Onu ağustosta muz tarlalarına götürecektim. Muz seslerini dinleyecekti. Nasıl sevineceğini, hayret edeceğini düşündükçe…Ece Temelkuran, kalplerin yağmalandığı yerden anlatıyor hikâyesini; Ortadoğu’dan. Bizden alıp döküntülerini iade ettikleri hikâyelerimizi geri almak için… Aşklarımızı, acılarımızı, haysiyetimizi… Yağmalandıkça kapattığın kalbini aç şimdi. Çünkü bu senin hikâyen. Sen de Ortadoğulusun!
Onu ağustosta muz tarlalarına götürecektim. Muz seslerini dinleyecekti. Nasıl sevineceğini, hayret edeceğini düşündükçe…Ece Temelkuran, kalplerin yağmalandığı yerden anlatıyor hikâyesini; Ortadoğu’dan. Bizden alıp döküntülerini iade ettikleri hikâyelerimizi geri almak için… Aşklarımızı, acılarımızı, haysiyetimizi… Yağmalandıkça kapattığın kalbini aç şimdi. Çünkü bu senin hikâyen. Sen de Ortadoğulusun!
Sıkıcı ve vasat. Yarım bırakmamak için bitirdiğim kitaplardan birisi. Kitapta sürekli bir karmaşıklık, karışıklık var.
Ece Temelkuran' dan bir " romanımsı " denemesi, okurken, belgesel mi, araştırma-inceleme mi, gezi yazısı mı, politik bir bakış mı, roman mı sahiden ne olduğunu tam anlayamadığım garip bir "romanımsı" dır benim için.
Elbette bir eseri okurken illa da kategorize etmek gerekmiyor ancak bu her şeyden bir parça yapayım derken özünde hiç bir şey yapılamamış, olay örgüsü karmaşık hale getireyim derken sahiden sadece karmaşık hale getirilmiş, yer yer içimi bayan bir "romanımsı " ydı benim için..
Okurken konuya konsantre olmakta zorlandım.Ama Doktor Hamza'nın tatlı kıbbesine yazdığı mektuplar kesinlikle okunmaya değer.
Zorla bitirdim. Okurken oldukça sıkıldım. Hiç bir kitap hakkında peşin hüküm vermemek adına sonuna kadar sıkılarak okuduğum bir kitaptı.
Okuyup unuttuğum kitaplardan biridir. Okumamda kısa sürmüştü. Sürükleyici değildi. Kitaptan aklıma kalanlar muz ağaçlarından nasıl ses çıktığı ve Jetawi yokuşu.. Diğer tüm hikaye aklımdan uçmuş gitmiş..
daha ilk sayfalarından okuyucusuna hiç akıldan çıkmayacak aforizmalar armağan eden romandır.
şatila kampının doktoru hamza, kızı filipina'ya bir mektubunda şöyle der:
"bir insan bir insanda başka bir hayatın kapısını görünce aşık olur. ne mutluluktur öte yandaki, ne de tadıyla meraklandıran bir acı. aşk diye buna denir: bir insan bir insanda tekinsiz bir ev görür. ben annende öyle bir kapı, öyle bir ev gördüm."
Kitaba başlamadan önce anlamsız gelen kitap başlığı anlatılan hikayeyle çok güzel bir anlam kazanıyor. Arap baharı hakkında pek fikir sahibi olmayanlar için olayların özünden gelen bakış açılarıyla fark ettirmeden bilgi de verilmiş. Kitabın tek olumsuz yönü yazarın hala kafasının karışık olması. (bkz. Bütün Kadınların Kafası Karışıktır) Ece Temelkuran'ın romanlarını toparlayamama gibi bir sorunu var. Birden kendinizi kaybedip şuan ne okuyorum diyorsunuz çünkü yazı tarzında da geçişler yapıyor. Bir ara Virginia Woolf esintisi varken bir bakmışsınız Afili Filinta sertliğinde ve cambazlığında yazılmış satırlar. Yine de keyifli okumak.
35 gün sürer mi bir kitap. Sırf Ece yani yarım bırakılmaz düşüncesiyle kendimi sıka sıka, zorlaya zorlaya okudum ve anladım ki Orta Doğu bana uzak.
Karton Cilt, 277 sayfa
2010 tarihinde, Everest Yayınları tarafından yayınlandı