depresyona girdim bitirdikten sonra. yalnızlıgın hikayesi. değişik bir anlatım tarzı var.
ilk sayfaları atlattıktan sonra alışacaksınız.
depresyona girdiğimi söylemiş miydim?
Bay C. , herhangi bir işi olmayan, miras ile yaşayan, yapacak bir işi olmadığı için sürekli bir arayış içinde olan, toplumun değer yargılarıyla çatışarak yaşayan bir adam. Kulağını kaşıması, kadınların bacaklarına, mavi gözlerine olan ilgisi de geçmişinden kalan anılarına dayanır, güzel bir psikanaliz de yapmış yazar . Kitapta incelemelerde pek üzerinde durulmayan birkaç ayrıntıya rastladım. Bu romandan derin toplumsal çıkarımlar yapılabilir. Örneğin erkeklerin beğendiği kadınların peşine takılması, onları kuytu bir köşede sıkıştırması, aslında düpedüz taciz etmesi ama kadının önce direnip sonra hoşuna gittiğini belirten hareketlerde bulunması. Günümüzde tecavüzün bu kadar yaygın olmasının sebeplerini araştırırken belki biraz da geçmişimize göz atmamız gerekiyordur.
Kürk Mantolu Madonna'dan sonra epey bir kitap okuyamadım. Daha doğrusu başladım ama yavan geldi bıraktım. Derken Aylak Adam'a başladım ve bırakamadım. Şahane bir eser . Okumayan kalmasın.
İlk 50 sayfada çok sıkıcı ilerliyor.Sabredebilirseniz sonraki sayfalar oldukça anlaşılır ve akıcı.Mirasyedi Bay C'nin yaşadığı dünyayla uyumsuzluğu,bunalımları,kadın düşkünlüğü,kadınlara bağlanamaması ve sonu babası ve teyzesi ile anıları...Türk edebiyatının klasik eserlerinden biri Aylak Adam'la Yusuf Atılgan'ın kalemiyle tanışma mutluluğuna erişebilirsiniz.
Kitaba kendinizi kaptırıp okuyunca içinizi bir hüzün kaplıyor fakat fikirlerini sevmediğimi söylemeliyim. Kitapta karakterlerini tanıtmaması da okumayı zorlaştırıyor biraz. Fikirleri ve yaşamı hariç güzel , samimi.
Sade fakat aynı zamanda karışık bir kitap. Karakterlerin bakış açılarının farklı olması bu kitabın en güzel yönü sanırım.
Aylak bir adam çok iyi derecede anlatılmış.Aslında ilk başlarda o erkek dünyasındaki kadın imgesine ; sürtünme olayına ve otobüsteki teyzeler hakkındaki anlatımına , düşüncelerine kızmadım değil. Ama dedim ya adam aylak ve bu onun dünyası.
Diğer yandansa onun nasıl bu hale geldiği sonradan açıldı. İnsan ilişkilerinde de böyledir. Önce birini yargılarsınız ve hikayesini dinleyince onu daha iyi anlarsınız. Kitap bana bu sıcak anlatımı hissettirdi.
C. günlük yaşayan , karamsar bir tip. Değerlerini kaybetmiş ama yeniden kazanmak ister gibi. Ona kaybettiği herşeyi kazandıracak birini umutzuzca bekliyor. ''Nerde O?'' diyor. Ne kadar umutsuz davransa, bir yanı umuda muhtaç olduğunu haykırıyor.Bunu da diğer insanlardan gizliyor.Evlenen arkadaşını kıskanması sırf bu yüzden.
Günümüzün umut sarıkaya sı . İşimdeyim gücündeyim tadında bir kitap . Beğenmedim yazar döneminin ilerisinde bir nüktedanlığa sahip. Okumasam da olurdu demiyorum ama büyük beklentilerle başlayıp hayal kırıklığınja uğradım malesef
2. defa okumam gerekiyor anlamadığımdan değil tadını öyle sevdim ki posasını çıkarmam lazım
/ Kelime kelime ezberlemek geliyor içimden bu arayış bu yalnızlık bu hiçlik bu olmama yarım kalma durumu bu herkesin dışında ama hayatın tam ortasında yaşama hissi Yusuf Atılgan - Aylak Adam Kütüphanemin baş köşesinin en çalışkan kitabı
Her ne kadar yazarın hayata dair bazı tespitlerine katıldıysam da genel anlamda kitabı sıkıcı buldum. Issız adamın bir başka versiyonu olan aylak adama da gıcık oldum!
