Kolera Günlerinde Aşk, bırakılmış bir sevgilinin, yeniyetmelik yıllarından başlayarak yaşlılığın alacakaranlığına dek süren yarım yüzyıllık aşkının öyküsü. Gabriel Garcia Marquez'in, ustalığı, bu öyküyü bir destana dönüştürüyor: aşkın, deli-akıllı, yabanıl-evcil, tensel, romantik tüm biçimlerinin pastoral bir şiirin büyüsüne büründüğü bir destan. On dokuzuncu yüzyılın yirminci yüzyıla dönüştüğü bir zaman dilimini kapsayan bu bitmeyen aşkın gerisinde, çağdaşlaşma çabası içindeki bir toplumun çeşitli yönlerini, özellikle taşra kentsoyluluğunun saçmalıklarını ince bir alayla eleştiriyor yazar. Roman boyunca, aşk acılarının lirik rüzgârlarının esintileri arasında, Gabriel Garcia Marquez'in, insancıl mizahı, sürekli olarak duyuruyor kendini. Bu nitelikleriyle, Kolera Günlerinde Aşk, Gabriel Garcia Marquez'in başyapıtı sayılan Yüzyıllık Yalnızlık'ın yanında tartışılmaz bir biçimde yerini alıyor.
Kolera Günlerinde Aşk, bırakılmış bir sevgilinin, yeniyetmelik yıllarından başlayarak yaşlılığın alacakaranlığına dek süren yarım yüzyıllık aşkının öyküsü. Gabriel Garcia Marquez'in, ustalığı, bu öyküyü bir destana dönüştürüyor: aşkın, deli-akıllı, yabanıl-evcil, tensel, romantik tüm biçimlerinin pastoral bir şiirin büyüsüne büründüğü bir destan. On dokuzuncu yüzyılın yirminci yüzyıla dönüştüğü bir zaman dilimini kapsayan bu bitmeyen aşkın gerisinde, çağdaşlaşma çabası içindeki bir toplumun çeşitli yönlerini, özellikle taşra kentsoyluluğunun saçmalıklarını ince bir alayla eleştiriyor yazar. Roman boyunca, aşk acılarının lirik rüzgârlarının esintileri arasında, Gabriel Garcia Marquez'in, insancıl mizahı, sürekli olarak duyuruyor kendini. Bu nitelikleriyle, Kolera Günlerinde Aşk, Gabriel Garcia Marquez'in başyapıtı sayılan Yüzyıllık Yalnızlık'ın yanında tartışılmaz bir biçimde yerini alıyor.
benim nazarımda yazarın “yüzyıllık yalnızlık” romanın gölgesinde kalmış kitaptır. ne onun kadar ışıltılı ve yoğun ne de sürükleyici bir kitaptır kolera günlerinde aşk. aksine romanda bahsedilen her şey, her insan haddinden fazla ayrıntılı ve gerçekçi anlatılmıştır. hatta yer yer beni buhranlara bile sürüklemiştir bu durum. zira ne yaşıyorlarsa karakterler siz de onlarla beraber kıyıda köşede yaşıyorsunuz her duyguyu ve onlarla beraber yaşlanıyorsunuz kitabi okurken.
bu yüzden yüzyıllık yalnızlıkta yoğun ve neredeyse her sayfada hissedilen düş gücüne çok az rastladım bu kitapta. belki de haddinden fazla sevdiğim için yüzyıllık yalnızlığı onun tadında bir roman beklerken, bulduğum hayal kırıklığına uğrattı beni bilemiyorum.
yüzyıllık yalnızlıktan ayrı olarak düşünüp yorumlarsam eğer kolera günlerinde aşk’ı ki sanırım bi zahmet, sizi sıkmadan okuyabileceğiniz en iyi birkaç aşk romanı arasına rahatlıkla girer. aşk romanı demek de aslında haksızlık oluyor çünkü insana dair ne varsa, güzeliyle çirkiniyle hepsine yer vermiştir kitapta marquez. yazarın takıntıları olan yalnızlık ve yaşlılık yine bu kitapta da kendini fazlasıyla hissettiren öğeler. hatta dedim ya sizi de yaşlandırıyor okurken. neyse bunların dışında bir takıntısı daha var marquez’in bu kitapta o da sayılar. neredeyse her şeyi sayılarla anlatma huyu benim gibi sayılara takılan bir insan için gerçekten rahatlatıcı bir ayrıntıydı ve tabi her seferinde gülümseten bir ayrıntı.
