini araştırma görevine atanır. Araştırmaları sırasında tam da ümitlerini kesmişken eski bir amuleti bulan Alahçın, bu amuletin bir zamanda yolculuğu sağlayan araç olduğundan habersiz incelerken kendini bir anda Orta Çağ İskoçya'sında bulur. İlk başta ne olduğunu anlamasa da sonrasında fark eder ki aslında gizemli bir şekilde aradıkları şey bir zaman yolculuğu sağlayan, gizli kalmış bir boyutlar arası geçit... Alahçın'ı bulan Arkas MacKenray ve askerleri bu yabancı kadını, başta İngiliz fahişesi sansalarda bir şekilde klanın içine girmeyi, klan haklının arasına karışmayı ve daha da önemlisi o İskoç halkının arasında aşık olmayı bir şekilde başardı. Kitap aslında günümüzde yaralı olan bir kadının, Orta Çağ İskoçya'sında kalbi yaralı bir adamla aşkını konu alırken nerede ne zaman aşkın kapınızı çalacağının da belli olmadığını gösterirken günümüzde ne kadar vahşileştiğimizi, insanlığımızı kaybettiğimizi de gösteriyor. Geçmişte yaşanan hayat ile günümüzde yaşanan hayatı kıyaslarken barbar diye anımsanan klan beylerinin aslında en medeni olarak anılan günümüz insanlarından daha insan olduğunu da gösteriyor. Kurgunun içerisine gizlenmiş onca mesajla, çok zekice ve ustaca kurgulanmış masalsı bir hikayeydi. Normalde Türk yazar pek okumam, hele ki bilmediğim etmediğim bir yazarı hiç okumam. Türk yazarlara nadiren şans verdiğimi itiraf etmeliyim ama bir kez daha da anladım ki yayınlanan onca hiçbir şeye benzemeyen Türk yazarların kitaplarının arasında kaynamış, kaybolmuş muhteşem kurgular var. Şans eseri de olsa böyle bir kurguyu bulmuş olmanın mutluluğu içerisinde okudum kitabı. Her sayfasında müthiş bir zevk aldığımı söylemeliyim. Yer ve mekan betimlemelerinden tutun da konuşulan konulardan, karakterlerin diyaloglarına kadar muhteşemdi. Özellikle de bölüm aralarındaki şiirler veya yazılar... süperdi. Ayrıca kitap belli ki güçlü bir araştırmanın sonucunda ortaya çıkmış, aklıma geldi yazayım değil de belirli kaynaklara dayanarak yazılmış ve bu da şunu gösteriyor ki... yazar donanımlı ve boş bir kitaptansa okura gerçeklere en yakın kurguyu ortaya koymayı amaçlamış. Ellerinize, kaleminize sağlık Ferda Güneş Aydın. Bu tür başka kitaplarınızı da bekliyoruz. Sizin gibi yazarlara ihtiyacı var bu okurların :) Ben kitabı çok çok beğendim. Mutlaka okuyun. Özellikle Time Travel türünü seviyorsanız, Historical Romans seviyorsanız, Mitolojik kurguları seviyorsanız kaçırmayın. Ayrıca kitabın tasarımını çok beğendim, kağıt kalitesi falan çok güzeldi. Yorumumu da bölüm aralarında geçen yazılardan biriyle bitiriyor ve tekrar şiddetle tavsiye ediyorum.