Açıkçası ne aradığını bilmeyen ,tüm değerlerini yitirmiş ama yine de tek bir değere inandığını kendine kanıtlamaya çalışan (daha çok küçüklüğünde hasretini çektiği bulunması imkansız bir şeyi arıyor) ve bunu başaramayan ,her aradığında istediğini bulduğunu sanan ama bulamayan çaresiz bir insanın hayatına şahit oldum. Beğendiğim ,beğeneceğim ve vazgeçemeyeceğim başucu kitaplarımdan biridir.
Bir aşığın , bir sevgilinin 3 perdelik oyunu ;
Kadın sorar erkeğe : '' Neden bu kadar karamsarsın? ''
Erkek: ''Sen neden değilsin ?''
''Çevrene bakmıyor musun hiç?''
''En mutlu görünenlere bile ? Bütün bunlar üç oda , bir mutfak , iki çocuk düşü ile başlıyor'' ''Sonra ? Sonra ise üç perdelik bir dram başlar. ''
1.perde : Dağlar dümdüz (at gözlü kör sevgilim,hadi aç gözlerini)
2.perde : ne çok tepe! (Gözlüklerinin birinin camı kırılır ,gerçeği görür yada görmeye yakın, eh söylemiştim sana ) ,
3.perde : ova batak.(En sonunda çıkardın o gözlüklerini eh hoşgeldin yavrucuğum , artık iş işten geçti dayanacağız ya sabır)
* En başında neden şikayet etmiyordun ? Her şeyi kabullenmiştin oysa ki :)
** ( Yanlış anlaşılmasın erkek veya kadın her iki kesime dayalıdır bu yorum )
Bir kesit ;
*Kimi erken , kimi geç gelir ; onun hiç ummadığı anda gitmeye kalkardı. Konuşurlarken susuverdikleri oluyordu. Eskiden , aralarındaki suskunluk uzadıkça , bir şeyler bulup söylemek gereğinin verdiği tedirginliği duymazdı.İki haftadır, bir şey yitirmekten korkarmış gibi , sık sık sarılıyorlardı.
Biraz fazla dürüst olacak ama ;
Erkek köpekler gibiyiz. Onlar koklaya koklaya, biz sürtüne sürtüne.
1950'lerde yazıldığına inanamayacak kadar bugünsel kitap..Kahramanımız C. olanla yetinerek, aramadan, düşünmeden yaşanılsın diye yaratılmış bir dünyada yalnızdı. Aylaktı..Oğuz Atay'ın Tutunamayanlarının babası sanırım Aylak Adam...
Altını çizdiklerim :
"Nasıl kolayca söyleyiveriyor bunu. sevmek! kelimelere herkes kendine göre bir anlam, bir değer veriyor galiba. bu değerler aynı olmadıkça iki kişi iki ayrı dil konuşuyorlarmış gibi olmuyor mu?"
“Dünyada gereğinden çok kadın vardı ama, yalnız bir teki yoktu...”
"Kimsesiz kalsın istiyordu. "benim ona tutunabilmem için onun benden başka bir dayanağı olmamalı."
"Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Tramvaylardaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kimi zenginliğine tutunur; kimi müdürlüğüne; kimi işine, sanatına. Çocuklarına tutunanlar vardır.
Herkes kendi tutamağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır. Gülünçlüğünü fark etmez."
Tadı damakta kalan ve "Bir daha okumalıyım." dedirten bir eserdi, tavisye ederim...
Uzun zaman okurken çok sıkılırım diye kütüphanemin bir köşesinde bıraktım bu kitabı.
Çok bohem bir havayla yazılmış olan bu kitap ortalarına doğru baya bir sardı.
İçinde düşünmeye değer bazı tespitler var beğendiğim
c. karakteri tam olgunlaşmadan kozadan çıkmış gibi. fakat sade anlatımını sevdim kitabın.
Hizli akip giden bir çağda ; kendisiyle, geçmişiyle hesaplasmamis; 'doğru insani' arayan; kendisine aylak diyebilen bir adam. Normlarin dişinda yasamak isteyen bir adam. Normal insanlarla derdi var, bitmeyen.
O aylakliginin farkında yasarken diğer insanlar aylakligi kendilerine yakistirmiyorlar. Oysa farkında değiliz ama aslında hepimiz aylak değil miyiz? Aliskanliktan calisir, evlenir, çocuk doğurur, eve ekmek gotururuz. Sadece oyalanmak yaptiklarimiz. Tipki C'nin oyalanmak için kendine isler icat etmesi gibi.
Hepimiz bizi boşluktan kurtaracak 'tutamagi' arar dururuz. Kimi buna idaaller der kimi bos uğraş. Ama insanoğlu yasamak için bir amaca muhtaç. Aylak adam ise ariyor. Tutamagi doğru insani ariyor.