Bir solukta okumustum,, sonra filmini izlemek istemis yarida biraktim ,,, o guzel kitabi o goruntulerle kotulestirmek istemedim hafizamda!!
Bu kitaptan sonra okuduğum bütün aşk romanları yavan gelmeye başladı. Üstat döktürmüş.
Sayfa sayfa duygu durum değişikliği yaşıyorsunuz umut veriyor size devam etmek ya da orda öyle bitirmek için.
Her şeyin en ince ayrıntısına kadar anlatıldığı, diyaloğun neredeyse hiç olmadığı bir kitap; başlamadan önce bunu bilseniz yeter diye düşünüyorum.
Yazarın Yüzyıllık Yalnızlık efsanesinin ardından bir hevesle başladığım ama aynı şiirselliği,tutkuyu, baş dönmesini göremediğim, kendi dünyasında, kendi kurallarıyla, ama aynı dik duruş ve tutarlılıkla, birazda eyvallahsız farklı bir öykü ve tarz. okumak isteyen sabrını hazırlayıp, yazarın eyvallahsızlığını hesaba katarak okumaya başlasın : )
Bir yazarın bir kitabının çok büyük ün kazanması bazen yazar için ve yazarın diğer kitapları için dezavantaj olabiliyor.Böylesi durumlarda belki de okur kendisini,normal şartlarda beğenmeyeceği bir kitabı yaratılan algılar ve çevrenin beğenme baskısı yüzünden kitabı beğenmeye şartlandırıyor.Okur yine benzer nedenlerden dolayı popüler kitabın yazarının diğer kitaplarını okurken bu sefer aynı tadı almamaya şartlanıyor.Gabriel Marquez,Yüzyıllık Yalnızlık kitabı ve diğer kitapları arasında yine böyle bir ilişki söz konusu.Eğer Marquez Yüzyıllık Yalnızlık'ı yazmamış olsaydı bu kitap Yüzyıllık Yalnızlık kadar ün kazanmış olurdu.Kırmızı Pazartesi de yine aynı şansızlığı yaşayan bir başka Marquez kitabı.Her zaman Yüzyıllık Yalnızlık'ın gölgesinde kalacaklar ve her zamanda haksız ve yersiz değerlendirmelere maruz kalacaklar.Yorumları okurken üzülmemek elde değil.
Benim ilk Marquez kitabımdır. Hatta okurken baya sıkılmıştım ve kitap akıcı gelmemişti. Bana kalırsa akıcı olmamasının en büyük nedeni çevrilmiş bir eser olmasıdır. Yani çevirmen cümleleri uzadıkça uzatmasından kaynaklanmıştır. Ayrıca gerçekten de filmi kitabın yanında bir hiçtir. Film eserdeki betimlemelerden yoksun kalmış ve bazı olaylar yüzeysel anlatılmıştır. Bu yüzden de aklınızdaki karakterlerle filmdekiler uyuşmamaktadır. Ama okumanızı tavsiye ederim. Hatta yazarın Yüzyıllık Yalnızlık, Benim Hüzünlü Orospularım, Albaya Mektup Yok ve Kırmızı Pazartesi kitaplarını da okumanızı tavsiye ederim. İşte o zaman Marquez'in eserlerine ilham olan hayat kesitlerini bulabilirsiniz. İyi okumalar!
Yarım asır boyunca sevdiği kadını takip eden bir aşık. Hayal ile gerçeğin grift bir şekilde önümüze serildiği bir şaheser. Yüzyıllık Yalnızlık ' ın gölgesinde kalmış ama bir o kadar okunası bir başyapıt
Ciltsiz, 432 sayfa
1989 tarihinde, Can Yayınları tarafından yayınlandı