Eşsiz kıvraklıktaki psikolojik tahlillerle karakterlerini ve okuyucularını insan tabiatının birbirine en zıt hallerinde dolaştıran bir romandır. Kitabın teklifler, tehditler, tehlikeler ve ihtimaller arasında bocalayıp duran romancı kahramanı sanki yazarın kendisidir. Ferdin tereddüt karşısındaki dramını ele almıştır. “Ne ret, ne kabul: tereddüt.
"... hakikatte sen de tereddüt ediyorsun: Roma ile İstanbul arasında... Sonra ben ve benim içinde olduğum zümre de tereddüt içindeyiz : İnanmakla inkar arasında tereddüt; ferdi ve içtimai temayüller arasında tereddüt..Bütün Avrupa aynı tereddüt içinde : Almanya, Fransa, İngiltere sağla sol arasında gidip geliyor..... Yıkılıyor, her şey yıkılıyor,diyorum. Yıkılmıyor, sallanıyor. Her şey başkalaşmak üzere... Aile, milliyet duygusu, beşeri alakalar,her şey..."
Eşsiz kıvraklıktaki psikolojik tahlillerle karakterlerini ve okuyucularını insan tabiatının birbirine en zıt hallerinde dolaştıran bir romandır. Kitabın teklifler, tehditler, tehlikeler ve ihtimaller arasında bocalayıp duran romancı kahramanı sanki yazarın kendisidir. Ferdin tereddüt karşısındaki dramını ele almıştır. “Ne ret, ne kabul: tereddüt.
"... hakikatte sen de tereddüt ediyorsun: Roma ile İstanbul arasında... Sonra ben ve benim içinde olduğum zümre de tereddüt içindeyiz : İnanmakla inkar arasında tereddüt; ferdi ve içtimai temayüller arasında tereddüt..Bütün Avrupa aynı tereddüt içinde : Almanya, Fransa, İngiltere sağla sol arasında gidip geliyor..... Yıkılıyor, her şey yıkılıyor,diyorum. Yıkılmıyor, sallanıyor. Her şey başkalaşmak üzere... Aile, milliyet duygusu, beşeri alakalar,her şey..."
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'ndan sonra okuduğum ikinci Peyami Safa romanı. Hayal kırıklığına uğradım. Çok fena değil aslında. Ancak büyük bir beklenti içinde okudum heralde ki beklediğim gibi çıkmadı. Olay, karakterler, iç dünyalarındaki fırtınalar biraz garip geldi. Ayrıca Mualla Hanım konusu da yarım kalmış gibi. Kısacası okunmasa da olur. Bir şey kaybetmezsiniz.
Psikolojik tahliilerini ve dili en iyi kullanan yazarlardan birisi ama ne Fatih Harbiye ne de Dokuzuncu Hariciye Koğuşunu tutmaz.
adını öss'ye hazırlanırken yazarları ve eserlerini ezberlediğim zamanlarda öğrendiğim ve tesadüfen elime geçmese okumayacak olduğum için bu roman, bana göre saklı bir hazine. her sayfada peyami safa'nın ne kadar güçlü bir yetenek olduğunu gördüm. ikinci kez okumak isteyeceğim az sayıda kitabın arasına girdi. fakat oldukça karanlık atmosferi ve ağır/derin konuları eşelemesi nedeniyle herkesin sevebileceği bir kitap değil. bir de çok sayıda eski kelime içeriyor, gerçi bana göre bir eksi değil bu. kitabın sonunda bazı kelimelerin anlamlarının verildiği sözlük de iyi iş görüyor.
Kitap içinde kitap. Her seferinde farklı bir üslup ile şaşırtan büyük yazarın en sevdiğim kitaplarından biri..
Peyami safa, kendine has dili ve düşüncelerini işleyişiyle zaman zaman okunup tadına varılası bir yazar. Bu kitap da o tadı hatırlatan bir eser.
“Zekanın en sivri noktası şüphe ve tereddüttür. Bütün Rönesans bir şüpheden doğdu. Bütün yeni felsefe zaferini Descartes’ın şüphesine borçludur. Fakat mücerret sahada zekanın evcini işaret eden bu şüphe ve tereddüt, ameli sahada ölümden başka bir şey değildir. O noktaya kadar çıktıktan sonra, insanın hayat ve müşahhas dünya içindeki azami kıymetine varabilmek için, tereddütten karara geçmesini bilmek lazımdır. Çünkü bu, ölümle hayat arasındaki huduttur.”S.169
Bu alıntı bana göre kitabın alt metnini en net özetleyen kısım. Roman içinde roman gibi başlayıp adının hakkını vererek bir tereddütler sarmalı halinde ilerleyen kitap, esasında kuvvetli bir dönem resmi çiziyor. Yazarın ustalık nişanesi olduğu üzere nefis tasvirlerle bezeli oldukça buhranlı kişisel kararsızlıkların gerisinde, değişen dünyanın geçiş sancıları yer alıyor. Kitabın başkarakterinin hayatındaki kadınlar iki dönemi temsil ederken, başkarakterin kendisi de sürekli devinim içinde olan çağdaş dünyanın uyumsuz bireyini ortaya koyuyor.
216 sayfa
1998 tarihinde, ÖTÜKEN tarafından yayınlandı