"Ben varsak o da olmali"
Üslup, tespitler, karakter, anlatılan hikaye, kurgu vs. vs. bir kitap için aklınıza gelebilecek tüm ögeler ülke standartlarının çok üzerinde. Albert Camus' nün Yabancı' sında hayran olduğum Meursault karakterine benzer düşüncelere sahip bir adam C. ve bir varoluş sorgusu/sorunu var kitapta; ne var ki Meursault' nun o düşüncelerinin nasıl şekillendiğini bilmiyoruz ve dahası Meursault' nun bir kavgası yok hayatla ya da kendisiyle, C. ise hem kendisiyle hem de hayatla kavgalı bir adam. Issız Adam diye bir film vardı, onunla bağlantılı demeyeceğim, başka bir şey anlatmak için andım bu, bence kötü, filmi. Filmi izleyen her iki erkekten biri ''aynı beni anlatıyor'' demişti. Şimdi o erkeklerin hemen hepsi evli. Bu kitabı da okuyanlar benzer şeyleri söylüyorlar, oysaki C. aynı sizi anlatıyor olsaydı bu kitap olmazdı. Daldan dala atlayıp gidiyorum ama söylemeden geçemiyorum bunları; Orhan Pamuk çok zeki bir yazardır. Okuyucunun bu zaafını alıp neredeyse tüm kitaplarının teması yapmıştır, yani ''başkası olma isteği'', bir karakterde kendini bulma, kendini başka türlü yaşama isteği... C. farklı, Meursault farklı, çünkü insanlar çok aynı; ve hepsinin kendini farklı ve özel sanması, belki de onların en benzeyen tarafları. C' nin hayranlık uyandıran yanları var, çok güçlü olduğu yanları var ama bir o kadar da acınası yanları var.
Çok güzel bir inceleme ekli zaten bu kitapla ilgili. Sanırım bir edebiyat öğrencisi/mezunu tarafından eklenmiş akademik bir inceleme o. Orada yazanları tekrar etmek istemediğimden farklı yerlerden yaklaşmaya çalışıyorum kitaba.
C.' nin iletişim konusundaki sıkıntıları, tedirginlikleri, takıntıları; dilin, iletişim konusunda yetersiz bir araç olduğu fikri üzerine yazılmış Kalecinin Penaltı Anındaki Endişesi kitabının karakteri Bloch' u anımsattı bana.
İlişkilere bakış açısı konusunda da yine Meursault' ya hiç benzemeyen bir adam C. Meursault, önemsiz buluyor, bir korkusu endişesi yok, kaygısı yok; C. ise tam tersi, aynılaşmaktan korkuyor, kaygı duyuyor. Meursault' nun toplumdan farklı olmak gibi bir çabası yok, C.' nin var. C. başta babası olmak üzere birilerine, bir şeylere benzememek üzerine bir hayat kuruyor ve tam bu noktada benim için bir şeylere benziyor aslında. Çünkü herkesin farklı olmaya çalıştığı bir dünyada farklı olmaya çalışmak, seni aynılaştırır. Bu bakımdan C., ilşkiler üzerine yaptığı tespitleri bir kenara koyarsam, benim açımdan öykünülecek, örnek alınacak bir karakter filan değil, çok sevilecek bir karakter de değil, ama Meursault, o gerçekten çok zeki, çok güçlü. Hayatımda kendimden başka olmak istediğim iki adam varsa biri Meursault' tur, diğeri de Holden, ne var ki ikisi de benden çok daha cesur olduklarından ve ben asla o kadar cesur olamayacağımdan hiç denemedim onlara benzemeyi. Diğer yandan bir şeylere benzememe çabası da yaşantını kendin için olmaktan çıkartıp başkaları içine dönüştüren bir durum bence. Bu paragraftaki tedirginlik ve sorgulama neredeyse Aylak Adam' ın, yani C.' nin düşünce dünyasının bir yansıması işte.
Kitapta bu anlatılıyor şu anlatılıyor demek anlamsız, arka kapaktaki tanırım yazısı zaten çok güzel özetliyor kitabı. En sevdiğim kısım ise Yusuf Atılgan' ın ilişkiler üzerine muazzam tespitleriydi. Kitap benim için türk Edebiyat Tarihi' nin en iyi 10 kitabından biri ve değişeceğini de sanmıyorum, bir başyapıt.
