meursault samsa, 191 adet değerlendirme yapmış.  (14/28)
İkinize de Yer Var
İkinize de Yer Var

7

Sade, Sade, Sade!!! Sadizmin kurucusu desek abartmış olmayız sanırım. Dorian Gray' in Portresi' ndeki Lord Henry, Sade' nin bir kitap karakterine dönüşmüş halidir benim nazarımda. Şimdi gelecek cümle subjektivizmin dibini görerek yazılmış bir cümledir: Hedonizmi bir adım daha ileri taşıyan adamdır Sade. Bu kitap da Sade' nin ahlak kavramına, insanlar arasındaki ilişkilere bakış açısını özetleyen kısa hikayelerden oluşan bir kitaptır. Zaten adı bile yeterli sanırım; ikinize de yer var. Kitabın ismi, kitaptaki hikayelerden birinde geçeni cümlenin aynısıdır. Karısını(sevgilisi de olabilir) başka bir adamla seks yaparken gören bir kocaya, karısı tarafından söylenen teselli cümlesidir bu ve emin olun o sırada kalbinden bahsetmiyordu kadın ;) Ergenlerin bir seri katile hayran olması ya da ne halt yediklerini tam olarak kendilerinin bile bilmediği uyduruk bir black metal grubuna tapmaları gibi körü körüne Sade savunuculuğu yapmayacağım elbette. Adamın hayatı eleştirilebilecek sayısız eylemle dolu lakin insan ilişkileri üzerine yaptığı çözümlemeler muazzam. Düşüncelerinin doğruluğuna körü körüne inanarak karşısındaki insanlardan da aynı şekilde davranmalarını beklemesi elbette ki yanlış ama diğer yandan ''sizi kendi halinize bıraksam tabu filan yıkacağınız yok, doğanızda bu var lan işte ne diretiyorsun zilli'' mantığıyla yapmış gibi geliyor bana her yaptığı şeyi. Yine de gördüğüm en azılı özgürlük savunucularından olan Sade' nin karşısındakine bir şeyi zorla yaptırmaya kalkması başlı başına büyük bir çelişki. Sade sadece hazcıların değil, daha pek çok felsefik düşünce savunucularının kolundan bacağından çekerek ''bizim lan bu'' dedikleri ya da tam tersi ''ne alakası var lan bizle'' diye yaftaladıkları bir adamdır. Şimdi sevişmeli kitap okumak istiyorsanız Grinin Elli Tonunu filan okuyun, bundan mastürbasyon malzemesi çıkmaz zira. Dahası biri size ''bu pis adamı mı okuyorsun?'' derse, kendinizi ''ne pisi ya aşkı anlatıyor aslında bu kitap'' argümanıyla savunmaya filan kalkarsınız da Sade' nin kemiklerini sızlatırsınız Allah muhafaza. Gerçi muhtemelen zebaniler şu an kendisinin kemikleriyle yeteri kadar ilgileniyorlardır ya neyse.

İçimizde Bir Yer
İçimizde Bir Yer

6

Tanrı, Kumandanlar ve Memeler isimli yazıyı da içerisinde barındıran bir kitap. Bu yazı sebebiyle 6 milyar tazminata mahkum edilmişti Ahmet Altan. Yazının içerisinde ''kadın memesine memleketi satarım'' dediği iddia ediliyordu. Benim en sevdiğim yazılardan biridir bu yazı ve içerisinde de öyle bir cümle görmedim. Benim gördüğüm şu; ''Bir kiraz ağacıyla bir kadın memesine, onların değerini bilmeyen her memleketi satmaya hazırım.'' Bir yazının içinden bir cümleyi, üstelik de öncesinde nokta olmayan bir cümleyi, daha doğru bir ifadeyle bir cümlenin parçasını alıp o cümle sahibine saldırmak adiliktir. Yazı baştan sona hayatın ve barışın güzelliği üzerine kurulu bir yazıdır. Bu cümle de o yazıyı daha ilgi çekici kılmak için yazılmıştır ve biraz entellektüel birikimi olan, biraz önyargısız olan, cinselliği sözde değil de gerçekten kafada çözmüş olan, biraz düşünebilen herkes bunu rahatlıkla görür. Kitaptaki en iyi yazıda bana göre Tanrı, Kumandanlar ve Memeler isimli yazıdır. Evet memeleri çok seviyorum, kumandanları pek sevmem, Tanrı ile de alıp veremediğim bir şey yok çok şükür.