https://illekitap.blogspot.com/2018/07/busra-civicioglu-cebimdeki-gozyaslar.html Seri kitapları, seriler bitmeden bu yüzden okumuyorum işte. Çünkü kitaplar öyle bitiyor ki... devamını merakla bekliyor, biran önce çıkmasını istiyorsunuz... Cebimdeki Gözyaşları'da serinin ilk kitabı ve kitap yarım bitiyor... Şimdiden uyarıyorum, sevgili okurlar kitap yarım bitiyor ki öyle bitiyor ki damdan düşer gibi kalıyorsunuz. Çok sevdiğiniz dizinin nefes kesen bir yerde sezon finali yapması gibi... heyecanla beklediğiniz filmi izlerken en heyecanlı yerde elektriğin kesilmesi gibi... olmadı sevdiğiniz kişi size "seni seviyorum" diyecekken babanızın sizi çağırması gibi :) Büşra Çivicioğlu... akıcı, sıkmayan, bir çırpıda okunan kitapların yazarı. Kalemi yormuyor ve okuru sıkmıyor. Azıcık jet hızında yazıyor ama jetle uçmak da ayrı bir heyecan veriyormuş onu Büşra Hanım'ın kitaplarında fark ettim :) Ki Cebimdeki Gözyaşları kitabı da aynı anda jet gibi bir hızla başlıyor ve öyle devam ediyor. Aslında bence bu kötü değil, böylelikle kitapta adrenalin ve olay hiç bitmiyor. Bu da tam benim ağzıma göre bir tat :) Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse; yetimhanede büyüyen Aylin, kimsesizliğini sevgilisiyle unutmaya çalışırken aldatıldığını öğrenir bir de bu yetmiyormuş gibi dövülerek sokağa atılır. Gece tek başına dövülmüş bir şekilde sokakta kalan Aylin doğru zamanda doğru yer olan Mert, Kaya ve Burak'la karşılaşır. Bu üç genç adam Aylin'e yardım eli uzatırlar ama asıl olaylar o zaman patlak verir. Kaya'nın psikopat nişanlısı olayı büyütür, gizlenmiş sırlar ortaya dökülür, yaşanmaması gereken şeyler yaşanır ve işin içinden çıkılmaz bir hal alır bu dört gencin hayatı... Bütün bu olaylar sırasında Mert, Burak ve Kaya arasındaki arkadaşlık, dostluk süperdi. Arkadaşlarıyla bile olan ilişkileri çok güzeldi. Zaten Büşra Çivicioğlu'nun kitaplarında sevdiğim şeylerden biri de sadece bir çifte odaklanmayıp arkadaşlık ilişkisini dibine kadar yaşatıp yazıyor olması. Kitaba dair söyleyebileceğim daha yoğun ve detaylı bir şekilde duyguların yazılmasını tercih edeceğim olurdu onun haricinde eleştirebileceğim bir yer yok. Zaten Büşra Hanım'ın kalemini biliyorsanız bu kitaptaki hızı da bilirsiniz, zaman zaman çok hızlı geldiğini de inkar edemem hatta zaman zaman Aylin'in Kaya, Mert ve Burak'ın en büyük şanssızlığı olduğunu düşündüğümü bile söyleyebilirim sonuçta bu üç gencin başına ne geldiyse hepsi Aylin'den sonra oldu. Ayrıca kitapta bazı sohbetlerde sesli kahkaha attığımı da söylemeliyim. Özellikle Mert, Burak ve Kaya arasında olan iletişim süperdi. Neyse, yorumumu bitireyim ben biran önce yoksa kitabı anlatma moduna gireceğim. Güzeldi okurken yormuyor ve çabuk bitiyordu. Dediğim gibi duyguların daha ön planda olmasını veya daha detaylı yazılmasını tercih ederdim. Bunun haricinde dediğim gibi güzeldi. Aşırı büyük beklentiniz olmazsa duygular konusunda severek okursunuz bence. Ayrıca demeden geçemeyeceğim kitabın tasarımı cidden alkışlanacak şekildeydi. Cildi, iç karton kapağı, bölüm başlarındaki resimler, aralardaki nota ayrımları... bazı bölümlerde aralara verilen sözler... şarkılardan alıntılar falan hepsi süperdi ve kesinlikle kitabın içerdiği dünyaya da uyum sağlamıştı. Tasarımına bayıldım.
