Nice harp akademisinin ödüllendirmekte bir an bile tereddüt etmeyeceği bir yazardan, askerlik sanatı ve insanlık halleri üstüne bir sinsi gülüş.
Dikkatimizden kaçmasın sakın: Bu romandaki, savaşın en canalıcı anında, imdat isteyen genç bir askerin Cezayir cehennemine düşmemesi için ellerinden gelen her şeyi yapan (ama heyhat! başarıya ulaşamayan) yiğit gençler, Ajax ve Aşil'in, Herkül ve Telemak'ın, altın postu arayan Argonotların, Üç Silahşörler'in ve hatta Kaptan Nemo'nun, Saint-Exupéry'nin, Teilhard de Chardin'in hakiki mirasçılarıdır.
Destanın güzelliklerine duyarsız kalacak okurlara gelince, onlar da bu küçük kitapta, keyif almalarına yetecek miktarda konu dışı öykücükler, mevzudan sapan hoşluklar ve, bilhassa belirtmeliyiz ki, en zor beğenenleri bile tatmin etmesi gereken bir zeytinli pilav tarifi bulacaklar.
"Bir delikanlı vardı. Adı Karamanlis'ti. Ya da onun gibi bir şeydi: Karawo? Karabaş? Karafol? Neyse, lafı uzatmayalım, adı Karabişi'ydi. Her halükârda öyle pek sıradan olmayan, bir şeyler çağrıştıran, kolay kolay unutulmayacak bir adı vardı." s.11
Nice harp akademisinin ödüllendirmekte bir an bile tereddüt etmeyeceği bir yazardan, askerlik sanatı ve insanlık halleri üstüne bir sinsi gülüş.
Dikkatimizden kaçmasın sakın: Bu romandaki, savaşın en canalıcı anında, imdat isteyen genç bir askerin Cezayir cehennemine düşmemesi için ellerinden gelen her şeyi yapan (ama heyhat! başarıya ulaşamayan) yiğit gençler, Ajax ve Aşil'in, Herkül ve Telemak'ın, altın postu arayan Argonotların, Üç Silahşörler'in ve hatta Kaptan Nemo'nun, Saint-Exupéry'nin, Teilhard de Chardin'in hakiki mirasçılarıdır.
Destanın güzelliklerine duyarsız kalacak okurlara gelince, onlar da bu küçük kitapta, keyif almalarına yetecek miktarda konu dışı öykücükler, mevzudan sapan hoşluklar ve, bilhassa belirtmeliyiz ki, en zor beğenenleri bile tatmin etmesi gereken bir zeytinli pilav tarifi bulacaklar.
"Bir delikanlı vardı. Adı Karamanlis'ti. Ya da onun gibi bir şeydi: Karawo? Karabaş? Karafol? Neyse, lafı uzatmayalım, adı Karabişi'ydi. Her halükârda öyle pek sıradan olmayan, bir şeyler çağrıştıran, kolay kolay unutulmayacak bir adı vardı." s.11
Gözü yormayan dil oyunlarıyla, ironinin iştahını kolayca sindirebilecek süreçlerden askerliği ele almasıyla başarılı bir Georges Perec eseri.
Şöyle ki adı karamanlis, karafis, karabaş, karafol mu olduğu pek hatırlanmayan; ancak Karabişiy olduğundan emin olunan bir asker vardır. Bu Karavan isimli arkadaşımız çavuş Henri Pollak'tan yaklaşan Cezayir savaşına gitmesini engelleyecek bir şey yapmasını istemektedir; anlaşılabilir tabirle -hava değişimi, çürük vs.- gibi. Henri konuyu arkadaşlarına açar, çekinseler de bu konuda Henri'nin arkadaşına destek olacaklardır. Genç asker bu saatten sonra; sakatlık ve deliler hastanesi yollarından birine sapacaktır.
Taşıdığı anti militarist kimlikle birlikte ayrıca dikkatimi çeken şu pasajı barındırır içinde:
*Savaşa Cezayir'e giden Fransız askerlerinin, yanlarına Camus kitapları aldığı vurgulanır.
Bir Cezayirli olan Camus, orada yaşanan insan hakları ihlallerini görmezden gelmekle suçlanmıştır. Ki bunu hatırlatan Perec gibi bir yazar olunca da tesadüf olmayacağını biliyoruz.
Şiddetli yüz asılmalarına iyi geldiğini duydum. Tüm Putperecliğime ilave edilen güvenilir bir tohum oldu sanki.
Yazarın ismini çok duydum.Dünya edebiyatında mutlaki mutlak okunması gerekenlerden birisi diye.Öneriler,çok satanlar,her yerde karşıma çıkmalar falan.Sonra bu kitabı gördüm ve ismine vuruldum.İncecik de bir kitap.En azından diline bakarım eğer hoşuma giderse devamını bulurum dedim.Ama beklentimi çok çok yüksek tutmuşum.Aradığımı bulamadım.Okurken yine eğlenceliydi keyifliydi falan ama beklentim büyük olunca karşılamadı.
Karton Cilt, 86 sayfa
Metis Yayınları tarafından yayınlandı