Alıntılar bölümüne eklediklerimden sanırım 1 2 tanesi daha önce eklenmiş. Gerçi pek çok alıntı da daha önce eklenmiş buna dikkat edip ekleneni tekrar eklemek istemezdim ancak kitapların altını çizmeyi sevmediğim ve kitaplarımda sadece kül, şarap, gözyaşı ya da kahve izi bırakmayı sevdiğimden altı çizili cümlelerimi bu sitede(neokurda var burada yok alıntılar bölümü) alıntılar bölümünde topluyorum.
Yarısından sonra yeni yeni tadını alabilmişken bitti.. Bu mu yani? Yok mu ikinci cildi falan? Niye yok?
Çok içten, çok anlamlı, çok düşündürücü..
ama çok da kısa..
Ben çok beğendim. Oğuz Atay romanlarını okuyan, seven biri hala okumamışsa Aylak Adam'ı, durmasın hemen okusun. Bilmiyorum başka bu tarz 'bizden' romanlar da var mı okuyunca "ben niye bugüne kadar okumadım bunu?" diyeceğim..
İlk bölümleri biraz sıkıcı. Ortaları güzel. Sonlarda temposu düşüyor. Çok fazla sarmadı beni.
Temmuz 23'ün yanına yalnız iki kelime yazılmıştı: "onu seviyorum." buna da inanmadı. "yalan! beni sevseydin o günün 23 Temmuz olduğunu bilmezdin."
-
Hİç bir kitaba bu kadar geç kaldığımı düşünmedim. Benim düşüncelerim, benim duygularım, benim aylaklığım kitaba aktarılmış gibi. adeta benden bir parça gibi. işte hep bundan dolayı sustum. konuşmak gereksizdi. biliyordum; anlamazlardı.
türk "yabancı".
anlatımı gayet hoş bir kitaptır. c. asla unutulmayacak ve eskimeyecek bir karakterdir kesinlikle.
Ahh Aylak adam...
C...................
Bir adı bile yok... Gerek de yok.. İnsanın ismi kendisiyle en az ilgili olan şeydir diyor zaten....
Normların içinde kalmak adına, uzak durulan, alışılmamış herşeyi herkese inat yaşayan, dile getiren, söyleyen, tepkisini gösteren, farkedilmeyen herşeyin farkındalığıyla kaleme alınmış, her kelimesi tanıdık gelen, gizli kalan her hücreme dokunan bir kitap...
Adımlarını; sıradan olan, normların içinden bakan hiç kimsenin farkedemeyeceği şekilde atan bir adam....
"Dilenciye bile ders vermeli.. anlasın.. "
"o konuşmayan garson bilir.. insanın ne ...un soyu olduğunu bilen o garson ..."
"çağımızda yaşayan geçmiş yüzyılların bilemediği kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. Sinemadan çıkmış insan.. Gördüğü film ona birşeyler yapmış. Salt çıkarını düşünen kişi değil. İnsanlarla barışık. Sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu, asık yüzleriyle 5-10 dk da eritiyorlar onları aralarında.. Dev sinemalar yapmalı, dünyadaki tüm insanların hepsini doldurmalı. hepsi birden çıkmalı sokağa...."
daha çok izi var kitabın...
yıllar sonra tekrar okumalı... farkındalıklarına varıp, Aylak , sıradışı, herşeye karşı bu adamın bakış açısından arada bakabilmeli hayata....
doyamadım... arka sayfasını çevirip devam etmesini istedim o kelimelerin.. ama bitti....
ama evet, kesinlikle böyle bitmeliydi...
düşünce 'aylak'sızlığı,arama ısrarcılığı ve yılmazlığıyla özendiğim,içimdeki seslerin yükselmesini sağlayan c.
Toplumun oluşturduğu kalıplara uymamakla, geleneklere karşılığıyla ve farklı fikirleriyle dikkat çekmemesi mümkün değil bence Aylak Adam karakterinin.Aylak Adam bana o kadar samimi geldi ki kitabı daha da çok sevmeme neden oldu.Farklı düşüncelerinin yanında düşündüklerinin bu kadar doğal anlatılması en etkileyici yönlerden biriydi.Karakter sanki tanıdığım konuştuğum biri gibi oldu.En basit ayrıntılar bile beni çok etkiledi.Aylak adamın kulak kaşıma takıntısı da bu ayrıntılardan biriydi ve bu kadar küçük bir davranış bile o kadar güzel açıklanmış ki...
Açıkçası en çok beğendiğim kitaplardan biri diyebilirim.Yusuf Atılgan gibi harika bir yazarın kalemiyle tanışmış oldum Aylak Adam sayesinde.Tavsiye bir yana mutlaka ama mutlaka okumalısınız diyorum.MUTLAKA OKUYUN!