http://illekitap.blogspot.com/2018/07/j-redmerski-lydia-katiller-cetesi-7.html Ah... Allah'ım ne kitaptı ama... cidden böyle bir şey beklemiyordum! Ne bekledim ne buldum ve o son neydi öyle! Belki de Katiller Çetesi'nin en can alıcı, en bomba kitabıydı! Siz ne düşünürsünüz bilmiyorum ama bence öyleydi. J. A. Redmerski tarafından yazılan Katiller Çetesi Serisi'nin 7. kitabı Lydia... tam da seriye yakışan ve hatta seriyi zirveye çıkaran kitap oldu. Zaten her bir kitabı bir öncekinden daha iyi olan bu seride bu kitaptan daha aşağısı olamazdı diye düşünüyorum ki başlarda kitabı sevemeyecek, beklediğimi bulamayacağımı falan düşünmüştüm ama yanılmışım. Hem de ne yanılmışım. Son 100-150 sayfayı hayretler içinde okudum desem yeridir. Yok böyle bir şey cidden! Muhteşemdi. Şu satırdan itibaren uyarıyorum... oldukça fazla bir şekilde SPOİLER içerir! Kitap, Izabel ve Naeva'nın Meksika'ya gitmeleriyle başlıyor. Zaten bir önceki kitapta, Victor kitabında, Izabel'in gitmek istediğini hatta planlarını yaptığını biliyorduk. Bu kitapta o kısımda kaldığı yerden devam ediyor ve Izabel ve Naeva Meksika'ya gidiyorlar. Bu arada Naeva, Victor ile Niklas'ın kız kardeşi... Birlik'ten biri değil. Neyse... Bu iki kız tekrardan köleliğe kadar düşüyorlar, hatta Naeva köle oluyor satılmak için eğitim falan görürken Izabel'in dik başlılığı ve itaat etmez tavırları ve ölümden korkmaması Javier'in erkek kardeşi ve onun yeni çiftliğinin eğitmeni olan Cesara'nın ilgisini çekiyor. Izabel bir şekilde çiftlikte hayatta kalmayı başarıp eğitmen görevi görüyor falan derken kızların satılma geceleri başlıyor. Ondan sonra da olaylar patlak veriyor çünkü kimsenin aklına bile gelmeyen itiraflar gecesi haline geliyor. Izabel, Naeva'yı ve onun tetikçi sevgilisini kurtarmak için kendini tehlikeye atar ve o an öğreniriz ki Javier'ı Izabel öldürmemiş. Hani ilk kitapta Sarai'de Victor gibi biz de Sarai'nin onu öldürdüğünü düşünmüştük ama öldürmemiş. Bu kitapta Javier kendini gösteriyor tekrardan çünkü Izabel tekrardan onların eline düşüyor. Javier'ın da tek derdi Victor Faust'u ele geçirmek. İşin ilginç kısmı bunu Victor'da öğreniyor ve Izabel'in kendisine ihanet ettiğini düşünüyor! Aslında teknik olarak haklı ama yine de Izabel'in de kendince sebepleri var... Fredrik ve Niklas'ın Izabel'i korumak adına birilerini Meksika'ya göndermeleri süperdi. Ama en şaşırtıcı kişi kesinlikle Victor'un gönderdiği oldu çünkü adam işini mükemmel yaptı. Victor bir kez daha bu işin ehli olduğunu kanıtladı. Açıkçası, Leo, Naeva ve Izabel'in sahnede artık ölümü kucaklayacakları sahneler nefes kesiciydi. Izabel, sahneye çıkıp da Javier'ın yaşadığını söylediği kısım... o sayfayı yeminle 3 kere okudum. Emin olamadım ben de... Ama bütün bunların yanında Izabel'in o evden kurtulması ve ardında 80 tane ceset bırakması süperdi. 