Hukuk Felsefesi
Har
Har

8

inanılmaz bir üslup kullanılan güzel roman. Harika diyaloglar, akıcı bir dil, müthiş göndermeler ve ince espriler. 200 küsür sayfalık romanın tamamı sanki bir manzum eser gibi okunuyor ve hemen de bitiyor. Kitabın son 2 3 cümlesi metrelerce yüksekten kafanıza düşen bir tuğla etkisi yapıyor. Aslında ilk defa duyduğumuz şeyler yazmıyor kitabın sonunda ama Murat Uyurkulak nasıl yapmışsa yapmış işte. Hala anlayamadım nasıl bu kadar etkili olduğunu ama tuğlayı yedim kafama.

Hayat Kırıklığı
Hayat Kırıklığı

7

Cem Mumcu... Kendisi yazar, psikolog, fotoğrafçı, eleştirmen vs.vs.. Böyle dolu bir adamın yazdığı kitap da dopdolu oluyor haliyle. Denemelerden oluşan bir kitap. Her konu hakkında yazmış Cem Mumcu ama öyle kelime ziyanı yaptığını düşünmeyin benim gözümde tam bir aydın kendisi ve pek çok konuda söyleyebileceği bir dolu şeyi olduğunu göstermiş bu kitapta.

Havuz Başı
Havuz Başı

5

Sevmedim. Havuz Başı, Çatışma, Su Basması, Mektup. Bu dört öykü tamam yalnız diğer öyküleri ben yazsam ve bir siteye koysam bir Allah' ın kulu da gelip altına çok güzel yazmışsın demez, bu kadar da iddialıyım ama Sait Faik yazınca kimse bir şey anlamasa bile olsun lan Sait Faik sonuçta diye öyküyü övmeye kalkıyor. Sait Faik' in türk Edebiyatı' na katkılarını sırf iki üç güzel kıza şekil olsun diye wikiden filan araklayıp yazacak değilim, oralarda yazıyor girin okuyun. O katkıyı bu hikayelerle yapmışsa eğer, keşke ben o dönemde yaşasaydım diyorum, kim bilir ne katkılar yapardım türk Edebiyatı' na. Bir tane hikaye var mesela 10 kadın ve 10 erkeği bir çiftlik evinde bir araya getiriyor, hah dedim türkiye' nin Sade' ını buldum, şimdi müthiş bir ahlaki sorgulama le karşılaşacağım ama nerede... Gereksiz bir sürü ayrıntıdan sonra cüzamdan gitti bizimkiler. Son derece sıradan ve basit hikayeler. Bana hiçbir şey vermedi, hiç de keyif almadım okurken. Dil sade, karakterler sade, her şey sade zaten. Paragrafın başında yazdığım 4 hikayeye gelirsek onlar gerçekten muazzam işte, öyle bir hikayeyi ben yazamam. Onun dışında kitaptaki her hikayeyi yazarım. Tabii kitapları yazıldıkları döneme, o dönemin şartlarına göre de değerlendirmek gerek kaldı ki öykü yazmak roman yazmaktan da daha zordur. Sonunda okuyucuyu ters köşeye yatıramazsanız ne yazarsanız yazın pek de kıymeti olmayacaktır okuyucunun gözünde. Hatta tüm öykü zaten son paragraf için okunur bir bakıma. Ya da ben öykü deyince O. Henry' i hatırladığımdan böyle sanıyor da olabilirim. Sevmeme nedenim hikayelerin sonunda neden Sunay Akın gibi otların arasından kaplan çıkarmadı bu diye düşünmem değil elbette. Marquez seven biri olarak, hayatımın en iyi kitaplarından biri olduğunu düşündüğüm ve son kelimesi 'bok' olan Albay' a Mektup Yok isimli öyküye hayran bir olarak, bir hikayenin sonunda bir şey olmadı diye hikayeyi kötülemem. Anlatım olarak da ilgimi çekmedi öyküler. Dört muazzam öykü hariç diğer öykülerin ne sonunda ne de anlatımında benim açımdan ilgi çekici hiçbir şey yoktu. Müzik konuşmaktan nefret ederim, bana müzikle ilgili bir şey söylenmesinden de ama bir cümle söyleyip geçeceğim; gitarı bulmak demek dünyanın en iyi gitaristi olmak demek değildir. Gitarda bir tekniği yaratmak demek de o teknikte en iyi olduğunuzu göstermez ama yaratımınızla elbetteki saygı duyulan biri olursunuz her zaman o ayrı. Chuck Berry' den daha iyi gitar çalan sayısız adam vardır ama bu sayısız adamın gitar çalma nedeni Chuck Berry' dir. Aslında söylemek istediğim isim Chuck değildi de işte yurdumun yağız rockcılarıyla sidik yarıştırmak istemediğim için Chuck dedim. Sait Faik öykücülüğüyle bir çığır açmış olabilir, bu öyküler de o dönem için muazzam eserler olabilirler belki ama örneğin Simitle Çay(tam sizlik bu öykü) isimli öykü biraz kitap okumuş herkes tarafından yazılabilir.

