Kitap Tavsiyesi ve Fikir Alışverişi

Bazen elimizde birçok kitap oluyor ve hangisini okuyacağımıza karar veremiyoruz. Bazen de canımız bir kitap okumak istiyor ama bu kitabın ne olduğuna dair bir fikrimiz olmuyor. İşbu sebeple kurulan bu grupta, okuduğumuz kitaplar hakkında birbirimize yardımcı olabilir, okumak istediğimiz kitaplar hakkında fikir teatisinde* bulunabiliriz diye düşündüm.

* Hep cümle içinde kullanmak istemiştim buraya kısmetmiş.


Tür: Genel | Açılış, 28 Temmuz 2011
<< tüm tartışmalar

Çeviriler

Tartışma Cevapları

11 ile 20 arası cevap gösteriliyor, toplam 25 cevap.
5 kişiden 5 kişi beğenmiş.

Güzel şeyler yazmış arkadaşlar, bu konu çok su kaldırır ama burası yeri değil. Konuyu açan arkadaş çeviri hataları olan kitapları yazın demiş. Benim karşılaştıklarımı yazsam çok yer alır! Neyse ben de çeviri ile ilgili bir kaç şeye deyineyim:

Şu yayınevi, şu kişinin çevirileri iyi veya kötü genellemesi çok yanlış. Bu yanlışa çok düşülüyor. Yani şu yayınevinin tüm çevirileri iyi, şununki kötü gibi toptancı düşünce tarzı yanlış. Bu tarz bir düşünce hiç doğru ve sağlıklı bir düşünce değil. Aslında bir önceki cümle ile çelişecek bir şey yazacağım şimdi! Bazen bazı yayınevlerinin çevirilerin çoğu kötü olmuş oluyor. Bu konuda benim dikkatimi Oda Yayınları çekti. Bu yayınevinden okuduğum pek çok kitabın çevirisi kötüydü. Yayınevinin çevirilerinin genelde iyi olmamasının nedeni, iyi çevirmenlerin olmamasından değil, işi ucuza yapma kurnazlığından kaynaklanıyor. Bu tür kitabı biraz inceleyin, ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız! Gerçekten kötü çevirmenler de var, ama bunu yayınevinin tüm kitapları ile veya çevirmenin tüm çevirdikleriyle ilişkilendirmek doğru olmaz.

Bence önemli olan çevirmenin çevirdiği kitabın özgün diline hakimiyeti değil, önemli olan çevirdiği kitabın felsefesine hakim olması. Bir hukuk kitabını, dili kötü olan ama hukukçu olan birinin çevirmesi, dili iyi olan ama hukukçu olmayan birinin çevirmesinden daha iyi sonuçlar verebilir. Çok iyi çevirmenler vardır, ama çok iyi çevirmen olan birinin hakim olduğu dildeki her kitabı çok iyi çevirebilir düşüncesi doğru olmaz.

Genelde çevirmeden anladığımız şey tercüme eylemidir. Bir kitabı şerh etme becerisini gösteremeyen birinin o kitabı tercüme etmemelidir kanımca!

Çeviriyle ilgili temel sorunların aslında dil eğitiminin yanlış anlaşılmasından kaynaklanıyor. Üniversitelerin dil bölümlerinin adları dikkatinizi çekti mi? Türk Dili, Fransız Dili, Arap Dili değil de, Türk Dili ve Edebiyatı, Fransız Dili ve Edebiyatı'dır. Ne hikmetse Fransız Dili ve Edebiyatı bölümünde okuyan biri genelde Fransız Dili bölümünde okuduğundan emindir ama Edebiyatı kısmıyla pek ilgili değildir. Genelde bu bölümlerde dil eğitimi yapılır, edebiyat ikinci plandadır, hatta bazen hiç umurumuzda bile olmaz edebiyat. Bir de Dil bölümleri çift dal olmalıdır. Saçma mı? Fransız Dili ve Edebiyatı okuyan biri Türk Dili ve Edebiyatı da okumalıdır. Sen Türk Dili ve Edebiyatına hakim değilsen Fransızcayı yutsan ne yazar. Çeviriyi Fransızcaya göre değil Türkçeye göre yapacaksın. Aslında çeviriyi Türkçeye göre değil Türkiye Kültürü ve Edebiyatına göre yapacaksın. Eee, o zaman demek ki Türkçeye ve Edebiyatına hakim olman gerekir ki Fransızcadan iyi çeviri yapabilesin.