6 kitap boyunca Izabel'in bir şeyler öğrenip öğrenmediğinden şüphesi olan 7. kitapta kesinlikle tam bir tetikçi olduğunu görüyor. Hatta eve Niklas ve Fredrik geldiğindeki sahne süperdi :) Ama... kitap çok feci bitti. Çünkü Niklas, Jackie'yi kurtarmaya gidiyor ama sanki ölümüne gidiyor gibiydi. Fredrik desen onun taklidini yapan katili bulmak için çırpınırken katil yani kadın... evet doğru duydunuz kadınmış o katil... Fredrik'i buldu. Evine geldi, adamını öldürdü ve oda yetmezmiş gibi Fredrik arabaya bindiğinde arka koltuğundaydı. Ama asıl şaşırtıcı detay ise o kadını Fredrik'in tanıyor olması... Evet evet evet... yok artık dediğinizi duyar gibiyim ama cidden böyle oldu. Peki ya Victor ile Izabel'in sonuna ne demeli... ayrıldılar... severek ayrılanlar kategorisine girdiler... ikisi de bir şekilde kendi yollarına gitti... Ve şimdi kitabı kapatıp dumur olmuş vaziyette kaldık... Aklımızda deli sorular? 8. kitap nasıl beklenecek? Serinin gidişine bakılırsa bu seri bitmez de... Sonuç da merakla sorularımıza aradığımız cevapları ne zaman alacağız? Niklas ölecek mi? Jackie'yi kurtarabilecek mi? Fredrik o kadını nereden tanıyor? Kadını öldürecek mi? İş birliğimi yapacak? Yoksa kendi mi ölecek? Victor, Vonnegut'u bulabilecek mi? Onun peşinden giderken kendi canından olacak mı? Peki ya Izabel? Allah'ın gerizekalısı Meksika'da ne işin var? Kızını bulabilecek misin? Peki ya Nora sen neredesin? Bu kadar girmek istediğin çete dağılırken hangi cehenneme gitti? Asıl sorulması gereken diğer iki soru ise... Fredrik, Niklas, Victor ölecek mi? Victor ile Izabel tekrar beraber olacak mı? Çetenin sonu ne olacak? Kitabı henüz okumayanlar okumasanız mı diğer kitap çıkana kadar diye düşünüyorum. Ama şunu da söylemeliyim ki kitaba başladığımda kitabın gidişatından eksik bulduğum şeyler olduğunu düşünmüştüm ama asıl mevzu zaten onlar değilmiş ki detaya girilsin. Asıl mevzu bambaşkaymış. İşin kötü tarafı Ephesus'a baskı yapıp 8. kitabı çıkarın diyemeyeceğiz çünkü muhtemelen henüz çıkmadı bile... Beklemek ciddi anlamda ölüm olacak. Umarım yazar çok bekletmez bizleri... Bu seriyi hep en başından beri şiddetle tavsiye ettim. Etmeye devam ediyorum. Devam da edeceğim. Mutlaka okuyun! Asla es geçmeyin! Çünkü kitap dünyasında sizleri şaşırtıp gökten yere çarpacak az sayıda kitap vardır. Bu seri de onlardan o yüzden arkanızı dönüp gitmeyin bu seriye!
https://illekitap.blogspot.com/2018/07/asude-atesle-oynama.html Asude'nin son çıkan kitabı Ateşle Oynama kitabı da bitti. Şu anda Asude'nin okumadığım kitabı kalmadı ve yeni kitabını hevesle bekleme dönemine girmiş bulunuyorum. Asude'nin akıcı, sıkmayan, eğlenceli, aşk dolu kurgularını hep sevmiştim ve bu yüzden okuduğum hatta konusuna bile bakmadan aldığım nadir Türk yazarlardan biri kendisi, ancak bu kitabında ne yazık ki diğer kitaplarına kıyaslanırsa bir tık geri olduğunu hissettim. Nedenini daha sonra detaylıca açıklayacağım ancak şunu söyleyebilirim ki Asude'nin diğer kitaplarına nazaran 1 tık kötü de değildi ama olmayan şeyler vardı sanki. Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse, İkiz olan Hare ve Sare, İstanbul'dan kaçarak Baharlıkoy'a yani doğup büyüdükleri yere geri dönerler. Sebepleri de serseri ağabeylerinin istediği parayı ona bulabilmek için Hare çalıştığı barı soyar ve orada kalırsa barın sahibin oğlu Doğu tarafından başı belaya gireceğini düşünen Hare, parayı ağabeyine verdikten sonra İstanbul'u terk edip memleketlerine dönerler. Orada Bahardır Dede diye sevdikleri ve kızları küçüklüğünü bilen yaşlı adam onları bir eve yerleştirip evin temizliğiyle ilgilenmesini ister. Kızların planı burada para biriktirip bir eczacı olan Sare'ye bir eczane açmaktır. Ancak evin sahibi doktor Engin ve ailesi büyük babasının rahatsızlığı yüzünden oraya gelince işler karışır.. bir de Doğu, Hare'nin yerini de bulunca işler daha da sarpa sarar... Engin ile Hare arasındaki ilişki, iletişim ve aşk çok güzeldi. Sevdim ama daha çok Doğu ve Sare arasında filizlenen aşk güzeldi. Çünkü onlarınki tam imkansızlığı barındırıyordu bence... birbirlerinden çok daha zıtlardı ama çok da mükemmel uydular birbirlerine... Şahsen benim favori çiftim kesinlikle Sare ve Doğu oldu bu kitapta. Ama Hare'nin deli dolu halleri ve Engin'in ağırlığının yanında Hare'nin ele avuca sığmaz tavırları da tam bir eğlenceydi. Kitapta en sevdiğim şeylerden biri de Engin'in ağabeyi Ercüment, eşi Kelly ve kızları Mia'ydı. Çok tatlı bir çiftlerdi. Özellikle Kelly'e bayılmamak mümkün değil. Kitapta sevmediğim şey ise... hani yukarıda bahsettiğim... Sare ve Hare'nin hırsızlık yapmaları... şartları, sebepleri ne olursa olsun... hayat onları buna zorlamış dahi olsa... sevdikleri kişilerden çalmışlar dahi olsa... ortada bir suç vardı. Bu hiçbir şekilde bir mazeret gösterilmesinin mümkün olmadığı bir suçtu... açıkçası bu durum, kendilerini haklı çıkarmaları falan pek doğru gelmedi bana. Bunu açık ve net söylüyorum ki sevmedim. Bir de Engin, çok şakadanak aşık olduğunu anlamadı mı? Bana mı öyle geldi bilmiyorum ama adam bir Ankara'ya gitti geldi, hop aşık olduğunu keşfetti... Bence biraz daha detaylanabilirdi o kısım gibi... Bilemiyorum, Asude'nin o mükemmel kalemine göre bir tık olmamışlık vardı sanırım kitapta. Onun haricinde güzeldi, okumaktan sevk de aldım. Aile ilişkileri, arkadaşlıkları falan çok güzeldi. Olayların gidişatı da güzeldi ve kitapta hep bir hareket olmasını da sevdim. Özellikle son bölümlerde, düğün kısmında Üstüner ve Soyönder çiftlerini görmek çok daha güzeldi. Özlemişim onları :) Asıl olay bölüm de benim nazarımda, Doğu'nun küçük kızlarla oturup oynaması, onlara kıyamaması ve pembe tokalardı.. .gözümde canlandırmak bile Doğu'yu gözümde milyonlarca tık yukarıya taşıdı Engin'den :) Sanırım ben Doktor Engin'den çok serseri Doğu'yu sevdim :) Sanırım gelecek kitap Tekin Soyönder'in kız kardeşi Sezin'in olacak. O kızı cidden merak ediyorum, çünkü tam bir çatlak ve bence dehşet bir kitap olmalı :) Ateşle Oynama kitabı benden 5 üzerinden 4 aldı. İlk defa bir Asude kitabına bu cümleyi kuracağım ama, diğer kitaplardaki gibi mükemmellik beklemeden okursanız çok seversiniz. Ama beklenti tavanda okursanız benim gibi sevmediğiniz detaylara çok fena takılırsınız :)