Günlerin Köpüğü
Günlerin Köpüğü

7

Son dönemlerde fazla popüler olan bir kitaptı. Sanırım bir köşe yazarı bahsetmiş filan olmalı- Benim almak istediğim kitaplar listemdeydi. kitabın bir arkadaşımda olduğunu öğrendim, sağ olsun getirdi de okudum. Birazcık abartıldığı kanaatindeyim. Uğultulu Tepeler, bu kitaptan çok daha üst bir seviyede bana göre. Yalnız bu kitaptaki bazı göndermeler, imgeler, metaforlar muhteşemdi. Kitabın son 50 60 sayfasına kadar olan bölümü sıkıcı geldi fakat sonradan ortaya çıkan müthiş trajedi, karakterlerin değişimi, ortamın değişimi filan derken çok iyi bir kitap okuduğumu anladım. Yazar tam bir jazz ve Duke Ellington hayranı. Kitap da bir jazz kitabı aslında. 2 günde yazıldığını düşünürsek fazlasıyla spontane ve doğaçlama diyebiliriz örneğin. Kitabın geneline yayılan absürdlük kimilerince kitabın şahaser olarak adlandırılmasına neden olsa da benim hoşuma gitmedi. Marquez' in Yüzyıllık Yalnızlık kitabında da gerçeküstü olarak addedilebilecek pek çok unsur mevcut olsa da hepsi bir yerden sonra çok doğal ve gerçek geliyordu -ki bu yüzden büyülü gerçekçiliğin üstadı deniyor bu adama- ve sıkmıyordu sizi, aksine hikayeyi zenginleştiriyor, hikayenin sizi daha da sarmasına neden oluyordu; bu kitaptan ise o tadı alamadım ben. O gerçeküstülük kitaptan uzaklaştırdı beni. --spoiler-- Cenaze töreninin öncesi ve sonrasındaki diyaloglar muhteşemdi. Kitabın bitirilişi -son cümle- gördüğüm en iyi son cümlelerden biriydi. Silahların, insan ısısıyla/kanıyla/vücuduyla üretildiği bölüm muhteşemdi. --spoiler--