Çeviri işi gerçekten zor iş. Bazen sorun çevirmenden kaynaklanmaz. Sorun yazardan kaynaklanıyor gibi görünse de aslında sorun çeviridedir yine de, ama sorun çevirmende değildir mesela, nasıl yanii?!!. Örneğin Simyacı'da özgün dilinde bir kentde birilerinin kulelerden şarkılar söylediği yazıyor. Ama aslında yazar kendi kültürüne yabancı bir olgudan bahsediyor. İslamın bazı ritüellerinden. Yazar için bu olguların bir karşılığı yok. Onun için cümledeki tüm kelimeleri temel anlamıyla kullanıyor. Yüksek bir yapı temelde bir kuledir ve oradan gelen nameli sesler de şarkıdır, türküdür. "Kulelerden şarkılar söyleniyor" cümlesi özgün dilinden Türkçeye doğru çevrilmiştir aslında ama yanlıştır. Aslında yazar o cümleyi şöyle yazıyor ve kurgu dünyasında da o olguyu böyle konumlandırıyor: "Kulelerden şarkılar söyleniyor". Ama (o cümle bizim kültürümüzde) şu kastediliyor: "Minarelerden ezanlar okunuyor". Ama aslında bu çeviri yazarın algı dünyasına göre doğru değildir, "kulelerden şarkılar söyleniyor" doğrudur, "minarelerden ezanlar okunuyor" yanlıştır. Şimdi sorun çevirmende mi, çeviride mi, yazar da mı?. Bu işler çok karışık işler, çeviri zor iş zorrr...

9 yıl, 10 ay     
1 kişiden 1 kişi beğenmiş.

Anlamın korunması kadar yazım da önemli bence. Cümlenin devrikliğinden, kelimelerin yanlış yazımından dolayı anlamak için bir daha okumam gereken cümleler oluyor bazen. Şu ana kadar okuduğum kitaplarda Can Yayınları'nın ve İletişim Yayınları'nın çevirileri fena değildi.

En son Shakespeare'in Soneler'ini Oda Yayınları'ndan okudum. Zaten şiirleri orijinal olmayan dilden okumak anlamını ve etkisini çok kaybettiriyor ama bu yayın çok tekdüze ve kelime açısından fakir bir dil kullanarak daha da kaybettirmiş. YKY ise Soneler'i hem İngilizcesi hem de Türkçesiyle aynı kitap içerisinde yayımlamış ve çevirisinin kelime seçimi daha iyi. Soneler'i okumak istiyorsanız YKY'yi öneririm.

9 yıl, 10 ay     
1 kişiden 1 kişi beğenmiş.

Türkçe bilmeyen birinin çevirdiğini düşündüğüm kitaplara denk geldim ne yazık ki. Dikkat etmek lazım.

9 yıl, 10 ay     
3 kişiden 3 kişi beğenmiş.

Caine fikir olarak olarak sana katılıyorum. Ama öykünmeye çalıştığın yazı tarzına hiç katılmıyorum. Osmanlıca bir ülkenin bir milletin dili değildir. Osmanlıca denilen yazı dili Arapça, Türkçe ve Acemce kelimelerden oluşur. Yaşayan bir dil hiç olmamıştır. Osmanlıca Ölü Bir Dildir. Osmanlı Padişahları ve okur yazar kısımı Osmanlıca Divan edebiyatı geliştirirken bile Çağatay Türkçesi konuşurlardı. Türkçe'nin gelişememesi zaten bu Osmanlıca merakımız neden olmuştur. Osmanlıca dilini diriltmeye çalışmak bir Mısır Mumyasını canlandırmaya çalışmaya benzer.

Ayrıca anlaşılır, kısa ve gösterişsiz sözcükler kullanılan yazılar ile de inanılmaz derecede felsefi fikirlerde yazılabilir. Ama içeriği zayıf bir yazıyı gösterişli kelimeler ile süslemeye de çalışmak mümkündür.

Divan Edebiyatımız çok güzel eserler içerir ama tümü aşk ve meşk içeriklidir. Osmanlıca eserler içerisinde bir tane Felsefe, Teknoloji, Fen Bilimleri, Mimarlık, Tıp konusunda gelişim sağlamış bir eser bulamazsınız. Gerçekten okunacak eserler Arap bilim adamlarının eserleridir. Özellikle Endülüs'teki Arap Bilim adamlarının çalışmalarını ileri götüren Avrupalılar bir çok icatları başardılar.

Fikirlerine katıldığımı söylemiştim. Kendi dilini bilmeyen kendi dilinde Edebi bir dil kullanmayan insanların yaptığı çeviriler tabii ki tatsız yemek misali olur. Çeviri sadece sözcüklerin bir dilden ötekine çevrilmesi değil, bir kültürün öbürüne çevrilmesidir. Kültürler arasında uzlaşı sağlamayarak kelime kelime çevrilmiş bir eser ağızda tatsız bir his bırakır.