https://illekitap.blogspot.com/2018/07/asl-karabulut-kan-krmz.html Aslı Karabulut, şuanda yanılmıyorsam üçüncü kitabını çıkarmış yazarlarımızdan biri. Kalemi akıcı, sürükleyici ama bazen -özellikle bu kitap için diyorum- aynı monotonluktan sıkıcı bir kısma kayıyor. Yine de aşk kendini okutuyor. Kitabın özellikle söylemem gereken en önemli özelliği kelimenin tam anlamıyla bence erotik romans kategorisine girecek kadar cinsellik barındırması. Türk yazarlarda bu kadarını pek okumuyoruz ya da ben hiç denk gelmedim ve şunu söyleyebilirim ki oldukça cüretkar buldum bu yönde kitabı ve yazarı. Bunu yargılamak için söylemedim normalde okuduğum şeyleri bir Türk yazardan okumak değişik geldi ve bizde de kitaplarda cinsellik işlenebiliyormuş dedirtti. Kitabın konusuna kısaca değinmek gerekirse, başarılı bir iş adamı olan Emir, arkadaşlarının oyununa gelerek ona ayarladıkları eskortla buluşmak için bir otel odasına gider yanlış zamanda yanlış yerde olan ve bir yanlış anlaşılma üzeri Balım'da aynı odada olunca ikisi ilk kez karşılaşırlar. Sonrasında ise Emir, Balım'ın hem iş ortağının hem de en yakın arkadaşının kardeşi olduğunu öğrenir. Aşk ilk kıvılcımını atarken ikisinin içine en büyük engelleri Balım'ın ağabeyi ve Emir'in en yakın dostu olan Erdem'in bu ilişkiye asla onay vermeyecek tavırları... Tüm bunların yanında ise Erdem, kız kardeşinin en yakın ve ev arkadaşı olan Lizzie'ye aşık olması da var... Kitap her ne kadar Emir ve Balım'ın aşkı üzerine kurulu olsa da aslında yandan Lizzie ve Erdem'in de aşkına değiniyor. Gerçi ben Balım ve Emir'in zaman zaman fazla aşk böceği hallerini okumaktansa daha fazla Erdem ve Lizzie okumak isterdim. Çünkü sırf aşk hikayelerinde hep aşk böcekliği olması insanı biraz sıkıyor. Ben de Emir'in hep kıskanç tavırları ve Balım'ın onu kışkırtan hallerine bir yerden sonra sıkıldığımı hissettim. Bunun yerine Erdem ve Lizzie'nin daha fazla aşık olma yolunu okumayı tercih ederdim. Okuyanlardan özellikle merak ettiğim şey var... siz de benim gibi Erdem ve Lizzie'nin ilk görüşte aşık olmalarının yanında çok sorunsuz bir ilişki yaşadıklarını düşündünüz mü? Çünkü ciddi anlamda çifte standart durumu vardı. Mesela Balım'ın annesi, Emir'in yaşını tecrübesini öne koyarak kızını uzak durmasını söylerken Erdem' de Emir'le aynı yaşta ve aynı tecrübeye sahipken henüz Balım'la aynı yaşta ve tecrübesiz olan Lizzie'den uzak durmasını söylemedi. Bence bu çifte standart! Ahhh... ahhh... şu erkeklere verilen şanslar neden kadınlarda yok! :) Neyse, ben kitabı genel anlamda beğendim ki zaten dediğim gibi Wattpad'de de okumuştum ve tekrar okudum. Çok çok mükemmel değildi ki aşk böceği hallerinden zaman zaman sıkıldığımı da söyledim. Ama onun haricinde güzeldi. Okumaya niyetlenenler özellikle uyarı veriyorum kitap kesinlikle +18 bilginiz olsun :)