9 yıl, 10 ay     
5 kişiden 1 kişi beğenmiş.

Tercüme eserlerin ekserisinde görülen bu sıkıntı mütercimlerin kendi dillerine kamil manada vakıf olmamasından kaynaklanıyor. Bir dili bilmek onun nahvini(gramer)bilmekten ibaret değildir. Dilin kendine mahsus inceliğini aksettiren kelimeleride idrak etmek lazımdır. Zira dil bilmek lügat bilmektir. Batı dillerinden lisanımıza tercüme edilen eserlerde müşahede edilen bu meş'um fiil aynıyla Arapça ve Farsça eserlerin tercümesinde de görülmektedir. Umuma ve hususiyetle gençlere hitap edebilsin diye mesela 10 bin kelime ile tahrir edilen(yazılan) eseri 2 bin kelimeyle(bu kelimelerin yarısı da Türkçe'de esasen bulunmayan ve cumhuriyet devrinin lisan politikası hengamında icad edilen uydurma kelimelerdir) Türkçe'ye tercüme etmek fikri ve manayı katletmektir. Netice olarak şunları söyleyebiliriz ki mütercimler bu hususta şiddetle hassas olmalıdırlar. Eserin musannıfı,müellifi tercümeyi gördüğü takdirde memnun ve mesrur oluyorsa mütercim yüz akıyla bu işten sıyrılmış ve muvaffak olmuştur.Yoksa...

9 yıl, 10 ay     
1 kişiden 1 kişi beğenmiş.

ezgidkyl haklısın. bir yazarın kitabını beğendiğimiz zaman yazar ismi not edilirken çevirmen ismini de not etmek gerekiyor galiba.

9 yıl, 10 ay     
2 kişiden 2 kişi beğenmiş.

Çeviri gerçekten bir kitabı okurken çok farklı yerlere çekebiliyor insanı. İngilizceye hakim olduğum için çoğu kitabı orijinal dilinde okuma şansım oluyor (temin edebildikçe) aynı kitabın çeviri halini okuduğumda bazen aynı etkiyi yaratmadığı oluyor bu da diller arası kelime boşluklarından kaynaklanıyor. Sanırım yapılabilecek en iyi şey çevirmeni araştırmak öncelikle en azından klasikler için yayın evi seçme şansımız oluyor bunu göz önünde bulundurarak yayınevi seçebiliriz.

9 yıl, 10 ay     
1 kişiden 1 kişi beğenmiş.

Çeviri nihayetinde ikinci eldir. Yazım yanlışı tolere edilebilir, yayımcı tarafından telafi de edilebilir. Ama anlam kaybına, estetik kayba birşey yapamıyorsunuz.
bilge çetin'in bahsettiği "ruhun hortlağa çevrilebiliyor" olmasının en güzel örneğini. Salinger'ın Çavdar Tarlasındaki Çocuklar'ın Can Yayınları baskısında görmüştüm. Can Yayınları kitabı Gönülçelen adıyla yayınlamıştı. Üstelik deneyimli bir çevirmeni vardı: Adnan Benk. Can ve YKY baskılarını karşılaştırma olanağım da oldu. Ne var ki, biz kitabın "ruhunu" Coşkun Yerli'nin YKY baskısıyla yakaladık (sanıyorum).

9 yıl, 10 ay     
3 kişiden 3 kişi beğenmiş.

romanlarda tırnak için de çok da mühim olmayan ifadesi aslında bir ironiydi.. elbetteki çeviri türü hangisi olursa olsun kitabın ruhu. hatalı çeviriler bu ruhu hortlağa çevirebiliyor : ) kimse alınmasın lütfen, olur mu: )

9 yıl, 10 ay     
1 kişiden 1 kişi beğenmiş.

revizyondan önce İthaki'nin Fahreheit 451'i skandaldı. ısrarla "entellektüel" gibi yazım yanlışları beni çileden çıkarmıştı. Yeni baskılarda sorun yok sanırım. Ki aslına bakarsanız son zamanlarda hatasız çeviri bulmak epey zor. Şuan Marslı'yı okuyorum, yazım yanlışları epey can sıkıcı olsa da acele çıksın diye uğraşırken olmuş fikriyle rahatlayabiliyrum.
Mesela aklımda kalan Zaman Çarkı'nda çevirmen doğum sırasında geçen "push!" kelimesini "itin!" diye çevirmişti, bence facia, ama birçok insan rahatsız olmayabiliyor kelimenin "ıkın!" olmayışından.

9 yıl, 10 ay     
Bu gruba katıl!
Grup Kütüphanesi
Tüm Gruplar